KONYA İNANÇ ÖZGÜRLÜKLERİ PLATFORMU
373. HAFTA BASIN AÇIKLAMASI
Rahman, Rahim, Allah’ın adıyla,
Allah’ın kereminden kendilerine verdiğine cimrilik edenler, onu kendileri için hayırlı sanmasınlar. Hayır, o, kendileri için şerlidir. Cimrilik ettikleri şeyler, kıyamet günü boyunlarına dolandırılacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah’ındır (bütün mülk O'na aittir ve O'na kalacaktır). Allah yaptıklarınızı haber alandır. (Ali İmran Suresi, 180. Ayet.)
Sevgili dostlar, değerli basın mensupları;
Soma’da yaşanan büyük faciadan sonra temenniler, dilekler sıralanmış, hükümet bundan sonra böyle olayların meydana gelmemesi için gerekli tüm tedbirleri alacağını açıklamıştı. Kamuoyu soma faciasından sonra tüm madenlerin kapatılmasını, bu madenlerin çalışma şartlarına uygun hale getirilinceye kadar açılmamasını talep etmişti. Bu süre içerisinde işçilerin maaşlarının devlet tarafından karşılanmasını, ancak çalışma şartları uygun hale getirilmiş ocakların açılabilmesini talep etmişti.
Bildiriler, yapılacaklar, edilecekler, vaatler… Hey hat ki hiçbir şey beklenildiği gibi olmadı, hiçbir vaat yerine getirilmedi. Yine bir maden faciası, yine elim acılar. Ermenek’te yine bir maden faciası ile karşı karşıyayız.
Ermenek’te meydana gelen bu maden faciasının akabinde yine etkili ve yetkili herkes Soma faciasında ki gibi Ermenek’e koşuşturdu. Yine vaatler, yine suçluların cezalandırılacağı, yine mağdur ailelerin ihtiyaçlarının karşılanacağı söyleniyor. Evet, bunların yapılması zaten gerekli olan şeyler. Bunları zaten yapmak zorundasınız. Şimdi konuşulması gereken şeyler Soma’dan sonra yapılması gerekip de yapılmayanlar vaat ettikleri halde onları yapmayanlar değil mi?
Ermenek’te ki bu madenlerin hali bilinmekte değil miydi? Hala işletilmekte olan nice maden ocağının da durumu Soma’daki ve Ermenek’teki ile aynı değil mi? Ocak işletmecilerinin ve onların taşeronlarının karları, bu ocakların ülkeye getirdiği ekonomik rant insan hayatından daha mı önemli? Bu ocakları önceden niçin kapatmadınız? Şimdi bu durumun hesabını kim verecek?
Ve her zamanki gibi sadece gerekli tedbirleri almadığı için taşeron, taşerona imkânları sağlamayıp ona işi verdiği için işveren, hatta bu sağlıksız şartlarda çalıştığı için işçiler mi suçlanacak? Evet, bu suçlamalar ve ithamlar belki doğrudur. Fakat bunların ötesinde çalışma bakanlığının onun müfettişlerinin ve bu olumsuz şartlara rağmen sadece işletmelere para cezası kesip o işletmelerin üretim yapmasına izin verenlerin hiç mi suçu yok?
Yine bütün fatura işletmeciye, taşerona kesilecek fakat bunların üzerinde olan ve bütün işletmelerden sorumlu olanlar demeçler verip, yeni vaatlerde bulunup gelecekte meydana gelebilecek facialara kadar rahat koltuklarında rahat, rahat oturacaklar öyle mi? Hal böyle olacaksa -ki olacak gibi görünüyor- Eyvahlar… Eyvahlar… daha nice Ermenek’ler göreceğiz… Daha nice Soma’lar…
Bütün Bunlarla birlikte öncelikli olarak Ermenek’te su altında kalan işçilerimizin tez zamanda sağ ve salim bir şekilde kurtarılmasını yakınlarına da sabrı cemili en içten dileklerimizle temenni ederiz.
Terör örgütü İsrail topraklarımızı işgal ettiğinden beri ikinci kez Müslümanların tamamının Mescidi Aksa’ya girmesini yasaklamıştır. Yapılan gösteriler ve intifada hazırlıkları karşısında bu uygulamasından vazgeçmiştir. Siyonist İsrail bu akıl almaz uygulamayı yapmaya Müslümanların içinde bulundukları konumlarından dolayı cesaret edebilmiştir. Son zamanlardaki sosyal ve siyasal olaylar Kudüs’ü, Mescidi Aksa’yı her zamankinden daha fazla yalnızlaştırmış, sahipsiz ve kimsesiz bir hale dönüştürmüştür.
