Nureddin Topçu’nun “Yarınki Türkiye” isimli bir eseri vardı.. Bir gelecek tasavvuru sözkonusu idi. Geleceğin ekonomisi, siyaseti yanında ailesi, gençliği en büyük endişe idi.. Ali Fuat Başgil’in “Gençlerle baş başa”sı da bu konuda o zamanlar dikkat çeken bir diğer kitaptı.
Necip Fazıl, yapılacak işler konusunda gençlerin, “Arkasına bakmadan ben” demesini vasiyet eder, “Gençliğe hitabe”sinde.
Epey zaman oldu, artık her şeyi iktidardan bekliyoruz. Hemen öncesinde de ülkeyi, toplumu kurtarmak için iktidar olmayı kafamıza koymuştuk!
İşte geldiğimiz yer burası. Ne cemaat kaldı ne STK dediğimiz yapılar, ne de media.. Artık gazeteler dibe vuran tirajları ile daha fazla yol alamayacaklarını görüp, teker teker yayın hayatlarına son veriyorlar.
İlke Vakfı “Geleceğin Türkiyesi” için 2018’de bir çalışma başlattı. İlk adım “Eğitim”di. Ekim 2018’de raporlarını yayınladılar. 2019 Şubat’ında Yüksek öğretim, Nisan 2019’da Ekonomi’yi aldılar gündemlerine. Önceki gün de “Geleceğin Türkiye’sinde Yönetim” konusu ile ilgili raporlarını yayınladılar. Bir sonraki rapor kasım ayında yayınlanacak ve “Dış Politika” konusu ele alınacak. 2020’de Kültür Politikaları, Sosyal Politikalar ve Sivil Toplum konuları var.
Geleceğin Türkiye’sinde Yönetim raporunun açıklanması tam da, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin 1 yılının ardından geldi. Bu arada müsteşarlık makamının yeniden oluşturulması, bakanlık komisyonlarının daha aktif olması ve TBMM’de milletvekillerinin kanunlarla ilgili danışacağı uzman bir büronun oluşturulmasının planlandığı da konuşuluyor.
İlke Vakfı, 3 gün önceden bir grub gazeteciyle, “Geleceğin Türkiye’sinde Yönetim” raporunu hazırlayan Prof. Dr. Haluk Alkan’ın da katıldığı bir toplantı yaptı. Karşılıklı görüş alışverişinde bulunuldu.. Aslında yarım kalan bir Anayasa reform paketi var. Bu çerçevede Yargı reformu, Siyasi Partiler ve Seçim sistemi, Kamu yönetimi, denetimi, otokontrol mekanizmaları, yerel yönetimler yasasının yeniden yapılandırılması gerekiyor.
Başkanlık ile yasama ve yargı arasındaki ilişkilerin yeniden düzenlenmesi şart. Politika kurullarının ne olduğu, ne yaptıkları tam anlaşılamadı. Bakan yardımcılıkları arasında bir koordinasyon, iş bölümü ve hiyerarşi sorunu da var. Kaldırılan müsteşarlık makamının yeri boş kaldı. DPT’nin de öyle.
Yeni sistemle uyum sağlamayan birçok yasa, yönetmelik, tamim hâlâ yürürlükte.
Bazı sorunlar “çocukluk hastalıkları” gibi görülebilir. Bunların erken dönemde yaşanması önemli. Ama bunlarla başedilememesi durumunda ileride ciddi sorunlar yaşanabilir. Bir de ikinci dönemde ve sonrasında çıkacak sorunların da ön görülerek, gerilimler soruna dönüşmeden çözüm bulunması gerek. Alkan onu söylüyor: 2 dönem sonrası tekrar Cumhurbaşkanı olamayacak olan kişi, partisinin başında kalmaya devam ederse yine parti ve başkan ayrışmış olacak. O zaman ne olacak. Sistem daha yerine oturmadı ve birçok konu da daha test edilmedi.
