Başörtüsü Eylemlerinde Bu Hafta(FOTO)

Konya'da 133., Kocaeli'nde 258., Ankara'da 218., Kütahya'da 25., Afyonkarahisar'da 11., Akyazı'da 164., Sakarya'da 237. Başörtüsü Eylemi düzenlenmesine rağmen yasak hala devam ediyor.

Konya'da 133. Başörtüsü Eylemi

Konya İnanç Özgürlükleri Platformu tarafından düzenlenen başörtüsüne özgürlük eylemi 133. haftasına girdi. Basın açıklamasını platform adına açıklamayı Ersoy KAĞNICIOĞLU yaptı.

Basın açıklamasının tam metni:

Rahman, Rahim, Allah'ın adıyla

Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan, ondan eşini vareden ve ikisinden pek çok erkek ve kadın meydana getiren Rabbinize hürmetsizlikten sakının kendisi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah'ın ve akrabanın haklarına riayetsizlikten de sakının. Allah, şüphesiz hepinizi görüp, gözetmektedir. (Nisa suresi 1. Ayet)

Bir hikâyeyle başlamak istiyoruz bugün" Zamanın birinde Yörükler, göç eylerken, eşkıyalar önlerine geçer, ne var ne yok her bir şeylerini alırlar. Kadınlar başlar ağlamaya" Eşkıya başı bu ağlamaların sonucunda onlara aldıklarının bir kısmını geri verir. Aslında verilenler, gerekli olan şeyler de değildir. Yörükler başlar dua etmeye: Sen ne iyi eşkıyasın. Allah seni başımızdan eksik etmesin" bu hikayenin güncel versiyonunu yaşıyoruz son zamanlarda. Darbeler, darbeciler, batılı kafalar, batılılaşmış zihinler tarafından üretilmiş, hak ve hakikatten uzak, toplumun değerleriyle çatışan, baskıcı ve hak ihlalleriyle dolu bir anayasanın değiştirilmesi gündemde"

Onyıllardır çeşitli kesimlerce verilen mücadelelerin sonucunda ortaya çıkan anayasa değişiklik taslağı, bizden alınanlardan hiçbirini geri vermediği gibi bizim istediklerimizden hiçbir şeyi de karşılamıyor. Yine de bizim ''Allah sizi başımızdan eksik etmesin'' dememizi istiyorlar.

Evet! Bir değişiklik yapacaksınız. Fakat bu yaptığınız değişiklikler, hangi hak ihlallerini ortadan kaldıracak? Hangi hakka uygun uygulamayı getirecek? Yapılan taslağı gördüğümüzde, dağın fare doğurduğunu ya da farenin dağ doğuruyor görüntüsü vermek için yırtındığını görüyoruz. Oysa ortada  beş-on yıl önce kimsenin gündeminde olmayan, Müslüman halkımızın istek ve talepleri arasında öncelik sırası dahi bulunmayan konjönktürel şartların gereği birkaç küçük değişiklik"

Müslüman halkımızın taleplerinin, konjönktürel şartlara uygun birkaç küçük değişiklikle karşılanamayacağı gayet açıktır. Dine ve dini değerlere uygun olmayan hatta baskı yapan nice maddeler varlığını korurken, ülkemizdeki zulümlere kaynaklık eden maddelere hiç dokunulmamışken, Müslümanların inançlarını ve inançlarından kaynaklanan değerleri ve bunları yaşama haklarını güvence altına alan bir düzenlemeye gidilmemişken, bu değişikliğin halkın talepleriyle yapıldığı iddiası, hiç de inandırıcı gelmemektedir.

Hak ve adalet ilkelerine uygun olmayan her anayasa ve onun üzerinde yapılan değişikler, ister askerler tarafından ister siviller tarafından yapılmış olsun, bunların arasında bir fark olmadığını biliyor ve bu yapılan tartışmaların, tavuk suyuna tirit muhabbetinde olduğunun ve hiçbir derdimize derman olmadığının farkında olduğumuzu ilan ediyoruz.

Biz, anayasanın kimin tarafından yapıldığını önemsemiyoruz. İster askerler ister siviller yapsın. Bizim için fark etmez. Önemli olan Müslüman halkımızın kabul edeceği hak ve hakikat ilkelerine uygun olmasıdır. Biz ne askerler yaptı diye herhangi bir şeyi reddediyor ne de siviller yaptı diye herhangi bir şeyi kabul ediyoruz. Önemli olan hakka, hakikate ve adalet ilkelerine uygun olmasıdır. Bizim vazgeçilmez önceliğimiz bunadır.

Sivil anayasa tartışmalarında pek çok ciddi sorun gibi, hiç üzerinde durulmayan, baskı ve zulümlerin simgesi haline gelmiş, başörtüsü yasağı da göz ardı edilmekte ve uygulanan baskıya, zulme pirim verilmeye devam edilmektedir. Her gün dozunu artırarak büyüyen bu yasak, ülkemizdeki anayasa tartışmalarının ne kadar ciddi bir iş olduğunu (!) gözler önüne sermektedir.

Buradan, halkımızı, halkının değerlerine uygun faaliyet gösteren sivil toplum örgütlerini, halkının değerleriyle çatışmak üzerine şartlanmamış siyasileri, bu tartışmalar hususunda yeniden düşünmeye konjönktürel şartların kurbanı olmaktan çıkıp hakkın ve hakikatin yanında kararlı bir şekilde durmaya davet ediyoruz. 

