Başörtüsü Eylemlerinde Bu Hafta (FOTO)

Konya'da 183.Sakarya'da 287., Akyazı'da 214., Kocaeli'de 308., Ankara'da 267.

Kadını evinden uzaklaştıran, aileden soyutlayan vahşi kapitalizmin sömürge malzemesi haline getiren modern hayat algısı, kadını değerli ve aziz kılamaz.

KONYA İNANÇ ÖZGÜRLÜKLERİ PLATFORMU 183. HAFTA BASIN AÇIKLAMASI

Rahman, Rahim, Allah'ın adıyla

Allah, inananlara da Firavun'un karısını örnek gösterdi. O şöyle demişti: "Rabbim! Bana yanında cennetin içinde bir ev yap, beni Firavun'dan ve onun (kötü) işinden kurtar. Ve beni şu zalim toplumdan kurtar!" (Tahrim Suresi 11. Ayet)

Sevgili dostlar, değerli basın mensupları;

Yörük sırtından ziyafet vermek deyimini doğrulayan bir tutum sergilenmektedir her 8 Mart günü" Siyasetin her bir rengi ve yönü sivil toplum örgütlerinin pek çoğu bugünde kadınlar üzerinden siyaset yapmakta, onlar üzerinden kendi ideolojilerini kendi yaşam biçimlerini topluma dayatmaya kalkışmaktadırlar. Toplumun zorla modernleştirilmişleri dahil küçük bir azınlığı teşkil eden sosyal hayatta tesettürsüz kesim bugünü kendi yaşam biçimlerinin kutsalı ilan edecek tutumlar sergilemekte özgürlük ifadelerini Allah'a meydan okumaya vardıracak düzeye çıkartmaktadırlar.

Başka bir kesim de bu modern azınlığın yaşam biçimini onaylar bir yapıyla, onlara yönelik ve onları doğrular mahiyette açıklamalar yapmakta ve onların yaşam anlayışlarının teminatı olduklarını ifade etmektedirler. Ülkenin içerisinde baskı ve dayatmayla yaygınlaştırılan modern hayat anlayışını toplumun kendi değeriymiş gibi algılayan bir kısım entelektüeller de bu yaşam biçiminin toplumsal bir değer olduğunu ifade edip bu değerlerin daha da geliştirilmesine yönelik düşünler ızhâr etmektedirler.

Dayatmalar sonucunda ortaya çıkan bu kültürel değerler, toplumun yüzde kaçının normal şartlar altında değerleri olabilir acaba? Batılılaşma serüvenimizin en baskıcı ve en zorba tutumları Müslüman kadının kimliği üzerinden gerçekleşmiştir" Hal böyleyken, 8 Martları, kadının modernleşmesinin ve modernizmin getirdiği köleleştirmelere mahkûm ettiğinin farkında değil misiniz?

Kadını evinden uzaklaştıran, aileden soyutlayan vahşi kapitalizmin sömürge malzemesi haline getiren modern hayat algısı, kadını değerli ve aziz kılamaz. Onu değerli ve aziz kılan Allah'ın kendisine bahşettiği üstün nitelikler ve görevleridir. Onu kapitalist dünyanın içerisinde bir üretim aracına dönüştürmek onu sosyal hayatın zorlukları içerisinde kendi şartlarına ve fiziki yapısına ağır gelecek durumlara sokmak kadını metalaştırmaya yönelik bir çaba değil midir? Kadının izzet ve onuru ancak İslami kimliğiyle korunabilir ve şahsiyeti kulluk bilinciyle yüceltilebilir.

