Kavminin büyüklerinden, kürd ağası Mesud Efendi! Selamunaleykum..
Yaş açısından aynı nesilden sayılırız. Kimliğindeki resmî, siyasî sıfatlar, ‘sıradan bir Müslüman’ olan beni ilgilendirmiyor. İki Müslüman olarak konuşmak istiyorum.
Mesud Efendi! Merhûm kardeşin İdris’le 33-34 yıl öncelerde Tahran’ın 40 km. kadar batısında yer alan Kerec şehrindeki bir karşılaşmamızda, ona, Kürdistan Demokrat Partisi’nin tüzüğünde, yer alan sosyalizmşartının kürd halkının inanç değerleri ve geleneksel hayat tarzı ile ne gibi bir irtibatının olduğunu sormuş ve ‘Biz de biliyoruz bir irtibatının olmadığını ama Sovyet Rusya bizi desteklemek için sosyalizm ilkesini partimizin tüzüğüne koymamızı şart koşuyor’ cevabını vermişti...
***
Bütün ulusçu, coğrafyacı, ayrılıkçı hareketleri destekler gözüken emperial güçlerin metodunun hep böyle olduğunu herhalde siz de kabul edersiniz.
Her türlü ırkçı, kavmiyetçi veya mezhebçi anlayışlara karşı 40 yılı aşkın bir zamandır kalem silahıyla mücadele etmiş birisi olarak, kürd halkının bölgedeki bütün rejimlerce son 100 yıldır, hep ağır baskı altında tutulduğunu elbette biliyorum. Ama bugün düne göre pek çok iyileştirmeler varken, bir savaş ateşini tutuşturmaya yol açmak, kime ne kazandıracaktır?
Kürd etnisitesinden bazı kardeşler, ‘4-5 ayrı coğrafyada parçalanmış olarak yaşayan başka bir kavim var mı?’ diyorlar. Haklı gibiler.. Ancak, unutmayalım ki, Ortadoğu’nun bütün Müslüman kavimleri çeşitli ülkelerde parça-parça yaşıyorlar bugün. Kürdler, türkler, arablar, farslar, belûc’lar..
Siz Irak kürdleri, aynı coğrafya’da olduğunuz halde, Talebânî ve Barzanî güçleri olarak 1993-95 arasında birbirinizle iki yıl kanlı savaşlara tutuşmaktan kaçınamadınız.
***
Diyebilirsiniz ki, ‘kendi etnik köken ve dillerini yücelten yığınla devletler varken, niçin kürdlerin de olmasın?’ Bu soru, size zâhiren doğru gözükebilir. Ve başka kavimler adına devletler olduğu müddetçe, kürd insanının kafasında da bu fikir hep canlı kalacaktır. Ama, bu sığ düşünceyi önlemenin yolu, her etnik unsurdan bütün bir İslam Milleti’nin birliği idealine hizmet etmektir. O halde, bir hayal uğruna insan kanının oluk oluk akıtılmasına hiçbirimiz âlet olmayalım.
Bir hayali değil, yaşanmış ve tekrar yaşanabilecek bir tarihî geçmişi örnek alalım. 600 küsur yıllık ömründe kavmiyetçi-ırkçı ve hattâ bugün örnekleri görülen katı mezhebçi eğilimlere itibar etmemiş olan Osmanlı Devleti, en başta etnisite hastalığına yakalandı ve onun çökertilmesinden sonra bölgenin nasıl bir ‘kavmiyetler savaşı alanı’na döndürüldüğünü hepimiz gördük.
Müslümanlar olarak, son 100 yıldır dağılmış bir ümmetin perişanlığını yaşıyoruz.
Ama yeni bölünmelere, parçalanmalara ve savaşlara varmadan, her türlü kavmiyetçi, ulus-devlet sevdâsından vazgeçerek yeni bir istikbal kurabiliriz.
***
Bir silahlı savaştan kazançlı çıkan olamayacaktır. 20 sene öncelere göre bugün halkınızın durumu daha da iyileştirilmiş durumda.. Birçok haksızlıkların önlenmesi yolu savaşsız olarak daha da açılabilir.
Fransa C. Başkanı Jacque Chirac, Saddam’ın kendisine, ‘İran’a saldıracağım ve savaş sadece 7 gün sürecek’ dediğini, 8 yıl süren ve en az 1 milyon insanı yutan savaşın 7’nci yılında itiraf etmişti.
Geliniz, emperial ve şeytanî güçlerin oyununa gelmeyelim.
Tatsız bir kalem kavgası üzerine
‘Rüşvet, hediye, komisyon’ vs. adı altında alınıp verilenler bir iç-hukuk meselesidir.
USA emperyalizminin İran’la ilgili ambargo kararları da Amerikan vatandaşları açısından bir iç-hukuk meselesidir. Uluslararası hukuk açısından bir bağlayıcılığı yoktur.
Böyleyken, Amerikan yargı sisteminin, kendi iç-hukuk düzenlemelerine aykırı hareket ettiği gerekçesiyle TC Hükûmeti’nin (eski) bir ‘Bakan’ı hakkında tutuklama kararı vermesindeki emperial küstahlık ortadadır.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, meseleyi bu çerçeve içinde ele alıp, Hükûmet’inin icraatına doğru bir yaklaşımla sahip çıkmışken; STAR’ın bazı yazarlarının -farklıyaklaşımlar ötesinde bir tutumla- bu konuyu bahane ederek kalem kavgasına girmesini ve konunun başka mecralara kaydırılmasını sağlıklı bulmuyorum.
stargazete