Konya'da 131. Başörtüsü eylemi
Konya İnanç Özgürlükleri Platformu tarafından düzenlenen başörtüsüne özgürlük eylemi 131. Haftasına girdi.
Basın açıklamasının tam metni:
Rahman, Rahim, Allah'ın adıyla
İman edenler Allah yolunda savaşırlar; inkar edenler ise tağut yolunda savaşırlar. Öyleyse şeytanın dostlarıyla savaşın. Hiç şüphesiz, şeytanın hileli-düzeni pek zayıftır. (Nisa Suresi 76. Ayet)
Bakanlar, görenler, görmek isteyenler, görmek istemeyenler, baktıkları halde göremeyenler toplumun içinde her zaman birbirinden ayrışırlar. Görenler ve görmeyenler ayrışınca, görenler kıymetli olur. Görmek eyleminden sonra gördüğünü anlamak da en az eylemin kendisi kadar önemlidir. Anladığının sonuçlarını kavramak ve bu sonuçlara göre duruş belirleyip, tavır almaksa her birisinden daha önemlidir. Duruşu, tavrı olmayanın görmesi, gördüğünü iddia etmesi, bakar körlükten öteye gitmeyecektir. Görmek, duruş belirlemek, tavır almak, kimlik ortaya koymaktır.
Müzmin hale gelen başörtüsü sorunu, toplumun içerisinden büyük bir kesimin zulmü gördükleri halde, duruş belirleyip kimlik ortaya koymamalarından dolayı sınırları genişleyerek çoğalmaktadır. Sadece üniversitelerde başlayan yasak, daha sonra kamusal alan anlayışıyla işyerlerine, devlet dairelerine de sıçradı. Liselerde ve ilköğretim okullarındaysa bu yasak, gayet doğal olarak kabul edilmekte. Hastanelere, mahkemelere kadar genişletilen yasağın alanı, bugün otobüslere kadar ulaşmıştır. Sokak ortasında çarşaf yırtmak, örtülü kadınları tahkir etmek doğal sayılmakta artık" Tepkisizlik, kimlik ortaya koyamama ise bu yasağın daha yaygın hale gelmesinin ana sebeplerinden biri olarak durmaktadır.
Uzun yıllardır, direnişleri büyük, küçük bir gurubun dışında, üç maymunları oynamayı ve kendi sorumluluklarını siyasi otoriteye havale edip yükten kurtulduklarına inanan Müslüman halkımız, bugün ilkokul çağındaki çocukların direnişiyle sarsılmaktadır. İlköğretim çağındaki çocukların ortaya koydukları kulluk bilinci ve direniş ruhu, görenler için çok şey anlatmaktadır. Baktıkları halde görmeyenlere, söylenildiği halde duymayanlara gelince, onlar için hayıflanma vakti çoktan geçmiş bulunmaktadır.
İffetimizin sembolü, örtümüz, baskı altındayken, dünyanın başka yerlerinde, izzetimizin sembolü Mescid-i Aksamız, Harem-i Şerifimiz çok daha büyük bir tehlike altındadır. El- Halil'de, başta HZ. İbrahim olmak üzere, peygamber mezarlarının bulunduğu alanı işgal eden; mescitlerimizi, camilerimizi, tarihi miras diye Yahudi ayinlerine açan ve tüm hürmetleri yok eden Siyonist İsrail, Kudüs'te, Mescid-i Aksamız'da, Harem-i Şerifimiz'de azgın ve sapkın ayinlerini tertip edebilmek için, hürmetleri çiğnemekte, saldırılarını gün be gün arttırmaktadır. Ümmet çoğunluğunun suskunluğu, reel politik, konjönktürel şartlar gerekçeleri, Mescid-i Aksamız'ı tehlikeye atmaktadır. İş işten geçtikten sonra hayıflanmak, sokaklara dökülmek, ''One Munites'' tepkileri vermek cürmü engellemediği için, faydasız bir tepki haline dönüşmektedir.
