Konya İnanç Özgürlükleri Platformu 193. kez Kayalıpark Meydanında biraraya geldi. Basın açıklaması öncesinde Filistin'e geri dönüş yürüyüşüne destek amamçlı giden Konyalı ve Türkiyeli kardeşlerimizi temsilen Mehmet Ali Sakman bir selamlama konuşması yaptı. Selamlama konuşmasının ardından açıklamayı platform adına Ersoy KAĞNICIOĞLU okudu.
Açıklamanın Tam Metni:
Rahman, Rahim, Allah'ın adıyla
Dünya hayatına dair konuşması senin hoşuna giden, pek azılı düşman iken kalbinde olana Allah'ı şahit tutan, işbaşına geçince yeryüzünde bozgunculuk yapmaya, ekin ve nesli yok etmeye çabalayan insanlar vardır. Allah bozgunculuğu sevmez. Ona ''Allah'tan sakın.'' denince, gururu kendisine günah işletir...(Bakara Suresi 204. - 206. Ayetler)
Sevgili dostlar, değerli basın mensupları;
Ahlakın ve ahlaki değerlerin kutsal üzerine oturtulması esastır. Kutsalı
belirleyense ancak evrenin yaratıcısı Allah'tır. Allah'ın indirdiğinin hiçe
sayıldığı sadece vicdanlara hükmetmeye mahkûm bırakıldığı bir anlayış
üzerine kurulu olan içinde yaşadığımız sistem her şeyi kirletmeye,
kirlettiği değerleri de aklama çabasına devam etmektedir. Allah'tan ve onun indirdiğinden bağımsız bir ahlak sistemi geliştirmeye çalışan çağdaş batılı zihniyetin ürettiği ahlak büyük bir çirkef olarak siyasetin en üst
perdesinde de ortaya çıkmaktadır.
Toplumun önünde olan birileri, fahşâyı en üst perdeden icra ederken,
birileri de bunun tecessüsüne, ifşasına ve siyasi malzeme oluşuna pek
hevesli gözükmekteler. Bir başkaları özel hayat iddialarıyla fahşâyı
aklamaya, tertemiz kılmaya çalışmaktalar. Toplumun bir kesimi de bu günah sarmalına tepkisiz kalmakta... Biz bu Fahşâ örgüsünün her türlüsünü tel'in ediyor, Allah'ın ahlak sınırlarına geri dönülmedikçe ve onun engelleyici, edeplendirici hukukuna tabi olunmadıkça toplumun bu bataktan kurtulamayacağını açıkça, bir kez daha ilan ediyoruz.
Toplum bu ahlaksızlık sarmalından siyasal istifalarla ve yöneticileri
değiştirmekle kurtulamaz. Yasalardan, eğitime toplumun genel gidişatının ilahi ahlaka göre şekillenmesi, toplumumuzun bu ahlaki çöküşünü durduracak ve toplumu temizleyecek tek yoldur. Bunun dışındaki çabalar bataklığı değil sinekleri yok etme çabasıdır. Atılan safralar sadece toplumun kokuşmuşluğunu deşifre etmekle kalır.
Ahlaki yozlaşmanın ötesinde, kültürel yozlaşma da kontrol edilemeyecek bir duruma gitmektedir. Kültür bakanlığınca davet edilen İsrail ''Cameri''
tiyatro topluluğu, işgal ve baskılar sürerken ülkemize hangi kültürel
katkıyı sağlayacak merak edilmektedir. Henüz şehitlerimizin kanı
kurumamışken bu katil terör devletinin komedisine ne kadar gülünür? Gülünç duruma düşen sadece Kültür Bakanlığıdır... Hem bu işgalci tiyatro grubunu hem de onları ülkemize davet eden Kültür Bakanlığını şiddetli bir şekilde tel'in ediyoruz.
İslam'a ve Müslümanlara olan düşmanlık sınırlarını genişleterek büyümekte...
Bulgaristan'da Cuma namazına katılan cemaate saldıranlarla Almanya'daki Müslümanların - sadece Müslüman oldukları için- işyerlerini yakanlar aynı faşist zihniyetin ürünüdürler. Bu faşist zihniyet, İslam olan her şeye düşmandır, bölge ve sınır kabul etmez.
