Kocaeli'de 254. Başörtüsü Eylemi
Kocaeli Gönüllü Kültür Teşekkülleri Platformu her hafta düzenlediği başörtüsüne özgürlük eylemlerinde 254 haftayı geride bıraktı. "28 Şubat Post Modern Darbe" konulu basın açıklamasını platform adına İlim Yayma Cemiyeti Kocaeli Şubesi mensubu okudu.
254. Hafta Basın Açıklaması:
Dönemin Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu'nun etkisi bin yıl sürecek dediği 28 Şubat postmodern darbesinin üzerinden 13 yıl geçti. Bütün etkisiyle ve acısıyla bu gerçek bir darbeydi. Her ne kadar postmodern diyerek yumuşatmaya çalışsak da tam anlamıyla modernite postuna bürünmüş bir darbe yaşadık bundan 13 yıl önce.
Kendini batıya ait, kendisine benzemeyeni doğuya ait gören bu zihniyet; bütün geri kalmışlığı ve düşmanlığı doğuya yükleyerek Batı Çalışma Rapor Sistemini oluşturdu. Ne kadar ileri ve modern olduğunu anlatmak istemişçesine kendisini de Batı Çalışma Grubu diye adlandırdı. Yine ne kadar ileri bir hareket başlattıklarını anlatmak için de Batı Hareket Konseptini yayınlayarak top yekûn kurtuluş hareketine başlamış oldu.
Evet, bu yeni bir kurtuluş hareketiydi. Devletin her yerine sızmış olan mürteci düşmanların temizlenmesi ancak bütün yurt sathında ve bütün yurtsever vatandaşların, ellerindeki bütün imkânlarıyla katılacağı bilmem kaçıncı kurtuluş hareketiyle mümkün olacaktı. Mücadele edilen düşman dışarıdan gelmemişti; bizzat bu halkın sandık başlarına giderek kendi hür oylarıyla seçtikleri bir sivil iktidar ve onun yandaşı olduğunu düşündükleri İslami yaşam sürenlerdi.
En çok ürküten iki kumaş parçasıydı. Seccade ve başörtüsü. İkisini de göz önünden kaldırmak için her şey denendi. Bir sürek avı başladı. Seccade ve başörtüsüyle uzaktan yakından alakası olan herkes için başladı bu av. Okulundan ve işinden edilebilecek herkes acı yumağına sarılarak savruldu.
Sadece en temel insani haklarını kullandıkları için kendisi ve çocuklarının geleceği ellerinden alınarak sosyal yaşamdan tehcir edildi.
Ama bu büyük bir yanılgıydı. Bazı etkileri hala devam etse de ilk seçimde 28 Şubat yerle bir oldu. Bu halk yine sandık başlarında hür iradelerini ortaya koydular. Bu irade hiçbir gücün, halkın özgür iradesinin üzerinde olmayacağıydı.
Fakat halkın bu özgürlük beyanı görmezden gelinerek onları yine yola getirmek için yoğun çaba gösterildi.
Ayışığı, Sarıkız, Balyoz darbe planları ve e- muhtıralarla mücadele aralıksız devam etti. Başlangıçta fişleme yapılıp, maksatlı haberler yayınlayarak halk galeyana getirilmeye çalışılırken; işe yaramadığı görülünce tedbirler sertleşmeye başladı.
Ülke toprakları ve denizleriyle açık bir cephaneliğe dönüştü. Taşı toprağı altın dediğimiz memleketin her yerinden cephane fışkırmaya başladı. İnsanların darbe korkusuyla geri adım atması beklendi.
Bazen içimiz ürperiyor, "Acaba mı?" diye? Ama korkuya dönüşmüyor; gözümüzü korkutmuyor. Bu saatten sonra olamayacağını biz biliyoruz. Hangi yol ve yöntem denenirse denensin biz dönüşü olmayan bir yola çıktık.