Kadına yönelik şiddetin bütün siyasetçiler tarafından kınanması olumlu bir davranış gibi görünmekle birlikte, bir timsah gözyaşı ılıklığını da beraberinde getirmektedir. Baskıcı modern anlayışların ortaya çıkarttığı kadına yönelik hiçbir sorun çözülmemişken, hala ülkenin en önemli sorunlarından birisi Başörtüsü problemi iken, zorunlu eğitim dayatması, zorunlu örtüsüzlük dayatması olarak karşımızda duruyorken, kadına yönelik şiddetin şerefsizlik olduğunu ifade etmek siyasetçilerin yapabileceği bir kolaycılık olsa gerek"

Müslüman kadının örtüsüne yönelik baskılardan ve yasaklamalardan daha büyük bir şiddet mi söz konusu" Bireylere yapılan şiddeti elbette kınıyoruz. Ve elbette bu şiddetin karşısındayız. Kadını öncelikle anne olarak algılayan ve cennetin annelerin ayaklarının altında olduğuna inanan bir inancın müntesipleri elbette ki kadına yönelik şiddete karşı olacaktır.

Fakat bireye yönelik erkek şiddetini kınayan, bununla alakalı açıklamalar da bulunan, reklâm filmleri yapıp, sokakları afişlerle donatanların, toplumun büyük bir kesimine yönelik inançlarından kaynaklanan, örtüleri hususunda yapılan baskıları göz ardı etmeleri neyle izah edilebilir?

Biz başörtüsü mücadelesinin onurlu direnişçileri olarak sadece 8 Martlarda değil bütün zamanlarda kadının inancından kaynaklanan kimliği ile ve bu inancın hayat anlayışı içerisinde hür ve özgür olmasının ve her türlü baskıdan uzak olarak onur haysiyet ve İslami kimliğiyle yaşamasının mücadelesini vermekteyiz. Yıllardır süren bu mücadelenin ana noktalarından birisi de kadının haysiyet ve onurunun korunmasıdır.

Kadınların siyaset malzemesi ve kapitalizmin metalaştırdığı bir ucuz iş gücü olarak algılanmadığı, reklam ve film endüstrisinde bir teşhir malzemesi olarak kullanılmadığı, cinsiyetlerinden öte insanlık ve kendi hür kimlikleriyle tanındığı, aşağılanıp horlanmadığı, Tevhid ve adalet üzere kurulu bir dünyada yaşama umudu ile hepinizi 184. Haftada aynı yer ve saatte buluşmak üzere Allah'a emanet ederiz.

KONYA İNANÇ ÖZGÜRLÜKLERİ PLATFORMU
12 / 03 / 2011


 

Sakarya Başörtüsü Platformu 287. kez Adapazarı kent merkezinde tolanarak gündemi değerlendirdi.


