Peren Birsaygılı /Haber 10
Başörtülü kızlar kiminle evlenecek?
Büyük toplumbilim üstadı Pierre Bourdieu sınıfsal bakış açısını derinleştirip detaylandırırken, kolaylıkla fark edilebilecek çok açık bir yöntem takip eder aslında. Önce Marx'tan devraldığı sermaye kavramını masaya koyar, ardından ise bunu Weber'den mülhem statü kavramıyla cilalamak için düşüncesini çeşitlendirmeye başlar. Ve bu esnada özellikle altını çizmek istediği en önemli noktalardan biri ise, simgesel göstergelerin kişilerin günümüz güç ilişkileri içerisinde etkin bir role sahip olmalarının en önemli şartlarından olduğudur. Yani Bourdieu'ya göre sermaye doğrudan para ya da üretim araçlarıyla sınırlandırılamaz. Toplumsal ilişkilerin, kültürel birikimin, liberalizm gibi uyduruk ideolojilerin ya da moderniteye karşı bir direnç mekanizması gibi duran dini inançların dahi sermaye olduğu durumlardan söz edilebilir.
Son zamanların popüler tartışma konularından olan "Başörtülü kızlar kiminle evlenecek?" ya da "Başörtülü kızlarla kim evlenecek?" sorularına da bu perspektiften yanıt aramaya kalkarsak, her iki sorunun da altında yatanın; "İyi" bir evlilik yaparak sınıf atlamanın kadınlara özgü sermaye kullanım yollarından biri olarak ön plana çıktığı gerçeği olduğunu görebiliriz.
Allah; "Yürü ya kulum" diyor;
Şurası tartışma götürmez bir gerçek ki, '80 öncesi İslamcı grupların en temel vasfı, kapitalizm karşıtı olmalarıydı. Bunlar, her ne kadar kapitalizme alternatif güçlü bir muhalif söyleme sahip olmasalar dahi, komşu ülkelerdeki İslami hareketlerin yürüttüğü görece başarılı olarak değerlendirilebilecek direniş hareketlerinin de etkisi ile en azından sisteme muhalif özelliklerini koruyorlardı. Ve sol hareketlerin tüm dünyada ezici bir üstünlüğe sahip olduğu söz konusu dönemde, kapitalizm karşıtı muhalefet içerisinde söylem belirlerken İslami kaynaklar dışında Marksist literatürden de büyük oranda faydalanan İslamcılar, öz vatanında parya diğer binlerce genç gibi samimi, çokça heyecanlı hatta biraz romantik ancak mutlak surette iyi niyetli bir çabanın aktörleri olarak kazınıyorlardı hafızalarımıza.
Ancak tek suçu ülkesini ve insanlarını sevmek olan binlerce gencin üzerinden buldozer gibi geçen '80 darbesi bu grupları da dağıttı. Türkiye'deki siyasi hareketlilik üzerinde yaşanan büyük tasfiye sürecinin ardından, radikal ve sistem karşıtı siyasal İslam'ın etkisini yitirmeye başlaması ile beraber, sistemle barışık yeni sınıf Müslümanlar için, yerel yönetimlerden iktidara kadar uzanacak yolun ilk adımları da arşınlanmaya başladı. Dolayısıyla, tıpkı Che Guavera'nın zamanla romantik bir figür haline dönüşmüş olması ya da Marx'ın '80 sonrası "Bezgin Bekir" solcularımızın masalarının vazgeçilmez mezesi haline gelmiş olması gibi, Hasan el Benna, Seyyid Kutup ya da Ali Şeriati gibi büyük İslami şahsiyetler de bu yozlaşmadan nasibini almaya başladı. Zira Türkiye İslamcılığının büyük oranda kapitalizme entegrasyon süreci başlamıştı artık. İktidar hırsının sözde ilerleme diye yutturulmaya çalışıldığı o söylemler, kapitalizmin soluduğumuz havaya kattığı o berbat kısırdöngü, tozu dumana katan o fırtına, o sisli-puslu ortam bir zamanlar kendisine karşıt olan tüm ideolojileri baş döndürücü bir hızla asimile etmeye başlamıştı.
Ali'nin ölümü ve yerine "Müteahhit Ali"nin doğması da böylece gerçekleşti işte.
Müteahhit Ali'nin hikayesi zorlu bir çabaydı. Ona sorsanız basit bir sınıf atlama ya da kolay bir "yırtma" hikayesi değil, büyük mücadelelerle dolu bir suyun öteki yanına geçiş hikayesiydi. Evvelce sistemin üvey evladı olan bu insanlar, zaman içerisinde kapitalist sistemin kodamanları haline gelerek almaya başlıyorlardı sistemden intikamlarını adeta. Çok değil, henüz yakın bir zamana kadar Asr-ı Saadet hayalleri kuran insanlar, bugün entegre oldukları sistemin uysal yapıtaşları haline geliyorlardı.
