"Çocukları terör örgütü tarafından kaçırılan Diyarbakırlı aileler, Ankara Abdi İpekçi Parkı'nda eylem yaptı.Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu öncülüğünde toplanan aileler adına basın açıklaması yapan platform temsilcisi İsmail Aydar, çözüm sürecine değindi. Aydar, AK Parti iktidarının geçmişte yapılan yanlışları düzeltmek için Kürt kimliğini kabul ederek barış sürecini başlattığını söyledi."
ANKARA İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU’NUN 13 EYLÜL 2014 TARİHLİ 449. HAFTA BASIN AÇIKLAMASI
Değerli basın mensupları ve sevgili misafirler! Basın açıklamamıza hoş geldiniz.
Hepimizce malum olduğu üzere bugün yeryüzünde İslâm toprakları kan gölüne dönmüş, Müslüman topluluklar ise işgalci güçlere karşı birlikte savaşacaklarına birbirlerinin kanını dökmeye çalışmaktadır. Birinci Dünya Savaşı sonunda Osmanlı Devleti yenilip bütün İslâm topraklarının batılı emperyalistlerce işgalinin ardından ülkelerimizdeki zenginlikler talan edildi. Müslüman topluluklar arasına fitne tohumları atıldı. Kitleler kendi dinlerine, kültürlerine ve tarihlerine karşı yabancılaştırılarak batı tipi bir hayat tarzı teşvik edildi. Dine karşı dışarıdan saldırılarda başarılı olamayınca bu defa da modernist ve bidat akımları destekleyerek Müslümanların birlik ve bütünlüğünü parçalamaya çalıştılar. Bugün Osmanlı Devleti’nin o huzur dolu günleri bütün İslâm topraklarında hasretle aranır olmuştur.
Batılılar ise dinlerini yayarken bile zihinlerinde hep gittikleri ülkelerin zenginliklerini nasıl yağmalayıp sömüreceklerinin planları vardı. Bugün Afrika, Amerika ve Avustralya kıtaları batılılarca yerli halkları soykırıma tabi tutularak işgal edilmiş haldedir. İslâm topraklarındaki askeri işgallerin maliyetinin artması üzerine emperyalistler yeni taktikler geliştirerek Müslümanları birbirleriyle savaştırmaya uğraşmaktadırlar. Suriye’de Müslüman muhalifler Esed Rejimini belki de bugüne kadar devirmiş olacaklardı. Ancak gerek İran’ın Esed rejimine yardımı, gerekse IŞİD’in Müslüman muhaliflere saldırması ne anlama geliyor? ABD Irak’ı işgal ettikten sonra petrol üretimi ile ilgili düzenlemeleri yaparak iktidarı Şii yönetime devredip geri çekildi. Şii iktidar ise ülkede mezhepçi bir yönetim uygulayıp Sünni bölgelere ayrımcılık yaparak adeta mezhep savaşının altyapısını hazırladı. Ezilen, horlanan Sünni aşiretler ile Saddam’ın komutanları da IŞİD saflarına katılınca bölgede akan kan daha da artmaya başladı. IŞİD’in Hilafet ilanı ise hesapları daha da karıştırdı. Şurası unutulmamalıdır ki; bölge bugün çeşitli istihbarat örgütlerinin savaş alanıdır. Kimin, kiminle iş tuttuğu bilinmemektedir. Bu hengamede Müslümanlar kimlerle aynı safta durduğuna dikkat etmeli, kardeş kanı döken oluşumlara asla destek vermemelidir. Son olayda Suriye’de İdlip kentinde yıllardır Esed rejimine karşı savaşan Ahraru’ş Şam Tugayı’na karşı bomba yüklü bir araçla saldırı düzenlendi. Gizli bir toplantı için bir araya gelen üst düzey yönetici ve komutanlardan 45 kişi şehid edildi. Ahraru’ş Şam, yakın zamanda Golan Tepeleri’nde bazı bölgeleri ele geçirerek İsrail ile komşu olmuştu ve ABD ile işbirliğine sıcak bakmıyordu. Komutanlarının ise IŞİD’in ölüm listesinde olduğu söyleniyordu. Böyle bir oluşuma yapılan saldırıyı henüz üstlenen olmasa da; Esed, ABD ve İsrail ile IŞİD’in çok memnun kaldıklarını söyleyebiliriz. NATO ve ABD’nin IŞİD’le mücadele adı altında bölgeye müdahale ederken, kendisi geride durup yine bölge halklarını birbirine kırdırmaya çalıştığı anlaşılıyor. Türkiye bu fitnede taraf olmak yerine arabuluculuk yaparak batının oyunlarına gelmemelidir.
