Sakarya 617. Hafta: Suriyeli anne ve çocuğa yönelik vahşete tepki
Sakarya Adalet ve Özgürlükler Platformu, 617. hafta açıklamasında Kaynarca’da Suriyeli sığınmacı aileye yönelik vahşete tepki göstererek “Gözü dönmüş faillerin en ağır cezalara çarptırılmasını talep ediyoruz” dedi.
Sakarya Adalet ve Özgürlükler Platformu, 617. Hafta basın açıklamasında, Kaynarca ilçesinde Suriyeli hamile kadın ve çocuğuna yönelik gerçekleştirilen vahşete tepki gösterdi. Platform adına Ali Gürler’in okuduğu açıklamada “Öncelikle yaşanan bu vahşet karşısında üzüntülerimizin sonsuz olduğunu belirtiyor, vahşetin gözü dönmüş faillerinin en ağır cezalara çarptırılmasını talep ediyoruz. Bu vesile ile, Suriyeli muhacirlere karşı ensar olma sorumluluğumuzu bir kere daha hatırlatıyor ve onları hedef gösteren kışkırtıcıların seslerinin kesilmesinin bu ve benzeri vahşetlerin önüne geçilmesi için tek çare olduğunu yetkililere bildiriyoruz. Yaşanan bu acı olay, aylardır sürdürülen kışkırtıcı kampanyaların bir sonucudur… Şurası unutulmamalıdır ki, aziz İslam'da üstünlük takvadadır. Bir kimsenin rengi, ırkı, dili, mezhebi asla üstünlük vesilesi olamaz. Bir milletin topyekün aşağılanması ve hor görülmesi ırkçı ve şovenist bir yaklaşımdır… Toptancı yaklaşımlar İslami ve insani değerleri ayaklar altına almakta ve toplumsal dokumuzda onarılması zor hasarlara yol açmaktadır.” dedi. Toplumsal ifsadın ve ahlaki çöküntünün vardığı boyutlara dikkat çekilen açıklamanın sonunda, cenaze namazı için katılım çağrısı yapıldı.
Açıklamanın diğer gündem maddelerinde Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye ile müzakareleri durdurma ve Almanya’daki G20 zirvesi vardı. Konuyla ilgili olarak şu değerlendirmeler yapıldı: “28 Şubat darbesi ve 15 Temmuz darbe teşebbüsü ile ilgili hiçbir tavır almayan, hatta örtülü veya örtüsüz olarak bu darbeleri destekleyen bir Avrupa'nın menfaatlerinin zarar görmesi ihtimali üzerine Türkiye üzerine ağıtlar yakması halkımızın vicdanında mahkum edilecektir. Türkiye'nin de sırf ekonomik bağımlılık nedeniyle Avrupa Birliği macerasını devam ettirme anlayışını değiştirme zamanı gelmiştir... Türkiye halkı bir tüketim toplumu haline getirilerek, üretim yerine turizm, inşaat ve hizmet sektörleri desteklenerek ekonomik bağımsızlığın sağlanamayacağı ne zaman fark edilecektir? Türkiye tam bağımsızlığı lafta değil, uygulamada ortaya koymalıdır… İç barışını sağlamış ve halkların birbirine kenetlendiği bir Türkiye'nin yapısal dönüşümlerle ekonomik bağımsızlık yolunda önemli mesafeleri kısa sürede alacağına da inancımız tamdır. Türkiye için şerefin, G-20 içinde yer almak değil, Amerikan emperyalizmine karşı direnen mazlum halklar ve ülkeler ile birlikte hareket etmek olduğunu özellikle vurgulamak istiyoruz.” Platform mensupları, açıklama sonrası, Orhan Camii’nde kılınan cenaze namazına iştirak ettiler.
Sakarya Adalet ve Özgürlükler Platformu, 617. Hafta Basın Açıklaması
SURİYELİ BACIMIZA YÖNELİK VAHŞET, ŞEHRİMİZ ADINA UTANÇ VERİCİDİR!
Türkiye dün itibarıyla çok acı bir haber ile sarsıldı. Kaynarca ilçemizde hamile bir Suriyeli bacımızın tecavüze uğradıktan sonra 10 aylık çocuğuyla vahşice katledildiği öğrenildi. Öncelikle yaşanan bu vahşet karşısında üzüntülerimizin sonsuz olduğunu belirtiyor, vahşetin gözü dönmüş faillerinin en ağır cezalara çarptırılmasını talep ediyoruz.
