Aslında iyi oldu... Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ"un; yanına, "Kuvvet Komutanları" başta olmak üzere "35 general"i de alarak geçtiğimiz Cuma günü düzenlediği basın toplantısı, her ne kadar bir "gövde gösterisi" ve "sivil yargıya muhtıra" olarak değerlendirilse de; "Başbuğ"un çelişkileri"nin ortaya çıkması ve gazetecilerden bazılarının "askerden de askerci" bir tavır takınmalarının gözler önüne serilmesi açısından bu basın toplantısı son derece yararlı olmuştur.
Vakit"in Cumartesi günkü manşetinden "İkna edemedi" başlığı ile duyurulan bu toplantı, gerçekten de kamuoyunu ikna edememiş, Sayın Başbuğ, "darbe plânı"nın "yok"luğu konusunda inandırıcı olamamıştır!
Çünkü Org. İlker Başbuğ, "Hükümeti devirme" plânının özünü oluşturan iki önemli soruyu es geçmiştir!.. Başbuğ; "delillerin ortadan kaldırılması" ihtimali olmasına rağmen, Albay Dursun Çiçek"in evinin aranması için niye 5 gün beklendiği sorusuna cevap verememiştir!.. Bu 5 günde bilgisayar bile ortadan kaldırılmış olamaz mı? Başbuğ; "ihanet plânı" ofisinde ele geçirilen Av. Serdar Öztürk"ün ifadesinin niye alınmadığı konusuna da hiç değinmemiştir!..
ASLI OLMAYAN FOTOKOPİ OLUR MU?
O toplantıda; Sayın Başbuğ sadece bu sorulara değil, şu "soru"ya da cevap vermemiştir:
"İhanet plânı hakkında, sayın Başbuğ, kâğıt parçası ifadesini kullandı... Genelkurmay Askerî Savcılığı ise, bu belgenin bir fotokopi olduğunu söyledi...
Peki ama; aslı olmayan bir belgenin hiç fotokopisi olur mu?..
Aslı astarı olmayan bir belgenin sahtesi olur da, aslı olmayan bir belgenin fotokopisinin olabilmesini anlayabilmemiz için, uzmanların yeni teoriler üretmesi lâzım değil mi?!?"
Evet, sayın İlker Başbuğ, işte bu 3 konuya hiç değinmemiştir!.. İşin garibi, kendisine bu soruları soran da çıkmamıştır!..
BİR TEK RÜTBELERİ EKSİKTİ!
Oysa, o toplantıya katılan gazetecilerin bu soruları sorması gerekirdi!..
Ama, "akredite" olmakla "embedded" olmayı birbirine karıştıran bazı medya mensupları, ne yazık ki bu "can alıcı sorular"ı sormamışlardır!..
Bir gazeteci, "o toplantı"ya katılan bazı meslektaşlarımızı anlatırken şu tasviri yapıyordu:
"Kendisine gazeteci diyen ve bu sıfatla salona alınan kimi kişilerin, Orgeneral Başbuğ"a yönelttiği soruları duyunca tüylerim diken diken oldu. Askeri, seçilmiş hükümete karşı tahrik etme çabası içinde olan bu kişilerin bir tek omuzlarındaki uzman çavuş rütbeleri eksikti."
GAZETECİ KİSVELİ PROVOKATÖR!
Omuzlarında "uzman çavuş" rütbeleri eksik insanlardan "gazeteci" olur mu, olsa bile bu insanlardan "omurgalı bir duruş" beklenebilir mi?..
İşte bir örnek:
Elinde "kalem" bulunduğu için kendisini "yazar" zanneden gazeteci(!)lerden biri; Başbakan Erdoğan"ın belgeye ilişkin ilk çıkışı olan Şanlıurfa konuşmasını hatırlatarak, Genelkurmay Başkanı"na "Hicap duyuyor musunuz?" diye sormuş!..
"Hicap duyma lafı çok ağır bir laf" karşılığını vermiş Başbuğ ve yetinmeyerek "Niye hicap duyayım ki" cevabını vermiş!..
Böyle bir soru; "provokasyon"dan başka bir anlam taşımaz... Bu soruyu soran vatandaşa, asla ve kat"a "gazeteci" denilmez!..
Denilse denilse "provokatör" denilir!..
Çünkü bu vatandaşın amacı;
"Sorusuna karşılık almak" değil, "Hükümet ile askeri karşı karşıya getirmek"tir!..
Zaten, toplantıdan ayrılırken yanındaki bir gazeteciye şunları söyleyebilme cür"etinde bulunabilmiştir;
"O soruyu sormakla, aslında Paşa"ya pas verdim... Paşa, pası aldı ama topa girmedi... Eğer topa girseydi, Erdoğan"a oradan dalacaktım!"
Birçok "gazeteci"nin de ifade ettiği gibi;
Bu vatandaş, kesinlikle bir "gazeteci" değil, tam bir "provokatör"dür!.. Hatta, onun da ötesinde "yalama"dır, "yalaka"dır, dik durmayı beceremeyen "omurgasız bir mahlûk"tur!..
