Başörtüsü Eylemlerinde Bu Hafta(FOTO)

Sakarya'da 269., Kocaeli'de 290., Bursa'da 11., Van'da 157., Akyazı'da 196., Ankara'da 249., Konya'da 165. ve Antalya'da Başörtüsüne özgürlük eylemi yapılmasına rağmen yasak hala sürüyor.

Sakarya Adalet Girişimi Başörtüsü Platformu'nun her Cumartesi
gerçekleştirdiği adalet ve özgürlük eylemlerinde 269. hafta geride
kaldı. Kuruluş yıldönümü vesilesiyle "YÖK hala kaldırılmalıdır!"
dövizlerinin açıldığı eylemde basın açıklamasını platform adına
Diriliş Saati Dergisi'nden Muhammed Emin Duman'ın yaptı. İslam'ı
bireysel hayatla sınırlı gören kültürel İslam anlayışının
kabullenilmeyeceği belirtilen açıklamada 18. Milli Eğitim Şura'sında
gündeme gelen 13 yıllık zorunlu eğitim kararına karşı "Tüm öğrencileri
tek tip bir kafa ile resmi ideoloji doğrultusunda yetiştirmek için
kurgulanan zorunlu eğitimi de sorgulamanın zamanının geldiğine
inanıyoruz. Önce 5 yıl olan, sonra 8 yıla çıkarılan ve son olarak da
13 sene olması tartışılan zorunlu eğitimden bahsediyoruz.
Çocuklarımıza modernizm elbisesini giydirmek, kendi değerleri ile
kuşatmak adına yürütülen bu zorunlu eğitim zorbalığının sona
erdirilmesi için tüm halkımızı mücadele etmeye davet ediyoruz."
ifadeleri kullanıldı.
Açıklamada Hükümet'e de NATO'nun füze kalkanı projesine karşı durması
çağrısı yapıldı.

Resmi ideoloji Kürt sorununu doğurdu

Kürt sorununa ilişkin olarak ise açıklamada "Yüzyıllardır bu topraklar
üzerinde kardeş olarak yaşayan Türk ve Kürt haklarını birbirine
düşürmeye çalışan karanlık senaryolara karşı akl-ı selimin galip
geldiğini görmeyi arzu ediyoruz. Cumhuriyet ideolojisinin Türk
etnisitesi üzerine kurulması ve Kürt realitesinin reddedilmesi ile
başlayan süreç bugüne kadar bir sorun yumağı olarak geldi. Kaynağını
İslam'dan alan ümmet olgusu yerine kaynağını cahiliyeden alan kavim
olgusunun resmi ideolojiye hâkim kılınması ile başlayan bu problemin,
ümmet bilincinin tekrar yeşertilmesi ile giderilebileceğini her
fırsatta tekrarlıyoruz." denildi. "Ece Nur yasağa direniyor, seyirci
kalmayın", "YÖK hala kaldırılmalıdır", "Barış ve çözüm için önce
adalet" dövizlerinin taşındığı eylemde başörtüsüne sadece
üniversitelerde değil her yerde özgürlük çağrısı yapıldı.


Sakarya Adalet Girişimi Başörtüsü Platformu 269. Basın Açıklaması

Kültürel İslam'a Hayır!

ABD'nin Füze Kalkanı Projesi ile Türkiye'yi köşeye sıkıştırma çabası
olanca hızıyla devam ediyor. Amerikan emperyalizmi her zamanki şeytani
yüzü ile yeni bir oyunu sahneye koyuyor. Bir NATO savunma projesi
olarak lanse edilen Füze Kalkınma Projesi ile Amerika Türkiye'yi
teslimiyet ve güvenirlik testine tabi tutuyor. Amerika bu proje ile
özellikle İran'ı da köşeye sıkıştırarak bir taşla iki kuş vurmayı
hedefliyor.

Gelinen nokta ise hiç iç açıcı değil... Ak Parti iktidarı açıkça ifade
etmese de projeyi kabullenmiş durumda. İtiraz edilen tek nokta bu
proje ile ilgili Amerikan söyleminin makyajı... Özü itibariyle başta
İran olmak üzere Suriye, Rusya gibi komşu ülkeleri tehdit olarak gören
bir algının sonucu olarak geliştirilen bu projenin makyajlanarak sanki
bir güvenliği geliştirme projesi olarak sunulması isteniyor. Türk
Hükümeti adeta günü kurtarmaya çalışıyor. Amerika ve İsrail'in İran'a
karşı geliştirdikleri ve Türkiye'nin de taşeron olarak kullanılmaya
çalışıldığı Füze Kalkanı Projesi'ne karşı Ak Parti iktidarını dik
durmaya davet ediyoruz.

Hükümetin Amerika ve İsrail'in şeytani plan ve uygulamalarına karşı
zaman zaman geliştirdiği muhalif söylemin eyleme geçmesi
gerekmektedir. Aksi takdirde hükümet söylemi ile eylemi bir olmayan
ikiyüzlü pozisyonuna düşmekten kurtulamayacaktır. Ak Parti hükümetinin
Füze Kalkanı Projesi ile ilgili nihai kararı, dünya egemenleri ile
dünya mazlumları arasındaki adalet ve özgürlük mücadelesinde ne
tarafta yer aldığının bir testi olacaktır.

Başörtüsü konusundaki karmaşa da devam ediyor. Devlet eliyle dindarlık
yeniden tarif edilmeye çalışılıyor. "Yeni Dindarlık" veya
muhafazakârlık olarak nitelendirebileceğimiz bu anlayış Kuran ve
sünnete tabi bir İslam anlayışı değil, kültürel İslamı temsil ediyor.
Yani liberal ve milli değerlerle sentezlenmiş bir din anlayışı... Bu
anlayış bugün için üniversitelerde başörtüsü yasağının kalkmasını,
ancak ilköğretim/orta öğretim öğrencileri ve kamu çalışanları için
yasağın devamını öngörüyor. Allah (c.c.) ise buluğ çağına gelmiş her
bayanın örtünmesi gerektiğini emrediyor. Müslüman Allah'ın emri
doğrultusunda bir tavır sergileyince provokatör ilan ediliyor. Hem de
muhafazakâr iktidarı temsil eden kurumlar ve şahıslar tarafından...