Bu vesile ile, Suriyeli muhacirlere karşı ensar olma sorumluluğumuzu bir kere daha hatırlatıyor ve onları hedef gösteren kışkırtıcıların seslerinin kesilmesinin bu ve benzeri vahşetlerin önüne geçilmesi için tek çare olduğunu yetkililere bildiriyoruz. Yaşanan bu acı olay, aylardır sürdürülen kışkırtıcı kampanyaların bir sonucudur. Dolayısıyla yetkililerin bu noktada tedbir alması kaçınılmazdır.
Şurası unutulmamalıdır ki, aziz İslam'da üstünlük takvadadır. Bir kimsenin rengi, ırkı, dili, mezhebi asla üstünlük vesilesi olamaz. Bir milletin topyekün aşağılanması ve hor görülmesi ırkçı ve şovenist bir yaklaşımdır. Her milletin kötüsü olduğu gibi iyisi de vardır. Toptancı yaklaşımlar İslami ve insani değerleri ayaklar altına almakta ve toplumsal dokumuzda onarılması zor hasarlara yol açmaktadır.
Mülteci kardeşlerimizin kendi iradelerinin dışında gelişen bir savaş sonucu bu topraklara hicret ettiğinin farkında olmalıyız. Yarın aynı akıbetin bizi de bekliyor olabileceğini hesap ederek empati yapabilmeli ve aramızdaki farklılıkları ayrışma vesilesi kılmamalıyız.
Bu vahşetin ortaya çıkardığı en önemli gerçeklerden biri de, maalesef sapkınlığın toplumun her katmanında vücut bulur hale gelmesidir. Fesad kanallarının sonuna kadar açık olduğu ve İslam'ın muamelat hükümlerinin hiçe sayıldığı bu zemin; pespaye ve sapık insan yetiştirmeye adaydır. Her fırsatta klasik şablonlarla aziz İslam'ın hükümleriyle alay edenler, artık bir kere de olsa bu hükümlerin hikmetine dair sorgulama yapabilme erdemini göstermelidir.
Avrupa Parlamentosu'nun Türkiye'nin Avrupa Birliği ile yürüttüğü müzakereleri askıya alması kararı tartışılıyor.
Avrupa Parlamentosu bu kararına gerekçe olarak, Türkiye'deki hukuk ihlallerini ve son referandum ile onaylanan anayasa değişikliklerinin kuvvetler ayrılığı prensibini zedelemesini gösteriyor.
Avrupa Parlamentosu'nun ortaya koyduğu gerekçeler tartışılabilir. Ancak Avrupa Parlamentosu'nun Türkiye halkının iradesini yok saymasını ve söz konusu hassasiyetleri değişik zaman ve mekanlara bağlı olarak bir çifte standart anlayışı ile ortaya koymasını kabul etmek mümkün değildir.
28 Şubat darbesi ve 15 Temmuz darbe teşebbüsü ile ilgili hiçbir tavır almayan, hatta örtülü veya örtüsüz olarak bu darbeleri destekleyen bir Avrupa'nın menfaatlerinin zarar görmesi ihtimali üzerine Türkiye üzerine ağıtlar yakması halkımızın vicdanında mahkum edilecektir.
Türkiye'nin de sırf ekonomik bağımlılık nedeniyle Avrupa Birliği macerasını devam ettirme anlayışını değiştirme zamanı gelmiştir. Türkiye'nin ekonomik bağımsızlığı için yapısal reformların hayata geçirilmesi ve ticari ilişkilerin batının güdümünden çıkarılarak başta İslam coğrafyası olmak üzere Asya ve Afrika'ya açılımın sağlanması büyük öneme haizdir.
Türkiye; sürekli dış borç alarak ya da uluslararası sermaye cenneti kılınarak cari açığını kapatmaya daha ne kadar devam edecektir?
Türkiye halkı bir tüketim toplumu haline getirilerek, üretim yerine turizm, inşaat ve hizmet sektörleri desteklenerek ekonomik bağımsızlığın sağlanamayacağı ne zaman fark edilecektir?