Diyarbakırlı annelerin Ankara ziyareti dolayısıyla barış sürecine de değinmek istiyoruz. Cumhuriyetin ilk yıllarında takip edilen ırkçı politikalar sebebiyle yüzyıllarca birlikte yaşadığımız Kürt kardeşlerimizin kimliği inkâr edilmiş, bütün Müslümanların uğradığı zulümlerden Kürtler de nasibini fazlasıyla almıştır. Bu süre zarfında bölgede birçok isyan hadisesi gelişmiş fakat isyanların sebebi görmezden gelinerek hep kanla bastırma yoluna gidilmiştir. En son ortaya çıkan PKK hareketi halktan geldiği desteği bulamasa da Avrupa ve ABD desteğiyle iç politikaya ayar verme aracı olarak kullanılmış, 30 binden fazla cana ve bir trilyon dolar civarında maddi kayba yol açmıştır. Ak Parti iktidarı ise devletin işlediği hataları kabul ederek meseleyi çözmek adına birçok çalışma yapmış, geçmişte yapılan yanlışları düzeltmek için Kürt kimliğini kabul ederek barış sürecini başlatmıştır. Ancak Kürtleri temsil ettiği iddiasıyla siyaset yapan HDP bu süreçte Ak Parti iktidarına karşı düşmanca bir tavır sergileyerek gerilim politikası takip etmiştir. Son Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra da geçmişteki zulümleri kendilerine reva gören CHP ile yakınlaşma yoluna gitmektedir. PKK’nın şahin kanadı da barışı istemediğini yaptıkları eylemlerle ortaya koymaktadır. PKK bugün bölgede halen çocuk ve gençleri dağa kaçırmakta, yol kesmekte, çeşitli terör eylemleri ile bölgedeki Müslümanları sindirmeye çalışmaktadır. Biz Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu olarak barış sürecinin desteklenerek tarihte yaşadığımız kardeşliğin yeniden tesis edilmesini, mağdur ailelerin çocuklarına kavuşması için yetkililerin elden gelen bütün gayretleri göstermelerini istiyoruz.
Ancak bu süreçte biz Müslümanları üzen bazı konulara değinmeden geçemeyeceğiz. Cumhuriyeti kuran kadronun ırkçı politikaları çok büyük acılara sebep olmuş, ülke kaynaklarını heba etmiş, iç barışı da bozma aşamasına getirmiştir. Fakat ne acıdır ki bu olanlardan hiç ders alınmamış, ırkçılık akımı bu defa da Kürt kardeşlerimiz arasında revaç bulmuştur. Türk-Kürt kavgası ancak İslâm düşmanlarını sevindirir. Biz her şeyden önce Müslümanız ve ancak mü’minler kardeştir. Yaşadığımız bu olaylarla imtihan olduğumuzu unutmamalı, dinimizin helâl-haram hudutlarına uygun bir hayat tarzına dikkat etmeliyiz.
Bütün insanların akıl, nesil, can, mal ve din emniyetlerinin sağlandığı bir dünyada buluşmak temennisiyle katılımlarınız için teşekkür ederiz.