Devlet ve hükümeti temsil edenler şunu iyi bilmelidirler ki;
kemalist/laik ideolojiyi dayatan, beyin yıkama merkezleri olarak
çalışan okullara çocuklarımızı onların keyfine göre giydirip
göndermeyeceğiz.

Tüm öğrencileri tek tip bir kafa ile resmi ideoloji doğrultusunda
yetiştirmek için kurgulanan zorunlu eğitimi de sorgulamanın zamanının
geldiğine inanıyoruz. Önce 5 yıl olan, sonra 8 yıla çıkarılan ve son
olarak da 13 sene olması tartışılan zorunlu eğitimden bahsediyoruz.
Çocuklarımıza modernizm elbisesini giydirmek, kendi değerleri ile
kuşatmak adına yürütülen bu zorunlu eğitim zorbalığının sona
erdirilmesi için tüm halkımızı mücadele etmeye davet ediyoruz. Bırakın
da aileler çocuklarının nasıl eğitileceğine ve ne giyeceğine karar
versinler.

Kürt sorunun kısmen de olsa bir diyalog sürecine girmesini
memnuniyetle karşılıyoruz. Yüzyıllardır bu topraklar üzerinde kardeş
olarak yaşayan Türk ve Kürt haklarını birbirine düşürmeye çalışan
karanlık senaryolara karşı akl-ı selimin galip geldiğini görmeyi arzu
ediyoruz. Cumhuriyet ideolojisinin Türk etnisitesi üzerine kurulması
ve Kürt realitesinin reddedilmesi ile başlayan süreç bugüne kadar bir
sorun yumağı olarak geldi. Kaynağını İslam'dan alan ümmet olgusu
yerine kaynağını cahiliyeden alan kavim olgusunun resmi ideolojiye
hâkim kılınması ile başlayan bu problemin, ümmet bilincinin tekrar
yeşertilmesi ile giderilebileceğini her fırsatta tekrarlıyoruz. Ümmet
bilincine sahip halklarda kavmi farklar bir üstünlük nedeni olamaz.
Ümmet bilincine sahip halklarda insanlar kardeştir.

Türkiye'de parmaklar tetiklerden bir an önce çekilmeli, bugüne kadar
yapılan yanlışlar düzeltilmeli ve akan kan durdurulmalıdır.

Rabbimiz Tevhid ve Adaleti şiar edinenlerden olmamızı nasip etsin.

Sakarya Adalet Girişimi Başörtüsü Platformu adına Diriliş Saati Dergisi

 

 

 

İnsanımız 1000 yılı aşan zaman bir zaman sürecinde İslam kültürü ile yoğrulmuştur. tarihimiz, edebiyatımız, mirasımız, sanatımız, gelenek ve göreneklerimiz, ahlakımız tüm kültür değerlerimiz etle kemik gibi birbirinde kopmaz şekilde İslami değerlerle beslenmiştir. Bu değerlerin nesillerin, ruhunda meydana getirdiği dertin izlerin silinmesine de imkan yoktur.Bu değerlerden milletimizi yoksun bırakmak, onu köksüzlüğe, onu boşluğa terk etmekle eş değerdir.

Nitekim öylede olmuştur, izlenen yanlış eğitim ve kültür politikaları ile, genç nesiller milletimizi millet yapan kültür değerlerinden özellikle milletimizin milli kimliğini oluşturan temel değerlerden yoksun olarak yetiştirtmişlerdir.

Yoğun din eğitimi veren İmam hatip Liselerimizde ve meslek liselerimizde eğitim haklarına aykırı bir şekilde uygulanan ve eğitim sistemimizi alt üst eden farklı kat sayı uygulamasının tamamen kaldırılmasını, ayrıca İHL mezunlarının bazı yüksek öğretim programlarına girişlerinin engellenmesine dair çağ dışı uygulamalara son verilmesini istiyoruz.

Temel insan haklarına aykırı bir şekilde uygulanan ve sosyal barışımızı zedeleyen, kılık kıyafet yasağının tüm kamuda ve eğitim kurumlarında bir an önce sona erdirilmesini istiyoruz. Biz İmam Hatib camiası ve Kocaeli Gönüllü Kültür Teşekkülleri olarak daha güzel bir ülke, daha verimli bir eğitim için üzerimize düşeni yapıyoruz.Bizim çabamız takibimiz ve hatırlatmalarımız, sıkıntılar giderilinceye, haksızlıklar önleninceye ve engeller kaldırılıncaya kadar devam edecektir.Miletimize değerli katılımcılara, basınımıza sevgi ve saygılarımızı sunuyor, katıldığınız için teşekkür ediyoruz.

KOCAELİ GÖNÜLLÜ KÜLTÜR TEŞEKÜLLERİ PLATFORMU ADINA

KOCAELİ İMAM HATİP MEZUNLZRI DERNEĞİ, YÖNETİM KURULU ÜYESİ

Şener MERAL

Bursa Mazlumder Şubesinin her ayın ilk Cumartesi günü gerçekleştirdiği "Başörtüsüne Özgürlük" eylemlerinden onbirincisi, Şehreküstü Meydanı'nda gerçekleştirildi. Basın açıklamasını yönetim kurulu adına Nuray Köse ve Nermin Dağ yaptı.Uludağ Üniversitesinin öğrencilerinin yoğun destek verdiği basın açıklamasında Nuray Köse Müsamaha değil başörtüsüne özgürlük istiyoruz,dedi.

Başörtüsünün tüm kesimler için bir turnusol olduğunu belirten Köse; yasağın tüm alanlardan kaldırılması gerektiğini belirti.İktidar ve diğer partilerin yasak karşısındaki aymazlığını kınadı.Hükümeten gelen talihsiz açıklamaları kabulledilemez buldu ve Zafer Üskül'ün derhal istifa etmesi gerektiğini vurguladı.Nermin Dağ ,Uludağ Üniversitesinde ve Bursa,İsabey Yüksel Bodur İlköğretim Okulunda uygulanan başörtüsü yasağının vurgulandığı açıklamada,Kürt sorununun adil bir çözüm getirilmesi, ayrıca 12 Eylül artığı YÖK'ün kaldırılması gerektiğini belirti.