Özgürlük, hürriyet ve Allah'ın insanlar için vermiş olduğu haklara
tahammülleri olmayanlar; işgal, terör ve saldırganlığı kendileri için var
oluş sebebi sayanlar, yine katletmeye devam ediyorlar. Onlarca yıldır
sürdürülen işgal ve sürgün politikalarına karşı çıkanları ve özgür
Filistin'e geri dönüş için yürüyüş yapanları bu sefer İsrail, maşası Ürdün'ü kullanarak engelledi. İsrail'in işbirlikçileri aralarında Türkiyelilerin de
bulunduğu özgürlük yürüyüşçülerini taşa tuttular. Mısır da yine özgürlükler hususunda değişen bir şey yok onların da tutumu Ürdünlüler gibiydi.
İsrail, Suriyeden ve Lübnan'dan giren özgürlük yürüyüşçülerinden yirmisini şehit etti. Şehitlerimizin şehadetlerini tebrik yaralılara acil şifa
dileriz.
Suriye rejimi halkının üzerindeki baskılarına devam etmekte... Özgürlük
taleplerine kurşunla cevap vermektedir. Azgın Baas rejimini ve onun katil
yöneticilerini şiddetli bir şekilde tel'in ediyor. Ümmetin yiğit evlatlarını
direnişlerini selamlıyoruz.
Mücadelemiz yeryüzünün ıslahına ve zulmün sona erişine kadar devam
edecektir. Selam hak ve adalet üzere özgürlük için mücadele edenlere olsun.
Tevhid ve adalet üzere kurulu bir dünyada sulh içinde yaşama umudu ile
hepinizi *194. Haftada* aynı yer ve saatte buluşmak üzere Allah'a emanet ederiz.
KONYA İNANÇ ÖZGÜRLÜKLERİ PLATFORMU
21 / 05 / 2011
Sakarya'da 297. Başörtüsü Eylemi Düzenlendi
Seçimlere üç hafta kalmışken,siyasetin seviyesi irtifa kaybetmeye devam ediyor.
Temel meselelerde birbirlerinden anlamlı bir farkları olmayan düzen partileri, başta AKP olmak üzere tamamen seçmen kitlelerini ajite etmeye dönük bir tutum içindeler.
Bu Kayıkçı dövüşü devam ederken, bilinemeyen bazı ekiplerce bir takım kasetlerin kamuoyuna servis edilerek yapılmaya çalışılan böylesine ahlaksızca oyunlar ise tüm bu maskaralığın üstüne tuz biber oldu.
Devlet karşısında secde etmiş bir siyaset anlayışının rakipleriyle arasındaki fark anlaşılan halka ancak böylesi bir rezalet üzerinden gösterilmeye çalışılmakta!
Türkiye siyaseti açısından bu bile başlı başına utanılacak bir durumdur.
Tüm bu seviyesizlikler cereyan ederken hiç kimsenin ağzından Başörtüsü'ne ilişkin bir kelam çıkmaması ise oldukça manidar.
Başbakanın Edirne mitinginde Trakya Üniversitesine Başörtüleri yüzünden giremeyen öğrencilerin protestosuna karşı takındığı tutum,aslında hükümetin meseleye bakışını da çok net olarak gösteriyor.
Başbakan protestolar karşısında çok şaşırıp "yahu sizin meselenizi çözmedik mi? Üniversiteye giriyorsunuz işte" gibi çok ilginç bir tepki verirken şunu mu söylemek istiyor.
Başörtüsü meselesi öğrencilerin üniversite kapısından girmelerinden ibarettir, bizde bu konuda üzerimize düşeni yaptık , artık kimse bundan ötesini beklemesin.
Bizde buradan bir kez daha hatırlatıyoruz.
Sayın başbakan Başörtüsü sorunu sizinde çok iyi bildiğiniz ancak anlamazlığa vurduğunuz üzere; okul kapısından girebilme meselesi değildir.
Ki halihazırda böyle bir iyileşme bile sağlanamamış, kısmi serbestlik tamamen hükümetin istikbaline bağlı hale getirilmiştir.
Yani hükümet başta olduğu sürece Başörtülüler mihnet altında kapıdan girecekler, ancak sonrasında herkes başının çaresine bakacak denilmektedir.
Sayın Başbakan bir kez daha hatırlatalım kimse sizden bir güzellik filan istemiyor.
Ancak AKP' nin böylesine bir iktidar sarhoşluğu içinde olduğunu ve iktidarı kendilerine ait bir mülk gibi algıladıklarını görüyoruz.