Türkiye tam bağımsızlığı lafta değil, uygulamada ortaya koymalıdır.
Ak Parti iktidarı tüm Türkiye halkını kuşatacak bir iç barışı öncelikle sağlayarak ekonomik bağımsızlık yürüyüşünü başlatabilir. Adaletin zedelendiği, gelir adaletsizliğinin zirve yaptığı, kamplaşmaların devam ettiği, Kürt sorununun çözülmediği bir Türkiye'nin ekonomik bağımsızlığının mümkün olmadığını düşünüyoruz.
İç barışını sağlamış ve halkların birbirine kenetlendiği bir Türkiye'nin yapısal dönüşümlerle ekonomik bağımsızlık yolunda önemli mesafeleri kısa sürede alacağına da inancımız tamdır.
Ekonomik bağımsızlığını sağlamış ve Avrupa Birliği gibi ekonomik ve kültürel olara Batı medeniyeti değerleri üzerine oturmuş organizasyonlarla yolunu ayırmış bir Türkiye tüm halkımızın beklentisidir. Türkiye, Avrupa Birliği yerine İslam Birliği'ni tercih etmelidir.
Dünya gündeminin diğer önemli bir gündemi Almanya'nın Hamburg kentinde gerçekleştirilecek olan G-20 zirvesidir.
G-7 ve G-20 oluşumları küresel kapitalizmin şov arenalarıdır. Dünyayı yöneten egemenler halkların sorununa çözüm başlığı altında kendi hegemonyalarını daha güçlü kılma çabalarını hayata geçiriyorlar.
Bugün tüm mazlum halkları, özellikle de İslam coğrafyasını kan ve gözyaşına boğan tüm müdahalelerin arkasında Amerika ve batılı müttefiklerinin olduğu bir sır değildir.
Bu gerçekliğe rağmen, Amerika ve müttefiklerinden oluşan zalimlerin dünyanın dört bir yanında mazlumlar için demokrasi ve adalet çığlıkları attığı trajikomik bir tiyatro sahnesi ile karşı karşıyayız.
Amerikan emperyalizminin tüm mazlumları köleleştirmek, tüm coğrafyaları sömürgeleştirmek için kurduğu küresel oyunun bir parçası olan G-7 ve G-20 gibi oluşumları lanetliyoruz.
Türkiye için şerefin, G-20 içinde yer almak değil, Amerikan emperyalizmine karşı direnen mazlum halklar ve ülkeler ile birlikte hareket etmek olduğunu özellikle vurgulamak istiyoruz.
Hamburg'taki G-20 Zirvesi'ni protesto etmek amacıyla sokaklara dökülen yüzbinleri desteklediğimizi ve tebrik ettiğimizi bu meydandan ilan ediyoruz.
Emperyalizmin dünya mazlumlarının dayanışması ve direnişi ile altedileceği günlerin yakın olduğuna gönülden inanıyoruz.
Adalet ve Özgürlükler Platformu Adına Diriliş Saati Dergisi
Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu tarafından düzenlenen 591.hafta basın açıklamasına hoş geldiniz.
İnsanlık tarihi ile yaşıt olan hak ve batıl savaşında zafer sabredenlerin ve yorulmaksızın çalışanların olacaktır. Bizler inanıyoruz ki “Çözümde görev almayanlar, problemin bir parçası olurlar.”
Son günlerde ülkemizde yaşayan yabancılara ve özellikle Suriyeli mültecilere yönelik yoğun bir karalama, iftira ve linç kampanyası başlatıldı. Tek merkezden yönlendirildiği aşikâr olan manipülatif haberler üzerinden toplumsal infial oluşturma hedeflenmektedir. Yaşanan yada yaşandığı iddia edilen olumsuz bir olayın ardından etnik kimlik vurgusu yapılıp toplumu ırkçı düşünceler üzerinden harekete geçirme planları yapılmakta ve sonrasında nerede duracağı kestirilemeyen bir kaos ortamı oluşturulmaya çalışılmaktadır.