Nerdesiniz ey İslam ümmetinin âlimleri? Başınızı akademik tartışmalardan ne zaman kaldırıp da gerçekleri görüp, İslam ümmetine aydınlık rehberi olacaksınız? Aktivistler, sosyal kuruluşlar, sivil toplum örgütleri ne zaman sesinizi yükseltecek, ne zaman varlığınızı belli edeceksiniz? Ellerinin güçleri duadan başka hiçbir şeye yetmeyenler, söyleyin; ne zaman bu ümmet için dua edeceksiniz?
Mısır'da, İslam'ın izzetini savunmak, Mescid-i Aksa'yı müdafaa etmek için harekete geçen Müslümanları, zalim firavun rejimi gözaltına almıştır. Mısır rejimi ve Firavun Hüsnü, ambargo uygulamasında gösterdiği, Siyonist yanlısı tutumunu bugün Siyonizm'e tepki gösterenlere karşı, yeniden göstermektedir. İslam ümmeti - ne hazin ki Siyonist düşmanın dostları tarafından yönetilmektedir.
Düşmanlarına dost olan ve onların eliyle ümmete zulmeden sadece firavun Hüsnü değildir. Afganistan'da Amerikan emperyalizminin, işgalci NATO güçlerinin işbirlikçisi Karzai hükümeti de aynı konumdadır. Bu işbirlikçi hükümet, Afganistan'da yapılan bütün zulümlerin, dökülen her kanın ortağıdır ve yapılanlardan sorumludur. NATO yapılanması, Irak ve Afganistan'ın işgaliyle, Siyonistlerin Filistin topraklarında gerçekleştirmek istediklerini, uluslar arası alanda yapmaya çalışan bir yapılanmadır.
Türkiye, bir an önce NATO'yla olan ilişkilerini gözden geçirmeli, Afganistan'daki - hangi gerekçeyle olursa olsun askeri varlığını, bir an önce geri çekmelidir. Çünkü, istese de istemese de, bir zulüm organizasyonunun içerisinde bulunmaktadır. Halkının Müslüman olduğu bir ülkenin, yöneticilerine ve askerine böyle bir şey asla yakışmamaktadır. Mısır rejiminin, Siyonist İsrail'e payanda olması, bizi nasıl rahatsız ediyorsa, Türk askerinin Afganistan'da NATO'nun maşası olması da öylece rahatsız etmektedir. Bir daha tekrar ediyoruz: Türkiye NATO ile ilişkilerini gözden geçirmeli; Afganistan'dan, askerini bir an önce çekmelidir. Bu hem Müslüman toplumun hem tarihin isteğidir. Her ikisi de, kendisine saygı göstermeyenleri bağışlamaz!
Bakanların gördüğü, görenlerin tavır aldığı, hak ve hakikat üzerine bir kimlik ortaya konulduğu, mazlumun yanında, zalimin karşısında durmanın erdemine ulaşıldığı, zulmün ve zalimin olmadığı bir dünyada yaşama umudu ile hepinizi 132. haftada aynı yer ve saatte buluşmak üzere Allah'a emanet ederiz.
Kocaeli'de 256. Başörtüsü eylemi
Kocaeli Gönüllü Kültür Teşekkülleri Başörtüsü Platformu tarafından düzenlenen başörtüsüne özgürlük eylemi 256. Haftasına girdi. Basın açıklamasını platform adına Halil Demir okudu.
Basın açıklamasının tam metni:
Mücadeleyi bir mektebe çeviren ve bu meydanlarda yıllardır hak ve adalet adına yapılan her türlü haksızlığa karşı durup, atılan her türlü olumlu adımı destekleyen kardeşlerimizi direniş mektebi adına buradan selamlarız!