SAKARYA ADALET GİRİŞİMİ (SAGİR) 287. BASIN AÇIKLAMASI

Tehlikelerin farkındayız ve adil bir dünya düzeni kurulması için çaba sarf etmekten geri durmayacağımızı belirtmek için yeniden meydanlardayız. Dünyada ve ülkemizde meydana gelen olaylara sessiz ve de seyirci kalmamız elbette beklenemez. Yükümlülüklerimizi yerine getirmeden hüküm giymek, müslümanca yaşama adına mücadele veren bizlere elbette kondurulamaz.
Arap halklarını saran özgürlük ateşi, batı yanlısı diktatör ve de zalim yöneticilerinin sonlarını birer birer getirmeye devam etmektedir. Tunus'la başlayan, Mısır, Libya, Yemen, Bahreyn, Fas, Cezayir ve daha birçok ülkeyi etkisi altına alan insanca yaşama adına yapılan halk kalkışmalarının sonuna kadar ardında olduğumuzu bir kez daha belirtmek isteriz. Özellikle son günlerde sıkça göz önünde bulunan Libya halkı ve zalim hükümdarı Kaddafi'nin uygulamalarının durumun vahametini anlamamıza katkısı fazla olmuştur. Sözde özgürlük ve halkçı söylemler geliştiren batılı hükümetler ise, Libya halkının mağdurluğundan yola çıkarak zengin yer altı kaynaklarına sahip olan ülkeye müdahale etmenin niyetini açıkça dile getirmeye başlamışlardır. Bu bir halk hareketi ise eğer, uğruna verilen mücadele de halklar tarafından olmalıdır. Müslüman Libya halkı gibi biz de bu müdahalenin gereksiz, yersiz ve çıkar uğruna yapılabilecek bir uğraş olduğunun farkındayız ve böyle bir girişime şiddetle karşı çıktığımızı belirtmek istiyoruz
28 Şubat sürecinin etkisi bin sene değil birkaç sene ile sınırlı kalmıştır. İlk olarak irtica tehdidi adı altında ordudan atılan dindar subaylarımıza iade-i itibar adına yapılan düzenlemeler, halkımız ve mağdur olan insanların çevresi tarafından sevinçle karşılanmıştır. Son olarak post-modern darbe diye adlandırılan bu süreç hakkında savcılar tarafından inceleme başlatılması, geç kalınmış bir hesaplaşmanın başlamak üzere olduğunun habercisidir. "12 Eylül'ü yargılayacağınıza 28 Şubat ile hesaplaşın" şeklinde bahaneler üreten ulusalcı kanada bir bakıma da cevap verilmiş bulunulmaktadır.
Ve asıl gündem maddemiz Başörtüsü!
Yasaklar ve yasakçı zihniyetler hala iş başında! 28 Şubat sürecinde başlayan başörtüsü yasağı nedeni ile Trakya Üniversitesi'ndeki öğrencilik hayatını noktalamak zorunda kalan bir öğrenci, yeni çıkarılan Üniversitelere yönelik af kanunundan yararlanmak için okuluna müracaat etmek istemiştir. YÖK Genel Kurulu'nun talimatına rağmen keyfi uygulamaların hala devam ettiği gerçeği bir kez daha anlaşılmıştır. Senatoda aldıkları kararlar ile başörtüsünü yasaklayan zihniyet, yasağın uygulamadan kalkması için Yargıda yapılması gereken düzenlemeleri adres göstermesi oldukça manidardır. Birkaç sene öncesinde yasak kararı alırken hangi hukuku kendilerine dayanak seçtikleri, ya da olmayan yasağı ne şekilde yasal hale getirdiklerini bir kez daha kanıtlamış bulunmaktadırlar
Hak, hukuk, adalet, insanca yaşama hürriyeti, inanç bağlamında yaşama hakkı, düşünce hürriyeti" Sözcük olarak kulağa hoş gelen bu kavramlar adına mücadele etmek gerektiğini çok daha iyi idrak etmiş bulunmaktayız. Zafere matuf olacaksak eğer, sonuna kadar yılmadan, usanmadan, bıkkınlığa ve ümitsizliğe kapılmadan müdafaa hattında bulunacağımızı belirtmekte sakınca görmüyoruz.
Sakarya Adalet Girişimi Adına Ribat Eğitim Vakfı Sakarya Şubesi (Bahaeddin KURUOĞLU)

 

 

İslam alimlerinden Tahir BÜYÜKKÖRÜKÇÜ hoca hakka yürüdü. Rabbimizden rahmet ve mağfiret diliyoruz. Ümmetin başı sağolsun.

İlahi afet ile depremle sarsılan Japonya'da hayatlarını kaybedenlerin yakınlarına başsağlığı yaralı olanlara acil şifalar dileriz. Allah c.c. tüm insanlığı afetlerden korusun. Amin.

Ülkede yasaklar, zulümler, işkenceler, açlık, sefalet, taciz, tecavüz ve katletmeler devam ediyor. Vicdanlı insanların kimyasını bozan bu utanç verici durumların müsebbipleri, hiçte utanmadan rahatça konuşabiliyorlar.

Başörtülü kız çocukların okullara alınmadığı, başörtülü bayanların öğretmenlik, hemşirelik, memurluk yapamadığı, başörtüleriyle yemin merasimine giden annelerin, eşlerin ve bacıların nizamiyeden geri çevrildiği, başörtüsüyle halktan oy almasına rağmen, millet vekilliği olamadığı, yoksuluk nedeniyle asgari ücretin altında, kucağında bebeğiyle iş bulamayan, taciz edilen, töre diye katledilen, on binlerce kadınımızın seslerini, sadece 8 mart günü diye bir günle sınırlandırıp pişkince kutlama yapıyorlar.