Ümmetin bir kısmının ihaneti, bir kısmının gafleti, bir kısmının vurdumduymazlığı, bir kısmının da zalimlerle iş tutması sonucunda cennet gençlerinin efendisi Hz. Hüseyin’in şehit edildiği Aşure günlerini yaşadığımız şu günlerde, tarihin bu en acılı vakıasının bir benzerinin Kudüs üzerinde gerçekleşmesinden, Mescidi Aksa üzerinde gerçekleşmesinden endişe etmekteyiz.
Efendimiz (s.a.v)’in pâk Ehli Beyt’inin acısının kutsal toprakların işgaliyle katmerleşmesinden ve bu korkunç trajedinin yeniden sahnelenmesinden sadece İsrail değil bütün Müslümanlar da sorumlu olacaktır, bu böylece biline…
İslami hassasiyeti olan herkesi bu acı tablo ile karşılaşmamak için yeniden Mescidi Aksa ve Kudüs bilinci üzerinde ittifaka ve esas düşmanlarımızla mücadele hususunda ittihada davet ediyoruz.
Tarihin bir ibret levhası olduğu, sonu kan ve zulümle bitecek heyecanların bulunmadığı, tevhid ve adalet üzere kurulu bir dünyada yaşama umudu ile hepinizi 374. Haftada aynı yer ve saatte buluşmak üzere Allah’a emanet ederiz.
KONYA İNANÇ ÖZGÜRLÜKLERİ PLATFORMU 8 Muharrem 1436 01.11.2014
İnanç Özgürlüğü Platformunun 498.hafta basın açıklamasının konusu, CHP'nin, FARELİ KÖYÜN kavalcısı gibi, peşinde topladığı din düşmanları, cami düşmanları, ezan düşmanları, otopark gaspçıları ve çapulcularla beraber, yapımını durdurduğu, Üsküdar Validebağ Koru Camii hakkında oldu. Açıklamayı İnsan Hakları Savunucuları Derneği genel başkan yardımcısı Behlül Metin yaptı. Açıklamaya destek verenler ellerinde,” Cami düşmanı CHP'e öldüğünüzde mevtanız, yaptırtmadığınızı camiye gelmeyecek mi?”, “Din düşmanı CHP'e hala doymadın mı?”, “Ezan sesinden rahatsız mı oldun CHP'e”, “Cami düşmanı CHP'e “pankartlarını taşıdılar.
KOCAELİ İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU 10.YIL 498. HAFTA BASIN AÇIKLAMASI
Değerli halkımız ve basın mensupları başörtüsüne özgürlük eylemlerinin 10. yıl, 498.hafta basın açıklamasına hoş geldiniz. Basın açıklamamıza Cumhuriyet Halk Partisinin zaferini kutlayarak başlamak istiyoruz. 90 seneden beri bu ülkede dinin kökünü kazımayı kendine misyon edinen, dindarları asmaktan zindanlarda çürütmeye kadar, her türlü zulmü reva gören din düşmanı CHP bir zafer daha kazanmıştır. Validebağ Korusu dışında yer alan, beton sahada, çevredeki kişiler tarafından kaçak otopark olarak kullanılan alana inşa edilecek Koru Cami inşaatı, otopark gaspçıları, ezan düşmanları, cami karşıtları, çapulcular ve CHP nin iş birliği ile durdurulmuştur.
Cami düşmanlarını peşine takan din düşmanı CHP, yayın organı konumunda bulunan Halk TV den, kesintisiz yayın yaparak, Taksim Gezi olayları benzeri bir isyan çıkartmaya çalışmış, bunu başaramamış fakat cami inşaatının durdurulmasını başarmıştır. Din düşmanı CHP'liler, artık bu zaferleri ile ne kadar övünseler azdır !. Akşam bir yandan içki kadehlerini tokuştururken, diğer yandan cami inşaatını durdurmanın verdiği sevinçle zaferlerini kutlarlar artık. CHP'e bu ülkede camileri ahır yaptı, jandarmayla kuran kurslarını bastı, izindeyiz diyenlerse şu an din ve cami düşmanlığını, emaneti devraldıkları insanları, aratmayacak şekilde devam ettiriyorlar.
