Mazlumder Bursa Şubesi,"Başörtüsüne Özgürlük Direnişinin" 3.'sünü Orhangazi
Parkınde Yoğun bir katılımla gerçekleştirdi.
Basın açıklaması Mazlumder Bursa şubesi yönetim kurulu üyesi Yasin Kuruçay tarafından yapıldı.Basın açıklamasında;"Beni duymayana ahım var","tepkisiz kalma zulüm alışkanlık yapar", "Başörtüsüz asla"," Gataguli ne işe yarar ayrımcılığa son", Milleti ve inancı ti'ye alanlar, Millete ve Allah'a hesap verecek", Nuray Canan Bezirgan yalnız değildir", Ece Nura selam direnişe devam" ve "Zulüm bitene kadar" gibi dövizler taşındı.
Ayrıca; Zulme karşı omuz omuza", cuntaların tankı yıldıramaz halkı", Eğitim hakkımız engellenemez", "Direne direne kazanacağız" vb. sloganlar atıldı.
Kuruçay, Mart ayının ilk Cumartesi günü, aynı saatte ve yerde buluşulmak üzere basın açıklamasına son verdi.
Basın açıklaması metni:
DEĞERLİ BASIN MENSUPLARI, SAYGIDEĞER MÜSLÜMANLAR;
Bildiğiniz gibi bizler "Kim Olursa Olsun Zalime Karşı, Kim Olursa Olsun Mazlumdan Yana" ilkesini şiar edinmiş hak ve adalet gönüllüleri olarak her ayın ilk cumartesi günü burada mazisi bir asrı geçmiş bulunan "BAŞÖRTÜSÜ YASAĞI" zulmüne karşı direnmek için burada toplanıyoruz.
Mazisi bir asrı geçen dedim. Çünkü başörtülü olmanın nedeni olan dini yaşamı tercih etme hakkı maalesef neredeyse bir asırdır farklı şekillerde yasaklamalarla, alaylarla, psikolojik ve hukuki baskılarla devam ediyor.
Kanlı boğuşmaların, savaşların, insafsız sömürülerin, yalan, dolan ve talanın, soygun ve işkencelerin, açlık tehlikesi ve manevi depremlerin, cinsel sapmalar ve bitmeyen hırsların, üç-dört dakikada bir intiharın yaşandığı bir dünyada günümüz insanı, hak ve adaletten kaynaklanan bir düzene her zamankinden daha çok muhtaçtır.
Her istediğini yapmanın özgürlük olarak adlandırıldığı, özgürlüğün ahlak tanımadan yaşamak anlamına geldiği bir dünyada yaşamaktan hicap duyuyoruz. Asıl özgürlüğün; kula, devlete, para babalarına, basına, ideolojilere,nefislerimize kul olmaktan kurtulmakla gerçekleşebileceğine inanıyoruz. Gerçek özgürlük ancak insanın fıtratına uygun bir şekilde yaşayabilmesiyle mümkündür. Müslüman bayan kardeşlerimiz de Allah'ın onların fıtratlarına uygun olarak verdiği emrin gereği olarak başörtülerini takmaktadırlar.
İnançlarının gereği olarak ve bireysel tercihleri gereği başörtüsü takan Müslüman bayanların bu tercihlerini; hiç kimseye zarar vermedikleri ve hiçbir haksızlığa neden olmadıkları halde hukuki ve psikolojik baskılarla hiçe saymak zulmün ta kendisidir.
Gün geçmiyor ki başörtüsü ile ilgili bir zulüm yaşanmamış olsun.
Geçen hafta dramatik bir olaya daha şahit olduk. Kızlarını görmek için Marmara Üniversitesi misafirhanesinde rezervasyon yaptıran Çınar ailesi, kalmak için gittiklerinde başörtüsü taktıkları gerekçesiyle misafirhaneye alınmadı.
Birkaç gündür ülke gündemimde olan olaylardan biri de Başbakan Erdoğan'ın eşi Emine Hanım'ın başörtülü olduğu gerekçesiyle GATA'dan içeriye alınmamasıydı. Bir anlayış düşünün ki başbakanın eşini dahi mağdur ediyor. Cumhuriyet tarihinin en fazla oylarından birini almış olan hükümetin başbakanı dahi bu sorunu çözemediği için başörtüsü zulmünden nasibini almıştır.