ANKARA İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU VAHDET VAKFI
Platform, İş Cinayetlerini Protesto Etti
Sakarya Adalet ve Özgürlükler Platformu, 470. hafta açıklamasında son dönemde artan işçi ölümlerini “cinayet” olarak nitelendirdi. ABD’nin IŞİD bahanesiyle bölgeye müdahale planını protesto etti
Sakarya’da 9 yıldır devam eden adalet ve özgürlükler eyleminde “Kapitalizme ve Amerikan müdahalesine hayır” mesajı verildi. Platform adına Diriliş Saati Dergisi’nden Muhammed Emin Duman’ın okuduğu 470. hafta basın açıklamasında, İstanbul’da meydana gelen asansör faciasında hayatını kaybeden işçiler anılarak “Olay iş kazası değil, bir iş cinayetidir. Taşeronlaştırma, sendikasızlaştırma gibi iş hayatını 19. yüzyıl kölelik koşullarına doğru götüren sistem ile hesaplaşılmadığı sürece iş cinayetlerinin devam edeceği, bu katliam ile bir kez daha ortaya çıkmıştır.Ülkemizde 1980 darbesi sonrası patronların talebi doğrultusunda oluşturulan; sendikaları etkisiz hale getiren veya yok eden, taşeronluk sistemini çalışma hayatının her alanına sokan; dolayısıyla emekçilerin köle gibi çalıştırılmasına, haklarının gaspedilmesine, iş güvenliğinin hiçe sayılmasına neden olan bu sistem acilen sorgulanmalı ve değiştirilmelidir.” denildi.
Duman, açıklamanın devamında kapitalist politikalardan vazgeçilmesini isteyerek, “Sadece ve ne pahasına olursa olsun üretim diyen; insan hayatını, insan sağlığını, insan fıtratını hiçe sayan kapitalist sisteme karşı seslerimizi yükseltmeliyiz. Türkiye gibi ülkeleri ucuz iş gücü nedeniyle üretim üssü haline getiren küresel sermayenin ve onun Türkiye ayağını oluşturan sermaye gruplarının para kazanmaktan başka hiçbir hassasiyetinin olmadığı bilinen bir gerçek…Buradan hükümete sesleniyoruz. Her iş cinayeti sonrası yetkili ağızlardan yapılan alışılmış açıklamalar bir çözüm getirmiyor, acıları dindirmiyor. Son 11 yılda 11 bin işçinin hayatını kaybetmesi, vehameti ortaya koyuyor. Olaylar ve olgular kapitalist değerler üzerinden değil, İslami değerler üzerinden okunmalıdır, yorumlanmalıdır. İslam’ın öngördüğü gibi, merkeze insan konulmalıdır, sermaye değil.” çağrısı yaptı.
ABD’nin IŞİD’in katliamlarına karşı Irak ve Suriye’ye dönük geliştirdiği müdahale planının sorunun çözümü değil kaynağı olduğuna dikkat çekilen açıklamada “Biz Amerika’nın ne adına olursa olsun bölgeye müdahalesine karşıyız. Emperyalizmin Amerika öncülüğündeki müdahalesinin bölge halklarına kan ve gözyaşı olarak döneceğine, yeni birçok sorunu beraberinde getireceğine inanıyoruz… Evet IŞİD bu coğrafyada ciddi bir sorun… Tekfirci bakış açısı ile kendisi gibi düşünmeyen birçok insanın katline imza atmış acımasız bir örgüt… Ancak bu coğrafyanın birincil sorunu IŞİD değil, Amerika’dır. Ortadoğu’da nereye dönerseniz dönün, nereye bakarsanız bakın Amerika’nın direkt veya dolaylı müdahalesini görürsünüz. Dolayısıyla Ortadoğu’da taşeron olarak kullanılan unsurlar yerine bu unsurları kullanarak Ortadoğu’ya petrol ve güvenlik noktasında istediği dizaynı vermeye çalışan Amerika büyük şeytan olarak hedefe konulmalıdır.” denildi.
470. Hafta Basın Açıklamasının Tam Metni
KAPİTALİZME VE AMERİKAN MÜDAHALESİNE HAYIR!