Din düşmanı CHP'lilere sormak istiyoruz, Validebağ'da ezan sesi bizi rahatsız edecek diye utanmadan açıklama yapanlara!, orayı korsan otopark olarak kullananlara sormak istiyoruz?, siz öldüğünüzde cenazeniz, bu gün engellemeye çalıştığınız caminin musalla taşına gelmeyecek mi?. Birisi dese ki, "bu adamın cenaze namazını kılmayın, bu adam “aman ezan sesi duyulmasın, aman mahalleme cami yapılmasın” diye elinden geleni ardına koymamıştı", kıyameti kopartırsınız. Fakat bu cami ve ezan düşmanları Taksimden sonra Validebağ'da da cami yapımına engel olmayı başarmışlardır.
Kaçak otopark olarak kullanılan alana yapılacak cami inşaatını, korunun ağaçları kesilerek, korunun içine yapılacakmış gibi göstermeye kalkan sahtekarlara soruyoruz?. Aynı bölgede sosyal tesis adı altında yüzme havuzlu, tesisler yapıldığında, ağaçlar katledilirken neredeydiniz?, tatilde miydiniz?. İnsanların yüzeceği tesis için ağaç kesmek çağdaşlık !, Allaha ibadet etmek için koru kenarına cami yapmak yeşil katliamı, kadehlerin tokuşturulacağı, içki içilen tesisler için Validebağ korusunu katletmek modernlik, Allahu ekber seslerinin duyulacağı camiyi koru kenarına yapmak yeşil düşmanlığı.
Ey sahtekar yeşilciler Validebağ korusunun ağaçları yüzme havuzlu, içkili sosyal tesis yapmak için kesilirken nerede idiniz, kış uykusuna mı yatmıştınız?.
90 seneden bu yana olduğu gibi ufak bir gurup din düşmanı, çevrenin Müslüman halkını sindirmiş, dışarıdan getirilen taşımalı çapulcu guruplar ve CHP nin desteği ile cami yapılmasına engel olarak, Müslüman öz yurdunda bir kez daha esir edilmiştir. O civarda bulunan ve namazlarını bodrumda kılan cemaate sesleniyoruz. Gasp ettikleri otopark ellerinden gidecek diye, ezan sesi duyulacak diye çevrede eylem yapanlar caminize engel olurken neredeydiniz?. Orada cami yapacaklara destek olup, neden “cami yapımına destek eylemi” başlatmadınız?. Rutubet kokulu havasız bodrumlarda, iki büklüm namaz kılmak çok hoşunuza mı gidiyordu da sustunuz. Cami düşmanları kadar, ezan düşmanları kadar sizin sesiniz çıkmadı, sizede yazıklar !! olsun. Yarın birileri gelip namaz kıldığınız bodrumun kapısına kilit vurup, “hoop hemşehrim , Validebağda namaz kılan insan görmek istemiyoruz !, çabuk terk edin burayı” dese, kuzu kuzu orayı da terk edersiniz. İnandıkları davanın arkasında dimdik durmayan çoğunluklar, azınlıkta olsa baskıcı zalimlerin tahakkümünde aşağılık bir yaşam sürmeye mahkumdurlar.
Cami düşmanlarının en büyük destekçileri de Zaman , Bugün, STV medya grubu olmuş, olayı ağaç katliamı gibi gösterip, eylemcilere yayınları ile alenen destek vermişlerdir. Şeytan bazen soldan bazen de sağdan yanaşır. İki ayaklı soldan yaklaşan şeytanların bir kısmı, apaçık “Validebağda ezan sesi duymak istemiyoruz” deyip, karşı çıkarken, sağdan yanaşan iki ayaklı şeytanların, sözde müslümanların bir kısmı da, " yeşil katlediliyor" yaygaraları ile koroya katıldılar. CHP'nin, Ezan düşmanlarının zaferinde, bu sözde müslümanların payı da büyük.