Tıpkı görme özürlü bir vatandaşa asgari ücretten yakındığı için gazaba gelip " görmediğin halde sana iş vermişiz daha ne istiyorsun" diye fırça atan bakanın haleti ruhiyesinde izlediğimiz gibi.
Bu yüzdendir ki Bir kez daha hatırlatma ihtiyacı hissediyoruz; sayın bakan sayın hükümet sizler orada babanızın mülkünü dağıtmıyorsunuz. Halka ait olan imkanları yönetiyorsunuz.
Ancak görünen o ki halen bunun farkında değilsiniz.
Bu yönetimi ne kadar başardığınız da ortadadır.
Ekonomik iyileşme olarak verdiğiniz rakamların tamamı finans kapitalin durumundaki iyileşmeye işaret ediyor.
Vatandaşın ekonomik durumu ise tüm çıplaklığıyla ortada.
Bugün nüfusun %90 ı bugününü ve yarınını bir şekilde bankalar sistemine ipotek etmiş durumda.
İş gücünün önemli bir kısmı asgari ücrete mahkum olmuş,iş güvenliği ise taşeron firmaların insafına terk edilmiş durumdadır.
Devletin ekonomik olarak vatandaşla kurduğu tek bağ ise dolaylı dolaysız sırtına yüklediği korkunç vergi yüküdür.
Vatandaşın tüm hayatı bankalara verdiği faiz ve devlete ödediği vergiler arasında öğütülmektedir.
Emek örgütsüzleştirilmiş, sermaye karşısında köle durumuna düşürülmüştür.
Hal bu kadar açıkken rakamlarla hokkabazlık yapmak, dahası utanmadan bir de halka sadaka teklif etmek ve bunu yoksullukla mücadele diye yutturmaya çalışmak düpedüz gaflettir ,halkı küçümsemektir.
Özgürlüklerle ilgili düzenlemelerinde önce referandum arkasından da seçim sonrasına bırakıldığına şahit olduk.
Buradan şunu belirtmek istiyoruz ki %10 barajının olduğu bir seçim sonrasında ortaya çıkacak meclis tablosu yeni bir anayasa yapmaya muktedir olamayacaktır.
Halkın gerçek siyasal temsilinin olmadığı bir meclis toplumun bütününün mutabakatına dayanan bir anayasa üretemez.
Yeni bir anayasa güdümlü STK'larla yada bürokratlar eliyle değil halkın siyasal örgütleri vasıtasıyla yapılabilir.
Ve bunun yolu ise öncelikli olarak seçim barajının kaldırılmasıdır.
Önümüzdeki süreçte Kürt meselesi tüm yakıcılığıyla gündemi belirleyecektir.
Artık bir "Kürt Ulusal Hareketi"ne dönüşmüş olan kürt siyasetine karşı hükümet, insiyatifi tamamen derin devlete, sivil/asker bürokrasiye bırakmış ve kafasını kuma gömmüştür.
Oysa durum son derece ciddidir; hamasi nutuklarla, askeri tedbirlerle bastırılabilme boyutunu çoktan aşmıştır.
Ancak ısrarla bunu görmezden gelen siyaset tam tersine Türk halkını yanlış yönlendirmekte ve ateşe benzinle gitmektedir.
Biran önce meclis ve meclis dışı tüm siyasal kanallar harekete geçirilmeli ve Türkiye kamuoyu bölgedeki gelişmeler konusunda doğru bilgilendirilmelidir.
Derin devletin elinden inisiyatif alınmalı halkın gerçek temsilcileri eliyle, alternatif,gerçekçi ve cesur adımlar atılmalıdır.
Bu minvalde türkiyenin Yakındoğu ve komşumuz suriyede olana olayları, halk hareketlerini de doğru değerlendirmesi gerekmektedir.
Toplumsal hareketlenmelerin dışarıdan yönlendirilmeye maruz kalmaması için içerde siyaset kanallarının açılması ve halkın siyasete reel biçimde dahil edilmesi gereği son olaylarda açıkça görülmüştür.
Ülkemiz ve Yakındoğu çok köklü bir değişimin arefesindedir,tüm taşlar yerinden oynamıştır, ve bu aşamadan sonra kurallar yeniden yazılacaktır.
Bu tarihi süreçte halkın kendi siyasal örgütleri oluşturması, Adalet ve Dayanışma temelinde kenetlenmeleri hayati bir sorumluluktur.