İstanbul’da asansör faciasında 10 işçi kardeşimizi kaybettik. Yaşamını yitiren işçilerin ailelerine ve yakınlarına başsağlığı ve sabır diliyoruz.
Olay bir iş kazası değil, bir iş cinayetidir. Taşeronlaştırma, sendikasızlaştırma gibi iş hayatını 19. yüzyıl kölelik koşullarına doğru götüren sistem ile hesaplaşılmadığı sürece iş cinayetlerinin devam edeceği, bu katliam ile bir kez daha ortaya çıkmıştır.
Ülkemizde 1980 darbesi sonrası patronların talebi doğrultusunda oluşturulan; sendikaları etkisiz hale getiren veya yok eden, taşeronluk sistemini çalışma hayatının her alanına sokan; dolayısıyla emekçilerin köle gibi çalıştırılmasına, haklarının gaspedilmesine, iş güvenliğinin hiçe sayılmasına neden olan bu sistem acilen sorgulanmalı ve değiştirilmelidir.
Sadece ve ne pahasına olursa olsun üretim diyen; insan hayatını, insan sağlığını, insan fıtratını hiçe sayan kapitalist sisteme karşı seslerimizi yükseltmeliyiz. Türkiye gibi ülkeleri ucuz iş gücü nedeniyle üretim üssü haline getiren küresel sermayenin ve onun Türkiye ayağını oluşturan sermaye gruplarının para kazanmaktan başka hiçbir hassasiyetinin olmadığı bilinen bir gerçek…
Küresel sermayenin talebi ve yönlendirmesi doğrultusunda kalkınmayı ve büyümeyi, iş gücünün sınırlarını zorlamaya ve iş gücü verimliliğine bağlayan bir çalışma hayatıyla karşı karşıyayız. Çalışanların iki veya üç vardiya halinde 24 saat çalıştığı, insan fıtratının yok sayıldığı, insanın makine gibi tahayyül edildiği bir düzen ile karşı karşıyayız.
Buradan hükümete sesleniyoruz. Her iş cinayeti sonrası yetkili ağızlardan yapılan alışılmış açıklamalar bir çözüm getirmiyor, acıları dindirmiyor. Son 11 yılda 11 bin işçinin hayatını kaybetmesi, vehameti ortaya koyuyor. Artık çalışma hayatına dönük yapısal değişiklikler yapılmalıdır. Taşeronluk sistemine son verilmeli, sendikalar güçlendirilmelidir. İş güvenliğine dönük denetimlerdeki lakaytlığın veya rüşvetin önüne geçecek tedbirler alınmalıdır. Olaylar ve olgular kapitalist değerler üzerinden değil, İslami değerler üzerinden okunmalıdır, yorumlanmalıdır. İslam’ın öngördüğü gibi, merkeze insan konulmalıdır, sermaye değil. Emekçilerin haklarının, geçimlerinin, iş güvenliklerinin öncelendiği bir sistemin ancak Allah’ın rızasına uygun olacağı unutulmamalıdır.
İslamın iki temel şiarı ‘Tevhid’ ve ‘Adalet’tir. Tevhid her boyutta Allah’a kulluğun dışındaki tüm kullukları reddetmenin adıdır. Adalet ise İslam ahlakını özetleyen bir kavramdır. İslam dini; yalanın, rüşvetin, insanları kandırmanın, insanların haklarını gaspetmenin, paradan para kazanmanın haram olduğu; malın/servetin Allah’ın emaneti olarak tanımlandığı bir ahlaki çerçeve çizer. Bu değerlerin yozlaştırılmasının İslami literatürdeki karşılığı ise ‘toplumun ifsad edilmesi’dir.