TAM BASIN METNİ

Bizler "Kim Olursa Olsun Zalime Karşı, Kim Olursa Olsun Mazlumdan Yana" ilkesini şiar edinmiş hak ve adalet gönüllüleri olarak her ayın ilk cumartesi günü "BAŞÖRTÜSÜ YASAĞI" zulmüne karşı direnmek için burada toplanıyoruz.

Yıllardır kamu kurumlarında, askeri kurumlarda, ilköğretimde, ortaöğretim ve üniversiteler ile kimi özel sektör kurumlarında uygulanan ibadet ve başörtü yasağı acımasızca devam ediyor. Genç kızlarımız, hanım kardeşlerimiz, ya başını açarak okumak ve çalışmak ya da en temel haklarından vazgeçmek zorunda bırakılıyorlar. Hükümetler, iktidarlar, bürokratlar değişse de bu can sıkıcı ve yürek yakıcı adaletsizlik gen be gün devam ediyor.

Yıllardır ısrarla söylüyoruz. Başörtüsü yasağı; hiçbir kanuni gerekçesi olmayan, meşru haklara ve insan haklarına aykırı insaf dışı bir uygulamadır. İnancı ve bireysel tercihi gereği örtünen insanlara uygulanan bu zulüm derhal kaldırılmalıdır.

Mızrak artık çuvala sığmamaktadır. Yıllardır halkın kanını emen statükonun kibirli mensupları, artık eski kapkara anlayışlarıyla bu ülkeye hâkim olamayacaklarını anlamalıdırlar. Bu saplantılı tutum BM insan hakları evrensel beyannamesine Avrupa İnsan hakları Sözleşmesine T.C Anayasasına ve özellikle YÖK Kanununun ek 17. maddesine aykırıdır.

Başörtüsü sorununun çözümü bir samimiyet sınavı olduğu kadar kendisini demokrasi ile irtibatlandıran tüm çevreler için imtihanıdır. Hangi siyasi partiyi yönetirseniz yönetin, vatandaşların çözüm beklediği bir konuda kulaklarınızı tıkayamazsınız. Halkların inancını, geleneklerini, örf ve adetlerini ve fıtri haklarını, kıyafetine varıncaya kadar tanımlama ve düzenleme çabası, çağdaş hiçbir hukuk devletinin taşıyamayacağı kadar ilkel, paranoyak faşizmden başka bir şey değildir. Kendisini insanların dış görünümü üzerinden şekilcilik basitliği ile tanımlama ve kabul ettirme çabasına düşmüş bir devlet anlayışı, sadece bürokratik oligarşinin bir işgüzarlığı değil, aynı zamanda ideolojik laikçi dayatmacılığın sefaletidir.

Başörtüsü ve temel hak ve özgürlükler, pazarlık konusu yapılamaz ve politik hesaplar üzerinden ertelenemez. Devletin görevi, varlığı ile hayat bulduğu ve vergileriyle yapılandığı halkın haklarını korumak ve güvence altına almaktır. Hükümetin görevi ise, halktan aldığı yetki ile bu güvenceyi gözetmek ve engellendiğinde egemenlik ilkesini harekete geçirmektir.

Seçim meydanlarında Türkiye siyasetine yeni bir soluk getireceğini, yarınların aydınlık ve özgür Türkiye'sini kuracağını söyleyen, başörtülü kardeşlerimizin maruz bırakıldıkları zulme son vereceklerini deklare eden iktidarın yıllardır oyalayan " bu sorunun halledilebilmesi için toplumsal mutabakatın şart olduğunu" defalarca ifade etmesi anlaşılabilir bir gerekçe değildir. Bizim yurtdışına gidecek paramız yok, ülkemizi seviyoruz ve burada okumaktan başka da çaremiz yok. Sorunun hallolması için sizin 3. Kez iktidar olmanızı bekleyecek takatimiz de kalmadı. Biz bu ülkenin ve şehrin öğrencileriyiz. Hükümet ve Bursa milletvekilleri uyuyor mu?

Sorunu çözme noktasında aktif sorumluluk almayan muhalefet partilerini de esefle kınıyoruz. CHP bir söz verip bir cayıyor. Ana muhalefet partisini "dün dündür bugün bugündür" anlayışını bırakmaya ve verdikleri sözleri tutmaya çağırıyoruz.

MHP, önce AKP ile CHP anlaşsın diyor. Seçim zamanı sorunu erkekçe biz çözeriz diye bizlere söz vermemiş miydiniz? İnsan haklarını neden şimdi siyasete malzeme kılıyorsunuz?

Gün geçmiyor ki başörtülü bir bayan zalimce bir uygulamaya maruz kalmasın.

Uludağ Üniversitesinin Felsefe gibi, Endüstri mühendisliği gibi ve farklı bölümlerinde hocalar sınıfta başörtülü olduğu gerekçesiyle ders anlatmıyor, öğrencilere hakaret ediyor ve sözlü tacizlerde bulunuyorlar.Başörtülü öğrenciler ile sınıf arkadaşları karşı karşıya getirilmek isteniyor.

Yine ilimiz Gürsu ilçesine bağlı İsabey Yüksel Bodur İlköğretim Okulunda okuyan Melek KAYALIK ve Semanur ASLIM adlı öğrenciler, okul müdürü Ali ÇELİK ve okul müdür yardımcısı Osman BAYRAM tarafından başörtülü oldukları gerekçesiyle okula alınmadılar. Yönetmeliğe göre öğrenciyi okula almaması suç olan idarecileri ve ilçe milli eğitim müdürlüğünü gerekeni yapmaya davet ediyor, aksi taktirde kendilerine suç duyurusunda bulunacağımızı ilan ediyoruz.