SAGBP müslümanca tavrını muhafaza ederek bu sürece katkı yapmaya devam edecektir.
Yaşasın halkların kardeşliği
Yaşasın tevhid ve adalet mücadelemiz"
SAGBP adına Sakarya Dayanışma Derneği
Kocaeli'de 318. Başörtüsü Eylemi
Hak ve özgürlük arayışımızın 318. Buluşmasına hoş geldiniz.
Bilindiği üzere seçim sürecinin son üç haftasına giriyoruz. Üzerimize kabus gibi çöken 12 Eylül Darbesinin etkilerini hayatımızdan söküp atmak için gittiğimiz referandum bizi daha büyük beklentiler ve umutlarla seçim sürecine taşıdı.
Bizler daha özgür daha demokratik ve daha adil bir Türkiye'de yaşama isteği ve umudunu siyasilerinde paylaştığını görmek ve duymak istemiştik. Ama gördük ki bizim beklentilerimiz siyasilerin gündeminde değil.
Daha en başta yüzde on barajıyla seçime giderek, yeni parlamentoya bağladığımız yeni anayasa umudumuzu kırarak başladılar. Bir darbe mantığına yüzde on barajıyla taşıyan siyasilerin bizi darbe etkisinden kurtarıp yeni darbelere karşı koyacak bir anayasa yapmaya niyetlenmedikleri açığa çıkmıştır. Sonra YSK'nın açıkça vatandaşlarımızın bir kısmını siyasi arenanın dışına atmak için aldığı kararlar sarsıldık.
Bu arada anlam veremediğimiz yine siyasete etki eden göz altı ve tutuklamaları adalet anlayışımızla bağdaştırmaya çalıştık.
Bütün bunlar yetmiyormuş gibi özel hayatımıza giren röntgencilere siyasilerin ve siyasetimizin teslim oluşunu izledik. Özel hayatımızın şantajcıların elinde oyuncak oluşuna engel olunamayışına şahit oluyoruz.
Öte yandan bu gün eğer bir takım insanlar siyasette yöneticiliğe oynuyorsa davranışları tüm toplumu bağlar. Bekledik ki bizden oy isteyenler bunlarla olan mücadeleleri ile önümüze çıksan. Ama o'da olmadı. Meydanlara çıkanlar bütün bu olanlara karşı çıkmak yerine bu olanlardan nasıl nemalanacağının derdine düştü.
Bu da yetmedi bedeli akan kan ve yiten canlar olan gerginliği tırmandırdıkça tırmandırıyorlar. Birbirlerini projelere üzerinden eleştirmek yerine sahip oldukları insan haklarına saldırarak, hak ihlali yaparak, hakaret ederek yani bel altı vurarak alt etmek için ellerinden geleni artlarına koymuyorlar.
Şantaj, hukuksuzluk, hakaret, iftira ve insan hakları ihlalleriyle dolu bir süreçle seçime gidiyoruz.
Bizi duymamakta direnen siyasilere bir kez daha bütün bunlara kulaklarımızı tıkayarak; hak ihlallerinin sonlandırılması, ülkemizde hukukun üstün kılınması, adil bir gelir paylaşımının sağlanması, insan haklarını temel alan yeni bir anayasa yapılması, bu anayasa çalışmalarının mutabakata dayanması, bu topraklar üzerinde yaşayan hiçbir vatandaşın kendini diğerinden daha az vatandaş hissetmediği bir Türkiye'yi anlatan söylemler duymak istediğimizi bir kez daha yinelemek istiyoruz.
Kalan süreçte daha akılcı ve demokratik bir tavır görmeyi umarak katılımınız için teşekkür ederiz.
Medine KÜÇÜK
Mazlumder Kocaeli Şubesi Başkan Yardımcısı
Ankara'da 277. hafta Başörtüsü Eylemi
Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu olarak özelde inanç özgürlüğüne yönelik güncel konular, genelde ise yaşanan bütün haksızlıklara/hukuksuzluklara karşı duruşumuzu 277 haftadır sergilemeye devam ediyoruz.
Birkaç gün önce Nakba (büyük felaket) olarak nitelediğimiz Siyonist İsrail'in kuruluşu dünyanın farklı yerlerinde ve ülkemizde tel'in edildi. İsrail terör şebekesi Nakba gününde protesto gösterileri düzenleyen ve simgesel olarak ülkelerine geri dönmek isteyen Filistinli mültecilerin üzerlerine ateş açarak 16 Filistinlinin ölümüne 110'dan fazlasının da yaralanmasına sebep olmuştur. Bu olay büyük felaketin bitmediği aksine hız kesmeksizin devam etmekte olduğunu bir kez daha tescil etmiştir.