Tarihimizin utanç sayfalarında yer alacak olan 28 Şubat ve benzeri darbelerin etkilerinden tamamen kurtulma zamanı geldi de geçiyor. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olarak temel insan haklarına dayanan; her türlü baskıdan ve kısıtlamalardan arınmış en ileri seviyede vatandaşlık haklarını elde etmek için; meydanlarda sözlerimizi söylemeye ve gereken her yerde özgür irademizi ortaya koymaya devam edeceğiz. Hukuka ve adalete olan inancımızı da eksiltmeden sürdüreceğiz.
Adalet er geç tecelli edecektir. Yeri ve zamanı ne olursa olsun hepimiz adaletin yerine geldiğini göreceğiz.
255. Hafta basın açıklamasında görüşmek üzere, değerli basın mensupları ve katılımcılara tekrar teşekkür ederiz.
Kocaeli Gönüllü Kültür Teşekkülleri Platformu
Konya'da 129. Başörtüsü Eylemi
Konya İnanç Özgürlükleri Platformu her hafta düzenlediği başörtüsüne özgürlük eylemlerinde 129 haftayı geride bıraktı.
129. Hafta Basın Açıklaması:
Rahman ve Rahim Olan Allah'ın Adıyla
"Hakikaten Allah müminlere büyük bir lütufta bulundu da; Kendi içlerinden onlara ayetlerini okuyan, onları (fena huy ve günahlardan) temizleyen ve onlara kitabı, hikmeti öğreten bir resul gönderdi. Hâlbuki onlar, bundan önce hiç şüphesiz açık bir sapıklık içinde idiler." (Ali-İmran Suresi, 164)
Sevgili Dostlar, Basının Değerli Mensupları;
Öncelikle önderimiz, liderimiz, Peygamberimiz Hz. MUHAMMED MUSTAFA (SAV ) in Dünyaya teşriflerini ifade eden MEVLİD kandilinizi tebrik eder, alem-i İslam'a hayırlar getirmesini yüce Allah tan temenni ederek başlamak isteriz.
129 haftadır, bu meydanlarda olmamızı ve bu meydanlardan dilimizin döndüğü kadarıyla söylemeye çalıştıklarımızı, sadece "olmayan başörtüsü yasağından" ve buna karşı oluşturulmuş bir tepkiden ibaret olduğunu zannedenlerin fena şekilde yanıldıklarını kendilerine hatırlatmak isteriz. Galiba biz her hafta meydanlarda, neleri NEDEN istediğimizi veya neleri NEDEN istemediğimizi iyi ifade edemedik, meramımızı iyi anlatamadık ya da bazıları bizi anlamamakta ısrar ediyorlar.
Biz neden meydanlarda olduğumuzu, bunca zamandır ne istediğimizi bir kez daha ifade edelim. Yüce ALLAH (CC) Hud Suresi 112. ayetinde "Emrolunduğun gibi dosdoğru ol" buyuruyor.
Dosdoğru olmak; ALLAH'ın istediği istikamette olmak o istikamet üzere kalabilmek ve ALLAH'ın istediklerini yerine getirebilmek hususunda; önümüze konan ve ya konulması düşünülen her türlü engeli aşmak, boyun eğmemek, yılmamak, müslümana yakışan bir duruş ve tavırla, vakarla direnmektir.
ALLAH'ın emirlerine, bırakın yasak koymayı, engellemeyi, "özel alanda uygularsın kamusal alanda uygulayamazsın, hizmet alansan uygularsın, hizmet verensen uygulayamazsın" gibi ayrıma gitmeyi, belli bir yaştan önce Kuran-ı Kerim in öğrenilmesine ve öğretilmesine sınırlamalar yapmayı"
Bu ve benzeri dayatmaları, uygulamayı düşünmek veya uygulamaya kalkmak! Hiç kimsenin haddine değildir.
İmani konular bir bütündür, biri diğerinden daha az önemli ya da diğerinden daha öncelikli değildir. İşte bu nedenledir ki; imani konularda ne olursa olsun, her ne adına olursa olsun ASLA ve ASLA hiçbir şekilde ödün vermek, uzlaşıdan söz etmek, dahi mümkün değildir.