Günümüzde yeni bir kimlik Müslümanlara giydirilmeye çalışılıyor. İslam ahlakı yerine kapitalist ahlakı kuşanmış, temel ibadetlerini de ifa eden muhafazakâr bir kimliğin Müslüman kimliğin yerine ikame edilmeye çalışıldığını gözlemliyoruz. Kur’an-ı Kerim şunu çok açık olarak ifade ediyor: İslam ahlakını kuşanmak Müslüman olmanın mutlak gereğidir ve bunun aksini iddia edenlerin ahiretteki hesabı çok çetin olacaktır. Tüm Müslümanların parayı, hevayı, hevesi ilahlaştıran kapitalizme karşı net bir duruş sergilemesi ve mücadele etmesi farzdır.
IŞİD’e karşı Amerika’nın başını çektiği bir operasyon gündemde… Amerika tıpkı Saddam Hüseyin’i yıllarca destekleyip güçlendirdiği ve en küçük bir menfaat çatışmasında da harcadığı gibi şimdi de Suriye rejimini yıkmak için destekleyip güçlendirdiği IŞİD’i kırmızı çizgilerini aştığı için etkisizleştirmeyi veya imha etmeyi planlıyor.
Evet IŞİD bu coğrafyada ciddi bir sorun… Tekfirci bakış açısı ile kendisi gibi düşünmeyen birçok insanın katline imza atmış acımasız bir örgüt…
Ancak bu coğrafyanın birincil sorunu IŞİD değil, Amerika’dır. Ortadoğu’da nereye dönerseniz dönün, nereye bakarsanız bakın Amerika’nın direkt veya dolaylı müdahalesini görürsünüz. Bölgedeki kaosun tetikleyicisi daima Amerika olmuştur. Suudi Arabistan, Körfez ülkeleri gibi aktörler sürekli Amerika’nın taşeronu olarak görev yapmışlardır. Türkiye de bazen NATO içindeki konumu gereği, bazen de Amerika ile geliştirilmeye çalışılan stratejik ittifak nedeniyle Amerika’nın Ortadoğu’daki emellerine direkt veya dolaylı katkı sağlamıştır.
Dolayısıyla Ortadoğu’da taşeron olarak kullanılan unsurlar yerine bu unsurları kullanarak Ortadoğu’ya petrol ve güvenlik noktasında istediği dizaynı vermeye çalışan Amerika büyük şeytan olarak hedefe konulmalıdır.
Biz Amerika’nın ne adına olursa olsun bölgeye müdahalesine karşıyız. Emperyalizmin Amerika öncülüğündeki müdahalesinin bölge halklarına kan ve gözyaşı olarak döneceğine, yeni birçok sorunu beraberinde getireceğine inanıyoruz.
Ortadoğu’da yapılması gereken bölgedeki halkların ve iktidarların Amerika’nın taşeronluğunu reddedip, bölgenin barışa ve huzura kavuşmasını sağlayacak çözümler geliştirmesidir. Bu çözümlerin ana şartı ise etnik ve mezhebi ayrışmanın kesinlikle reddedilmesi ve ümmet bilincinin kuşanılmasıdır.
Adalet ve Özgürlükler Platformu Adına Diriliş Saati Dergisi
Kocaeli İnanç Özgürlüğü Platformunun 491.hafta basın açıklamasının konusu 12 Eylül ve 17 Aralık darbeleri idi. 12 Eylül 2014 Cuma günü saat 14.00'da İzmit İnsan Hakları Parkında yapılan basın açıklamasını İHSD İnsan Hakları savunucuları Derneği genel başkanı Ali Akbaş okudu.Destek veren vatandaşlar “ 12 Eylüllere, Kemalist darbelere, Pensilvanya darbelerine geçit yok” pankartı açtı.
KOCAELİ İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU 491.HAFTA AÇIKLAMASI
Sayın basın mensupları ve Kocaeli halkı, 10. Yıl 491. Hafta basın açıklamamıza hoş geldiniz 12 Eylül 1980 askeri darbesinin 34.Yıl dönümünde, Kemalist dikta rejimini darbelerle sürdürmek isteyen Amerika yanlısı darbecileri lanetlemek için yine meydanlardayız.1980 yılında Konya'da yapılan Kudüs yürüyüşünden sonra, “Eyvah Türkiye'ye şeriat gelecek, İsrail'e saldıracaklar“ diye paniğine kapılan Amerika, Orduya 12 Eylül darbesini yaptırtmıştı.