Bu dinin dünyevi hesabıydı.
Bu; "Hayat sana istediklerini sunmazsa, o halde sen kopar al kardeşim" demenin İngilizcesiydi.
Bu bir "Amerikan Rüyası"ydı.
Ve bu, tıpkı Pierre Bourdieu'nun bir vakitler söylediği gibi, toplumsal ilişkilerin, kültürel birikimin, ya da moderniteye karşı bir direnç mekanizması gibi duran dini inançların dahi zamanla sermaye olabileceğinin alamet-i farikası idi.
"İyi" bir evlilik için ideal damat adayı; Ali değil müteahhit Ali;
Bugün pek çokları tarafından ideal bir eş olarak nitelendirilen müteahhit Ali, üniversite mezunu, hatta yurtdışında eğitim almış, az biraz da gezmiş-görmüş muhafazakar etikete sahip insanlar olarak çıkıyor karşımıza. Ve bunları da İslami 'kültürel sermaye' olarak değerlendirmek pekala mümkün aslında. '80 darbesinin ve ardından gelen entegrasyon sürecinin yarattığı etki ile radikalizmi azalan ve çareyi küresel sisteme entegre olmakta bulan bu insanlar, doğal olarak İslami sermayenin ya da yerel siyasi yönetimlerin de ideal yönetici adaylarından. Hele de, İslami cemaat ve gruplar arasında gün geçtikçe çoğalan dayanışmayı ve ticari popülariteyi-sosyal sermaye paylaşımını göz önünde bulundurursak, bu insanların önlerinin iyiden iyiye açık olduğunu söylemek dahi gereksiz. İşte bu yüzden sözde reformist bir görünüm sergileyerek, kolaylıkla yeni zevkler ediniyorlar ve konformist bir yaşamın sakin sularına kendilerini bırakıyorlar. Zira amaçlanan, kapitalizme ya da moderniteye karşı gelmek değil tüketim kültürüne ait kavramlarla İslam'ı tanımlama gizli gayreti içerisinde olmak.
Günümüz modern ya da muhafakazar kadınının en temel ortak zaafı olan "İyi bir evlilik yaparak sınıf atlama güdüsü" ise işte tam da bu noktada ortaya çıkıyor. Zira kadınlar hangi kesimden olursa olsunlar, kapitalist sistemin tahakkümü altında olduklarının farkında olmaksızın geçiriyorlar zamanlarını. Bunların pek çoğu, sistemin artan tüketimle doğru orantılı güç kazanacağından dahi habersiz. Yani mağazaları hınca hınç dolduran indirim günlerinin ya da sevgililer günü gibi bir takım saçma sapan adetlerin tamamen bu kültürün birer parçası olduğunu, kapitalizmin ise tıpkı deri değiştiren bir yılan gibi sürekli kendini yenileyerek, süründükçe hatta sarsıldıkça daha da güçlenerek hayatımızdaki yerini daha da sağlamlaştırdığını göremiyorlar.
Göremedikleri için de bugün İslami sermayenin ya da yerel yönetimlerin ideal yönetici adayları olan genç Müteahhit Ali'ler, tüm bu zaaflarını karşılayacak bütçeye sahip ideal birer eş adayı olarak süslüyor hayallerini.
Oysa hayalini kurdukları lüks yaşamı kendilerine sağlayabilecek olan Müteahhit Ali, öte yandan her adımda ironik biçimde çokça eleştirdiği seküler yaşam tarzına daha fazla yaklaşıyor.
Ve evet İslamcılar artık başı açık kızlarla da evleniyor. Söylendiği gibi artık sosyal ortamlarda, iş hayatında, hatta sokakta kendisine "ayakbağı" olacak bir başörtülü kız istemiyor, bunun yerine "görenlerin her defasında üzerinde iyi duruyor" diyecekleri süper "comfartable" hatunları tercih edebiliyorlar"
İyi de durum bu diye feryat etmenin alemi yok"
Sinir yapmanın ya da "Beni al" Beni al" Onu alma" şeklinde sızlanmanın ne lüzumu var?
Sakın bu telaşın sebebi "Zengin koca adaylarını birer birer kaptırıyor olmak" olma korkusu olmasın?
Yok, eğer öyle değilse, hiç endişelenmeye de gerek yok"
Zira evlenmek isteyene eş çok, çok olmasına da"
Bilmem ki, Allah'ın yürü ya kulum dediği müteahhit Ali'ler kadar becerikli olamayan fakir Müslüman gençlerle kim evlenecek ?
perenbirsaygili@gmail.com