BU DA FARKLI BİR KIŞKIRTMA!
Tabiî, "Hükümet" ile "asker"i karşı karşıya getirmek isteyen çevreler, sadece "omurgasız mahlûk"larla sınırlı değildir!.. Bir de kafaları "cin" gibi çalışan "hinoğlu hin"ler vardır ki; onlar "aptalca" değil, "zekice bir yol" izlemişler ve başta CHP"liler olmak üzere, kamuoyunu "büyük bir beklenti"ye sokmuşlardır!..
Nasıl mı?..
Şöyle:
"Hükümet"le problemi olan" bir gazetenin yöneticisi, Org. İlker Başbuğ ile yaptığı bir "telefon görüşmesi"ni şöyle aktardı:
"Genelkurmay Başkanı Başbuğ ile telefonda görüştüm ve bana belge sahte çıkarsa ne yapacağımızı herkes görecek mesajını verdi."
Lütfen dikkat...
Gazete yöneticisi; "Başbuğ"un sözleri"ni tırnak içinde aktarmak yerine, kendi kanaatini "Başbuğ"un mesajı" kılıfına sararak sundu okuyucusuna...
Ve tabiî, kamuoyunda büyük bir beklenti oluşturdu... "AK Parti"yi devirme, Fethullah Gülen"i bitirme" olarak özetlenen ihanet plânı gerçekten de "sahte" çıkarsa, Genelkurmay acaba ne yapacaktır?..
"Darbe" mi yapacaktı?..
"Muhtıra" mı verecekti?..
"Bildiri" mi yayınlayacaktı?..
Evet, "CHP kurmayları" başta olmak üzere, "postal kafalı" cenahta, "yüksek gerilimli bir bekleme atmosferi" oluştu!..
Tabii; Cuma gününe kadar!..
Org. İlker Başbuğ düzenlediği basın toplantısında son derece "sinirli, öfkeli ve agresif" olsa da, bazılarının beklediği gibi bir "çatışma" mesajı vermedi!..
Başbuğ, böyle bir mesaj vermemekle, ilgili gazete yöneticisine bir anlamda şunları söylemiş oldu:
"Sizin Hükümet"le bir probleminiz olabilir...
Bu problemi tek başınıza halledemediğiniz için de yanınıza bir ortak veya elinizin altına bir baston arıyor olabilirsiniz...
Ama biz ne size ortak oluruz, ne de baston!..
Gidin, kendi meselenizi kendiniz halledin!..
TSK üzerinden elinizi çekin!"
İlgili meslektaşlarımız bu mesajları aldılar mı, almadılar mı, elbette bilemiyoruz...
Ama, artık şunu bilmeliler: "Bundan böyle TSK üzerinden Hükümet"e, Hükümet üzerinden TSK"ya mesaj gönderme" dönemi kapanmıştır!..
HERKES KENDİ İŞİNİ YAPSIN!
Bundan böyle;
Kendi "görev sınırları"nın dışına çıkan, "görev ve yetkilerini kötüye kullanan" hangi kişi ve kuruluş olursa olsun, karşısında "hukuk"u bulacaktır!..
Bu, TSK için de böyledir,
Hükümet için de böyle!..
Dolayısıyla; "Hükümet"e karşı TSK"yı, TSK"ya karşı Hükümet"i kışkırtarak rant elde etmek" isteyen "bürokrat"lar, "parti"ler, "STK"lar" ve "gazete"ler artık kendi "yer"lerini ve "konum"larını gözden geçirmelidir!.
Herkes "kendi işi"ni yapmalıdır!..
Hükümet, hükümetliğini!..
Asker, askerliğini!..
Gazeteci, gazeteciliğini!..
Kendi işlerini yapmak yerine, başkalarının işlerine burunlarını sokanların burunlarının nasıl "sürtüldüğünü" son iki haftadır herhalde herkes görmüştür!..
Bunu, artık "gazeteci"ler de görmelidir!..
Çünkü gazetecilik, "ciddi bir iş"tir!..
"Güçlü"lere yaranmak için onların önünde "takla"lar atan "soytarılık" değil!..
"Yalakalık ve yardakçılık" hiç değil!..
En başta dediğimiz gibi;
Org. İlker Başbuğ"un Cuma günkü basın toplantısı, hiç olmazsa bunu görmemize vesile oldu...
Artık görüyor ve biliyoruz ki;
"Darbe" yapmayı amaçlayan "plân"lar nasıl gizli kalmayıp "deşifre" ediliyorsa; "darbelerin yardım ve yatakçıları" da gizli kalmayıp açığa çıkarılıyorlar!..
Son iki haftada bunları gördük!..
Dileriz, bir daha görmeyiz!..
Selam, saygı ve gönül dolusu muhabbetlerimizle...
Vakit