Başta siyasi konular olmak üzere, her konuda açıklama yapan Fethullah Gülen'ni , STV, Zaman ve Bugün medyasının desteği ile durdurulan Validebağdaki cami inşaatı konusunda açıklama yapmaya davet ediyoruz. Validebağ korusu camiine engel olanlara, destek veren Zaman, Bugün, STV grubunun bu desteğine, cami düşmanlığına katılıyor mu?. Senelerce insanlara dini anlatarak hizmet ediyoruz dediniz, din adına paralarını topladınız. Yapılacak camiye engel olmak sizin insanlara anlattığınız dinin neresinde var?, Fethullah Gülen , çık televizyonlarda bunu açıkla.
Yetiştirdiğin insanların cami yapımına engel olacaklara destek vermesine katılıyor musun?, katılmıyor musun?, çık bunu açıkla. Ezan sesinden rahatsız olanlara, camide Allah diyerek, Allahın adını zikredenlerden rahatsız olacaklara, yeşil katlediliyor kılıfıyla, sana bağlı medya organlarının verdiği destek, senin anlattığın dinin neresinde var?, çık ekranlardan açıkla bunu Fethullah Gülen.
Bu olayı ya sahiplen, ya da reddet. Reddetmediğin takdirde, cami düşmanlarının yandaşı olarak anılacaksın ve bu halk diyecek'ki, “içinde cami yapımına engel olan o din anlayışın var ya, al o dini kafana çal”. Türkiye kamuoyu senin bu konuda yapacağın açıklamayı bekliyor, siyasi konularda, muhalefet lideri gibi yaptığın açıklamalarının bir kenarına, ekibinin cami düşmanlığı konusunda tutunduğu tavrı nasıl karşılıyorsun, çık bunu açıkla da !, herkes sizi gerçek yüzünüzle tanısın. Basın açıklamamıza katıldığınız için teşekkür ediyoruz.
İNSAN HAKLARI SAVUNUCULARI DERNEĞİ
Ankara'da 455. Eylem
"ilk kıblemiz Mescid-i Aksamız tehlike altında"
Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu tarafından düzenlenen 455. hafta basın açıklamasına hoş geldiniz.
İlk kıblemiz Mescid-i Aksamız tehlike altında. Son günlerde Filistin’den gelen haberler bizleri derin bir endişeye sevk etmektedir. İsrail çetelerinin Filistin’lilere ait mülklere dönük taciz, saldırı ve yıkım haberleri ajanslara rutin haber olarak düşmenin ötesinde maalesef bir anlam ifade etmemektedir. Gazze'de; Dünyanın gözleri önünde canlı yayınlar eşliğinde katliam yapan ve herhangi bir tepki görmeyen İsrail Terör şebekesi bu durumdan aldığı cesaretle yeni yerleşim birimleri inşa etme bahanesi altında mazlum Filistin halkına ait toprakları gasp etmede ve evleri, tarlaları ve iş yerlerini yerle bir etmektedir. Azgınlığına son olarak ilk kıblemiz olan Mescid-i Aksa kompleksine taciz ve nihayetinde ibadete kapatma aymazlığı ile devam etmiştir. Şüphesiz ki İsrail bu cesareti halkı Müslüman olan ülkelerin biri birileri ile olan rekabetlerinden ve müslümanlar arasında yaşanan kısır çekişmelerden almaktadır. Bizler buradan seslenerek diyoruz ki; Ey İslam ümmeti dünyevi hırslarınızı, cemaat ve cemiyet taassuplarınızı bir kenara bırakarak yüzünüzü Mekke ve Kudüs'e dönün, Mescid-i Aksa davası sadece onurlu Filistin halkının davası değil tüm İslam ümmetinin davasıdır. Bu gün kısır çekişmelerimiz altında sahipsiz bırakılan Mescid-i Aksanın hesabını yarın ne çocuklarımıza ve nede Rabbimize verebiliriz. Biz gücümüz nisbetinde her yer ve her platformda bu davanın takipçisi olmaya devam edeceğimizi yeniden tüm kamuoyuna duyuruyoruz.