Yapılan küçük değişiklikleri kabullenmek, geride kalan maddelerin de onaylanması ve kabul edilmesi anlamına geleceğinden hak ve hakikate uygun olmayan diğer maddeleri de göz önüne alarak yeniden düşünmeye davet ediyoruz. Korkarız ki Müslüman halkın inançlarına ve inanç değerlerine yapılan baskılar, Müslümanların onayıyla yapılıyor olsun. Bu bizim hiçbir şekilde kabul edeceğimiz bir durum değildir.  Biz, zulme – kim yaparsa yapsın - destek vermeyeceğimizi, palyatif çözümlerle diğer zulüm maddelerinin onayının da bir parçası olmayacağımızı, zulümlere karşı sürekli bir direniş halinde olacağımızı beyan ederiz.

Hak, bölünüp parçalanamaz bir gerçektir! Bazı hakları elde etmek için diğer haksızlıklara rıza gösterilemez!

Hak ve hakikatin hakim olduğu, zulmün her türlüsünün zail olup yok olduğu, selamet üzere kurulu bir dünyada yaşama umudu ile hepinizi 134. hafta da aynı yer ve saatte buluşmak üzere Allah'a emanet ederiz.

 

Kocaeli'de 258. Başörtüsü Eylemi

Kocaeli Gönüllü Kültür Teşekkülleri Platformu 258. Hafta basın açıklamasını İzmit İnsan Hakları parkı, Özgürlük meydanında yapıldı. Basın açıklamasını Platform birleşenlerinden Mazlumder Kocaeli Şubesi üyesi Sinan Çamurcu yaptı.

Basın açıklamasının tam metni:

Bu günlerde yeni bir kırılmanın, dönüşümün eşiğindeyiz. Yıllardır sürüncemede bırakılan, her iktidarın arzusu olan anayasa değişikliği nihayet meclis gündemine geldi ve tartışılmaya başlandı. Toplumu oluşturan tüm bireylerin eşit, özgür ve adil bir şekilde haklarını kullanabileceği bir anayasa herkesin ortak arzusu. Burada, 258 haftadır,  özellikle inanç özgürlüğü üzerine vurgular yapmış ve anayasada inanç özgürlüğü üzerindeki baskıları kaldıracak ve özgürlükleri genişletecek değişiklikler yapılmasını talep etmiştik.

Hükümet üst üste açılımlar yaparak, toplumun her kesimine zeytin dalı uzatırken, başörtülü hanımlara uygulanan ayrımcılık konusunda herhangi bir adımın atılmamış olması bizlerde bir takım şüpheler uyandırmaktadır. Kürt açılımı, Alevi açılımı ve Roman açılımından sonra kamuda yasaklarla karşılaşan dindar kesim ''İnanç Açılımı'' ile sorunlarının çözümünü beklemektedir.

Son olarak yaklaşık 26 maddeden oluşan anayasa reformu paketinden  'Kadınlara Pozitif Ayrımcılık' maddesi "Başörtüsüne serbestlik yolu açar" eleştirisi ile çıkarıldı. Başörtüsünün anayasa değişikliği için pazarlık konusu yapılması, şimdiki Meclis Başkanı Mehmet Ali Şahin'in 2006 yılında söylediği ''Türban yüzde 1,5'un sorunudur''söylemine denk düşmektedir.

22 Temmuz 1981, bu tarih başörtüsü yasağının başladığı tarihtir. Tam 29 yıl önce, üniversitelerde başörtüsüyle okumak yasaklanmıştı. Başörtüsüne uygulanan yasak  o günden bu güne gelen iktidarların insafına bırakılmıştır. Özellikle 28 Şubat'ın karanlık günlerinde üniversitelerde kurulan 'İkna Odaları' birçok genç kızımızın ruh halini bozmuş ve yurtdışına hicret etmelerine sebep olmuştur.

Mevcut Anayasanın toplumsal değişimler karşısında yetersiz kaldığı, insan haklarını sınırlayıcı maddeler ihtiva ettiği ve acilen değiştirilmesi gerektiği konusunda hemfikiriz. Uzlaşma adına toplumun bir kısmı ikna edilirken diğer kısmının özellikle dindarların unutulması barışı nasıl sağlayacak merak ediyoruz.

Başörtüsü ile simgelenen İnanç özgürlüğü siyasete kurban edilecek bir olgu değildir. İnanç ve Düşünce özgürlüğü için binlerce insanın feryadını iktidar basamaklarını tırmanmak için kullanan ve çözümü geciktiren siyasetçileri Allah'a havale ediyoruz.

 

Ankara'da 218. Başörtüsü Eylemi

Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu tarafından düzenlenen başörtüsüne özgürlük eylemi 218. Haftasına girdi. Basın açıklamasını platform adına Hadiye Kılıç okudu.

Basın açıklamasının tam metni:

Türkiye gündemi oldukça sıcak. Anayasa değişikliği kapıda Demokratik hukuk devleti olduğumuzu savunanlar, bu güne kadar darbecilerin hazırladığı ve millete dayattığı Anayasa ile yönetilirken seslerini çıkarmadılar. Zaman zaman çıkan gerçek demokratların seslerini de "yargı bağımsızlığı ihlal ediliyor" söylemleriyle bastırdılar. Pek çok kişinin canını yakan, hukuksal, sosyal ve siyasi yönlerden dünya ile entegre olma önünde engeller koyan, halk tarafından seçilerek iktidara taşınan partilerin 'hizaya sokulmak' istenmesi sebebiyle kapatma davaları açılmasını kolaylaştıran, asli görevi vatanı savunmak olan TSK'nın her canının istediğinde siyasete müdahil olmasının önünü açan bu Anayasa'nın değişmesi gerekiyor.