Dünyanın gözleri önünde cereyan eden bu zulme karşın, medyaya düşen bir haber bize oldukça manidar geldi. Bu haber Antalya uluslararası tiyatro festivaline Kültür Bakanlığı tarafından İsrail adlı terör şebekesinden Cameri Tiyatrosunun da davet edildiği haberiydi. Davetin Kültür Bakanlığı tarafından yapılmış olması Mavi Marmara hadisesinin yıldönümüne yaklaştığımız şu günlerde devletin bu hadise karşısında verdiği tepkiye karşın " Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu." dedirtti. Kültürel etkinlik adı altında dahi olsa varlığını zulüm ile başlatmış ve sürdürmekte olan terör şebekesi İsrail'in sözde sanatçılarını(!) ülkemizde görmek istemiyoruz.
Bu arada ABD başkanı Barack Obama dün yaptığı açıklamada bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasının ve 1967 öncesi sınırlara dönülmesi gerekliliği konusunda fikir belirtti. Bizler bu yaklaşımı samimi bulmadığımız gibi yeterli de bulmadığımızı ifade etmek isteriz. Yapılması gereken şey pazarlığa tabi tutulmaksızın işgalcilerin Filistin topraklarından tamamen çekilmesidir.
Yaklaşan seçim sürecinde ülkeyi yönetmeye aday olan kişilerin birbirlerine karşı serdettikleri cümleleri hayretler içerisinde izlemekteyiz. RTÜK'ten siyasilerin konuşmalarını yayınlamadan evvel televizyon kanallarına korku, şiddet ve cinsel içerikli ibaresi bulundurma zorunluluğu getirmesini telep ediyoruz. Bir diğerinin mahremine hiçbir şekilde saygı duymayan bu kişiliklerin iktidar olduklarında ülkeyi nasıl bir şekilde yöneteceklerini hayal etmek hiçte zor gözükmemektedir.
Mazottan, bisküviden, akıllı tahtalardan, çılgın projelerden bahsedilen seçim meydanlarında ağza alınmayan yasaklı sözcük yine inanç özgürlüğü önündeki engeller olmuştur. Milyonlarca inanç mağdurunun olduğu bir yerde bu konulardan bahsedilmiyor olması dikkate şayandır. Maddeyi önceleyen bu düşünceye göre "İnsan, tüketen hayvandır." Bizler vaat ediyor oldukları bu maddi varlıklardan evvel kimliğimize saygı gösterilmesini istiyoruz. Ayrıca seçim öncesi toplumu etnik kamplara ayırıp şiddeti ön plana çıkaran ve bunun üzerinden oy istismarcılığı yapan her türlü zihniyeti kınıyor; Can, akıl, din, nesil ve mal emniyeti kutsaldır hiçbir şekilde istismara konu olamaz diyoruz.
Birkaç gün sonra 27 Mayıs darbesinin yıldönümü" Senenin beş ayında (Şubat, Mart, Nisan, Mayıs, Eylül) birer darbe yıldönümü bulunan nadir ülkelerden olmanın utancını yaşıyoruz. 27 Mayıs darbesinde Cumhurbaşkanı ve hükümet üyeleri tutuklanarak, hükümet; 235 general ve 3500 civarında subay emekliye sevk edilerek, ordu; 1402 üniversite öğretim görevlisi görevden alınarak ve bazı üniversitelerin kapatılıp el konulması ile, üniversiteler; 520 hakim ve yargıç görevden alınarak, yargı kontrol altına alınmıştır.
Bir ülkenin bağımsız ve tarafsız olması gereken tüm organları ordunun 37 düşük rütbeli askeri tarafından askeri vesayet altına alınmıştır. Yazık ki bugün hala bu kurumlarda askeri vesayete gönülden tabi olmuş emre amade memurlar(!) bulunmaktadır. Darbecilere karşı herhangi bir hukuki işlemin yapılmıyor olması bu zihniyeti ziyadesi ile cesaretli kılmaktadır. Devlet mekanizması bütün darbecilerle derhal hesaplaşmalı ve darbe mağdurlarının gasbedilen bütün hakları iade edilmelidir.
