Beyler! Birleşmiş Milletler çatısı altında görev yaptığınız Lübnan'da yahut NATO çatısı altında görev yaptığınız Afganistan'da örtülü hanımlara hürmette kusur etmiyorsunuz da kendi çatınız altında görev yaptığınız Adana'da başörtülü vatandaşlarınızla aynı ortama düşünce niye dehşete kapılıp otelin arka kapılarından canınızı zor kurtarır gibi bir telaşla fellik fellik kaçıyorsunuz? Kimden kaçıyorsunuz, nereye kaçıyorsunuz? Nedir bu Allah aşkına? "Demek ki başörtülü şehit yakınlarını görünce şehit cenazesinden kaçmamak için de kendilerini zor tutuyorlar" desek yeri midir? Oldu olacak, onu da yapın bari!
* * *
Beyler! Cumhurbaşkanı bana resepsiyon daveti gönderdiğinde ben o davete ister icabet ederim ister icabet etmem, ama siz davet edildiğinizde bunu emir telakki etmek durumundasınız, zira cumhurbaşkanı sizin başkomutanınızdır ve emir-komuta zincirinde bir üstün bir asta "Gelir misin?" demesi "Geleceksin" anlamına gelir. Ne yani, Genelkurmay Başkanı veya Kara Kuvvetleri Komutanı bir ordu komutanına "Yarın akşam sizi filanca yerde görmek isteriz" dediğinde o ordu komutanı "Emir vermedi, davet etti, onun için gitmeme hakkımı kullanıyorum" deme şansına sahip midir? Başkomutanınıza düpedüz başkaldırdınız!
* * *
Beyler! Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün eşi Hayrünnisa hanımefendi "Koca koca generaller benim başımdaki örtüye tahammül edemedikleri için başkomutanlarına saygısızlık etmeyi kendilerine nasıl yakıştırıyorlar? Sonra; şehitlerin ve potansiyel şehitlerin başörtülü yakınları üzerinde nasıl yakıcı bir tesir yapacağını hiç düşünmüyorlar mı bu tavrın? Başörtülü yakınları olan askerlerle aralarına nasıl bir psikolojik duvar ördüklerini görmüyorlar mı? Görüyorlar da umursamıyorlar mı? Böyle bir mentaliteyle ordu mu yönetilir?" diye bağırıp çağırsa yeriydi; ama hanımefendi "Biz olgunuz, sabırlıyız. Her şeye de alışığız" deyip geçti. Bir tarafta sizin 'Eyvah, başörtüsü!' diyerek sağa sola kaçışınız, öbür tarafta Hayrünnisa Gül'ün bu vakur, ağırbaşlı, asil duruşu. Kaybettiniz beyler
yenişafak