Üniversitemizde bulunan hocalarımıza da seslenmek istiyoruz. Biz üniversite adının da ifade ettiği gibi evrensel bilgileri öğrenmeye geldik. Siz uzaya füze göndermek istediniz de, nano teknoloji ile gen haritasını çıkarttınız da buna bizim başörtülerimiz mi engel oldu? Bizler sizlerin bu yaklaşımlarınızdan çok rahatsızız. Bugün burada bir basın açıklamasıyla sizleri uyarıyoruz. Eğer bu yaklaşımınız devam ederse yarın üniversite içerisinde onbinleri toplayarak oradan da seslenebiliriz. Tutanak tutmak yerine, tehdit etmek yerine saygı duymayı denemeniz daha insani olacaktır.

Ve biliyoruz ki;

* Hocalar tarafından ders esnasında tutulan tutanakların hiçbir hukuki ve cezai karşılığı yoktur

* 3 kez, 5 kez tutanak tutulunca disipline gidersin, siciline işler gibi haberler aldatmaca ve yanıltmacadır.

* Bazı hocaların siz başınızı açmazsanız biz işimizden olacağız, biz soruşturma geçireceğiz gibi ifadeleri üniversite hocalarına yakışmayan bir tutumdur.

* Bizlerin derslere alınmaması Türk Ceza Yasası ve Anayasaya göre eğitimi engellemek açısından suçtur, cezai işlem gerektiren uygulamalardır. Cezası da 2 yıldan 5 yıla kadar hapistir.

* Hocaların başörtülü öğrenciler sınıfta olduğu gerekçesiyle ders işlememesi suçtur ve ek ders ücretleri ödenmemelidir.

Bu tür hocalarımızın tehdidine yenilmeyip başörtülü arkadaşlarımızın da derslere girmeleri gerekmektedir. Sizler mücadelenizde taviz verdiğiniz sürece onlar baskın pozisyonunda devam edeceklerdir.

Bizler ülkemizin tüm insanlarının özgürce ve insanca, inançları doğrultusunda hep birlikte yaşamasının istiyoruz. Başörtüsü yasağının sadece üniversitede değil toplumun ve eğitimin tüm alanlarında serbest kalmasının istiyoruz. Özgürlüklerin sadece bir dönem ile sınırlandırılması utanç verici bir yaklaşımdır.

AKP grup başkanvekili Hüseyin Çelik ve arkasından Milli eğitim Bakanı Nimet Çubukçu'nun ilköğretimdeki başörtüsü sorununa provokasyon açıklamaları yapmaları kabul edilemez bir durumdur. Meclis İnsan Hakları Komisyonu başkanı zafer ÜSKÜL'ün çocuğu başörtülü okula giden ilköğretim öğrenci velilerinin çocuklarına devletin el koyabileceğinden bahsetmesi faşizan bir zihniyetin dışa vurumudur. Açıklama tehdidinin jakoben devletten şikayetçi iktidar partisinin hem de insan haklarından sorumlu bir vekilinden gelmesi ise daha da manidardır. Meclis İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Zafer Üskül'ü kınıyoruz. Zafer ÜSKÜL halktan derhal özür dilemeli ve bu partideki görevinden istifa etmelidir.

Değerli katılımcılar :

Tüm insanlığı inanç ve özgürlükleri yönünden tehdit eden Siyonist İsrail ile olan ilişkilerin çok ciddi anlamda gözden geçirilmesi, sıcak gündemler sebebiyle bu konunun göz ardı edilmemesi gerektiğine de dikkat çekmek istiyoruz. Mavi Marmara baskını ve 9 şehidimizin hakları da sonuna kadar takip edilmeli, Siyonist İsrail'e gereken cevap, onların anladığı dil ile mutlaka verilmelidir. İnsanları katledilen bir ülkenin, sözlü açıklamalarla halkı rahatlatıp, birçok ilişkinin halen devam ettirilmesi aldatmacadan başka bir şey değildir. Gasıp İsrail Devleti'nin Gazze'ye halen devam eden saldırıları ve hafifletilmiş gibi görünen ambargosu bir an önce durdurulmalı ve uluslar arası camia bu konudaki sessizliğini bozarak zulmün devam etmesine engel olmalıdır.

Yine Kürt Sorunu ile ilgili olarak; Açılım dendi,somut adımlar atılmadı birçok şey söylem düzeyinde kaldı.Daha önceki açıklamalarımızda belirttiğimiz gibi iki tarafta silahları susturmalı,Sorunları konuşarak ve özgürlükleri artırarak çözüm üretilmeli.Sorunların çözümü için ertelemeci mantıktan vazgeçilmelidir.Türk halkı,Kürt halkı ve diğer tüm halklar eşit çerçevede tüm haklara sahip olmalı Tüm farklılıklar bu ülkede kendini özgürce ifade edebilmelidir.

12 Eylül darbesinin önemli ürünlerinden olan YÖK'ün üniversitelerin üzerindeki vesayeti kaldırılmalıdır. Bu kurum ya kaldırılmalı ya da temel haklar anlamında daha özgürlükçü ve daha sorumluluk alıcı bir yapıya büründürülmelidir.Üniversitelerden atılan tüm öğrenciler geri alınmalıdır.Öğrencilere verilen cezalar kaldırılmalıdır.Özgürlük talepleri baskı altına alınmamalıdırMilli Güvenlik Bilgisi dersi eğitimdeki militer zihniyetin sivillerin üzerinde denetim mekanizmalarını sürdürmeye hizmet etmektedir ve bu nedenle kaldırılmalıdır.

Ülkenin dört bir yanında her hafta, her ay başörtüsü yasağı için direnen kardeşlerimizi saygıyla selamlıyoruz. Özgür ve adil dünya taleplerimizin ısrarla takipçisi olacağımızı buradan ilan ediyoruz.

Yasak Bitene Kadar ASLA, Yılmayacağız, Durmayacağız, Pes etmeyeceğiz.

MAZLUM DER BURSA ŞUBESİ

 

Temel insan haklarından olan yaşama hakkının yanında en temel haklardan birisi de eğitim hakkıdır. Eğitim hakkı, Anayasanın 42. Maddesinde "Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz" şeklinde kesin hükme bağlanmıştır. Ne var ki anayasamızın bu maddesi ülkemizde sadece yazıda kalmış, uygulamada ise art niyetli uygulayıcılar tarafından kendilerine göre yorumlanarak genç kızlarımızın eğitim hakkı engellenmiştir.