Ayrıca İmkan-Der başkanı Nuray Canan Bezirgan ve eşi yardım için gittikleri şubede, darp edildikleri halde suçluymuş gibi gösterilerek 8 yılla yargılanmak istenmektedirler. Başörtülü olduğu için bu zulmü yaşayan Nuray Hanım'ın yerine, aynı yere yardım için ÇYDD başkanı gitse idi acaba aynı tavırla mı karşı karşıya kalacaklardı?
Diyarbakır'da 12 yaşında başörtüsü takarak okul hayatına devam etmek isteyen Ece Nur kardeşimize öğretmen ve milli eğitim idarecilerinin yaptığı psikolojik baskıları ve zulümleri kınıyoruz.
Gelişmiş ülkeler seviyesi çıkmayı kendine şiar edindiğini söyleyenlerin ikiyüzlülüğü gün be gün ortadadır. Artık mızrak çuvala sığmamaktadır. (Fransa'da devlet liseleri hariç) Avrupa'nın hiçbir ülkesinde başörtüsü yasağı yoktur. ABD ve AB tüm ülkelerde Müslüman askerler için mescit yapılırken, ülkemizde namaz kılanlar ordudan atılmaktadır. Yıllarca peygamber ocağı sayılan yerlerde mesai saatlerinde içki partisi düzenlenmekte, küçücük çocuklara içki içirilmektedir.
Ne acıdır ki İslam düşmanları NATO, AB, BM GÜMRÜK BİRLİĞİ gibi belli projeler etrafında kendi aralarında birlik olmaya çalışırlarken, bizleri birbirimizle karşı karşıya getirmekte ve Müslümanlar eliyle Müslümanlara zulüm yaptırmaktadırlar.
Artık uyanmanın zamanı gelmiş de geçmektedir. Düne kadar terör örgütleri ve illegal yapılanmalar oluşturarak ya da içine sızarak Kürt, Türk, Alevi, Sünni demeden mazlum halka zulmedenlerin bugün gerçekte siyasi, ekonomik ve grupsal rantları uğruna bu tür eylemlere başvurdukları anlaşılmaktadır.
Halkımızı bu tür oyunlara karşı dikkatli olmaya çağırıyoruz. Bu zulümlere son vermek için her türlü mücadeleyi vermek başta siyasi iktidar olmak üzere vicdan sahibi herkes için bir sorumluluktur.
İnsan haklarının belli ortamlar ve koşullar adına yasaklanması kabul edilemez. " devlet bazen rutin dışına çıkabilir" anlayışının değişme zamanı gelmiştir. Başörtüsü İslami ve bireysel bir tercihtir ve ne adına olursa olsun yasaklanamaz. İnsan hakları belli bir alana sığdırılamayacak kadar kutsal ve önemlidir. Kamusal alan adı altında kamusal
bir yalana dönmüş uygulamadan bir an önce vazgeçilmelidir. Hâlihazırda başörtüsü takmayı yasaklayan hiçbir kanunun olmadığını tüm halkımızın bilmesini istiyoruz. Ülke insanın kafasına BALYOZ indirerek onları KAFES'e sokma çabalarına artık son verilmelidir.
Bizler mazlum der gönüllüleri olarak sadece okullarda değil, yaşamın her alanında keyfi olarak uygulanan, hiçbir yasaya dayanmadan, yazılı genelgelerle uygulanan başörtüsü yasağının kalkmasını istiyoruz. Bu yasağın kalkması ne sadece mağdurların mücadelesine ne de hükümetin insafına kalmamalıdır. Özgürlükler hepimiz ve yöneticiler için vicdani ve hukuki görevlerdir.
Bu ülkenin Allah Allah diyerek savaşan, şehadet arzusuyla yanan yüreklerin mücadeleleriyle kurulduğu unutulmamalıdır. Hükümetin açılım politikaları sadece toplumun bir ya da birkaç camiası ile sınırlı kalmamalı, Müslüman çoğunluğun haklı talepleri bir an önce ve öncelikli olarak açılım çalışmaları sürecine katılmalıdır.