Afrika'da açlıktan yaşam mücadelesi veren kadınlar, Gazze'de Bağdat'ta, Afganistan'da, Keşmir'de, Patani'de ve dünyanın birçok yerinde annelerin acılarını görmeyen, duymayan vahşi kapitalizmin şımarık çocukları, senede bir gün, sözde kadınlar günü diye timsah göz yaşları döküyorlar. Emperyalist güçlerin çocukları siyonistler, laiklik ve kemalizm adına zulmedenler, sömürdüğünüz halkların, mazlumların göz yaşlarıyla bağulacaksınız. Zulüm ile abâd olunmaz.

Kadına en güzel hak İslam ile tanınmıştır. Tüm kadınlarımızın hakları için senenin her günü bizim kadınlar günümüzdür.

Akyazı adalet ve özgürlükler platformu olarak ülkemizde ve diğer ülkelerde, hakları gaspedilen tüm kadınların, sömürüye karşı direnmelerini ve insana yakışır bir hayat sürmelerini temenni ediyoruz.

2011 seçimleri yaklaşırken siyasi partilerden başörtülü adaylarımız olacak diye, kesin bir açıklama yapılmamıştır. Başörtüsünü tekrar seçim malzemesi yapılmaması için tüm siyasi partiler, her bölgeden başörtülü millet vekili çıkartmalıdır.

Özgür haklar ve özgür başörtüsü için gelecek hafta cumartesi günü saat 12:30'da buluşmak üzere Allah'a emanet olunuz.

Akyazı Adalet ve Özgürlükler Platformu adına

Mazlumder Akyazı Şb.Bşk.Yrd.

Mahmut ALEMDAR

 

 

 

Değerli halkımız ve basın mensupları, tartışmalarla dolu bir haftayı geride bıraktık.Son yapılan operasyonlarda tutuklananların bir kısmının gazeteci olması, yoğun tartışmalara sebep oldu. Türkiye'de basın özgürlüğü olmadığından girilip, bunun, karşıt medyayı susturma operasyonu olduğuna kadar, çok şey söylendi.

Bizde tartışmaları dikkatle izliyoruz.Kimlerin masum kimlerin suçlu olduğuna,elinde medyayı bulunduran bir takım güçler karar verecekse !,bu ülkede adalet mekanizmasına? , yargıya?, ne gerek var.Kafalarına uyanları masum, uymayanları suçlu ilan etsinler, halkta vergileriyle kos koca bir adalet mekanizmasını besleme külfetinden kurtulsun.

Siz düne kadar bağımsız yargıya müdahale edilmesin diye bas bas bağıranlar değil miydiniz?. Şimdi ne oldu? da, söyleminiz değişti?. Sizin yaptığınız, bağımsız yargıya müdahale değil mi?. Görülmekte olan davalara ve yapılmakta olan soruşturmalara, bu şekilde müdahale ederek, adalet mekanizmasını zan altında bırakıp, bağımsız yargıyı etkilemeye ne hakkınız var?. Savcılar, yargıçlar önüne gelen kanıtlara göre mi?, karar verecek yoksa sizin oluşturduğunuz psikolojik baskıya göre mi?.

Neymiş?, basın özgürlüğüne müdahale varmış, Vakit gazetesine trilyonluk kapatma davası açılırken, özgürlük şampiyonları !, sizler, neredeydiniz?.Yazdığı bir yazıdan dolayı, yazar Abdurrahman Dilipak'ın evi haczedilirken, yazar Emine Şenlikoğlu yazılarından dolayı hapis cezası alırken sizler nerdeydiniz?.Üç maymunu oynamakla meşgul değil miydiniz?, şimdi mi gözünüz açıldı.Şimdi mi piyasaya çıkıp, "özgür medya susturulmak isteniyor, basın özgürlüğüne müdahale var, gazeteciler göz altına alınıyor" diye , dünyanın gürültüsünü kopartıyorsunuz.Bir takım merkezlerin maniple ederek, koparttırdığı gürültü bu kadar yüksekse, anlaşılan o ki, çok kirli dolaplar ortaya çıkacak ve fosseptik çukuru çok kötü patlayacak.Hatta patladı bile.Hep beraber TV lerde izliyoruz, onlarsa akıllarınca bunu boğuntuya getirmeye çalışıyorlar.Lütfen bu halkı aptal yerine koymaktan vaz geçin.Hasoların, Memoların, göbeğini kaşıyan adamların, uyanalı çok oldu, halkın uyuduğunu düşünüp, uyuyansa asıl sizsiniz.