Kaldı ki, bugün bu konuyu konuşurken kullandığımız kelimeler, kavram, kurumlar, ekonomi, uluslararası düzen 2025’de olmayabilir. Yani Siber devrim, yasama, yürütme, yargı, yerel yönetimler, sivil toplum, Media her şeyi radikal bir şekilde değiştirecek. E- Devlet, E-Belediyeyi unutun, E-Demokrasi geliyor. Bunu konuşmuyoruz. Bunun altyapısı, üstyapısı hazır mı? Mevcut yapıları nasıl dönüştüreceğiz. Okul, iş her şey değişiyor. Üniversitelerimiz bile buna hazır değil. Humanoidler, Siborglar, Genomikler geliyor. İnsansız kara, hava ve deniz araçları geliyor. Ev-okul, ev-iş sistemi geliyor. Bütün bunlar için şimdiden hazırlık yapmazsak boşluğa düşeceğiz. Önümüzdeki dönemde yapay zeka, toplumları ve yöneticileri yönlendirecek. Bilgi aristokrasisi, bilgi guruları geliyor.
Bizim açımızdan şöyle bir ölçü var: Her topluluk layık olduğu gibi idare olunacak. Biz takmışız kafaya yönetimi. Yönetim düzelirse toplum düzelir. Böyle olmayabilir. Tamam iyi bir yönetim gerek, ama en azından eşzamanlı olarak toplumun da değişmesi gerek. Her şey siyaset değil. Siyasetin de bir ahlakı olmalı. Siyaset, ahlaki ve hukuki zeminini kaybederse mafyalaşır. Siyaset, sivil toplum, iş alemi, üniversiteler herkes birbirini tamamlamalı. Ama gelinen noktada herkes kendi içinde ve birbiri ile kavgalı. Ya da herkes dengelere göre tavır belirliyor. Ana belirleyici, güç ve çıkar! Hele güç ve çıkar ilişkisi ahlaki zeminden uzaklaşırsa işler daha da sarpa saracak demektir.
İlke Vakfı bu çabası ile kendi üzerine düşeni yaptı. Doğru yönde ileri bir adım attı. Keşke bu işi daha katılımcı bir şekilde yapsaydı. Rapor oluşmadan mülakat ve farklı grublarla istişarelerle yapsaydı. Ama bu yolculukları devam edeceğine göre, inşallah yaparlar.
Kavramları ve kurumları ile yeni bir dünya kurulurken, sadece dünden gelen sorunlar ve bugünün sorunlarına cevap verecek bir teklif yanında geçiş dönemi ve yarına ilişkin “görünen köyün hikayesi” ile ilgili tekliflerde bulunulsaydı çok daha iyi olurdu. Bölgemiz ve dünyadaki trendler ve muhtemel gelişmeler, güç dengeleri yanında, değişen şartlara göre ihtimal, maliyet ve risk analizleri de yapmamız ve gelişmeleri izleyen, değerlendiren ve derecelendiren uzmanların sürece etkin katılımları için yol ve yöntem de gösterilebilseydi. Çünkü yeni süreçte sadece siyasiler ve bürokratlardan ibaret bir karar vericiler ve uygulayıcılar olmayacak. Yapay zeka ve onu yöneten uzmanların interaktif bir şekilde sisteme katılımlarını sağlayacak bir altyapıya da ihtiyaç var.
Geleceğe yürürken, evet “kökü mazide olan ati” olacağız ama, gözümüz arkada iken doğru hedeflere doğru hızlı bir şekilde ilerleyemeyiz.
Sahi merak ediyorum, yapay zeka, bir yasa tasarısı ile ilgili olarak, değişik ülkeler ve dillerde birçok alternatifi önümüze koyduklarında, bizim milletvekilleri mecliste neden bahsedecekler ya da siyasiler, bürokratlar öyle bol keseden vaadlerde bulunabilecekler mi ya da rakiplerini eleştirebilecekler mi!! Dikkat “Avatarlar geliyor!”Avatarlar’ı yönetmek, trolleri ve twitter’de yumurta kafalı adresleri yönetmek kadar kolay olmayacak! Selâm ve dua ile.