ÇYDD'ne "saygıdeğer efendim" hitaplarıyla bizim askerlerimize eğlence için kız gönderin diyen generalleri, MİT, YÖK ve ÖSYM'nin üst yönetimine ve İstihbaratın başına 'muvazzaf bir general' getirmeyi düşünen Balyoz darbecilerini, Emasya gibi protokoller ile halka rağmen halkçılık yapanları, ülkenin korunması için varolan mekânları içki sofrasıyla donatanları, meclisin iradesine ipotek koymaya çalışanları, Elif ba'yı tehdit olarak görenleri, terörle mücadele etmek adına 15 yaşındaki Berivan'ı 8 yıl hapse gönderenleri ve burada sayamayacağımız bin bir türlü kirli oyun tezgâhlayanları insafa, izana, erdeme ve hakka davet ediyoruz.
Hükümeti özelleştirme programlarını uygularken daha dikkatli hareket etmeye davet ediyoruz. Devlet eliyle alkol ve sigaranın teşvik edilmesi ve satılması yanlış olduğu kadar, çalışanların küresel güçlerin ekonomik hegemonyalarının mağduru olması da bir o kadar yanlıştır.
Kaldırılan Emasya protokolü gibi ülkenin seçilmişlerini ve idarecilerini devre dışı bırakan, tek parti diktatörlüklerini hatırlatan diğer güvenlik eksenli uygulamalardan vazgeçilmelidir. Devletin güvenlik merkezlerinde başka ülkelere ait olduğu söylenen istihbarat birimleri kaldırılmalıdır. Halka rağmen halkçılığın olamayacağı bilinmelidir.
TBMM kirli oyunların arenası olmamalıdır. Siyaset kutsal değerlerimizin aracı haline dönüştürülmemelidir. Elbette ki hiçbir siyasi peygamber mesabesinde değildir. Ancak dini özgürlükler alanında zamanında gayret göstermeyenlerin, bugün dinden ve peygamberden nemalanmaya çalışmaları da kabul edilemez bir durumdur. Siyasi rekabetin cezasını halkımız çok çekmiştir. Birbirine kitap fırlatan siyasiler bu ülkeye insanlık ve ekonomi adına onyıllar kaybettirmişlerdir.
Gasıp İsrail Devleti'nin Gazze'ye halen devam eden saldırıları ve ambargosu bir an önce durdurulmalı ve uluslar arası camia bu konudaki sessizliğini bozarak zulmün devam etmesine engel olmalıdır.
Hz. Muhammed'e hakaret içeren karikatürleri satışa çıkaran, devlet televizyonlarında Peygamberimize saygısızca ifadeler kullanılmasına göz yuman Danimarka'yı protesto ediyoruz. ROJ TV'yi özgürlük adına kapatmayan bu ülke, söz konusu olan Müslümanların özgürlükleri olduğunda haçlı zihniyeti ile davranmaktadır.
Değerli katılımcılar son söz olarak şunu söylüyoruz:
Kapsamlı ve tam bir anayasa değişikliği yapılmadan halkçı ve adalete dayanan bir sistemin kurulamayacağı unutulmamalıdır.
Her nefsin ölümü tadıcı olduğu gerçeğini unutmanın kişiyi dünya ve ahret mutsuzluğuna götüreceğini hatırlatmayı vicdani bir görev biliyoruz. Sorumlulara yarın huzur-u mahşerde verecekleri ilahi hesabı hatırlatıyoruz.
Bizler yasak bitene kadar bu meydanlardan inmeyeceğiz.
Ülkenin dört bir yanında her hafta, her ay başörtüsü yasağı için direnen kardeşlerimizi saygıyla selamlıyor ve muhabbetlerimizi gönderiyoruz.
Yaşasın insanca bir dünya için mücadele edenler,
Yaşasın Mazlum ve Mahrumlardan yana erdemli yürekler"
MAZLUMDER BURSA ŞUBESİ