Gazetecileri susturmaya çalışıyorlar diyenlere sorarız?, şantajla, TV alma girişimleri, cinsel tacizler, darbecilerle iş birliği, kışla medyacılığı yapmak mı, gazetecilik?.Bu kepazeliklerin gazetecilik mesleği ile ne alakası var?, yazdığı yazıdan dolayı göz altına alına bir tane gazeteci var mı?.Tüm bu rezillikler, gazeteciliktir diyen varsa lütfen bir adım öne çıksın.

Basın özgürlüğüne müdahale diye kopartılan bu yaygaranın adı, resmen görülmekte olan davalara, soruşturmalara müdahale etmektir.Savcılar, yargıçlar üzerinde psikolojik baskı kurmaya çalışmaktır.Statükonun borazanlığını yapan, çok güçlü medya organları olabilir. Fakat halkın elindeyse, bu meydanlar var.Bu meydandan , görevini yapan savcılara, yargıçlara sesleniyoruz, sen görevini yap !.Halkın başına çorap örmeye kalkan çetelerin, faili meçhullerin, asit kuyucu katillerin peşinde olmanızı, halk takdirle karşılıyor, sonuna kadar arkanızdayız.

Bu yaygara fırtınasının kopartanlar, oligarşinin sesi, statükonun borazanı, malum minik bir azınlık, bizse halkız.Bu meydanlar da sesiz çoğunluğun sesiyiz.Adil olmak, kanunlara uymak şartıyla, yaptığınız her icraatın arkasındayız.Halkın desteği sizinle, bunu iyi bilin ve halk olarak, kanun dışı işler yapanları teşhir etmenizi, bu kirli oyunlarına son vermenizi bekliyoruz.Fakat her kim olursa olsun, bu gözaltılar, hapisler sırasında, insan hakları ihlalleri olursa, bununda takipçisi olacağımızı, onların yaptığı gibi yapmayıp, mağdurların hakkını da, bu meydanda arayacağımızı ilan ediyoruz. Bu aşamada yapılacak tek iş soruşturmaların , yargılamaların selameti açısından, olan biteni sessizce izlemek ve bağımsız yargıya müdahale etmemektir.Katıldığınız için hepinize teşekkür ediyoruz.

Kocaeli Gönüllü Kültür Teşekkülleri Platformu adına,

MAZLUMDER Kocaeli Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi Behlül METİN

 

 

 

8 Mart Dünya Kadınlar Gününün seneyi devriyesinin ardından yine bu meydanda toplanmış bulunmaktayız. Nedir 8 Mart Dünya Kadınlar Günü? 8 Mart Dünya Kadınlar Günü, kadın haklarının kazanılmasında nerelerden başlandığını ve bugünlere nasıl gelindiğinin hatırlanması için özel bir gündür. Kadınların toplumsal ve siyasal yaşamdaki konumu, o ülkenin gelişmişliğinin ve çağdaşlığının önemli göstergesidir. Demokrasinin benimsenmesi, insan hak ve özgürlüklerinin gelişmesiyle kadınlar da yönetim, üretim ve yaşamın her alanına katılmaya başlamışlardır. Peki, Kadınların bir birey olduğunun hatırlanması için "bir gün" mü gereklidir? Görmekteyiz ki yeryüzünde kadınlar hala Ortaçağ Avrupa'sındaki gibi aşağılanmakta, sömürülmekte ve katledilmekteler. Bilim ve teknoloji çağı bile kafalardaki gericiliğe mani olamıyor. Öyle ki cinsiyet ayrımcılığını başımızı çevirdiğimiz her köşede şahit olmaktayız.

