Sayın Başbakan, dün AK Parti Meclis Grubu'na hitaben yaptığınız konuşmayı dinleyemedim, ama konuşmanın metnini okudum.
İlk tepkim: Ne bu şiddet bu celal?
Suriye sınırındaki mayınlı araziyle ilgili kanun teklifine ilavelerde bulunmaya hazır olduğunuzu, mesela mayın temizleme işinin Milli Savunma Bakanlığı'nca yaptırılması alternatifine sıcak baktığınızı, hatta "kiralama karşılığı mayın temizleme" seçeneğinin de değişebileceğini söylediğinize göre, kanun teklifinizin mükemmel olmadığını / olmayabileceğini siz de kabul ediyorsunuz.
Öyleyse, "muhalefetin provokatif tavrı ve bu tavra bazı köşe yazarları tarafından verilen destek" gibi bir söylemle karşılıklı öfkeyi besleyeceğinize, tansiyonu düşürmeye matuf bir tavır sergileyemez miydiniz?
Mesela; "Muhalefet ve bazı köşe yazarları bu kanun teklifine karşı çıkarken ölçüyü kaçırıyor ve bize haksızlık ediyor olsalar da, biz onların eleştirilerinden istifade ederek teklifimizde bazı değişiklikler yapmaya hazırız" diyemez miydiniz?
O "bazı köşe yazarları"nı da sormak isterim"
Kimlerdir onlar?
İçlerinde Akif Emre, Salih Tuna, Mehmet Şeker, Hakan Albayrak da var mı?
Varsak niye varız?
Hangi provokasyona destek vermişiz?
'Bu tasarının, mayın temizleme işini doğrudan İsrail'e ya da İsrailli firmalara ihale ettiğini, yabancıların gelip bizim sınırımıza yerleşeceğini ve bunun da vatana ihanet olduğunu söyleyecek kadar ileri gittiler" diyorsunuz"
Biz "Bu işin İsrail'e verileceği kesin! Yabancılar Suriye sınırımıza kesinlikle yerleşecekler!" gibi bir şey yazmış mıyız?
Yazmamışız.
Ya ne yazmışız?
Böyle bir şeyin muhtemel olduğunu yazmışız.
Neye istinaden yazmışız?
AK Partili yetkililerin ve bilhassa zât-ı âlinizin konuyla ilgili açıklamalarına istinaden yazmışız.
Mesai arkadaşlarınızın bize verdikleri 'Mayın temizleme işinin maliyetini karşılamakta müşkülatımız olabilir diye yap-işlet-devlet seçeneğini sunduk. İlgili ihaleye tabii ki İsrail firmaları da girebilir' bilgisine istinaden yazmışız.
Bizzat sizin 'Bu işi İsrail'e versek ne olacak? Şu dinden bu dinden diye yabancı sermayeye karşı çıkılır mı? Paranın dini-ırkı yoktur. Adam buraya gelecek, yatırım yapacak, Ahmet'i-Mehmet'i istihdam edecek' mealindeki PROVOKATİF konuşmanıza istinaden yazmışız.
Ve ben şahsen 'Ne münasebet? 500 milyon dolarlık bir iş için Suriye sınırımızda İsraillilerin fink atmasıyla sonuçlanabilecek bir süreç başlatılır mı?' diye yazmışım.
Dikkat buyurun; "sonuçlanacak" dememişim, "sonuçlanabilecek" demişim.
Bazı riskler taşıyan böyle bir kanun teklifine niçin ihtiyaç duyduğunuzu sorgulamışım.
Dünkü konuşmanızda öncelikli tercihinizin hizmet alımı yoluyla (parasını vererek) mayınları temizletmek olduğunu, toprak kiralama seçeneğinin ancak bu konuda bir sorun çıkması halinde gündeme geleceğini, fakat kanun teklifinize karşı çıkanların ilk seçeneği görmezden gelerek son seçenek üzerinde yoğunlaştıklarını, bunun da iyi niyetle izah edilemeyeceğini söylemişsiniz.
Peki, madem öyle, bu köşede daha evvel sorduğum bir soruyu tekrar edeyim:
"Öncelikli tercihiniz mayın temizleme işini tek başına ihale etmek ise, bunu bugüne kadar niye yapmadınız? Şimdi niye yapmıyorsunuz? Dediğiniz gibi olsaydı, açardınız o ihaleyi, bakardınız tekliflere, yeni bir kanuna ihtiyaç duyulup duyulmadığına ondan sonra karar verirdiniz""
İlk seçeneği bırakıp son seçenek üzerinde yoğunlaşmamızın sebebi, o seçeneğin kanun teklifindeki eğreti duruşudur.
Öyle bir seçenek olmasaydı bile kanun teklifiniz tuhaf kaçacaktı, zira Suriye sınırındaki mayınları temizletmek için yeni bir kanuna ihtiyaç yok.
Nitekim kanun teklifinizin 2. maddesinin 1. fıkrasının başında siz de bunu teyit ediyorsunuz.
Diyorsunuz ki:
"'Mayın temizleme işi öncelikle 4 Ocak 2002 tarih ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu hükümlerine göre Maliye Bakanlığı'nca hizmet satın almak suretiyle yaptırılır."
Ortalığı karıştıran devam cümlesini de hatırlayalım:
"Bu usulle yaptırılamaması halinde (arazinin) tarımsal faaliyetlerde kullandırılması karşılığında, kullanım süresinden (44 yıl) en fazla indirimi teklif edene ihale edilmek suretiyle yaptırılır."
Peki; mevcut Kamu İhale Kanunu o mayınları temizletmek için yeterliyse ve Türkiye'miz 500 milyon dolar civarında olacağı söylenen mayın temizletme maliyetini karşılayamayacak kadar aciz duruma düşmediyse, "Bu toprak kiralama seçeneği nereden çıktı?" diye sormayacağız da ne yapacağız?
Şunu da söylemeden geçemeyeceğim:
Mayından temizlenen arazinin bölge halkına verilmesini isteyenleri 'Yok öyle bedavacılık!' diye azarlıyorsunuz, ama o topraklar zaten bölge halkınındı.
1950'li yıllarda "Burası askeri bölge olacak, mayınlanacak, sivillere kapatılacak" diye istimlak edildi, bölge halkının elinden alındı.
İstimlak sebebinin ortadan kalkmasıyla beraber o toprakların eski sahiplerine iadesinin gündeme gelmesinden daha tabii ne olabilir?
Buna bedavacılık denmez, iade-i hak denir.
Ve isminde ADALET kelimesi bulunan bir partiye de bu yakışır.