Bu konuda yüce Allah inananlara böyle bir yetki vermemiştir. Emir gayet açık ve nettir. "Deki: Sizin dininiz size, benim dinim banadır." (Kafirun Suresi, 6) Baskıcı ve dayatmacı düşünenler, buna tevessül edenler; "Emrolunduğun gibi dosdoğru ol" ayetinin muhatabı, inanmış; İmanını Aksiyona, söylemini de eyleme dönüştürmüş kitleleri karşılarında bulacaklarını bilmelidirler. Yine bilmelidirler ki; inançlarına getirilmek istenen baskı ve sınırlamalar devam ettiği müddetçe, bu kitleler de her geçen gün artan bir azimle, sabırla meydanlarda olmaya devam edecektir.
Afganistan'da Helmand vilayetindeki Marjah bölgesine ABD askerlerinin ağırlıkta olduğu 15.000 askerle başlatılan ve Nato'nun müşterek adını verdiği operasyonundaki yaptığı katliamlara, ABD'nin ve müttefiklerinin cephedeki mukavemete güç yetiremeyince, hıncını masum ve mazlum sivil halktan çıkarmasını nefretle kınıyoruz.
Tarihimize kara sayfa olarak düşen 28 Şubat'ın yarın 13. yılı. 1000 yıl sürdürülmesi düşünülen bu kararların açmış olduğu yaralar halen tedavi edilememiş müzmin bir yara gibi kanamaya devam ediyor. Yargı ve yürütme arasında devam eden güç kavgası, malum odaklar tarafından bizlere suni bir hükümet krizi olarak sunulmaktadır.
Siyonist işgalci İsrail'in HALİL İBRAHİM camiini ulusal miras eserler listesine dahil etmesine, 500 kadar siyonist teröristin Nablus'ta bulunan Hz. YUSUF un kabrini basmalarına ve talan etme girişimlerine tepki gösteren kahraman Filistinli kardeşlerimizin yanında olduğumuzu ilan ediyor, müslüman halkları bu miraslara sahip çıkmaya çağırıyoruz.
Şehadetinin 31. Yılında Şehid METİN YÜKSEL'i ve tüm şehitlerimizi rahmetle anıyoruz.
Hakların ihlal edilmediği, hakların ve haklıların özgür olduğu bir ülke temennisiyle hepinizi 130. hafta da aynı yer ve saatte buluşmak üzere ALLAH'a emanet ederiz.
Konya İnanç Özgürlükleri Platformu
Ankara'da 214. Başörtüsü Eylemi
Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu her hafta düzenlediği başörtüsüne özgürlük eylemlerinde 214 haftayı geride bıraktı. Bu hafta yapılan basın açıklamasını platform adına İlke İlim Kültür ve Dayanışma Derneği mensubu Emine Özçelik okudu.
214. Hafta Basın Açıklaması:
214 haftadır sürdürdüğümüz inanç ve özgürlük mücadelemizde yine sizlerle birlikteyiz.
28 Şubat 1997'den 13 yıl sonra Türkiye çok önemli ve tarihî bir süreçten geçiyor. Bildiğimiz gibi 28 Şubat'ta MGK yani asker milletin seçtiği temsilcilerden oluşan hükümete yani sivil siyasete müdahale etmiş, muhtıra vermiştir.
Daha sonra benzerleri defalarca yapılan Sincan'daki Filistin programı, dönemin başbakanının verdiği iftar yemeği, hacca karayoluyla gidilmesi, Taksim'e cami yapımı bu muhtıraya gerekçe gösterilen sebeplerden birkaçıdır. Asıl sebep ise gücü elinde tutabilmek ve bu gücü demoklesin kılıcı gibi milletin üzerinde sürekli sallayabilmekti. Hatta dönemin Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu'nun "28 Şubat 1000 yıl sürecektir" sözleri de sindirme ve baskı altına almaya, gözdağı vermeye yönelikti. Muhtırada Türkiye için en büyük tehlikenin irtica olduğu bildirilmekteydi.
28 Şubat süreci "kamusal alan" gibi terimleri günlük hayatımıza yerleştirdi. Hukukçuların bile tanımlamaktan aciz kaldığı bu terimi; kafasına esen, başörtülüleri toplumsal alandan tecrit etmek için kullandı. Kamusal alanın evimizin dışındaki her yer olduğunu düşünen bizlerden evimize hapsolmamız mı istenmektedir? Kamusal alan yalanıyla başörtülü kadınlar; hastanelerden, hava alanlarından, hatta okul aile birliği toplantılarından kovuldular.