Parti rekabeti, siyasi çekişmeler yüzünden bir türlü Anayasa paketine evet demeyen ya da şu maddesinde çekincemiz var diye fikir bile beyan etmeyen, "paketi henüz görmedik fakat değişikliğe karşıyız. Yapılan her değişiklik AKP anayasasıdır" diyebilen muhalefetin seçmenlerine de sesleniyoruz. Bu Anayasa değişikliğine hepimizin ihtiyacı var. 1982 darbe Anayasası artık Türkiye'ye dar geliyor. Muhalefet partilerinin daha sivil, özgürlükçü ve demokratik bir Anayasa önermesinde bulunmak yerine, mevcut sistemi savunmasını ne aklımız ne de vicdanımız kabul etmiyor.

Türkiye'de mevcut düzenin değişmesini istemeyen kurumlar var. Ellerindeki gayrımeşru iktidarı bırakmak istemedikleri için "değişiklik istemeyiz" diyerek canhıraş bir şekilde bağırıyorlar. Ekranlarda bir süredir izlediğimiz kavganın sebebi budur. Millet lehine, milletin yönetime daha fazla katılması için atılan her adım onları çileden çıkarmaktadır. Fakat milletimiz hukuk devletinin, kurumların arkasına saklanan bu yüzleri her geçen gün daha iyi tanımaktadır.

Anayasa değişikliği gündemde. Türkiye değişiyor. Fakat "yalnız benim düşündüğüm doğrudur" diyerek başkalarının düşünce, inanç ve kanaatlerini hiçe sayan zihniyetler hiç değişmiyor, değişme ve aydınlanma gereği duymuyorlar. Bunun son örneğini Cerrahpaşa Çocuk Acil Bölümünde bir doktorda görüyoruz. Irkı, dini, dili ne olursa olsun bakmak ve muayene etmekle yükümlü olan bunun için de yemin eden doktor, havale geçiren çocukla ilgilenmek yerine annesinin başörtüsü ve kılık kıyafetiyle dalga geçip hakaret ediyor. Özgürlükçü, inanca saygılı bir Türkiye için daha değişmesi gereken çok şey var.

Geçtiğimiz hafta başlayan gerginliklerde İsrail İşgal Güçleri Doğu Kudüs'teki tarihi kenti 6 gün süren sıkı güvenlik tedbirleriyle kapattılar. İsrail 11 Mart Perşembe itibariyle Filistinlilerin şehirdeki hareket alanını daha da kısıtladı. Şehrin giriş çıkışlarında, caddelerinde ve tarihi duvarlar arkasında yeni askeri kontrol noktaları oluşturarak şehirdeki insanların serbest dolaşım hakkını engelledi. Aynı günlerde El Aksa camiine 50 yaş altı Filistinlilerin girişlerine izin vermeyen İsrail; üç kapı hariç Mescidi Aksa külliyesine çıkan tüm kapı ve yolları kapattı. 13 Mart 2010'da Mescid-i Aksa külliyesi içerisindeki anaokulu, ortaöğretim ve kız ortaöğretim okullarını kapattı. Yaşanan tüm bu kısıtlamalar ve engellemeler El Aksa Camiinin 300 metre ilerisinde bulunan El Şurfeh mahallesindeki sinagogun açıldığı 15 Mart pazartesi gününe kadar sürdü. Filistinlilerin haklarının bu şekilde ihlal edilmesinin, uluslar arası toplumun İsrail'in işlediği suçlarla ilgili sorumluluğunu yeterince yerine getirememesinden kaynaklandığını düşünmekteyiz. İsrail, 11 Aralık 1948 tarihli mültecilerin dönüşünü öngören Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun aldığı kararı açıkça çiğnemektedir. Türkiye Cumhuriyeti ve tüm ulusal ve uluslararası aktörleri, özelde Kudüs'te ve genelde Filistin'de yaşanmakta olan hak ihlallerine müdahaleye ve hukukun korunmasıyla ilgili sorumluluklarını yerine getirmeye çağırıyoruz.

Hak ve özgürlük ihlallerinin yaşanmadığı, savaşların olmadığı bir Dünya ve Türkiye için mücadelemiz devam edecektir.

 

Kütahya'da 25. Başörtüsü Eylemi

Kütahya İnanç Özgürlüğü Platformu 25.hafta basın açıklamasını Küçük Hamam önünde gerçekleşirdi. Basın açıklamasını Platform adına Yusuf İÇTEN okudu.

Basın açıklamasının tam metni:

İsrail'in, Batı Şeria'daki El Halil camiindeki türbeleri ve bazı İslam eserlerini Siyonist Miras Listesi'ne dâhil etmesi ve Doğu Kudüs'te arka arkaya yeni konut inşaatı projelerini açıklaması bölgedeki tansiyonun yükselmesine neden olmuştur.