Baskılar ve zulüm devam ettiği müddetçe bu meydanda olmaya devam edeceğiz.
Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu adına
İHH ANKARA
Serkan CODAL (Yönetim Kurulu Üyesi )
Akyazı'da 224. Başörtüsü Eylemi
İsrail'in Gazze'de uyguladığı vahşet, ambargo ve cinayetlere karşı geçtiğimiz yıl İHH ve birçok insani yardım gönüllüsünün aralarında bulunduğu aktivistlere karşı, siyonist rejimin katilleri tarafından gerçekleşen, Mavi Marmara katliamının yıldönümüne yaklaşmış bulunuyoruz. Katil İsrail ve işbirlikçileri tarafından Şehid edilen 9 kardeşimizi bu vesile ile bir kez daha rahmetle anıyoruz. İHH tarafından yapılan açıklamaya göre, Haziran ayı sonunda Gazze'ye ikinci Özgürlük Filosu yola çıkacak ve 15 gemilik yardım filosunda Mavi Marmara da yer alacak.
Amerikan hükümetinin 2.yardım filosunu durdurmak amacıyla Türkiye'ye baskı yapmasını ise şiddetle kınıyoruz. Bu güne kadar İsrail'in en büyük destekçisi olan ABD'nin bu yaklaşımı bize yabancı değil. Ancak biz Müslümanlar Filistinli kardeşlerimizle dayanışmaya ve İsrail zulmüne karşı durmaya devam edeceğiz. 2.yardım filosu sadece ambargo için değil dünyada alt üst olmuş hukukun ve adaletin yeniden tesisi için Gazze'ye gidecek inşallah. 1500 aktivistin katılacağı yardım filosunda yer almak isteyen çok sayıda Yahudi'nin de bulunduğu bildiriliyor. Dolayısıyla yardım gemilerinde dünyanın çeşitli ülkelerinden gelen çok sayıda gönüllü olacak ve inşallah bu kez Gazze'ye ulaşacaktır.
Diğer taraftan başörtüsü yasağı hız kesmeden devam ediyor. 13-17 Mayıs 2011′de TÜBİTAK bilim insanı destekleme dairesi başkanlığınca düzenlenen, Ortaöğretim Öğrencileri Arası Araştırma Projeleri Türkiye Finali Yarışması Ankara'da yapıldı. Fakat MEB Şura Salonu'nda düzenlenen Final Yarışması Ödül Töreni öncesi TÜBİTAK Yetkilileri'nin salonda bulunan başörtülü öğrencilerin yanlarına giderek sorun çıkarmamalarını istedikleri kaydedildi. Yetkililerin 'size bir şey söyleyeceğiz sorun yapmayın. Dereceye girerseniz sahneye çıkmayın, ödüllerinizi size getireceğiz' dedikleri de öne sürüldü. Öğretmenler ile yaşanan gerginlik sonrası ise TÜBİTAK yetkililerinin, 'TÜBİTAK'ın prensipleri böyle, bir şey yapamayız' dedikleri de ifade edildi.
Ayrıca yarışmada Tarih alanında birinci olan İstanbul Prof. Dr. Mümtaz Turhan Soysal Bilimler Lisesi Öğrencisi M. G. başörtüsü ile sahneye çıkıp ödülünü alırken, ödülünü aldıktan sonra ise TÜBİTAK yetkililerince sorgulandığı da iddia edildi. Sadece öğrencinin değil, Rehber Öğretmeni M. A'nın da sorguya dahil edildiği öne sürüldü. Tarih alanında ödül alan M.G'nin ödül töreninde dereceye girenlerin yer aldığı kitapçıkta da fotoğrafına peruklu olduğu için yer verildiği ortaya çıktı.
Bütün bu uygulamalar son derece çirkindir ve işgüzar bürokratların keyfi uygulamalarının devam ettiğini göstermektedir. Çocuklarımızın başörtüsü ile uğraşmayı bilimsel faaliyet zanneden yasakçı zihniyeti bir kez daha lanetliyoruz, kınıyoruz, ayıplıyoruz. Yetkilileri bu skandalın sorumluları hakkında yasal işlem yapmaya çağırıyoruz.
Gelecek hafta cumartesi saat 12:30'da buluşmak üzere Allah'a emanet olunuz.
Akyazı Adalet ve Özgürlükler Platformu Adına
Mazlumder Akyazı Şb.Bşk
Mahmut ALEMDAR