28 Şubat kendisinden sonra yapılacak darbeler için zemin hazırladı. Her geçen gün bir yenisi deşifre olan Sarıkız, Ayışığı, Kafes, Balyoz gibi darbe planlarını da yedekte beklettiklerini bugün aklımız almayarak- öğreniyoruz. Bu planlardan anlıyoruz ki ordu içindeki cunta kendi halkını iç tehdit olarak algılamakta ve kendilerini ülkenin sahibi gibi görmektedir. Bu anlayış asla kabul edilemez.
"Allah Allah" diyen bir ordunun cami bombalamasının mümkün olmadığını savunan Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'dan, sözlerinde samimi ise, aynı inançla başını örten kadınların da yanında yer almasını bekliyoruz.
Cunta 28 Şubat'tan sonra da hız kesmedi. Yargıdaki, siyasetteki, medyadaki uzantılarıyla milleti kafeslemeye çalıştı. EMASYA protokolü "paşa paşa" imzalattırıldı. Meslek liselerini kapanma noktasına getiren katsayı uygulaması getirildi. Eşleri başörtülü bürokratları, kamu çalışanlarını, ordu mensuplarını, hatta "yeşil sermaye" adı altında holdingleri, milli güvenlik dersi hocaları marifetiyle tüm okulları fişlediler.
Derin devletin mensuplarına dokunulması, yargı önüne çıkarılması darbelerle beyinleri uyuşturulmuş milletimizde şok etkisi yapmıştır. Yavaş yavaş gerçeklere uyanan halkımız gelişmeleri yakından izleyerek sahip çıkarken, muhalefetin sırf muhalif olabilmek için halkın çıkarlarını göz ardı etmesini hazmedemiyoruz. İşlerine geldiğinde "Türkiye hukuk devletidir" diyenler neden hukukî sürecin işlemesinden rahatsızlar. Halkımız ilk kez hukuk kurallarının sadece kendilerine değil, dokunulmazlara da uygulandığını görmüştür. Yargıya müdahaleyi bırakırlarsa suçlular ceza görecek, suçsuz olanlar ise milletin vicdanında aklanacaktır.
Türkiye'nin demokratik, özgür, insan haklarına saygılı, dünyada itibar kazanmış bir hukuk devleti olması için darbe tortusu tüm düzenlemeler kaldırılmalıdır.
Yeni anayasa çalışmaları en kısa zamanda tamamlanarak halkımız bir an önce darbe anayasasından kurtarılmalıdır.
HSYK'nın yapısı yeniden düzenlenmelidir.
Yargı, cuntanın istekleri doğrultusunda karar alan kurum olmaktan çıkarılmalıdır.
YAŞ kararları yargıya açılmalıdır.
Burada saymaya zamanımızın yetmeyeceği prangaların tümü halkımızın ayağından çözülmelidir. Yıllardır her türlü yasağın muhatabı olmuş biz başörtülü kadınlar her şeye rağmen umutluyuz. Türkiye'yi güzel günlerin beklediğine inanıyoruz.
Annelerimizin, bizlerin ve şimdi de çocuklarımızın kâbusu haline gelen bu yasağın kalkması için tüm halkımızı ortak tavır belirlemeye çağırıyoruz. Hayatın her alanından bu yasak kalkıncaya kadar hak ve özgürlük mücadelemiz devam edecektir.
Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu
Akyazı'da 160. Başörtüsü Eylemi
Akyazı Başörtüsüne Özgürlük Platformu her hafta düzenlediği başörtüsüne özgürlük eylemlerinde 160 haftayı geride bıraktı. Basın açıklamasını platform adına Mazlum-der Akyazı Şube Başkanı Burhan Cimşit okudu.
160. Hafta Basın Açıklaması:
Akyazı başörtüsüne özgürlük platformunun düzenlemiş olduğu 160. basın açıklamasında beraberiz.