CHP Genel Başkanı aylarca mitinglerinde başörtüsü sorununu kendilerinin çözeceğini söyleyip durdu. Sıra başörtüsü sorunun çözümüyle ilgili müzakerelere gelince ise yan çizmekten öteye gidemedi. En acısı ise, bu siyasi şovmenlerin uzantısı olan sözde bir eğitim sendikasının yaptığı basın açıklamasının ardından konuyu apar topar yargıya taşıması oldu. Sözde eğitim sendikası diyoruz. Çünkü özü yobaz ve gerici olan bu anlayış sadece ve sadece sergilenen bir orta oyunun kuklası olmaktan öte bir davranış ve hareket sergileyemedi. Açıklamalarının birçoğu insanların inanç hürriyetini kısıtlayıcı yönde olması ise bunun en güzel örneğidir. Aslında bu zihniyete en güzel cevabı merhum Mehmet Akif Ersoy, "Bacımın örtüsü batmakta zalimin gözüne; Acırım tükürüğe billah tükürsem yüzüne" sözleriyle yıllar önce vermişti.

Referandumla birlikte Türkiye'nin demokratikleşme yolunda ilerlemesi umut vericidir. Bu bağlamda YÖK'ün başörtüsü ile ilgili icraatları memnuniyet vericidir. Ancak halka rağmen kimileri korku pompalamaya devam etmektedir. Korku üretim merkezlerinden biri de 20.10.2010 günü yaptığı basın açıklamasıyla, kuvvetler ayrılığı ilkesini hiçe sayan, yasama organına emirler yağdıran ve tedbir uygulamakla tehdit eden Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı olmuştur. Başsavcılığın açıklamasında, "Dinsel inanç veya dinsel kurallarla doğrudan ilişki ve bağlantı kurularak yapılan düzenlemeler, hem devrim yasalarını, hem de laiklik ilkesini ilgilendirir. Yükseköğretim kurumlarındaki öğrencilerin giyimlerini düzenlerken türban kullanımına dinsel inanç nedeniyle geçerlilik tanımak, kamu hukuku alanındaki bir düzenlemeyi dinsel esaslara dayandırma suretiyle laiklik ilkesine aykırılık oluşturur" denildi. Bu sözler laiklik ilkesinin din düşmanlığı şeklinde yorumlanmasından başka bir şey değildir. O halde TBMM, laikliğin tanımın yapacak bir düzenlemeyle korku üretim merkezlerinin sesini kesmelidir.

Ülkemizin ve bölgemizin en önemli sorunlarından olan Kürt sorunu insan hakları ekseninde çözüme kavuşturulmalıdır. Eylemsizlik sürecinin uzatılması sorunun çözümü için uygun bir zemin teşkil etmektedir. Çözüm, hiçbir korku ve kaygının etkisinde kalmadan, 73 milyon insanımızın İslami ve insani bütün haklardan yararlandırılmasından geçmektedir. Yıllardır ötekileştirilen kesimlerin İslami, insani ve demokratik hakları iade edilmeli, bütün vatandaşlarımız birinci sınıf muamelesi görmelidir. Son zamanlarda yaşanan terör olayları barış çabalarını baltalamaya, terörden nemalanan çevrelere rant sağlamaya yöneliktir. Bu nedenle Taksim'de gerçekleştirilen terör saldırısını şiddetle kınıyoruz.

VAN HAK VE ÖZGÜRLÜKLER PLATFORMU adına

Nurullah ARVAS

Diyanet-Sen Van Şube Başkanı

Başörtüsü yasağı hayatın her alanında ve hiçbir şarta bağlı olmadan kaldırılmalıdır. Adalet ve özgürlük şarta bağlanamaz, insan emeği hakkını tam olarak almalı, her insan layık olduğu yaşama standartlarına sahip olmalı kendine ait olduğu kimlikle tanımlayabilmelidir.

Biz özgürlükler meselesini bir bütün olarak görüyoruz. Başörtüsü meselesi yalnızca bir eğitim hakkı meselesine indirgenemez. Elbette sorunun bir eğitim hakkı boyutu vardır, ancak 12 eylül artığı YÖK gibi bir kurumu meşrulaştırmak kışlaya çevrilen üniversitedeki özgürlük meselesinin bütününü gözardı edemeyiz.

Sırf basın açıklaması yaptıkları gerekçesiyle haklarında soruşturma açılan hatta hapis cezası alan öğrencilerin olduğu bir ülkede üniversite meselesi çok daha kapsamlı bir reforma ihtiyaç duymaktadır.

Başörtüsü meselesini AKP ile CHP arasında bir yere hapsetmek kesinlikle yanlış bir yaklaşımdır. Özgbürlüklerimizi pazarlık konusu yaptırmayacağız.

İlk öğretimde kızını başörtüsü ile okula göndermek isteyen ailelere karşı hükümet partisinden biri aileleri çocuklarını ellerinden almakla tehdit etti. Hükümet yanlısı medya bir provakasyon kampanyası yürüttüler. Sorunu çözmesi umulanlar özgürlük alanını resmi ideolojiye uydurma yaklaşımı işine girdiler. Bu yaklaşım son derece yanlıştır.

Son zamanlarda başbakan başlarını örtmeyen kadınlardan yardım dilenmeye başladı onlar destek vermezse, biz haklı mücadelemizden gerimi duracağız.

Başbakan çözüm için 2011 seçimleri sonrasını gösterdi. Başörtüsünü yine bir seçim malzemesi yaparak oyalama taktiği güdüyor. Halkın çoğunluğunun başörtüsüyle bir alıp vermediği yoktur. Sorun siyasi idaresizliktedir.

Halkın sivil bağımsız ve örgütlü iradesi sorunun çözümünde yegane dayanak noktamızdır.

Bizler islamcı bir siyasetin savunucuları olarak bu iradeye sahibiz. Mücadelemiz özgürlüklerin önündeki tüm engeller kalkana kadar sürecektir.

'Yaşasın sivil direnişimiz'.

Gelecek hafta cumartesi günü saat 12:30'da buluşmak üzere Allah'a emanet olunuz.

