"Başörtülü Gerekçeleri Sorguluyorum"

Ahmet Taşgetiren'den kendi uslubuyla sorgulamış. Hoş bir sorgulama yazısı...

Başörtülü Gerekçeleri Sorguluyorum

Mehmet Ali Kışlalı, askeri cenahı iyi takip eden, onların duyarlılıklarını yansıtan bir gazeteci.

Bence bir özelliği daha var; bu yansıtma işini, sivil alana müdahaleleri meşrulaştırmacı nitelikte yapmış olması... Kendisini, 1970'lerden beri izliyorum, bende bıraktığı intiba bu.

Radikal'deki son yazısında (1 ağustos 2007), “Abdullah Gül Cumhurbaşkanı olursa askerle arasında ne tür problemler çıkar?” sorusuna cevap olacak notlar sunuyor. Yazının derinliğinde yine, sivillere karşı askeri baskıları meşrulaştırma duygusu hakim.

Bakın neler yazmış:

Gül, cumhurbaşkanı olursa ortaya askerlerle ilgili ne gibi sorunlar çıkar?

Bu ciddi soruya yanıt aramak için öncelikle bu camiaya başvurmak gerekmez mi?

Sadece eşinin başının türbanlı olması, bir zamanlar türbanı, eğitim gördüğü kurumda muhafaza edebilmesi için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde Türkiye Cumhuriyeti aleyhine dava açmış olması bile yadırganmadı mı?

Bakan, askeri hastanede yatarken ziyaretine gelen türbanlı eşinin gizlice içeri alınmasının rahatsızlığını, şimdi emekli oldukları konumlarında hatırlayanlar konuşmasınlar mı?

Türk Silahlı Kuvvetleri'nin, dikkatle saptanmış, yıllardır uygulanan kurallarına uymadıkları için tasfiye edilen kimi subay-astsubay ailesi için 'kabul edilmez' sayılan türban, şimdi, TSK Başkomutanı eşi olacak bayan Gül taşıdı diye 'meşru' mu sayılacak?

Şimdi hemen herkes merak etmektedir; ordu evlerinin türbanla girilmeyen alanlarına, türbanlı Başkomutan eşi gelecek diye kurallar mı değiştirilecek?

Yoksa Erdoğan'ı zor durumda bırakmak isteyen kimi AKP muhibbinin (yanlısı) imam-hatip okullarıyla ilgili olduğu gibi 'Artık türban yasağı da kaldırılmalı. Kurumların da muvafakat vermesi sağlanmalı' kampanyası açmaları mı beklenecek?”

Görüldüğü gibi iş, “türban – başörtüsü” olayında toplanıyor.

-Bayan Gül AİHM'e dava açmış.

-Bayan Gül, askeri hastanede eşini başörtülü olarak ziyaret etmiş.

-Bugüne kadar kaç subay, eşleri başörtülü diye ordudan ihraç edilmişken, şimdi Cumhurbaşkanı eşi başörtülü olunca ne olacakmış?

-Ordu evlerine bugüne kadar başörtülü olanlar sokulmuyormuş, bundan sonra ne olacakmış?

-Yoksa başörtüsünün artık serbest bırakılması için kurumlar mutabakatı sağlanması yönünde baskı mı olacakmış?

Şimdi şu maddeler üzerinde, Abdullah Gül'ün cumhurbaşkanlığından bağımsız olarak teker teker düşünelim.

Önce “insaf” demek gerekiyor.

İnsaf yani, bu uygulamaların hangisi insan haklarıyla bağdaşıyor?

İnsani açıdan bakıldığında bu uygulamaların tamamı yanlıştı.

Bir hukuksuzluğu asker uygulayınca “hukuk içine” mi girmiş oluyor?

Bir Dışişleri bakanı düşünün, hastaneye yatacak ve eşi, “başörtülü olduğu” gerekçesiyle onu ziyaret edemeyecek, ya da ziyaret edince arka kapıyı kullanacak...

Dünyanın neresinde böyle bir uygulamaya insani veya hukuki çerçeve giydirilebilir?