Siyasi gündemin darbe planlarıyla meşgul olduğu bugünlerde halkımızın başına balyoz indirmeye çalışan darbeci ve çarpık zihniyet mensuplarının ülkemizi nasıl bir felakete sürüklemeye çalıştıklarını ibretle seyrediyoruz.
Halkının can ve mal güvenliğini sağlamakla görevli olan askeri yetkililerin ay ışığı, sarıkız, kafes ve balyoz gibi darbe planlarıyla gerçekte ülkede kaos çıkarmak ve toplumu kafese sokmak için akla hayale gelmeyen senaryoları uygulamak için fırsat kolladıkları bir ülkede yaşıyoruz. Camilerin bombalanması, cemaatin katledilmesi, Müslüman halkın değerlerine saldırılması gibi planlar hepimizin kanını donduran faaliyetlerdir ve lanetlenmelidir. Basına yansıyan planlarda yer alan ifadeler, cuntacıların İslam ve Müslüman halkın değerlerini nasıl aşağıladıklarını ve bir tehdit olarak gördüklerini yansıtan utanç verici beyanlardır. Cuntacılar, başörtüsüne karşı amansız bir mücadele için ant içmekte, askeri personel arasında dindar olduklarından şüphelenilen subay ve astsubayların fişlenmesi ve takip edilmesini ısrarla istemektedir. Hala bu köhne ve kokuşmuş zihniyetin yönettiği bir kurum,bu halkın inanacağı ve güveneceği bir kurum olabilir mi?
Türkiye'de askeri bürokrasi ve yargı bürokrasisi el ele vererek temel hak ve özgürlükleri sınırlamak istemektedir. Danıştay'ın YÖK tarafından gerçekleştirilen katsayı düzenlemesini ikinci kez iptal etmesi, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun Erzincan'da Kuran Kurslarını basan ve Ergenekon örgütü bağlantısı nedeniylede soruşturma geçiren ve tutuklanan Başsavcı hakkında yasal işlem yapan savcıların görev alanına müdahale ederek yetkilerini iptal etmesi de gösteriyor ki ülkemizde yargının bağımsızlığından söz etmek mümkün değildir. Yargı reformu ile birlikte askeri bürokrasinin yetkilerinin sınırlandırılması için de yasal düzenlemeler acilen yapılmalıdır.
Hükümetin biran önce darbe anayasasını tamamen değiştirerek insan haklarına dayalı, özgürlükleri esas alan sivil bir anayasayı meclis gündemine getirmesini bekliyoruz. Yaşadığımız sorunların kaynağında bulunan 82 darbe anayasası ile özgürlüğümüzün ve güvenliğimizin sağlanamayacağı açıktır. Artık halkımız yeni darbe planlarıyla karşılaşmak istememektedir. Darbeci zihniyetlerin tüm kurumlarda tasfiyesini ve milletin inanç değerlerine bağlı bir anlayışın devlet kurumlarında bulunmasını arzu etmektedir.
Akyazı Başörtüsüne Özgürlük Platformu
Sakarya Adalet Girişimi Başörtüsü Platformu 233. Basın Açıklamasını Kent Meydanında gerçekleştirdi. İlim Ve Hikmet Vakfı Sakarya Şubesi Adına Abdülkadir Dinç'in okuduğu basın açıklamasında;"
"28 Şubat 1997'de MGK toplantısıyla uygulamaya konan post-modern darbenin üzerinden 13 yıl geçti. Silahlı-silahsız darbecilerin, halka ve siyasete müdahale ettiği, millet iradesini yok saydığı, iç tehdit paranoyasıyla olmadık ithamlara, senaryolara, cinayetlere imza atıldığı dönemin izlerini hala taşıyoruz.
Anlaşıldı ki; özgürlükleri din, mezhep, dil, ırk ayrımı gözetmeden, herkes için eşit biçimde kullandırmanın kanallarını açacak adımlar atmak yerine özel bir göz yumma uygulaması beklemek veya bir dönemi daha atlatmak anlayışı sorunun çözümüne hiçbir katkı sağlamamıştır. Göz yummanın, idare etmenin sorunu çözmek anlamına gelmediğini yıllar sonra tecrübe de etmiş olduk. Başörtüsü konusunda da bu anlayışın kalıcı bir kazanım olmadığını anlamak için daha kaç yıl kaybedeceğiz? Kaç nesil daha heba edilecek? "ifadelerine yerverildi.