Sosyal devlet olgusundan son derece uzak, hak ve hukuk adına yeni fecaatların yaşandığı bu ülkede bir haftayı daha geride bıraktık. "Hukuk"u kendine göre eğip büken "Anayasa ve kanun önünde eşitlikten" dem vuranların, kayda geçen garip icraatlarına her gün bir yenisi ekleniyor. Bu ülke insanlarının başına çöreklenerek, ülkenin huzur ve refahı için dar ve sıkıntılı günlerde çağrıda bulunan ülke yöneticileri, yaşarken ikincil insan olarak gördükleri kesime istediği nispette imkan tanıyabileceğini beyan etmektedirler. Bir ferdin, diğer ferde göre eşitliği, hakim zihniyete boyun eğme ve ona nispetle bir yaşam tarzı sergilemesiyle doğru orantılı görülmektedir. Yasağı el altından destekleyenler ,iç ve dış güçlerin yanında, elinden geleni ardına koymamaktadır.
Geçtiğimiz günlerde CHP'li İzmir Büyükşehir Belediyesi, başörtüsü yasağını genişleten bir uygulamaya imza attı. Belediye otobüslerinden indirimli yararlanmayı sağlayan öğrenci ve öğretmen kartlarına başörtülü fotoğraf verenlerin başvurusu kabul edilmedi. Açıköğretim Lisesi 11. sınıf öğrencisi Zeynep Akçakaya , kişiye özel elektronik öğrenci kartı almak için ESHOT Genel Müdürlüğü'ne internet üzerinden yaptığı başvuruya "Fotoğrafınız uygun olmadığından kart basılamadı." şeklinde cevap geliyor. Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi öğrencisi Büşra Şahin de İzmir Belediyesi'nin mağdur ettiği öğrencilerden. Şahin de aynı şekilde okulunun bulunduğu Manisa'da öğrenci kartı alırken başörtüsüyle ilgili sıkıntı yaşıyor.
Bir yanda, yasağı aşikarane destekleyen siyasi gruplar diğer yanda ise "Türkiye'nin daha önemli sorunları var!" diyerek meseleyi rafa kaldırma hali! Hak ve özgürlük mücadelesi yürütenler, bu kesimlerin oyununa gelmeyecektir. Bu minvalde de yasağa taraf olanlar ve ellerinde imkan ve yetki bulunup da, bunu değerlendirmeyenleri yargılamayı bilecektir. Bugün gelinen noktada hak savunucularına bu mesele üstünden pazarlık yaptırılıyormuş gibi bir durum hasıl olmuştur. Şapkalı sınavlara katılan öğrenciler hakkında yetkililer işlem yaptırma gayreti içinde olurken , YÖK 'de sadece görüş beyan etmekle yetinmiştir. Tesettürün tartışmaya açılması sonrasında, mesele şapka meselesiymiş gibi bir noktaya getirilmektedir. Mesele ne şapka meselesi, ne de bağcıktır. Mesele Müslüman Kadınların onur ve şerefleri ile bu topraklarda özgürce yaşayabilme meselesidir. Bu, elde edilinceye kadar da mücadele devam edecektir. Omuz verdiğiniz için, hepinize teşekkür ediyoruz"
Ankara'da 216. Başörtüsü eylemi
Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu tarafından düzenlenen başörtüsüne özgürlük eylemi 216. Haftasına girdi.
Basın açıklamasının tam metni:
216 haftadır sürdürdüğümüz inanç ve özgürlük mücadelemizde yine sizlerle birlikteyiz. Gündem her zaman olduğu gibi yoğun bir şekilde devam etmektedir. Biz inanan insanlar olarak umudumuzu hiç kaybetmedik. Zulmün ve zalimin bir gün yerini adalete, hukuka, insan haklarına, eşitliğe bırakacağına inancımız tamdır. Bu inançla hareket eden bizler haklı olan davamızı 216 haftadır haykırdık ve haykırmaya devam edeceğiz.
CHP'li İzmir Büyükşehir Belediyesi, başörtüsü yasağını genişleten bir uygulamaya imza attı. Belediye otobüslerinden indirimli yararlanmayı sağlayan öğrenci ve öğretmen kartlarına başörtülü fotoğraf verenlerin başvurusu kabul etmediği ülke gündeminde yer aldı.