Akyazı Başörtüsüne Özgürlük Platformu Adına

Akyazı Mazlum der Sözcüsü

İrfan ALEMDAR

Nur Serter 1 Kasım tarihinde Star Gazetesi'nden Fadime Özkan'a verdiği röportajda ikna odası kamera kayıtlarının kendisinde bulunduğunu ve delil niteliğindeki bu kayıtları imha edeceğini belirtmişti. İlk olarak İstanbul üniversitesi'nde başlatılan uygulama ile lügâtlerimize giren ikna odalarının mimarı Nur Serter'i anarak açıklamamıza başlamak istiyoruz. Bugünün CHP Milletvekili Nur Serter; özellikle 28 Şubat sonrası yasağın şiddetlendiği dönemde ikna odaları diye anılan fakat bu odalarda psikolojik baskıya maruz kalan öğrencilerin anlattıklarından iknadan ziyade psikolojik baskı/işkence merkezi olduğu anlaşılan yerlerin fikir babalarındandır.

Örtünen her kadına baba, koca, abi baskısıyla veya beyni yıkanmış diye bakan zihniyet, hür iradesiyle örtünen genç kızlara üniversite çatısı altında rektör, profesör, dekan baskısıyla başını açmayı telkin etmeyi kendine vazife bilmiştir. Allah'a itaat için örtünen hanımlardan kendilerine itaat ederek inancını ötelemeleri istenmiştir. Bu dönemde üniversiteler; özgür düşünce ve bilimsel araştırmaların merkezi olmaktan çıkarılarak, otoriteye boyun eğdirme, tek tip kıyafet ve tek tip düşünce merkezi haline getirilerek adeta askeri kışla düzeni kurulmaya çalışılmıştır.

Dün ikna odası mağdurları Nur Serter'e dava açtı. Artık adalet önünde hesap verme zamanı geldi. Umuyoruz ki bu dava mağdurların lehine sonuçlanır ve artık ülkemizde makam sahipleri keyfi uygulamalarla kişilerin haklarını gasp etmek konusundaki ukalaca tavırlarından vazgeçerler.

Geçmişte yaptıklarının hesabının bir gün sorulacağını bilen Serter, bugün Milletvekilliğinin dokunulmazlık zırhı ile kendini korumaya almıştır. O ve onun gibiler yıllardır sürdürülen zulmün, mağdur edilen yüzlerce, binlerce genç kızın hesabını adalet önünde elbette vereceklerdir. Başörtülü olduğu için okuldan atılan, başörtülü olduğu için okula alınmayacağını düşünerek hiç sınava girmeyen veya girsede tercih yapmayanlarla birlikte mağduriyet listesi epey uzamaktadır. Bu mağduriyet listesi artık daha fazla uzamamalıdır. Bu insanların vebali yasağın mimarlarınındır.

Öte yandan YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan'ın 'öğrencileri kıyafetlerinden ötürü dersten çıkarmayın tutanak tutun' ikazına rağmen bazı üniversitelerdeki başörtüsü tahammülsüzlüğü sürüyor.

Uludağ Üniversitesi Mühendislik Fakültesi büyük bir provakasyona sahne olmaktadır. Olayın kahramanı ise ünvanlı provakatörler yani üniversite hocalarından başkası değildir. Pazartesi günü yaşanan olayda Yrd. Doç. Dr. Ali Yurdun Orbak, Yrd. Doç. Dr. Tülin Gündüz Cengiz ve Araş. Gör. Burcu Çağlar, tüm gün ders anlatmaları gerekirken hiçbir şey yapmadan sınıfta oturmuş, sınıftaki 2 öğrenci başörtülerini açmadan ders işlemeyeceklerini söylemişlerdir. Başörtülü öğrencilerin 'tutanak tutun' talebini ise geri çevirmiş, hocaların bu tavrına rağmen sınıftaki bütün öğrenciler birlik olmuş ve bu provakasyon girişimi başarısız olmuştur.

Ünvanlı zatların bu tavrı başörtülü öğrencilerle farklı fikirdeki öğrenciler arasında çatışma ortamı oluşturarak, kamplaşmaya sebep olma amacı taşımaktadır. Bu yönüyle nasıl büyük bir provakasyon sahnelendiğini görmemek mümkün değildir. Görevlerini ihmal edip insanlar arasında ayrımcık yapan ve diğer öğrencileri başörtülü arkadaşlarına karşı kışkırtan bu zihniyeti şiddetle kınıyoruz. Görevlerini ihmal ederek kışkırtıcılığa soyunan bu kişiler hakkında yasal işlemlerin yapılmasını bekliyoruz.

Bu arada Adana'da düzenlenen Cumhuriyet Bayramı resepsiyonuna başörtülü davetliler gelince, resepsiyondaki subayların salonu terk etmesinin nedeninin TSK'nin yayınladığı bir genelge olduğu ortaya çıktı. Yurt çapındaki tüm birliklere gönderildiği öğrenilen genelgeyle, resepsiyonlara başörtülü davetlilerin katılması durumunda yapılacaklar adım adım sıralandı. Basındaki haberlere göre "29 Ekim Cumhuriyet Bayramı Resepsiyonunda; Karşılamada bulunacak protokolün esleri tesettürlü ise askeri personel programa katılmayacak. Esler tesettürsüz ise salona girilecek ancak resepsiyon esnasında tesettürlü bayanlar görüldüğü takdirde süratle ve fark ettirmeden resepsiyon terk edilecektir" biçiminde birliklere bilgilendirme yapıldığından behsedilmektedir.

Başörtülülere ikinci sınıf vatandaş ve vebalı muamelesi yapan bu zihniyeti kınıyor, artık bu ve benzeri olayların yaşanmamasını istiyoruz. Bu toplumsal tecritin her alanda kalkması için bir kez daha bu platformdan sesleniyoruz.

İHH ANKARA

İNSAN HAKLARI VE HİZMET DERNEĞİ

Zalim hükümdarın, bakmakla mecbur tuttuğu filin sıkıntısından şikâyet ederler hocaya Akşehir halkı. Ve zalim hükümdardan, bu filin geri alınması için ricada bulunmasını isterler hocadan. Hoca'da beraber gidelim der. Yarı yolda yalnız kalınca hoca, hükümdarın karşısında çıkar: Efendim, halkımız filinizden çok memnun, bir fil daha rica ediyorlar der. Böylelikle, kendisini yalnız bırakan mazlum halkın kararsızlığını ve dönekliğini cezalandırmış olur.