Öte yandan Mısır'dan gelen haberler İsrail Terör Şebekesinin cesaretinin nedeni ortaya koyan en net örnek olarak karşımızda durmaktadır. Yaklaşık bir buçuk yıl evvel emperyalist dünya devletleri ve ihanet içerisindeki bölge ülkelerinin maddi ve siyasi olarak vermiş oldukları desteklerle Meşru Mursi hükümetine darbe yapan general Sisi efendilerine diyet borcunu ödemekte gecikmemiş, Gazze'nin dünyaya açılan tek sınır kapısı olan Refah sınır kapısını geçişlere kapatmış ve Gazze'nin hayat damarları mesabesinde olan tünelleri büyük çoğunlukla yıkmıştır. Medyaya düşen ve bölgeden aldığımız son haberlere göre darbeci Sisi bununla da yetinmeyerek Gazze sınırında tampon bölge oluşturma bahanesi ile sınıra beşyüz metre mesafe içerisinde bulunan evleri yıkma kararı almış ve sınır boyunca içi su dolu hendek kazma çalışmalarına başlamıştır. Hiç şüphemiz yok ki, başta Mısır halkı olmak üzere müslüman halklar ihanet içerisinde olan ülke yöneticilerine karşı gereken tepkiyi gösterecektir. Bu günün sözde kudretlileri seleflerinin başına gelen acınası hallerine bakarak ibret almalı ve iktidarlarının geçici olduğunu ve hesap vermekten kurtulamayacaklarını bilmeleri gerekmektedir. Halkların hassasiyetlerini göz önüne almadan yapmış olduğunuz icraatlar size olan öfkeyi artırmaktan başka bir işe yaramayacaktır.
28 Şubat sürecinde başörtüsü teferruattır diyerek İslami dirilişe darbe vuran ve dönemin meşru iktidarına karşı darbecilerin yanında ye alan ve darbecilerin yaptığı her cürüme İslami bir kılıf geçiren cemaat maalesef bugün yine çirkin yüzlerini ortaya çıkarmış ve kara propaganda mekanizmalarını devreye sokmuşlardır. Cemaatin televizyon kanalı olan Bugün Tv'nin HSYK üyeliğine seçilen avukat Aysel Demire'li haberleştirmede kullandığı "HSYK Kanunu'na göre, Cumhurbaşkanı tarafından atanacak üyelerin hakimlik mesleğinin yapılmasında engel bir hali olmayan ibaresi yer alıyordu. İmam Hatip mezunu olan Aysel Demirel'in HSYK'daki görevi sırasında türban takması bekleniyor.." cümlesi ve yine cemaate ait Fatih Üniversitesi öğretim görevlisi İhsan Yılmaz'ın mevcut iktidarı kötüleme adına "alkol yasaklandı, İmam Hatipler artıyor ve Türkiye İranlaştırılıyor.." söylemleri bizleri adete yeniden 28 Şubat dönemine götürmüş ve Cumhuriyet ve Hürriyet gazeteleri başta olmak üzere dönemin darbeci medyasını beri taraftan Kemal Alemdaroğlu ve Kemal Gürüz başta olmak üzere dönemin sözde öğretim görevlilerini akıllarımıza getirmiştir. Bu grubun yapmış olduğu bu tarz haberler hiç şüphe yok ki; içte ve dışta islama karşı cephe almış bütün kesimlere jurnalleme ve laik ve seküler güçleri harekete geçirme amacı taşımakta ve islami kesime karı ihanete hazır oldukları mesajı vermektedir. Hal böyle iken bir kaç gün evvel Fethullah Gülen'in Avrupa Birliğine karşı İslam birliğinden bahsedenlere dönük "Münafıklar" tanımlamasında bulunması maalesef bizleri hiç şaşırtmamaktadır. Ancak bir yandan içkinin yasaklandığı ve türban haberleri yapıp diğer yandan içe dönük islami terimlerin kullanılması karşısında " Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu" demekten kedimizi alamıyoruz. Bulundukları ortamlarda kendilerini İslam'a nisbet eden bu yapıya mensup kişilere seslenerek diyoruz ki; hesap günü gelip yarın çok geç olmadan izlemiş olduğunuz bu seviyesizce yöntemlerden biran evvel vazgeçin.
Bütün insanların akıl, nesil, can, mal ve din emniyetlerinin sağlandığı bir dünyada buluşma temennisiyle.