Mahalle baskısı yoktur diyen CHP'lilere soruyoruz. Bu ayrımcılık demokratik mi? Bu ayrımcılık insan haklarına sosyal topluma uyar mı? Yapılan bu tutarsız, bağnaz, gerici yasakların dünyanın az gelişmiş ülkelerinde bile olmaması fosilleşmiş bu zihniyetteki insanların durumlarını ortaya koymaktadır. Deniz Baykal'ın çarşaflı hanımlara göstermelik rozet taktığı günler çok uzun sürmeden üyeleri çarşaf yırtması ve içlerindeki bu örtü düşmanlıklarını adeta kusmaları bizleri hiç şaşırtmamıştır. Bu nasıl bir siyasettir? Bunun adı siyaset değil sosyalist gericiliktir.
Ülkemizin bir köşesinde bunlar yaşanırken başka yerlerinde yasaklar hız kesmeden devam etmektedir. Diyarbakır'da Hamravat İlköğretim Okulu'na başörtülü gittiği için sürgün edilen Ece Nur Özel ile başlayan süreç, Büşra Ayata, Sebiha Alaş, Sena Nur Gökdemir ve Ece Nur'un sınıf arkadaşı Feyzan Atlı'nın katılımıyla farklı bir boyut kazanırken, Osmaniye Mehmet Akif İlköğretim Okulu 7′inci sınıf öğrencisi Zeynep Sak'ın da, başörtüsünden ötürü okul yönetimi tarafından önce tehdit edildiği sonra okuldan kovulduğu ortaya çıkması yasağın belli bir yaşta sınırlı kalmadığını bir daha göstermiştir.
Her geçen gün yeni öğrencilerin katılımıyla ilerleyen süreçte gerek İl Milli Eğitim Müdürlüğü'nün gerekse Milli Eğitim Bakanlığı'nın nasıl bir tavır takınacağı ise merakla bekliyoruz. Aileler ve sivil toplum kuruluşları olarak; ilköğretimin anayasal zorunluluğundan dolayı okullardan atılamayan fakat baskılara ve sürgün kararlarına muhatap bırakılan çocuklar için acilen olumlu yönde adımların atılmasını talep ediyoruz.
Ülke gündemimizde bu olaylar yaşanırken dünya gündemini de hatırlatmada yarar olacaktır.
16 Mart 2003′te Gazze Şeridi'nde Filistinlilerin evlerini yıkmak üzere harekete geçen İsrail işgal güçlerine ait buldozerleri önüne geçerek durdurmaya çalışırken, kasıtlı olarak ezilen ve hayatını kaybeden ABD vatandaşı Rachel Corrie'nin ölüm yıldönümü yaklaşıyor. Özgürlük mücadelesinin ırkı dini olmadığını bizlere hatırlatan Rachel'ın bütün dünya insanına örnek olmasını diliyoruz.
Belçika'nın Charleroi kentinde belediyeye ait bir okulda başörtülü olduğu gerekçesiyle işten atılan matematik öğretmeni, yerel mahkemenin okul yönetimini haklı bulmasına rağmen temyize başvurarak işine döndü. Kendi kanunlarını kendi vatandaşına baskı aracı olarak kullanan ülkemizin yargı sistemine bu konunun örnek olması temennisinde bulunuyoruz.
Bu hafta ki basın açıklamasını bir duyuruyla sonlandırarak; yasakların, yasakçı zihniyetin geçmişte tarih sayfalarında yer alması temennisiyle hepinizi Allah'a emanet ediyoruz.
TÜRKİYE MÜLTECİ HAKLARI KOORDİNASYONU kuruluyor.