Buradan yola çıkıp, “Ya Cumhurbaşkanı olursa ne olacak?” sorusuna varmak, insaf yoksunluğunu kurallaştırmak anlamına geliyor.

Ya öteki madde...

Bu kadar subay - astsubay, eşleri başörtülü diye ordudan atılmışken...

Şu ifadeye bakın. “Bu kadar subayı - astsubayı, üstelik orduya bunca hizmet etmiş, madalyalar almış insanı, üstelik hiçbir yargı yolunu işletmeden, YAŞ kararıyla ve “disiplinsizlik” gerekçesi üretilerek, sadece eşleri başörtülü olduğu için neden attık?” sorusunu sormuyoruz da, o ihraçları meşrulaştırıp, oradan, cumhurbaşkanı eşi için kural çıkarıyoruz. İnsaf mı bu? Hukuk duyarlılığı nerede?

Ya öteki madde?

Ordu evlerine başörtülü olarak girememek maddesi? Başörtülü anneler, ablalar hatırlıyorum, evlatlarının ordu evindeki düğününe katılamamış ve yağmur altında ıslanmışlardı. Genç eşler hatırlıyorum, pardesülü olduğu için kucağındaki bebekle, asker kocasını ziyaret edememişti. “Bu insanlık mı?” diye sormayın, bu insanlıkdışı uygulama neden kalkmıyor, diye sormayın, bu uygulamadan Cumhurbaşkanı eşi için şablon çıkarın... İnsaf mı bu?

Ya öteki madde...

Bir Dışişleri Bakanı'nın eşi, başörtülü olarak üniversite okuyabilmek için AİHM'e başvurmak zorunda kalmış. O buna mecbur bırakılmış. Bundan, onu buna mecbur bırakanlar utanmıyor, başörtülü eşin veya bakanın utanması isteniyor. Kimse sormuyor: Bu bayan, Dışişleri Bakanı eşi olarak Avusturya'ya gitse, orada okuyabilecek, ama kendi ülkesinde okuyamayacak. AİHM'e başvurmayıp, Avusturya'da okumaya gitse daha iyi mi olacaktı?

Ve kurumlar arası uzlaşma ihtimali...

Neden olmasın?

Neden hala bu yasak sürsün?

Bu yasağın Türkiye ile boğuşmak anlamına geldiği artık apaçık bir gerçek değil mi?

Başbakan'ın eşi yasaklı, TBMM Başkanı'nın eşi yasaklı, Dışişleri Bakanı'nın eşi yasaklı, milletvekillerinin eşleri yasaklı... Yasaklı, yani askeri mahallere giremiyor. Yasaklı, yani kamusal alan denen yerlere sokulmuyor. Cumhurbaşkanı'nın verdiği davete katılamıyor bu insanlar... Üstelik başörtülü kadının seçme hakkı var, seçilme hakkı yok. Yani en tabii vatandaşlık hakları kısıtlanmış. Kimse bu garabetle uğraşmıyor, mücadele etmiyor, ama sürekli kadınlara yükleniyor: Başlarınızı açın ya da şöyle bağlayın, böyle bağlayın...

Yıl 2007... Burası Türkiye olmamalı...

Türkiye bu olmamalı...

Türkiye, başörtüsü yasağı sebebiyle kız çocuklarının başka dünya ülkelerine savrulduğu bir ülke olmamalı...

Olay, Abdullah Gül'ün Cumhurbaşkanlığını, eşinin başörtüsünü çoktan aşıyor ve bir insanlık sınavı haline geliyor.

internethaber/Ahmet Taşgetiren

Medya-Makale Haberleri

Abdurrahman Dilipak: Trump, DSÖ'den önce Gazze ve UCM'ye saldırdı
Acar Medya Nifak Çetesini İfşa Etti (VİDEO)
Abdurrahman Dilipak: Trump, DSÖ'den önce Gazze ve UCM'ye saldırdı
Abdurrahman Dilipak :Biyolojik bir savaşın içindeyiz
Abdurrahman Dilipak: Emekli olmanın dayanılmazlığı üzerine