Bugün birkaç konuda görüşlerimi açıklamak istiyorum.
1- Korona sosyal medyayı patlattı, gazeteleri bitme noktasına getirdi.
Mahalli gazeteler için yolun sonu diyebiliriz. “Ulusal Medya” için de durum vahim.
Bir zamanlar, bir tek gazetenin günlük tirajı 1,5 milyonu bulurken, bugün en yüksek tiraj 100 bin seviyesinde. Bugün 29 ulusal gazetenin toplam tirajı 1,5 milyon civarında. Bu tiraj bu gidişle daha da düşecek. Kamu kurumları ve işletmeler büyük ölçüde kapalı, hava ulaşımı yok, (Uçaklar dış hatlarda ciddi gazete alımı yapıyordu) dağıtım imkânları sınırlı, gazete okurlarının bir kısmı ekonomik sebebi ile bir kısmı sokağa çıkma konusundaki sınırlamalar sebebi ile gazete alamıyor. Bu anlamda gazete satan büfeler de büyük ölçüde kapalı. Bu büfeler aynı zamanda açık alanda tost ve içecek satışı da yapıyordu. Yani gazeteye erişim de artık çok kolay değil. Yarın bu durum daha da vahim bir hal alabilir.
Spor gazeteleri artık 10.000 seviyesinde bir tiraja sahipler. 29 gazeteden 10 tanesi tiraj olarak 10.000’in altında. İlk 5’i 100.000’in üzerinde bir tiraja sahip. 10.000-50.000 arasında (2 spor gazetesi hariç) 14 gazete var. 50.000-100.000 arasında ise 3 gazete. Halimiz bu. Hepsi internetten izleniyor artık okurları tarafından. Sanırım bu durum daha fazla devam edecekse zaten bu 29 gazeteden en az yarısı birkaç ay içinde basılı gazete defterini kapatırlar. Bu işler yoluna girse bile artık bu gazetelerin tirajlarını eski seviyede tutmaları mümkün olmayacak. Evden okul, evden iş, evden alışveriş ve sanal medya dönemi başlıyor. İletişim Başkanlığı’nın medyanın geleceği konusunu masaya yatırıp, bu konuda sanal ortamda teklifleri toplayıp, müzakereye açabilir.
2- Merkezi yönetim ve yerel yönetimlerin ciddi anlamda piyasaya borcu var, aynı zamanda bir de alacakları var. Bunlar mahsup edilemez mi? Kamu ihalesinden alacağı olan bu kişiler, kamu bankalarına alacaklarını temlik etsinler. Yerel yönetimler için de bu bir çözüm olacaktır. Hatta kamudan alacaklı olanların gecikme sebebi ile doğan enflasyon farkı, kamu borcu için eş süreli bir mahsuplaşma şeklinde telafi edilebilir.
3- Birçok esnafın ve üreticinin stokları elinde kaldı. Diyanet, Kızılay ve İHH gibi kamu yararına çalıştığı kabul edilen STK’lar üzerinden, zekât mükelleflerinin zekâtları, nakdi olarak değil de ayni olarak alınıp ihtiyaç sahiplerine verilmesi, hem üreticiyi rahatlatır, hem de kaynağından ihtiyaç sahibine bu ayni yardımlar ulaştırılır. Elbette isteyen nakdi olarak da ödeyebilir. Burada elbette dini hassasiyetin hem toplanırken, hem de dağıtılırken en üst seviyede gösterilmesi gerekir.
4- Tarım planlaması Korona’dan daha hayati bir öneme sahiptir. Açlık tehlikelidir ve etkisini bir anda ülke genelinde gösterir. Acil bir tarım planlamasına ihtiyaç var. Ekim, hasat ve ürünlerin işlenmesi, depolanması ve dağıtımı son derece önemli bir konu. Kenevirin bu süreçte ayrı bir önemi var. Oksijen radyasyon emici özelliği yanında, tarımda zirai mücadele konusunda önemli imkânlar sunuyor. Sağlık için hayati öneme sahip. Özellikle maske, sağlık kuruluşlarındaki tekstil, ya da sağlık personelinin, asker, polis, itfaiyecinin giyecekleri açısından bu konu son derece önemlidir. Ama birileri bu konuyu anlamamakta ısrarlı.
5- Test, hasta, ölüm sayıları ile ilgili olarak dünyada ve ülkemizde yapılan açıklamalar son derece yetersiz. İnandırıcı olabilmesi için, önümüzü görebilmemiz için kapsamlı ve karşılaştırmalı istatistiki bilgilere ihtiyacımız var. Geçen yıl aynı dönemde sağlık istatistiklerini gördüğümüzde durumu daha iyi anlayacağız. Sadece nezle, grip, zatürre, üst solunum yolları ve akciğer sorunları sebebi ile hasta ve ölüm istatistikleri değil, kanser, şeker, kalp, tansiyon hastalıkları gibi diğer hastalıklarla ilgili istatistikleri de görmemiz gerek. Salgının şiddeti, hem geçen dönemki rutin Korona hastalığı ve hem de geçen dönem şeker, kalp gibi hastalıktan ölüm sayıları ile bugünkü veriler arasındaki farkın mahsuplaştırılması ile doğru düzgün bir sonuç elde edebiliriz. Ölüm ile test sayısı arasındaki sabit bir oran inandırıcı değil, daha ciddi verilere ihtiyacımız var. Halk Sağlığı Genel Müdürlüğünün 5 yıllık grip analiz raporlarının Mart başından beri yayınlanmıyor olmasının bir açıklaması olmalı.
Yine, endemik tür bitkiler açısından çok zengin olan ülkemizde, bu süreçte koruyucu, tedavi edici özelliğe sahip bitkisel ürünlerden hiç yararlanılmıyor olmasının mantığını anlamak kolay değil. Salgın konusunda çalışan akademisyenlerin ve özel girişimcilerin bu süreçte elde ettikleri bazı bilgi ve buluşlar konusunda yetkililere ulaşamamalarının esbab-ı mucibesini anlamak zor.
Ve de, ölümü gösterip kısırlaştırmaya razı etmeye yönelik aşı ya da ilaç konusunda herkesin çok dikkatli olması gerek. Milyar dolarlık bütçelerle yıllar sürecek çalışmalardan söz ederek birilerinin bu işe girişmesini engellemek için bu tür sözlerle caydırıcı bir baskı oluşturmaya çalıştıkları iddialarını yabana atmamak gerek. İçimizdeki yerli görünümlü yabancılara, sağlıktaki beyaz ajanlara dikkat etmek gerek! Bedava aşı ve ilaç konusunda ihtiyatlı olmak gerek. Özellikle 5G, chip konusundaki iddiaların da ciddiye alınması gerek. Selam ve dua ile..