Basın açıklaması Sakarya Adalet Girişimi'nin düzenlediği 26 şubat cuma akşamı Erenler Kültür Merkezinde yapılan Şehitlerimizi anma gecesi isimli konferansı veren Mehmed Göktaş Hocanın selamlama konuşması ile son buldu .
Açıklamada "Başörtüsüz Asla","Zulüm Devam Ediyor Sessiz Kalmayın","Ey Örtüsüne Bürünen Kalk Ve Uyar",Başörtüsü İslamın Emri Müslüman Kadının Kimliğidir"döviz ve pankartları taşınan açıklamada "Direne Direne Kazanacagız","Bin Yıl Sürsede Zafer İslamın"sloganlarına yer verildi.
Açıklamanın tam metni:
Sakarya Adalet Girişimi 233. Basın Açıklaması
Değerli Sakaryalılar,
SAĞİR adına haftalık basın açıklamalarımızın 233. ünü gerçekleştirmek üzere toplanmış bulunuyoruz.
Dünyanın neresinde olursa olsun, gerek ülkemizde gerekse beldemizde, kimden kaynaklanıyorsa kaynaklansın, meydana gelen her türlü haksızlığa, zulme karşı sorumluluk sahibi bireyler, Müslümanlar olarak sesimizi ve sözümüzü yükseltmeye devam edeceğiz.
28 Şubat 1997'de MGK toplantısıyla uygulamaya konan post-modern darbenin üzerinden 13 yıl geçti. Silahlı-silahsız darbecilerin, halka ve siyasete müdahale ettiği, millet iradesini yok saydığı, iç tehdit paranoyasıyla olmadık ithamlara, senaryolara, cinayetlere imza atıldığı dönemin izlerini hala taşıyoruz.
Başörtüsü yasağı ve meslek liselerine yönelik katsayı adaletsizliği bunun en somut göstergeleridir. Bu darbe süreci; siyasi, idari, hukuki birçok sorunu da derinleştirmiş, her kesimde toplumsal büyük yaralar açmıştır. Başörtülü üniversite öğrencileriyle başlayan yasak, acımasızca hayatın her alanına yayılmış, öyle ki, 71 yaşındaki Medine Bircan sağlık karnesindeki başörtülü fotoğrafından ötürü ölüme terk edilmiştir. Yasakçıların insanlıktan çıkacak kadar azgınlaşarak sürdürdükleri zulüm, başta başörtülüler ve İmam-Hatip Liseleri öğrencileri olmak üzere herkes için işlemeye devam etmektedir.
Bu zaman zarfında çözüme yönelik birçok teşebbüsün önü kesilerek hukuka ve adalete olan güven sarsılmıştır. Kanadoğlu fetvalarıyla yaşanan keyfilik bunun en bariz göstergesidir.
Anlaşıldı ki; özgürlükleri din, mezhep, dil, ırk ayrımı gözetmeden, herkes için eşit biçimde kullandırmanın kanallarını açacak adımlar atmak yerine özel bir göz yumma uygulaması beklemek veya bir dönemi daha atlatmak anlayışı sorunun çözümüne hiçbir katkı sağlamamıştır. Göz yummanın, idare etmenin sorunu çözmek anlamına gelmediğini yıllar sonra tecrübe de etmiş olduk. Başörtüsü konusunda da bu anlayışın kalıcı bir kazanım olmadığını anlamak için daha kaç yıl kaybedeceğiz? Kaç nesil daha heba edilecek?
Göz yumma, idare etme hukuk devletinin değil hak ve özgürlükleri pazarlık unsuru haline getirmek isteyen rüşvetçi devlet anlayışının bir eseridir.
Bu ülke insanına yapılacak en büyük kötülük, inandığı gibi yaşama hakkının, olduğu gibi görünme- göründüğü gibi olma özgürlüğünün gasp edilmesidir.
On yıllardır, yalnız edebiyatıyla avunduğumuz bu hakikatin şahitliğini yapma zamanı gelmedi mi?