27 Mayıs 1960 yılında halka, “siz isterseniz bu ülkeye şeriatı’ da getirirsiniz”, diyen Adnan Menderes'e, haçlı alemine karşı İslamcı tehlike algısıyla ve Kemalistler marifeti ile darbe yaptıran yine Amerikadır.
Müslümanların 80 sene sonra bileklerinin hakkıyla kazandıkları iktidarı, 17 Aralıkta Pensilvanya güdümlü darbe ile devirmeye kalkan yine Amerikadır. Amerika bu ülkede Müslümanların iş başında olmasını asla istememektedir.
12 Eylül darbesini yapan Kemalistlerinde, 17 Aralıkta yargı darbesini yapan sözde İslamcısının arkasında da Amerika vardır. 34 yıl evvel bugün 12 Eylülde eski Türk Silahlı Kuvvetleri, toplumsal ve siyasal şiddet ortamını ve siyasal iktidarsızlık durumunu gerekçe göstererek, ülke yönetimine el koymuş, halkın oylarıyla seçtiği TBMM’ ni feshetmişti.12 Eylül 1980 darbesini haber veren, Türkiye’ de görev yapan Amerikalı diplomat, Dönemin ABD ulusal güvenlik konseyi Türkiye masası sorumlusu Paul Henze, “bizim çocuklar işi bitirdi” diyerek Amerika’ ya müjdeyi veriyordu.
12 Eylül darbesiyle birlikte sağcısıyla, solcusuyla, her kesimden, yüz binlerce kişi gözaltına alınmış, bir milyonun üzerinde insan fişlenerek hayatları karartılmış, yüz binlerle ifade edilen insan hakkında, adına sıkıyönetim denilen zulüm mahkemelerinde davalar açılmış, binlerce kişi idamla yargılanmış, 50 kişi idam edilmiş, yüzlerce kişi işkence ve şüpheli nedenlerle ölmüş, onlarcası intihar etmiş, otuz bin civarında insan siyasi mülteci statüsünde ülkeyi terk etmek zorunda kalmış, sendikalar, siyasal partiler, basın organları anti demokratik bir biçimde kapatılmıştır.
Kısacası 12 Eylül darbesi toplumun tüm kesimlerinin tüm örgütlü unsurlarının üzerinden dev bir buldozer gibi geçmiştir.12 Eylül darbecisi Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya’ nın, anayasal düzeni silah zoruyla devirmek ve darbecilik suçlarından, suçlu bulunarak ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahküm edilmesini ve rütbelerinin sökülerek er statüsüne indirilmesini ülkemiz açısından, Kemalist statükoya haddinin bildirilmesi açısından çok önemli bulmaktayız.
Fakat üzüldüğümüz bir nokta, 50 kişinin katilleri olan bu darbecilerin hala cezalarını çekmemiş olmalarıdır, haklarında verilen hapis cezasının bir an evvel uygulanmasını istiyoruz. Ayrıca 12 Eylül’ de 50 kişiyi idam edenler, işkenceciler, yargı mensupları ve görev yapanlardan hayatta olanlar tespit edilip, darbeye yardım ve yataklık suçundan, adam öldürmek, cinayet suçlarından yargılanıp ceza almalarıdır.
Ülkemizde bu sevindirici gelişmeler olurken, tam darbeler dönemi kapandı derken bu sefer, Amerikanın halktan desteği olmayan Kemalistleri devre dışı bırakıp !, sözde İslamcı, özde Amerika ve siyonizmin uşakları ile 17 ve 25 Aralık darbelerini yapmaya kalkışması bu halkı derinden üzmüştür. Bu güne kadar Amerikancı ihanet hep zavallı Kemalistlerden gelirdi, şimdi sözde İslamcılar, özde Amerikan uşakları, İslamı da kullanarak darbe yapmaya kalkmışlardır. Hıristiyan haçlı alemi, yahudi Siyonistler, Amerika ve İsrail, asla bu ülkenin ve islam ümmetinin iyiliğini istememektedirler, rahat durmayacaklardır. İşlerine gelmeyen müslümanları iktidardan devirerek, kendilerine kapı kuluğu yapacak piyonları bu ülkenin başına getirmek için ellerinden geleni yapmaya devam edeceklerdir.
Halkımızı büyük şeytan Amerika ve dostlarına karşı uyanık olmaya davet ediyoruz, ülkemiz üzerinde oyunlar devam edecektir ve Amerikancı Pensilvanya ekibi medyasıyla, yazar çizer takımıyla, hala 17 aralık darbesini devam ettirmeye çalışmaktadırlar. Pensilvanyalı Amerikanın piyonu baş darbeci de bir şekilde ülkeye getirilmeli ve yargı önüne çıkarılmalıdır, Kenan Evren gibi yargılanmalı ve cezasını çekmeli, yaşına bakılmaksızın hapse atılmalıdır.
Siyonist ihanet çetesi, “İsraile, hizmet hareketi “ mensupları, halka, İslam ümmetine, bu ülkeye darbe yapma suçlarından, vatana ihanetten yargılanmalı ve caza almalıdırlar. Biz insan hakları savunucuları olarak, bu güne kadar darbelere karşı çıktık ve bundan sonrada darbelere ve darbecilere karşı susmayacağız, daima karşılarında dik durarak canımız pahasına darbecilere geçit vermeyeceğiz.
Buradan, Türkiye’ nin ve Kocaeli’nin tek özgürlük meydanından, Amerika’ yı, Siyonist yahudileri, Amerika ve siyonistlerin uşaklığını yapan sözde İslamcıları ve Kemalistleri uyarıyoruz, ayağınızı denk alın, bu müslüman halkın onuru ile oynamayın, bu müslüman halkın sabrını taşırmayın, sonra kendinizi ya Selanikte, ya da Tel Aviv’de bulursunuz. Basın açıklamamıza katıldığınız için teşekkür ederiz
( İHSD ) İNSAN HAKLARI SAVUNUCULARI DERNEĞİ
KONYA İNANÇ ÖZGÜRLÜKLERİ PLATFORMU 366. HAFTA BASIN AÇIKLAMASI
Rahman, Rahim, Allah’ın adıyla,
Böylece biz onların kimini kimi ile denedik ki: "Allâh, aramızdan şunlara mı lutfu lâyık gördü?" desinler. Allâh, şükredenleri daha iyi bilmez mi? Âyetlerimize inananlar, sana geldikleri zaman: "Size selâm olsun, de, Rabbiniz, kendi üzerine rahmeti yazmış(yaratıklarına acımayı prensip edinmiş)tir. Sizden kim, bilmeyerek bir kötülük yapar da sonra ardından tevbe eder, uslanırsa muhakkak ki O, bağışlayandır, esirgeyendir." Böylece âyetleri (Tafsilatlı bir şekilde) açıklıyoruz ki, suçluların yolu belli olsun. (En’am Suresi 53-55. Ayetler)
Sevgili dostlar, değerli basın mensupları;
Soysal ve siyasal olaylarda çoğunlukla sebeplerine bakılarak sonuçlar elde edilir. Bazen de sonuçlar sebepleri ortaya çıkarır. Olayları düzenli bir şekilde anlayabilmek için sebep sonuç ilişkisi arasındaki bağlantıları net bir şekilde tespit etmek gerekir. Yaşadığımız dünyada katliamlar, soykırımlar, büyük maddi ve manevi zararlar verecek olaylar sürekli gerçekleşmektedir. Bunların büyük bir kısmı görmemezlikten gelinmekte, hiçe sayılmaktadır.