8 Yıllık kesintisiz eğitim ucubesinden sonra, bu kesintisiz zulmün bütün problemleri dururken, hiçbirisi çözülmemişken, bu eğitim yılının 13 yıla çıkartılma düşüncesi aklımıza, Nasreddin Hoca'nın bu hikâyesini getiriverdi birden.

Fakat anlamadığımız şey şu: Siz bu problemlerin çözümü için orda olduğunuzu iddia ediyorsunuz ama bu halk da sizi destekledi. Size her istediğinizde, istediğinizden daha fazla destek verdi. Şimdi ne diye bu ikinci fili başımıza musallat ediyorsunuz?

Eğitimin, belirgin bir ideolojinin dayatması şeklinde olması ve bu ideolojinin masum çocuklar üzerinden topluma dayatılması ana bir sorunken, bu ideolojik dayatmalardan muzdarip olduğunu iddia edenlerin bu dayatmaların süresini uzatmaları ciddi bir çelişki değil midir?

Eğitim ve öğretim tüm ideolojik dayatmalardan uzak ve temiz bir toplum yetiştirmek gayesiyle yapılmalı iken, bir ideolojinin saf beyinlere zorla dayatılması ve bu eğitimin zorunlu hale getirilmesi kabul edilemez bir sorunken, bunun süresinin arttırılması, sorunu katmerli hale getirmek değil midir?

8 Yıllık eğitimin hangi maksatlara yönelik olarak yapıldığı hepimizce aşikardır. Toplumumuzun içerisinde oluşturduğu problemlerin – hem inançlarımız açısından hem yaşam biçimimiz açısından hem de ekonomik açıdan – ne kadar büyük olduğu biliniyorken, üstüne üstlük bugün iktidarda olanların, geçmişte buna açık muhalefetleri de ortadayken, şimdi nereden çıktı bu 13 Yıl muhabbeti?

Çözüm için var olduğunu iddia edenlerin çözüm anlayışı toplumsal yaraların üzerine tuz basmak mıdır?

8 Yıllık zorunlu eğitimde buluğ çağına giren kızlarımızın, fiziki yetişkinliklerine rağmen örtünemiyor olmaları, onların örtünmelerinin önüne ciddi engellerin çıkartılıyor olması, eğitimin de zorunlu olmasından dolayı, Müslüman halkımız ciddi bir sıkıntı çekmektedir. Bu ızdırâbın katmerlenmesi değil, çözüme kavuşturulması gerekmektedir. Çeşitli şirinliklerle, bu problemleri görmemezlikten gelip, devamını sağlayacak her kişi ve kurum kamu vicdanında yargılanacağı gibi, adl-i ilahi önünde de pek çirkin bir vaziyete düşecektir.

Bugün, darbeci ve baskıcı zihniyetin ürünü Y.Ö.K'ün kurulduğu gündür. Y.Ö.K yapısı itibariyle, kötüdür. Yönetimine iyi insanların gelmesiyle iyi kılınamaz. Baskıcı bir zihniyetin ürünü olan bu kurum baskı ve zulümlerin ortadan kalkması için adres olarak gösterilemez. Kişilere endeksli çözüm uygulamaları kalıcı ve hakiki bir çözümün gecikmesinden başka bir fayda ortaya çıkartmayacaktır. Y.Ö.K bir an önce kaldırılmalı ve sebep olduğu tüm baskı ve dayatmalardan dolayı halkımızdan özür dilenmelidir.

Zulmün ve baskının karşısında olan direnişin varlığı, karanlıkların arkasından gelecek aydınlığın garantisidir. Tevhid ve adalet üzere kurulu, aydınlık bir dünyada yaşama umudu ile hepinizi 166. Haftada aynı yer ve saatte buluşmak üzere Allah'a emanet ederiz.

KONYA İNANÇ ÖZGÜRLÜKLERİ PLATFORMU

Antalya Kapalı Yol Havuz yanında, 11.00′da gerçekleştirilen basın açıklaması Özgür-Der adına Havva Pektaş tarafından okundu. Basın açıklamasında Özgür-Der'liler "Başörtüsüne Kayıtsız Şartsız Her Alanda Özgürlük" taleplerini yinelediler. Her alanda sürdürülmeye devam edilen başörtüsü yasaklarına dikkat çekilen basın açıklamasında, "zulmün devam ettiğine", "başörtüsü mağdurlarının oy potansiyeli olarak görüldüğüne", "tüm kademedeki okullarda baskıların devam ettiğine" ve "yasakların bir an önce kaldırılması" konularına vurgu yapıldı.

ÖZGÜR-DER ANTALYA TEMSİLCİLİĞİ

7 KASIM 2010 TARİHLİ BASIN AÇIKLAMASIDIR

İktidar nimetleriyle azmanlaşan sivil ve silahlı oligarşik ittifakın halka savaş açtığı bir ülkede yaşamaktan artık utanç duyuyoruz. Halkı özgürlük ve adalet vaatleri ile aldatıp, yıllardır iktidar nimetleri ile semirenlerin halkın özgürlük ve adalet taleplerini hep bir sonraki seçimin sonrasına ertelemesinden artık bıktık. Yandaşlarının ve işbirliği içinde oldukları emperyalist odakların ekonomik çıkarları söz konusu olunca aslan kesilenlerin halkın talepleri ile ilgileniyormuş, çözüyormuş gibi yapıyorlar. Sekiz yıldır iktidar nimetleri ile semirenler daha ne kadar yaklaşan seçimlerden sonraya erteleyecekler. Şu ana kadar mutabakat sağlayamadıkları kurumlarla seçimlerden sonra mutabakat sağlayacaklarının garantisi nerede? Mutabakatları aranan kurumlar bu halkın efendileri mi? Halktan toplanan vergilerle halka hizmet sunmak için oluşan kurumlarla aranan mutabakatta neyin nesi?