Afganistan, Irak, İran, Somali gibi ülkelerindeki zulüm ve savaştan kaçıp Türkiye'ye sığınan "mülteci" durumunda kişilere Türkiye'nin uluslararası hukuktan gelen yükümlülüklerine uygun bir şekilde koruma sağlanması için güç birliği yapan 7 insan hakları örgütü, bu alandaki ortak mücadelelerini bundan böyle TÜRKİYE MÜLTECİ HAKLARI KOORDİNASYONU olarak yürütecek.7 örgütün temsilcileri, Koordinasyon'un kuruluş amaçları ve Türkiye'ye sığınan mültecilere yönelik devlet politika ve uygulamalarındaki eksiklikleri konuşmak üzere bir basın toplantısında bir araya gelecek. 15 Mart 2010 Pazartesi, Saat 11.00'de Tunalı Otelde bir araya gelecek bu sivil toplum kuruluşlarının çalışmalarında şimdiden başarılar dileriz.
Akyazı'da 162. Başörtüsü Eylemi
Akyazı Başörtüsüne Özgürlük Platformu'nun düzenlemiş olduğu başörtüsüne özgürlük eylemi 162. Haftasına girdi. Basın açıklamasını platform adına Burhan Çimşit okudu.
Basın açıklamasının tam metni:
Türkiye'de askeri vesayetten kurtulma mücadelesi veren sivil siyaset kurumu, yargı monarşisi ile uğraşırken Müslüman halkın inanç özgürlüğüne yönelik ihlaller çeşitli şekillerde devam etmektedir.
Din özgürlüğü ihlalleri ve başörtüsü yasağı vakalarında yeni gelişmeler yaşanmaya devam etmektedir. Antalya Sirene Golf Otel'de namaz kılan 7 personelin hedef haline getirildiği, personel namaz kılmaya devam edince iş yükünün artırıldığı ve ahlak dışı ifadelerin yazılı olduğu tişörtleri giymeleri için baskı yapıldı bildirilmiştir. Kiler ve soğuk hava depolarında bile namaz kılmanın yasaklandığı otelde baskıya, tacize ve iş yüküne dayanamayan personelin bir kısmı kendiliğinden işi bırakmak zorunda kalırken, birçoğunun da işine son verildiği rapor edilmiştir.
Son günlerde 28 Şubat post-modern darbe sürecinde mağdur olan siyasetçiler ve akademisyenlerin açıklamaları basına yansımaktadır. Bunlardan biri olan yazar ve edebiyat araştırmacısı Prof. Dr. İskender Pala, TSK'da 1996'da YAŞ kararları ile ihraç edilene dek 15 yılda yaşadıklarını anlattığı kitabında, "Bizim 'suçumuz namaz kılmamızdı, eşimizin başörtülü olmasıydı" ifadelerini kullanmıştır.
Yine alınan bilgilere göre Şanlıurfa'da inançları gereği kızlarını başörtüsüz okula göndermek istemeyen ailelere 680 TL para cezası kesilmiştir. Diyarbakır Hamravat İlköğretim Okulu'nda başörtüsü taktığı gerekçesiyle küçük yaşta ikna odalarına alınan ve sürgün edilen 12 yaşındaki Ecenur Özel'in mağduriyeti devam ederken, başörtülü okula gitmek isteyen iki kız öğrenci daha yasakçı zihniyetin baskılarına maruz kalmışlardır. Şair Sırrı Hanım İlköğretim Okulu 8'inci sınıf öğrencisi Büşra Ayata ile Yenişehir İlköğretim Okulu 8'inci sınıf öğrencisi Sebiha Alaş adlı öğrenciler okula başörtüsüyle gitmek isteyince okul yönetimleri tarafından önce başlarını açmaları için ikna edilmeye çalışılmış, öğrenciler başlarını açmayınca okul yönetimleri bu kez tecrit ve sürgün etme yoluna gitmişlerdir.