"Benim gibi düşünecek, benim istediğim gibi giyinecek, benim sevdiğimi sevecek, benim saygı duyduğuma saygı duyacaksın" şeklindeki baskıcı, ilkel taassuptan kurtulmanın zamanı gelmedi mi?
Tabandan tavana, yediden yetmişe her bireyi ikircikli davranmaya iten, iki yüzlü bir kimlik dayatan takiyyeci anlayıştan sıyrılmanın zamanı gelmedi mi?
Mütedeyyin insanlar üzerinden yürütülen, adı konulmayan bu çatışmanın tarafı kim?
Yönetmelik, kanun, laiklik, Kemalizm, siyasi simge gibi muhtelif maskelerle rol oynayan gerilim aktörlerinin maskelerinin düşmekte olduğunu görmek milyonlarca mağdurun tek tesellisidir.
Çocuklarının diploma törenlerine başörtüleri yüzünden katılamayan veliler,
Kılık kıyafet tercihlerinden dolayı birincilik ödülünü teslim alamayan başörtülü öğrenciler,
Diploma töreninde başı zorla açılmak istenen, direnince sürüklenerek salondan atılan kızlar,
Eşi başını örtüyor diye görevden atılan, terfi ettirilmeyen, yeri değiştirilen memurlar,
Emekli General Çetin Doğan'ın, Milli Güvenlik derslerine giren subaylar vasıtasıyla fişlediği başörtülü öğretmenler ve kız öğrenciler,
Başını şöyle değil de böyle örtüyor diye askeri mekanlara alınmayan bayanlar,
Meclis'e girebilmek için başörtüsünü açmak durumunda kalan ve başını açmadığı için Meclisten atılan hanımefendi ve de milyonlarca başörtüsü mağduru için tek çözüm; isteyenin istediği her yerde başını örtmesine imkan sağlanmasıdır. Bu ülkede din özgürlüğü -hangi ölçüde olursa olsun- engellendiği sürece Müslümanlar mağdur, engelleyenler ve onları destekleyenler zalimlerin ta kendileridir.
Son haftalarda, gerek yargıda gerekse sivil bürokraside yaşanan sistem içi çatışmaların ortaya koyduğu en önemli gerçek; bu anlamda halkın talep ve beklentilerine cevap verecek ifade ve yaşam hürriyetini sağlayan, can ve mal emniyetini teminat altına alan köklü, Anayasal bir düzenlemenin aciliyetidir.
Ülkenin normalleşmesine yönelik her hamleyi tıkamaya çalışan, son örneğiyle yargıyı siyasallaştırarak tarafsızlık ilkesini ihlal eden anlayışı, hatta darbeye yasal gerekçeler uyduracak kadar gözü dönmüşlüğü, pazara dökülen darbe senaryolarını ibretle izliyoruz.
Yıllardır devlet imkanları üzerinden siyasi ve iktisadi rant devşirenlerin, milletin kanını emmekten doymayan kenelerin bu saltanatlarının son bulma korkusuyla telaşlarını garipsemiyoruz.
Kul ve köle statüsünde görmeye alıştıkları Anadolu insanının özgürleşmelerini hazmedemeyen bir avuç aristokrat elit zümrenin feryatlarına da şaşırmıyoruz. Ancak bütün bunlarla beraber "demokrasi ve eşitlik" kavramlarını dillerinden düşürmemelerini elbette ki anlamak mümkün değildir.
Son olarak, cunta heveslisi, darbe planlayıcılarına bir kurtuluş ümidi olarak ironik de olsa öneriyoruz, birliklerinde fişledikleri imam hatip mezunu bir erden alacakları beş-on dakikalık destek eğitimden sonra, Diyarbakır Ulu Camiinde veya Ankara Kocatepe Camiinde fakat en uygunu İstanbul Fatih Camiinde, abdestlerini de şadırvanda almak kaydıyla, üniformalı bir kaç vakit, en ön safta namaza iştirak etsinler. Fatih Camiinde patlatmayı düşündükleri bombadan çok daha büyük yankı uyandıracağından şüpheleri olmasın!
İlim ve Hikmet Vakfı / Sakarya