Geçtiğimiz hafta başlayan gerginliklerde İsrail İşgal Güçleri Doğu Kudüs'teki tarihi kenti 6 gün süren sıkı güvenlik tedbirleriyle kapattılar. İsrail 11 Mart Perşembe itibariyle Filistinlilerin şehirdeki hareket alanını daha da kısıtladı. Şehrin giriş çıkışlarında, caddelerinde ve tarihi duvarlar arkasında yeni askeri kontrol noktaları oluşturarak şehirdeki insanların serbest dolaşım hakkını engelledi. Aynı günlerde El Aksa camiine 50 yaş altı Filistinlilerin girişlerine izin vermeyen İsrail; üç kapı hariç Mescidi Aksa külliyesine çıkan tüm kapı ve yolları kapattı. 13 Mart 2010'da Mescid-i Aksa külliyesi içerisindeki anaokulu, ortaöğretim ve kız ortaöğretim okullarını kapattı.

5 Haziran 1967'de işgal edilen Doğu Kudüs'te en son açılışı yapılmış olan bu sinagog İsrail'in yerleşimci ve yayılmacı politikalarının bir devamıdır. Doğu Kudüs'ün işgal topraklarına ilhakını öngören 28 Haziran 1967 tarihli İsrail Meclisi'nin aldığı karar ve İşgal edilmiş Doğu Kudüs ve Yahudilere bırakılmış Batı Kudüs dâhil birleşik Kudüs'ü İsrail'in başkenti kabul eden 30 Temmuz 1980 tarihli İsrail Meclisi'nin aldığı kararlar Birleşmiş Milletler kararları ve uluslar arası hukukun ihlali anlamına gelmektedir.

Kütahya İnanç Özgürlüğü Platformu, El Aksa Camiine yönelik tecavüzleri, Filistinlilerin camiye alınmamasını, ibadet hakkı ellerinden alınan protestoculara karşı plastik mermi, göz yaşartıcı bomba ve darp gibi güç kullanımını, İsrail'in İslam eserlerinin kutsallığını inkar edişini, sadece Filistinlilerin değil bütün Müslümanların haklarının ihlali olarak görmektedir.

Kütahya İnanç Özgürlüğü Platformu, Filistinlilerin haklarının bu şekilde ihlal edilmesinin, uluslar arası toplumun İsrail'in işlediği suçlarla ilgili sorumluluğunu yeterince yerine getirememesinden kaynaklandığını düşünmektedir. İsrail, 11 Aralık 1948 tarihli mültecilerin dönüşünü öngören Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun aldığı kararı açıkça çiğnemektedir.

İsrail ayrıca "Her Türlü Irkçılığın ve Ayrımcılığın Önlenmesi Uluslararası Sözleşmesi"ne taraf ülke olmasına rağmen oluşturulan kontrol noktalarıyla Filistinlilerin serbest dolaşım hakkını engellemektedir. Lahey Adalet Divanı'nın aleyhte kararına rağmen işgal topraklarındaki utanç duvarı inşasına devam etmektedir. Kütahya İnanç Özgürlüğü Platformuolarak başta Türkiye Cumhuriyeti olmak üzere tüm ulusal ve uluslararası aktörleri, özelde Kudüs'te ve genelde Filistin'de yaşanmakta olan hak ihlallerine müdahaleye ve hukukun korunmasıyla ilgili sorumluluklarını yerine getirmeye çağırıyoruz.

Bir diğer husus;

Bu hafta içinde İstanbul Cerrahpaşa Tıp Fakültesinde yaşanan bir gelişme, bazı çevrelerdeki başörtüsü karşıtlığının hangi ayrımcı boyutlara ulaştığını göstermesi bakımından bizler için endişe verici olmuştur.

Ulusal basında yer alan bir habere göre, İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Halit Çam, 6 aylık bebeği havale geçirince, bebeğini Cerrahpaşa Hastanesi Çocuk Acil bölümüne getiren Sevda Akçay'a,  taktığı başörtüsünden dolayı hakaret dolu sözler sarf etmiştir.

Olay şu şekilde gelişmiştir:

Anne Sevda Akçay'ın çocuğu hastanede yatarken, çocuk acil bölümünden sorumlu olan Prof. Dr. Halit Çam, teftiş sırasında çocuğu kontrol ediyor. Kontrol sırasında doktorun kendisine, "çocuğun nesi var?" diye sorduğunu ifade eden anne Akçay, doktora çocuğunda kalsiyum eksikliği olduğunu söylüyor. Doktor Çam, bu cevap karşısında, kalsiyum eksikliğinin çocukta olmasına rağmen başörtülü anneye dönerek; "baksana şu kıyafetine tabii ki kalsiyum eksikliği olur. Bu kıyafetin neresinden güneş girecek. Sen hiç mayonu giyip deniz kenarında güneşlenmedin mi?" şeklinde garip bir cevap veriyor. Doktor, anneye hangi ilçede oturduğunu soruyor ve anne Akçay, Ümraniye'de oturduğunu söyleyince, daha da ileri giden Doktor Çam, "Tamam işte kendine benzeyenlerle beraber oturuyorsun" şeklinde konuşuyor.

İstanbul Cerrahpaşa Tıp Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Halit Çam'ı, insanlık ve hekim ahlakına sığmayan bu ayrımcı tutumundan dolayı kınıyor ve Fakülte Dekanlığı tarafından hakkında idari işlem başlatılmasını talep ediyoruz.

 

Afyonkarahisar'da 11. Başörtüsü Eylemi

Afyonkarahisar Hak Ve Özgürlükler Platformu tarafından gerçekleştirilen başörtüsüne özgürlük eylemi 11. Haftasına girdi.

Basın açıklamasının tam metni:

Hali hazırda insanlık suçu sabit olan ve geçici bir madde nedeniyle yargılanamayan 12 Eylül askeri cuntasının 1982 yılında hazırlattığı anayasa, aleyhte görüş bildirmenin yasak olduğu şaibeli bir referandumla halka kabul ettirildi.

Ve Türkiye 28 yıldır bu dayatmadan mustarip...

Sonunda verilen vaadleri gerçekleştirmek amacıyla Hükumet; 26 maddelik anayasa değişim paketini meclise sundu.Bu paketin çok eksikleri olduğu doğrudur;ama, yine de bu eksikliklerine rağmen statükoyu/oligarşik sultayı kıracak, halk iradesinin yolunu açacak önemli değişiklikler içermektedir. Cunta anayasasının, siyaset ve halk iradesi üzerine yerleştirdiği "yargı vesayetine" son vereceğini diliyor ve umutla bekliyoruz.

Halktan kopuk, halktan uzak, sadece isminde mevcut "halk" ibaresi ile halkçı olunamayacağını bir türlü anlamayan muhalefet ise, her zamanki tavrını sürdürerek anayasa değişikliğine muhalefet ediyor. Çünkü onlar değişim istemiyorlar. Onlar bugünkü statükonun siyasetteki temsilcileri. Halkın siyasete ağırlığını koymasını desteklemiyorlar. Onlar halktan uzak, oligarşiye ve yüksek (!) yargıya yakınlar. Bizlerse değişim istiyoruz. Çünkü artık kadınların erkeklerle eşit bir şekilde eğitim ve çalışma hayatında bulunmasını istiyoruz. İnançlarımıza uygun yaşamak istediğimizde bir engelle karşılaşmak istemiyoruz. Halkın özgür iradesine 10 yılda bir indirilen darbeler son bulsun istiyoruz. Siyasi partilerin sudan sebeplerle kapatılmasını istemiyoruz. Yargının ordudan brifingler almadan adil kararlar aldığı bir ülkede yaşamak istiyoruz.

İşte bu yüzden darbe anayasasından kurtulup sivil bir anayasaya kavuşmak istiyoruz. Ve bu doğrultuda gerçekleştirilen her adımı destekliyoruz..

Tüm bu güzel gelişmelere rağmen Terörle Mücadele Kanunu mağduru çocukların durumu ise hala büyük ve acil bir sorun!

Binlerce çocuk bu kanun çerçevesinde yargılanıyor. Üstelik bu tutuklamalar, sorgulamalar, yargılamalar ve mahkumiyetler yetişkinlerle aynı koşullarda yürütülüyor!

Bu çocuklar hapishanelere konulduklarında pedagojik destek alamamakta ve bir de öğrenimlerini bırakmak zorunda kalmaktadırlar. Bu çocuklar aileleriyle görüşemiyorlar, diğer mahkum çocukların katılabildiği atölye çalışmalarına katılamıyor, ve bazı mahkum çocuklar yetişkinlerle aynı koğuşa konuluyor.

Ne yazık ki kamuoyu bu konuda ciddi duyarlılık göstermiyor. Bu sorunun çözümü şu basit gerçeğin herkes tarafından kabul edilmesinden geçmektedir: çocuk nerede yaşıyorsa, kimin çocuğu olursa çocuktur. Doğu'da da çocuktur, Batı'da da çocuktur. Bu yüzden de; çocuk gibi yaşamak, çocuk gibi muamele görmek hakkıdır! Nitekim, aynı çocuklar, taş attıkları polis abilerinin kendilerine uzattığı futbol toplarını yine çocukça alıp polis abileriyle maç yapabilmektedir. Bu manzara, bize çok şey anlatmalıdır. Çocuklara taş attıran karanlık aydınlatılmalıdır! Çocuklar karanlığa mahkum edilmemelidir!

Üç yılı aşkın bir süredir ambargo altında tutulan Gazze'yi karanlığa mahkum etmemek için denizden bir yardım koridoru açılıyor. Yaklaşık 10 gemi ile yola çıkacak olan vicdan sahibi yüzlerce insan Mayıs ayında Gazze'ye 5000 tonu aşkın yardım malzemesi ulaştıracak. ümmetin tüm yükünü omuzlayan Filistinli kardeşlerimizin yükünü; bir nebze olsun azaltmaya çalışan her vicdan sahibi yüreğe selam olsun!

Direnen ve bize bu çağda direnişi öğreten Filistinli kardeşlerimize selam olsun!

 

 

Akyazı'da 164. Başörtüsü eylemi

Akyazı Başörtüsüne Özgürlük Platformu'nun düzenlemiş olduğu başörtüsüne özgürlük eylemi 164. Haftasına girdi. Basın açıklamasını platform adına Cüneyt Sarıyaşar okudu.

Basın açıklamasının tam metni:

Bilindiği üzere kamuoyu uzun bir süreden beri demokratik açılım tartışmalarıyla meşgulken son haftaya da sınırlı sayılı anayasa değişikliği damgasını vurmuştur.

İhtilal ürünü anayasa duvarından düşürülen her tuğla elbette değerlidir ama değerli yeterli değildir. aslolan peyderpey, parça parça değiştirile değiştirile yamalı bohçaya dönen bu anayasadan tamamıyla kurtulmaktır. Türkiye'nin ihtiyacı baştanbaşa yepyeni, kimlik dayatmalarından arındırılmış, bu ülke topraklarında yaşayan herkesin ve her kesimin taleplerine cevap veren, bir toplumsal sözleşme özelliğini barındıran bir anayadır.

Ak Parti hükümeti iktidarda kaldığı uzun yıllardan beri anayasayı tamamen değiştirme fırsatını bilinçli bir taksirle kaçırmış, şimdi değiştirmediği anayasa hükümleri kendi varlığını tehdit eder hale geldiğinde kısmi bir değişiklik yapmak zorunda kalmıştır. Başta da değindiğimiz gibi Ak Parti için zorunlu da olsa, sınırlı da olsa insan haklarının ve özgürlüklerinin gelişiminden yana olan sivil toplum kuruluşları olarak bu paketi olumlu karşılıyoruz.

Ama maalesef hala vesayetçi zihniyet bu pakette de kendini göstermektedir. Askeri yargının alanı daraltılmakla birlikte askeri yüksek yargı varlığını korumaktadır, eli silahlı yargı sözde adalet dağıtmaya devam etmektedir. YAŞ kararlarının yargı denetimine açıldığı söylenir ve demokratik bir adım olarak takdim edilirken bu kararların götürülebileceği yargı merciinin askeri yüksek idare mahkemesi olması tezat teşkil etmekte ve YAŞ kararlarının yargı denetimine açılmasını adeta anlamsız kılmaktadır.

Bu örnekte de görüldüğü gibi hükümet gerçekten sivil ve özgürlükçü bir anayasa yapmak istiyorsa cesur olmalı, halkın taleplerine kulak vermeli ve eli silahlı bürokrasi ve ona tabi yargı erkleriyle pazarlık yapmamalıdır. Çünkü ne yaparsanız yapın bilmelisiniz ki onların yolundan gitmedikçe asla sizden razı olmazlar.

28 Şubat'ın rövanşından bahsedilen bugünlerde 28 Şubatın bu toplumdan aldığı, gasp ettiği hakların hiçbir iade edilememiştir. Mevcut değişiklik paketinde bu hakların iadesi yönünde hiçbir adım atılmamıştır. Başörtüsü, Kuran eğitimi, katsayı vb"

O nedenle hükümetten hazır eli değmişken yıllardır ihmal ettiği bu kesimlerin sorunlarını çözecek değişiklikleri de bu pakete ilave etmesini talep ediyoruz.

Hükümetten çok önemli başka bir talebimiz de Afganistan'daki askeri birliklerimizin derhal çekilmesi ve zumla alet edilmemesidir. İsaril'e ONE MİNUTE sayın başbakan Amerika ve Obama'ya da burada One Minute demelidir.

Hükümete sözümüzü böyle yüksek sesle söylerken zannedilmesin ki vesayet rejiminin baş aktörleri olan ordu ve yargıyı unuttuk, Hayır elbette unutmadık. Ama halk olarak doğrudan muhatabımız onlar olmadığı için onlara dair sözlerimiz sona bıraktık. Herkese hakkını vermek adaletse onların da hakkı esasen bir cümledir ve o da şudur;

MİLLETLE VE MİLLETİN DEĞERLERİYLE SAVAŞMAYI BIRAKIN

Yeryüzünde halkıyla savaşıp da bu savaşı kazanan hiçbir kimse ve kurum olmamıştır siz de kazanamayacaksınız.

Ordunu görevi güvenliği, yargının görevi adaleti sağlamakla sınırlıdır. Halkın güvenliğini sağlamak için eline silah verilen ordu, bu silahı halka doğrultamaz. Adaleti sağlamakla görevli yargının kendisi adaletsizliğin sebebi olamaz. Ama bugünkü anayasa değişiklik paketleriyle, ama yarın daha genel ve sivil bir anayasayla ama bir gün mutlaka ordunun ve yargının vesayet rejimine son verilecektir / VERİLMELİDİR.

Genelkurmay başkanları suç işleyenleri "iyi çocuktur, o imza ıslak değil ben baktım kuruymuş" diye savunma cesareti bulamayacaktır / BULAMAMALIDIR.

Herkesin hakkına kavuşabildiği güzel ve özgür yarınlarda buluşmak ümidiyle hepinizi saygıyla selamlıyoruz.

Gelecek hafta cumartesi günü  saat 12:30'da buluşmak üzere Allah'a emanet olunuz.

 

Haksöz Haber

 

Sakarya'da 237. basörtüsü eylemi

Sakarya Adalet Girişimi Başörtüsü Platformu 237. Basın Açıklamasını Adapazarı AKM önünde gerçekleştirdi

.Platform adına Avk. Haluk Can'nın okuduğu açıklamada; gündemdeki anayasa değişikliği hakkında "Günümüze uymayan 1982 darbe anayasasında   kısmi değişiklikler yapan bu paket de, toplumun istek ve beklentilerine yeterli ölçüde cevap vermekten uzaktır.  1982 askeri darbe anayasası aslında tümden değiştirilmelidir. "ifadelerine yer verildi.Hafta içi Bursa da Renault çalışanlarının eşleri ve yakınlarını firma koparatifine alınmamasını " 2008'de namaz kıldıkları için işçileri işten çıkaran Renault, zulmünde sınır tanımadığını gösterircesine elinde tuttuğu istihdam gücüne dayanarak yeni bir zulüm sergileyerek başörtülüleri kantine bile almaz hale gelmiştir. Başörtülü bir kadını fabrika çalışanları için hizmet veren kooperatif merkezine almayan fabrika, ayrımcılığa uğrayan aileyi aşağılamıştır.. İnsanların iş ve aş ihtiyaçlarını zaaf, istihdam gücünü de baskı ve zulüm aracı olarak görenlerin bir an evvel durdurulması gerekir."ifadeleriyle değerlendiren Can son olarak İzmir Büyük şehir belediyesinin  indirimli ulaşım kartlarının fotoğrafları başörtülü olan öğrencilere vermeme uygulamasının devam ettiğini hatırlatarak açıklamaya son verdi.Eylemde "Direniş Bir Mekteptir Bizde Sakaryalıyız",Özgür Kudüs İsrailsiz Bir Dünya",Ne 12 Eylül Ne 28 Şubat","Başörtüsüz Asla" pankart ve dövizleri taşınırken "Direne Direne Kazanacağız","Dayan Diren Özgürleş" sloganları atıldı.

Açıklamanın tam metni

12 Eylül Askeri diktatörlüğünün, kendi keyfine göre  oluşturduğu "Danışma Meclisi"ne    hazırlattığı 12 Eylül Anayasası, zaman zaman yapılan kısmi değişikliklerle birlikte 28 yıldır yürürlükte kalmayı başardı.   Türkiye, 28 yıldır bu dayatma  anayasasından muzdarip olmasına rağmen,bugüne kadar   tümüyle değiştirilemediği gibi,köklü değişiklikler de yapılamadı.Hükümetin hazırladığı ve diğerlerine göre biraz daha esaslı değişiklikler ihtiva eden  son Anayasa Değişiklik  taslağı belli oldu ve kamuoyuna açıklandı .  Yıllardır 82 Anayasası'nın değiştirilmesi gerektiğini söyleyip duran CHP ve MHP paketi daha görmeden reddetti. Arkasından HSYK/Yargıtay/Danıştay  üçlüsünün , "yargıyı ele geçirmek" şeklindeki, ancak bir düşman karşısında kuşanılabilecek  bir söylemle  değişikliğe karşı, savaş açtıklarını izledik.
Günümüze uymayan 1982 darbe anayasasında   kısmi değişiklikler yapan bu paket de, toplumun istek ve beklentilerine yeterli ölçüde cevap vermekten uzaktır.  1982 askeri darbe anayasası aslında tümden değiştirilmelidir. Her zaman açıklamaya çalıştığımız gibi milli ve manevi değerlerimize bağlı, özgürlükçü, eşitlikçi, katılımcı, demokratik ve  bağımsız bir "Sivil Anayasa" ya ülkemizin ihtiyacı vardır.   Başta başörtüsü olmak üzere insan hak ve özgürlükler konusunda esaslı bir  iyileşme  vaadi olmayan bu paketin de yetersiz olduğu açıktır. YAŞ kararlarına  ve HSYK kararlarına yargı yolunu açan, HSYK.nın üye sayısını ve seçilme yönteminde değişiklikler getiren,yine, Anayasa Mahkemesinin   yapısını değiştiren, Savaş hali dışında, sivillerin askeri mahkemelerde yargılanmasını kaldıran, Memurlara grev hakkı tanınmaksızın toplu sözleşme ve sendika hakkı tanıyan, parti kapatmayı zorlaştıran ve       mevcut Anayasa'nın geçici 15'inci maddesi kaldırılarak 12 Eylül'e yargı yolu açan bu değişiklik paketinin;   eksikleri, gedikleri bulunsa, itiraz edilecek, kaldıracak,düzeltilecek tarafları olsa bile; bu paket, demokratikleşme ve sivilleşme yolunda atılmış küçük bir adım   olarak görünmektedir.    Ancak,     malum zevatın  12 eylül dayatma anayasasına isyan etmeyip, Hükümetin meşru yoldan yapmaya çalıştığı kısmi iyileştirmelere    isyan etmesinin ,Cuntadan kalma anayasayı değil, o anayasanın bazı maddelerini demokratik yollarla değiştirme çabasını "dayatma" olarak görmesinin altında yatan gerekçeleri biliyoruz. Yeni anayasa çerçevesinde kopartılan yaygaranın, paketteki demokrasi düzeyiyle   bir ilgisinin olmadığının farkındayız. Çıkan bu çıngarın, tıpkı Cumhurbaşkanlığı krizi, tıpkı 367 kararı, tıpkı başörtüsü düzenlemesinin iptali,   tıpkı katsayı kararı gibi, son derece sarih biçimde gözüken "ideolojik" nedenleri olduğunu görüyoruz. Hükümetin ağzıyla anayasa tutsa, bu malum zevatın olur vermeyeceğini, ille de 'meşruiyet'e toslayacağını, mutlaka gizli ajanda söylemiyle refüze edileceğini biliyoruz.
Statükonun saltanat kayığında sahip oldukları konforu kaybetme korkusu yaşadıklarını  biliyoruz.  
'Değil yüzde 47, yüzde 97 bile seçmiş olsa fark etmez, biz istersek istediğimiz partiyi kapatırız..' diyebildiğiniz 'yargı cumhuriyeti' tehdit ediliyor diye kıvrandığınızı biliyoruz. 
 
Yaygara koparıyorsunuz, çünkü öngörülen değişiklikle 'yasama yürütme, halkın iradesi falan tanımam. Biz istemedikten sonra bu ülkede hiç bir şey değiştirilemez.. Çıkan her yeni yasayı, değişikliği iptal edebiliriz..' deme hakkınızı kaybetme riskiyle karşı karşıyasınız.Bunun için bağırdığınızı biliyoruz. 

Yıllardır bu ülkede halkın oylarıyla seçilmiş Hükümetlere; "İktidar olabilirsin ama muktedir olamazsın" diyenler,  Yıllardır her türlü  hukuksuzluk ve zorbalıklarına rağmen kendilerine dokunulamayanlar ,  kendilerinin Dokunulmaz olduklarını vehmedenler,yıllardır bu ülkede hak etmedikleri ve sahip olmadıkları yetkileri kullanarak haksız güç ve servet edinenler, kendilerine  dokunulmaya  başlanınca,  askerî vesayet rejiminin payandaları sarsılınca, sahip oldukları güç ayaklarının altından kaymaya başlayınca,tam bir panik      içersinde saldırmaya başladılar.Vesayet sistemi adına sahada, yüksek yargının kaldığı bir dönemeçte, sivil irade kararlılık içersinde hareket etmeli    bu iradenin arkasında durulmalıdır.  
 

Hafta içersinde,  Renault'nun çalışanlarının başörtülü eşleri ve yakınlarının tüketim kooperatifine alınmamasına ilişkin haberlere rastladık. Sözkonusu uygulama nedeniyle(MAZLUMDER), başörtülüleri kantine bile almayan Renault'yu devlet erkanına ve şirketin Fransa'daki merkezine şikayet etti.
Bursa merkez PTT'den devlet erkanı ve Renault genel merkezine yazdıkları mektupları gönderen MAZLUMDER üyeleri, fabrikanın başörtülülere karşı tutunduğu çağdışı tavra tepki gösterdi. Gazetecilere bir açıklama yapan MAZLUMDER Bursa Şube Başkanı Hasan Ünal, yıllardır devlet eliyle yürütülen başörtüsü yasağıyla ibadet ve inançlara müdahale edilerek ayrımcılık uygulandığını söyledi.
Özel sektörün de yasağın devlet eliyle yürütülmesinden cesaret alarak ayrımcılığa sebep olduğunu savunan Ünal, "Daha evvel Tofaş ve Bosch'da olduğu gibi Renault da başörtülülere karşı ayrımcılık tutumuna girdi. Fabrikanın kooperatifine başörtülü almayan fabrika hakkında gereğinin yapılması için devlet erkanına şikayet ediyoruz. Konuyla ilgili yazdığımız mektubu devletin zirvesine gönderiyoruz. İnsanları, emekleriyle inançları arasında tercihe zorlayan bu ayrımcılık suçunun biran evvel önlenmesi ve her türlü yasak ve engellemelerin kaldırılması gerekiyor.   dedi.
  2008'de namaz kıldıkları için işçileri işten çıkaran Renault, zulmünde sınır tanımadığını gösterircesine elinde tuttuğu istihdam gücüne dayanarak yeni bir zulüm sergileyerek başörtülüleri kantine bile almaz hale gelmiştir. Başörtülü bir kadını fabrika çalışanları için hizmet veren kooperatif merkezine almayan fabrika, ayrımcılığa uğrayan aileyi aşağılamıştır.. İnsanların iş ve aş ihtiyaçlarını zaaf, istihdam gücünü de baskı ve zulüm aracı olarak görenlerin bir an evvel durdurulması gerekir.  
Yıllardan beri  "Yerli" diyerek   bu ülkenin insanlarına teneke arabaları satan Renault'a,  , bu milletin değerlerine savaş açanların yerli olamayacağını   hatırlatarak, kendilerini gerçekten yerli olmaya çağırıyoruz.
İzmir Büyükşehir Belediyesinin yeni uygulamaya koyduğu indirimli elektronik ulaşım kartlarını, fotoğrafları başörtülü olan öğrencilere verilmeme uygulaması devam ediyor.
 İnternet üzerinden kabul görmeyen başvurularını bu defa elden yapmak isteyen bir grup başörtülü öğrenciler, velileri ile birlikte gişe memurları  ile görüştü. Ancak sonuç yine değişmedi.Başörtülü  öğrencilerin ulaşım haklarını gasp eden CHP'li İzmir Büyük Şehir Belediyesine bu haksızlığa son vererek   ayrımcılık yapmadan herkese hizmet sunmaya çağırısında bulunuyoruz.

Sivil Haber Haberleri

Katil İsrail'e kucak açan Uluslararası Olimpiyat Komitesi sınıfta kaldı
Paris Olimpiyatlarının güvenlik işlerinde neden İsrail güçleri kullanılıyor?
Alimlerden Gazze bildirisi: HER MÜSLÜMANA FİLİSTİN SORULACAK
PKK'nin kanlı tarihinden bir kesit: Susa Katliamı!
Diyarbakır bu akşam da Gazze için meydanlardaydı