Görüleceği gibi dini özgürlük alanında yaşanan olaylara bakıldığında ihlaller ve kısıtlamalar aynen devam etmektedir. Akyazı Başörtüsüne Özgürlük Platformu olarak hükümetin biran önce bu konudaki istismar, yasak ve engellemeleri ortadan kaldırması için daha fazla çaba harcaması gerektiğine inanıyor ve Müslümanlara yönelik aşağılayıcı ve rencide edici uygulamaların son bulmasını diliyoruz.
Sakarya Adalet Girişimi Başörtüsü Platformu, 235. kez buluşarak basın açıklaması yaptı
Platform adına AKM önünde okunan basın açıklamasında Türkiye ile IMF arasındaki anlaşmanın yenilenmemesi olumlu bir gelişme olarak kabul edilirken, geçmişte yapılan anlaşmalardan kalan borçların halkın sırtına yıkılacak olmasına dikkat çekildi.
Platform açıklamasında "Bir zulüm ve sömürü çarkıdır ki, devam edip gidiyor ülkemizde ve de dünyada! Başta dünya emperyalistlerinin-sömürücülerinin-kan emicileri-nin bütün dünyada uyguladıkları canavarca acımasız, vicdansız, insanlıktan nasipsiz sömürü düzenleri ve bu düzenin ilelebet sürmesi için yaptıkları entrikalar, iftiralar, katliamlar. Tam zıvanadan çıkmış bir ruh haliyle her yere ve her şeye saldırma çılgınlığı. Sömürdükçe, semirdikçe, kan emdikçe daha da kuduran bir azgınlıkla. Ülkeler yanmış, insanlar telef olmuş, değerler çiğnenmiş, insanlığın ortak değerleri tarumar edilmiş umurlarında mı? Sadece onların çıkarlarına zarar gelmesin yeter.Ülkemizde ise İMF ile anlaşma yapılmadı diye bayram yapılıyor, bu belki iyi, ancak buna TÜSİAD üyesi bazı sanayiciler üzülmüştür. Çünkü oradan gelecek paranın üstüne çökme hesapları yapıyorlardı. Peki, şimdiye kadar İMF ile yapılan anlaşmalar sonunda devletin boynuna yüklenen borçlar ne oldu diyecek olursak? Bunun cevabı da herhalde; gariban halkımız o gelen paradan da hiçbir nasibi olmadan aheste aheste yıllarca ödeyecek. Kapanmış binlerce iş yeri, işten çıkarılmış milyonlar, asgari ücret ucubesinde süründürülen-ezilen halk, "bak buna razı ol yoksa" tehditleriyle sessizleştirilen, adeta sürüleştirilen toplum." ifadelerine yer verildi.
Basın açıklamasında ayrıca Diyarbakır'da bir Ece Nur'la başlayıp bugün de değişik illerde değişik Ece Nur'larla devam eden başörtüsü mücâdelelesinin büyüyerek devam edeceği belirtilirken Sakaryalı müslümanlardan da bir Ece Nur beklendiği vurgulandı.
Açıklamaya "Sakarya'nın inançlı ve duyarlı halkından da bu mücâdelede fiili katkılarıyla yerlerini almalarını bekliyoruz ifadelerine yer verilerek İslam coğrafyasını kan ve gözyaşına boğan dünya müstekbirlerine karşı şanlı İslami direnişin önemi bir kez daha vurgulandı. Açıklama , Elazığ'da meydana gelen depremde hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet, yaralılara acil şifalar, geride kalanlara sağlık, sıhhat ve sabırlar niyaz ediyoruz" sözleriyle son verildi.
Basın açıklamasında "Oluk Oluk Kan Aksa Kurtulacak El Aksa","Direniş Bir Mekteptir Bizde Sakaryalıyız","Başörtüsü Allahın Emri Müslüman Kadının Kimliğidir","Başörtüsüz Asla" pankar ve dövizleri taşınarak "Direne Direne Kazanacağız"sloganı atıldı.