Ülkemiz de 8 Mart öyle bir kutlandı ki açtığımız her kanalda kadınların nasıl zulme uğradıkları kanıtlanmış oldu. Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü'nce yapılan araştırmalara göre Türkiye'de on kadından dördü şiddete maruz kalmakta; yaygın namus ya da töre cinayetleri devam etmekte, bölgesel olarak halen kanayan yaralarımız, töre kararları sonucu kadınların, yaşama haklarına yöneltilen saldırılar, eğitim, sosyal ve siyasi alanlardaki hak ihlallerini geride bırakmakta ve bu durum teoride tanınmış olan eşitlik ve hakların, pratikte uygulanmadığını göstermektedir.

Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi, "Eğitim Hakkı" başlığını taşıyan 10. madde taraf devletlere, eğitimde erkeklerle eşit haklara sahip olmalarını sağlamak için kadınlara karşı ayrımı önleyen bütün uygun önlemleri alma yükümlülüğü getirmektedir. Ülkemizde, kamusal alan çıkmazına takılan başörtüsü yasağı sadece kadınların eğitim haklarını değil, dini inanç ve ifade özgürlüklerini, çalışma hürriyetlerini, seçme ve seçilme haklarını da gasp ederek tümüyle insan haklarına aykırı bir uygulama teşkil etmektedir. Başörtülü kadınlara getirilen yasaklar yargı kararları ve bazı bürokratik uygulamalarla şekillenmekte; devlet memurluğu, eğitim ve öğrenim hakkının tanınmaması, siyasi alanda temsil imkânı verilmemesi ve hatta geçtiğimiz yıl örneklerine rastladığımız sağlık haklarından yararlandırılmama şekillerinde tezahür etmekte ve her geçen gün ihlallerin sayısı artmaktadır.

Gerek uluslararası belgeler gerek anayasa ve diğer mevzuat hükümleri ile incelendiğinde kadınlara yönelik her hangi bir ayrımcı düzenlemenin olmadığı, her alanda kadınlara fırsat eşitliği tanındığı gibi bir algı oluşsa da kadınlar ikinci sınıf insan muamelesi görmekte, cinsel obje olarak nitelendirilmekte, şiddete ve pek çok insan hakkı ihlaline maruz bırakılmakta ve önemli değerlerin taşıyıcısı olmaları gerekirken topluma küstürülmektedirler.

Sonuç olarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti kadının uğrayacağı her türlü ayrımcılığı engelleyip her alanda erkeklerle eşit haklara sahip olmasını sağlamak zorunda olduğunu kabul etmiştir. Fakat hala bu ülke kadınları kanunla güvence altına alınan haklarını elde edememektedir. Her ne kadar kanunlarla güvence altına alınsa da kadınlar hukukun gözü önünde haklarının gasp edilişini izlemeye devam etmektedir. Biz Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu olarak Hz. Havva'dan beri nurla taçlandırılmış kadınlarımıza yapılan her türlü istismara karşı durup bu meydandan dile getireceğiz. İşte bu gayeyle; bu akşam Memur-Sen Genel Merkezi konferans salonunda yapılacak panelimize tüm halkımızı davet ediyoruz.

ANKARA İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU

MAZLUMDER Ankara Şube

Soner KARTAL

Sivil Haber Haberleri

Katil İsrail'e kucak açan Uluslararası Olimpiyat Komitesi sınıfta kaldı
Paris Olimpiyatlarının güvenlik işlerinde neden İsrail güçleri kullanılıyor?
Alimlerden Gazze bildirisi: HER MÜSLÜMANA FİLİSTİN SORULACAK
PKK'nin kanlı tarihinden bir kesit: Susa Katliamı!
Diyarbakır bu akşam da Gazze için meydanlardaydı