ANKARA İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU
Sakarya Adalet ve Özgürlükler Platformu’nun 477. hafta basın açıklamasında, Ermenek’te ve Bartın’da yaşanan madende göçükleri ile Isparta’da meydana gelen trafik kazasında 18 elma işçisinin hayatını kaybetmesi vardı. Sakarya Dayanışma Derneği’nden Kadrican Mendi tarafından okunan açıklamada “Peş peşe gelen bu olaylar tesadüf değil, kaza da değil. Ancak sarsılmanın, kahrolmanın, öfkelenip sonrasında unutmanın, bu büyük yaraya derman olmadığını ve asıl suçluları cezalandırmaya yetmediğini de artık anlamamız gerekiyor.” denilerek, Marmara Depremini sonrasında yaşayanlar hatırlatıldı ve “Binlerce insanın öldüğü, bir o kadarının sakat kaldığı deprem sonrasında, yapım hataları dolayısıyla çöken binaların müteahhitlerine ve bunları denetlemesi gereken devlet yetkililerine verilen herhangi bir cezayı hatırlayan var mı? Denetleme sorumluluğu olan mülki ve idari yetkililerden de ceza alan kimseyi şu ana kadar duymuş değiliz.” ifadeleri kullanıldı.
Açıklamada, ülkedeki ekonomik düzenin en büyük sektörlerinden inşaat sektörü ile iktidarlar arasındaki ilişkiye dikkat çekilerek şu tespitler yapıldı: “Cinayetlerin kahir ekseriyetinin inşaat ve madencilik sektöründe görülmesi; bu iki sektörün iktidarlar tarafından en fazla teşvik gördüğü, sermaye birikiminin en hızlı gerçekleştiği sektörler olması tesadüfi değildir. Sermayenin yüzde yüz değil, yüzde bin kazanma hırsı iktidarlarca teşvik edilmekte, bunun hukuki imkânları özellikle ve öncelikle yandaş gruplar için sağlanmakta, dolayısıyla iktidar güvencesine sahip sermaye, yaptığı işte karını düşürecek en küçük bir tedbir alma ihtiyacı dahi hissetmemektedir. İktidarlar ittifaklarını kaybetmemek, sermayeyi ürkütmemek için, gerekli denetim ve cezalandırma tedbirlerini almamakta, kamera önünde şov yapılıp “ahlar vahlar”la geçiştirilmekte, sonrasında asıl sorumlular gözlerden gizlenirken, birkaç “kurban” üzerinden açılan davaların çoğu da örtbas edilmektedir. Zira aslolan, sermayeye “korkmayın, sizi asla yalnız bırakmayız” güvencesinin verilmesidir.”
Sakarya Adalet ve Özgürlükler Platformu 477. Hafta Basın Açıklaması
Yaşananlar İş Kazası Değil Cinayettir, Failleri Bellidir!
Daha Soma’nın acıları küllenmeden bu hafta da Karaman’ın Ermenek ilçesinde yaşanan haber ile sarsıldık.
Hemen peşinden, Isparta’da elma işçilerini taşıyan minibüsün devrilmesi sonucu, 18 yoksul emekçinin hayatını kaybettiğini öğrendik.
Daha bu haberlerin şokunu atlatamadan, bu sabah ise Bartın’da bir maden göçüğü meydana geldi ve bir işçi öldü, iki işçi ise göçük altında kaldı.
Temenni ediyoruz ki, Ermenek’te ve Bartın’da göçük altında kalanlar sağ salim kurtulurlar. Isparta’da hayatını kaybedenlere Allah’tan rağmen, yaralılara şifa, ailelerine ise sabır niyaz ediyoruz.
Peş peşe gelen bu olaylar tesadüf değil, kaza da değil ve hepimiz derin bir üzüntü yaşıyoruz. Ancak sarsılmanın, kahrolmanın, öfkelenip sonrasında unutmanın, bu büyük yaraya derman olmadığını ve asıl suçluları cezalandırmaya yetmediğini de artık anlamamız gerekiyor.
Bunu en iyi anlaması gerekenlerin de, aslında 17 Ağustos 1999’da, büyük Marmara Depremini yaşayan Sakarya halkı olması gerektiğini düşünüyoruz.
Son 10 senede iş cinayetlerinde katledilen yaklaşık 12 bin işçinin, fotoğrafın bütününe bakıldığında ne anlama geldiğini göstermesi açısından, belki küçük bir hatırlatma gerekli olabilir:
O yüzden soruyoruz; binlerce insanın öldüğü, bir o kadarının sakat kaldığı deprem sonrasında, yapım hataları dolayısıyla çöken binaların müteahhitlerine ve bunları denetlemesi gereken devlet yetkililerine verilen herhangi bir cezayı hatırlayan var mı?
Biz bir hatırlatma yapalım: Tüm Marmara depreminde “yapım hataları”ndan dolayı çöken binaların müteahhitlerine, yaklaşık 2100 dava açılmıştır. Yaşanan onca acıların sonucunda bu davaların 1800'ü, yani yaklaşık % 90’ı, hukuki boşluklardan dolayı cezasız sonuçlanmıştır. Geriye kalan 300 davanın 110 kadarına da, 1 ila 3 yıl arasında hapis veya komik miktarlarda para cezaları verilmiş, bunların da birçoğu ertelenerek 7,5 yıllık zaman aşımı süreleri dolduğu için düşmüştür.
Denetleme sorumluluğu olan mülki ve idari yetkililerinden ise ceza alan kimseyi şu ana kadar duymuş değiliz.
Bu yüzden, insan hayatına karşı bu hoyratlığın, daha da ötesinde halkın yoksulluğu ve güçsüzlüğünden cesaret alan bu suikastlerin sorumlusu olan iktidarların, her seferinde işin içinden nasıl kolayca sıyrılabildikleri meselesinin; hiç geciktirilmeden masaya yatırılması gerekmektedir.
Bu yapılmadığı için, her sene binlerce insanımız sadece yoksul olduğu için sermaye tarafından katledilmeye devam ediyor.
Aziz dostlar, hiç dolandırmadan söyleyelim; bu cinayetlerin arkasında sermaye ile iktidarların kurduğu suç ortaklığı yatmaktadır.
Cinayetlerin kahir ekseriyetinin inşaat ve madencilik sektöründe görülmesi; bu iki sektörün iktidarlar tarafından en fazla teşvik gördüğü, sermaye birikiminin en hızlı gerçekleştiği sektörler olması tesadüfi değildir.
“Sermaye”nin yüzde yüz değil, yüzde bin kazanma hırsı iktidarlarca teşvik edilmekte, bunun hukuki imkânları özellikle ve öncelikle yandaş gruplar için sağlanmakta, dolayısıyla iktidar güvencesine sahip sermaye, yaptığı işte karını düşürecek en küçük bir tedbir alma ihtiyacı dahi hissetmemektedir.
İktidarlar ittifaklarını kaybetmemek, sermayeyi ürkütmemek için, gerekli denetim ve cezalandırma tedbirlerini almamaktadırlar.
Hesap; servetin halk arasında adilce dağıtılması değil, iktidarların yaslanacağı bir zenginler sınıfı oluşturmak olduğu için, tüm bu katliamlar kamera önünde şov yapıp “ahlar vahlar”la geçiştirilmekte, sonrasında asıl sorumlular gözlerden gizlenirken, birkaç “kurban” üzerinden açılan davaların çoğu da örtbas edilmektedir.
Zira aslolan, sermayeye “korkmayın, sizi asla yalnız bırakmayız” güvencesinin verilmesidir.
Yoksul halkın emekçi çocuklarının bu iktidar/sermaye kumpası karşısında örgütlenmeleri ve hak mücadelesi vermeleri dışında bir çözümleri, kurtuluş yolları yoktur.
Yapılması gereken, her türlü hukuki ve -sokağa çıkmak dâhil- legal siyasal mücadelenin kararlı ve örgütlü şekilde yükseltilmesidir.
Yoksul halktan sürekli itaat ve ubudiyet bekleyen iktidarlar, karşılarında birlik olmuş bir halkı görmek istemezler ve bunun da gereğini yaparlar. Bu yüzden rant ihtiraslarını çoğu zaman “dindarlık” yada “halka hizmet” kisvesiyle, iktidar susuzluklarını ise halkı iktidarsızlaştırarak giderirler.
Halk arasındaki dini, mezhebi veya siyasal farklılıkları derinleştirerek, gücünü ve iradesini bitirmeye çalışırlar.
Bu yüzden daha adil bir dünya ümidimizi bağlamamız gereken şey; halkların tüm farklılıklarına rağmen, herkes için hakça paylaşım; değerlere, kimliklere ve haklara saygı temelinde, birbirlerine karşı değil tepelerine çöreklenmiş yeryüzü ilahlıklarına karşı mücadele etmeleri iradesinin güçlendirilmesi ve örgütlenmesidir.
Bu yüzden sermaye karşısında diz çöken İktidarları, halkları muhatap almak zorunda bırakmanın tek yolu onları halkın karşısında diz çöktürmektir.
Şüphesiz Allah doğruların yanındadır.
Sakarya Adalet ve Özgürlükler Platformu