Afyonkarahisar
8 Mart 1857 tarihinde ABD'nin New York şehrinde 40.000 tekstil işçisi daha iyi şartlarda çalışmak isteğiyle bir tekstil fabrikasında greve başladı. Polisin işçilere saldırması, işçilerin fabrikaya kilitlenmesi ve fabrikanın etrafına kurulan barikatlar yüzünden fabrikada çıkan yangından kaçamayan çoğu kadın 129 işçi hayatını kaybetti. Bunun üzerine 1977 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu bu tarihin Dünya Kadınlar Günü olarak anılmasına karar verdi. Ülkemizde de 8 Mart; 1984 yılından beri çeşitli kadın örgütleri tarafından kutlanmaktadır.
1857 de olanların günümüzde de devam ettiğini üzülerek müşahede ediyoruz. Özellikle kadınların yaşamlarını kısıtlamak için yüzlerine kapatılan ve kilitlenen kapıları; uğradığı her türlü saldırıları ve vahşi cinayetlere kurban edilişini seyretmeye devam ediyoruz. Kadınlara karşı yasal, yargısal ve eylemsel ayrımcılık maalesef devam ediyor.
Kadınlara karşı uygulanan bu haksız uygulamaların önüne geçmek için 1979 yılında Birleşmiş Milletlerde kabul edilen sözleşmeye Türkiye de taraf olmuştur. Ancak Türkiye sözleşmede öngörülen hükümlere riayet etmemekte; kadınlara yönelik ayrımcılıkla mücadele için başarılı bir yöntem izlememektedir.
Bu sözleşmenin 10. maddesi devletlere, eğitimde erkeklerle eşit haklara sahip olmalarını sağlamak için kadınlara karşı ayrımı önleyen bütün uygun önlemleri alma yükümlülüğü getirmektedir. Ancak başörtüsü yasağı, başta eğitim alanında olmak üzere İslami duruşa sahip kadınları toplumdan soyutlamayı hedeflemektedir. Bu yasakla kadınların, eğitim ve çalışma hakları, seçme ve seçilme hakları ve daha önceki senelerde örneğini gördüğümüz gibi sağlık hakları dahi ellerinden alınmaktadır.
8 Martı kutlamak; bugün Türkiye'de, başörtüsü yasağına karşı çıkma sorumluluğunu getirmektedir. Yoksa; bir yandan 'haydi kızlar okula!' kampanyaları düzenleyip, bir yandan da okullarına gelen başörtülü öğrencileri ikna odalarına almak yapmacıklıktır, ikiyüzlülüktür. Seçim öncesi oy toplama amacıyla çarşaflı kadınlara rozet takıp, seçim sonrasında büyük bir tahammülsüzlükle meydanlarda çarşaf yırtmak aynı ikiyüzlü sistemin ürünüdür. Başörtüsü için "siyasi simge" deyip yasağı meşru hale getirmeye çalışan, ancak başörtüsünü kendi siyasetlerine alet etmek isteyen bu insanları kınıyoruz.
En son darbeci İstanbul barosu bir tahammülsüzlük örneği daha göstererek; Dünya Kadınlar Günü için yaptığı basın açıklamasında, başörtülü kadınlar için "kafesler ardındaki kimseler" nitelendirmesini yapmıştır. Bizler artık başörtüsünün tüm bu tartışmalardan arındırılmasını istiyoruz. Başörtülü kardeşlerimizi kafesler ardına koyan; özgürce ve inançları gereği taktıkları başörtüsü değil, onları başörtüsü bahanesiyle kamusal alandan soyutlamaya çalışan dayatmacı ve zorba kurallarınızdır.
Bir daha ki 8 Martları bu yasağın gölgesinde kutlamak istemiyoruz. Elimizden alınan hakları tekrar istiyoruz. Bu sebeple kanun yapma yetkisini elinde bulunduranların bir an önce bu acımasız yasağa karşı bir açılım yapmalarını bekliyoruz. Biz; adalet istiyoruz. Unutulmamalıdır ki; gökler ve yer adaletle ayakta durur!
Afyonkarahisar Hak ve Özgürlükler Platformu