Bu süreçte kimi sözde siyasilerin, medya kuruluşlarının ve sanatçıların kullandıkları tahrik edici dil akıllarımıza “ yangının üzerine benzinle gitmek” deyimini getirmektedir. Özellikle iktidar partisine saldırma aracı kılma açısından yaşanan olayları bulunmaz bir fırsata çevirme düşüncesi olayların gelebileceği nokta dikkate alındığında ancak ahmakların sahip olacağı bir düşünce olarak karşımızda durmaktadır.
Ortada bir suç ve suçlu var ise tarihin her döneminde ve dünyanın her yerinde olduğu gibi adli makamlarca suçun şahsiliği meselesi üzerinden olay değerlendirilmeli ve devlet eli ile gerekli ceza verilmelidir. Bir kişinin işlemiş olduğu suça binaen bir millet mesul tutulamaz. Nitekim dün Sakarya’da 19 yaşında hamile bir Suriye’li bayan ve henüz 10 aylık bebeği korkunç bir şekilde öldürülmüş ve akabinde suçu işlemiş olan 2 Türk vatandaşı yakalanmıştır. Yakalanan şahısların kimliği üzerinden bütün Türk milletini suçlu kılmanın abesliği kadar başka olaylar üzerinden Arapları veya herhangi bir milletin tümünü suçlu kılmakta abes ve hastalıklı bir durumdur. Bu duruma rağmen çok iyi biliyoruz ki; olayları köpürtenlerin amacı üzüm yemek değil bağcıyı dövmek.
Buradan insanlarımıza seslenerek diyoruz ki; sizlere bir haber ulaştığında doğruluğunu araştırmaksızın itibar etmeyin. Unutulmamalıdır ki “ Irkçılık bir düşünce sistemi değil, hastalıklı bir ruh halidir.” Bir millete mensup olmak ile bir milletin üstün, diğer milletlerin aşağı olduğunu iddia etmek aynı şey değildir. Ülkemize sığınmak zorunda bırakılan insanlar yaşamış oldukları topraklardan normal şartlar altında ayrılmamış zulüm, işkence ve ölümün kol gezdiği beldelerden her şeylerini geride bırakarak mazlum bir şekilde mülteci olarak ayrılmak durumda bırakılmışlardır. Bizlere düşen İslam’ın ve insanlığın üzerimize yüklemiş olduğu kardeşlik hukuku içerisinde muhacir olan bu insanlara ensar olmaktır. Ayrıca kışkırtmalara karşı uyanık olup olayları kaşıyıp kişileri tahrik edenleri ilgili birimlere bildirmeleri en doğru yöntem olacaktır.
Diğer yandan din, tarih ve coğrafya tanımayan azgın güruh şunu iyi bilmelidir ki; ülkemize sığınan insanlarla yüz yıl evvel efendileriniz olan emperyalistlerin saldırı ile parçalanmadan evvel aynı ülkenin çocukları idik ve biz yine aynı ülkenin çocuklarıyız. Bu provokasyonlara alet olan zavallılar unutmamalılar ki yakılmak istenen ateş alevlendiği yerde kalmaz ve her evi sarar. Ortaya çıkarılmak istenen kaos ortamında kimse rahat yaşayamaz ve yarınından kimse emin olamaz.
Hiç şüphe yok ki; yaşanan bu olayların yönlendirilmesinde farklı ülke istihbarat örgütleri aktif bir şekilde görev almaktadır. Özellikle çocuk katili Eset’e bağlı muhaberat elemanları ve iş birlikçi taşeronları toplumsal olayları körüklemek adına sansasyonel eylemler içerisine gireceklerdir. Bu durum karşısında devlet yetkilileri gereken tedbirleri ivedi bir şekilde almakla mükelleftirler. Olayları önlemede yetersiz kalan ve büyümesine göz yuman görevliler tesbit edilmeli ve layıkı ile muamelede bulunulmalıdır. Aksi durumda olaylar önlenmesi zor bir şekilde büyüyecektir.
Mücadele yeni değil ve bizler bu mücadelede hakkın tarafındayız. Yeryüzünde fitne kalkıncaya ve adalet tesis edilinceye kadar mücadelenin süreceği bilincindeyiz.
Bütün insanların akıl, nesil, can, mal ve din emniyetlerinin sağlandığı bir dünyada buluşmak temennisiyle katılımlarınız için teşekkür ederiz.
ANKARA İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU