Tamer Korkmaz'ın yazısı...
"Başörtülü kadınlar nerede dursunlar? Eski Cumhurbaşkanı Sezer başta olmak üzere katı laiklik yanlılarına göre başörtülü kadınlar evlerinde durmalı, üniversitede eğitim görmemeli, bunun doğal sonucu olarak mesleksiz ev kadınları olmalıdırlar..."
Radikal'den İsmet Berkan'a ait bu satırlarda varılan yargı yüzde yüz gerçeği yansıtıyor...
Üniversitelerdeki başörtüsü/türban/eşarp yasağının temelinde "Laikçi Statüko"nun kadınların örtünmesine duyduğu büyük (sistematik) alerji yatıyor...
"Gizli İktidar" bu ülkede başını örten kadının kamusal alana çıkmasını, sosyalleşmesini kesinlikle istemedi. Çünkü başını bağlayan kadınlara laiklik adına biçtiği rol "Madem başını örtüyorsun öyleyse evde oturacaksın, bizim dünyamıza zinhar burnunu sokmayacaksın" anlayışına (yazılı olmayan bir kural) dayalıydı! "Statüko" Fransa'dan formatladığı laikliği evrensel özüne aykırı olarak katı/baskıcı bir biçimde uyguladı: Başka vahim bir yanlışa daha düştü. En başından beri modernleşmeyi "tek tip" bir olgu olarak tasavvur etti...
Sosyo-ekonomik değişim öyle bir noktaya varmıştı ki, yıllarca kızlarını okutmadıkları için eleştirilen muhafazakar babalar artık kız evlatlarını üniversiteye gönderme aşamasına gelmişlerdi... Ne zaman? İlk kez 1968'de! O tarihte Hatice Babacan'ın (Dışişleri Bakanı Ali Babacan'ın halası) üniversite kapısına adım atması rejimin egemenlerini şoka uğratmıştı...
Bu hadise, Gizli İktidar'ın/Resmi Görüş'ün modernleşme şablonuna tersti. Daha doğrusu, böyle bir şablonun geçerli olmadığını ispatlıyordu. Laikçi egemenlere göre, ebeveynleri "muhafazakar-tutucu" bir başörtülü öğrencinin üniversite öğrenimi talebinde bulunmaması gerekiyordu! Bir hususa daha dikkat buyurunuz: Hatice Babacan başı bağlı olduğu gerekçesiyle üniversite kapısından kovulduğunda henüz Erbakan'ın "Milli Görüş" hareketi ortada yoktu!
***
"Amiral Gemisi" Hürriyet'in Kaptan Köşkü'nde oturan zat, İsmet Berkan'ın vardığı söz konusu kesin yargıya itiraz ediyor; meslektaşının eski Cumhurbaşkanı Sezer'e haksızlık yaptığını öne sürüyor. Mesela "Eşi yedi yılının tamamını çocukların eğitimine vakfetmiş bir insanın böyle düşünmesi mümkün mü?" diye soruyor...
Semra Sezer'in çalışmaları iyi güzel de; hem Semra Hanım'ın hem Ahmet Necdet Bey'in sıra üniversite kapısına gelince kız öğrencilere "dur" demesi ne iş, peki? Bu yaman çelişkinin büyükbabası ise cumhuriyet rejiminin uzun yıllar boyunca ebeveynlere "kızlarınızı okutun" çağrısı yaptıktan sonra üniversitelerde türban yasağı uygulamasıdır. "Haydi Kızlar Okula" kampanyaları trajikomik bir haldedir!
Gerçekte başörtüsü meselesini siyasallaştıran yasağın başından itibaren "Türban siyasi simgedir" demek suretiyle hakkı ve hukuku çiğneyen laikçi "Resmi Görüş"tür...
Erbakan şu meşhur "Rektörler türbanlı kızlara selam duracak" çıkışını (1995) yaptığında -üniversitelerde var olan yasak büyük çoğunlukla uygulanmıyordu! Sözkonusu sorunlu çıkışı "12 Mart askeri yönetiminin Necmettin Erbakan'ı İsviçre'den getirtmesi" olayına da benzetebilirsiniz... Yani bu örnek dahi türban tartışmasını siyasallaştıranın "Laikçi Gizli İktidar" olduğu gerçeğini değiştirmiyor...
"Ülkede askerler dahil kimsenin başörtüsü ile meselesi yok" illüzyonuna başvuran Hürriyet'in Kaptanı "Türbanı başörtüsü gibi bağlayıp iyi niyeti göstermek güzel bir adım olmaz mı?" diye sorarak gerçeği hasıraltı etmeyi amaçlıyor.
Asıl soruyu ben sorayım: "Üniversite kapısına yarından itibaren başını eşarpla örtüp gelen öğrenciler bundan sonra içeri alınacaklar mı?" -Zerre kadar samimi olanlar/ yasağın kaldırılmasını gerçekten isteyenler bunun özgürlükçü cevabını anında verirler!
zaman