Olaylar dikkatli bir şekilde incelendiğinde bu görmemezlikten gelinen vakıalarda iktidar sahibi güçlerin büyük menfaatlerinin olduğu görülmektedir. Üzerine ısrarla gidilip olay tüm dünya gündeminde önemli bir madde haline dönüştürülüyorsa güç sahiplerinin ve emperyal devletlerin bu olaylarda büyük bir çıkarının olduğu aşikardır.
Bu emperyal güçler Myanmar’da Burma’da ve daha pek çok bölgede Müslümanlar katledilirken ya sessiz kalan yada bu zulümleri kınamakla yetinmişlerdir. Bu ülkelerin arasında daha bundan birkaç kaç gün önce Gazze’ de de büyük katliamlar yaşanırken katliamcı ülkeyi açık bir şekilde desteklediğini bildiren ve bunlara her türlü ekonomik ve silah yardımı yapan ülkeler de vardır. Bunlarla birlikte kendi halklarına karşı zulümde sınır tanımayan barışçıl eylemler yapan insanları topluca katletmekten çekinmeyen bazı ülkeler de bu gün bir araya gelmiş bir koalisyon oluşturmaktadırlar.
Bu koalisyonun başını 20. ve 21. Yüzyılda en fazla savaşa girmiş, en fazla insan öldürmüş, en fazla toprak işgal etmiş bu uğurda atom bombası bile kullanmaktan çekinmemiş Büyük Şeytan Amerika çekmektedir.
Bu koalisyonda ameriKAN emperyalizminin sürekli müttefiki konumunda bulunan kendi halklarının düşmanı ameriKAN zulümlerinin birincil ortakları körfez ülkeleri de bulunmaktadır. Kendi halkına karşı katliam yapmaktan çekinmeyen Mısır’da bu koalisyonun önemli ortaklarındandır. Suudi Arabistan’ın yaptıklarını ise saymaya hiçte gerek yoktur. Bu koalisyonda bulunan Irak’ı ve onu yöneten hükümetin zulümlerini saymaya kalkmakta akbabaların yediği leşleri saymaya eşittir.
Hal böyleyken böyle bir koalisyonda bulunmak zalimler koalisyonunun parçası olmak demektir. Bu koalisyonda bulunmakla birlikte Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin bu zulüm koalisyonunun aldığı kararları imzalamaması zulümden payına düşecek olandan kurtulması açısından önemlidir. Bu imza atmamanın sebebi ne olursa olsun bu önemin değerini düşürmez.
Bu şer koalisyonu binlerce zulme karşı sessiz kalıp, yapanları destekleyip hatta kendileri bilfiil bu zulümleri işler oldukları halde onların zulme karşı bir koalisyon oluşturduğunu söylemek mümkün değildir. Onlar bölgede hakimiyetlerini sağlama almak, çıkarlarını korumak, menfaatlerini arttırmaktan başka hiçbir şey istemiyorlar. Bu bir gerçektir. Ve bu gerçek sadece gafiller kadar görülmeyecek kadar açıktır.
Bölgede başta Müslümanlar olmak üzere halkların zarar görmesine yönelik her türlü zulüm harekatının karşısında olduğumuzu bir kez daha yineleriz. Her türlü iç çatışmadan uzak durduğumuzu da açıkça ilan ederiz.
Bununla birlikte bölgemizde meydana gelen olayların kendi iç dinamitlerimizle ve kendi inanç değerlerimiz üzerinden çözülmesi gerektiğine inanır, emperyal güçlerin müdahalelerinin sorunları büyütecek ve daha çok kan dökülmesine daha çok haksızlıkların yapılmasına sebebiyet vereceğini de açıkça ifade ederiz.
Tarihin bir ibret levhası olduğu, sonu kan ve zulümle bitecek heyecanların bulunmadığı, tevhit ve adalet üzere kurulu bir dünyada yaşama umudu ile hepinizi 367. Haftada aynı yer ve saatte buluşmak üzere Allah’a emanet ederiz.
KONYA İNANÇ ÖZGÜRLÜKLERİ PLATFORMU 18 Zilkade 1435 - 13 /09 / 2014