Bu ülkede hiçbir yasal dayanağı olmayan "başörtüsü yasağı" yıllardır yürürlükte.Hukuki, yasal, sosyal hiçbir dayanağı olamayan başörtüsü yasağı apaçık bir ayrımcılık kaynağı. Tesettür ertelenebilecek üzerinde pazarlık yapılabilecek demokratik bir hak değildir. Müslümanların uymakla yükümlü oldukları bir görevdir.Oligarşik güçlerin kamusal alan ilan etikleri mekanlarda dahil olmak üzere, tüm yeryüzünde İslam'ın hükümleri geçerlidir. Türkiye'de ilköğretim okullarından liselere, üniversitelerden kamusal alanlara kadar her yerde başörtüsü yasaktır ve bu yasak yıllardır yakıcı bir şekilde uygulanmaktadır. 28 Şubat döneminde binlerce başörtülü kardeşimiz üniversitelerden atıldı, kamuda çalışan çok sayıda başörtülü memurun işine son verildi. İnsanların emekleri, yılları acımasızca bir anda yok sayıldı.Şimdi hükümet ve muhalefet partilerinin üniversitelerdeki başörtüsü yasağının çözümüne ilişkin birtakım söylemlerine tanık olduğumuz bir dönemdeyiz. Hükümet ve ana muhalefet bir sürü laftan sonra meseleyi orta yere bırakmıştır. Hükümet çözüm için 2011 seçimlerini işaret etmiş, ana muhalefet çözüm için samimi bir girişimi olamayacağını deklare etmiştir.Yıllardır büyük bir zulüm olarak acımasızca uygulanan başörtüsü yasağında herhangi bir erteleme asla kabul edilemez. Çözüm için seçimlerden sonrasını işaret ederek halkın iradesine ipotek koyanların tavrını asla doğru ve samimi bulmuyoruz. Zulme son vermede samimi olanlar, adalet için bir dakika bile beklemezler. Seçimlerden sonra yeni anayasa gibi, başörtüsü sorununun çözümü gibi vaatlerin bizim için oy devşirme hesabından başka bir anlamı yoktur.Bildiğiniz gibi üniversitelerdeki başörtüsü yasağıyla ilgili tartışmalar sırasında ilköğretime başörtüleriyle giden bazı kızlarımız gündeme geldi. Başta Ece Nur Özel kardeşimiz olmak üzere ilköğretime örtüleriyle devam eden kızlarımız için "provokatör" yakıştırması yapıldı. Şunu peşinen ilan ediyoruz ki bu alçakça bir yakıştırma ve iftiradır; bunları söyleyenler müfteridir. Asıl provokatörler yasakçılardır, insanların iradelerine saygı göstermeyenlerdir, bu iddiaları dillendirenlerdir.Diyarbakır'da iki yıldır okuluna başörtülü devam ettiği için türlü soruşturmalara maruz kalan, uzak bir okula sürgün edilen Ece Nur kardeşimize ve onunla aynı tavrı gösteren diğer kardeşlerimize provakatör diyen Hüseyin Çelik, yine kızlarımıza ve ailelerine "ahmak" diyen Burhan Kuzu, kızlarımızı ailelerin istismar suçu işlediklerini iddia ederek devletin anne babalarının elinden alabileceği hezeyan ve tehdidini savuran Zafer Üskül ve onlarla aynı tavrı sahiplenen köşe yazarı ya da siyasetçi gibilerini halkın vicdanına ve Hakk'ın adaletine havale ediyoruz. Şunu bilsinler ki kızlarımızın tertemiz vicdanları ve aydınlık yüzleri karşısında utanca boğulacaklardır.Başörtüsü özgürlüğü bizim için parçalanamaz bir değere sahiptir. Sadece üniversite ile sınırlı bir özgürlüğü asla kabul etmeyeceğiz. Bu konudaki tavrımız nettir: "Başörtüsüne şartsız sınırsız özgürlük!" Henüz dün gerçekleşen referandum için "haklar ve özgürlükler genişleyecek" diyenlerin bugün ortaokul öğrencilerinin talebi karşısında korkak muhafazakar reflekslerle "provokasyon" edebiyatı üretmeleri manidardır. Kendilerine oy veren milyonlarca kişinin çözüm taleplerinden iktidar devşirenlerin başörtüsünden vazgeçmeyen insanlara "provokatör" demesi affedilir bir tutum değildir.Şu bilinmelidir ki başörtüsü bizim için sadece bireysel bir hak değil, bu ülkede ya da bütün dünyada ezen ezilen çelişkisinin bir sembolüdür. Başörtüsü, kapitalizmin tüketim dininin giremediği bir kaledir. Başörtüsü, kapitalizmin, tuğyan içindeki sistemlerin teslim almaya, çözmeye çalıştığı kalplerimizi, bedenlerimizi koruma mücadelesinin bayrağıdır. O yüzden egemenler aşağılamak istedikleri insanların giyimlerine müdahale ediyor ve onları savunmasız bırakmak istiyorlar. Allah'ın dinine, bu dinin adalet anlayışına karşı duranlar çocuklarımızın, genç kızlarımızın, kadınlarımızın örtülerinden ürküyorlar, tüm özgürlükçü söylemlerine rağmen yasakçılıkta azgınlaşabiliyorlar.Hatırlayacağınız gibi başörtülü ilköğretim öğrencileri, YÖK'ün yazısıyla medya tarafından gündeme getirilmişti. Siyasi irade bu durumu provokasyon ve ahmaklık olarak nitelemiş ve en sonunda çocuklarının ailelerin ellerinden alınmasıyla tehdit etmişti.

Sonunda mesele bir sonraki seçime sallandı. Fakat görünen o ki, bütün bu yaşananların bazılarına cesaret verdiği görülmektedir.

Bazı okul müdürleri son günlerde çocukları içeri almamak için okul kapılarına polis çağırırken, Diyarbakır'da bulunan bir okulda 8.sınıf öğrencisi olan Tuba Yoldaş'da başörtülü olarak okula gittiği için beden eğitimi öğretmeninin şiddetine maruz kaldığını iddia etmiştir.

Beden eğitimi öğretmeninin, Tuba kardeşimizin kulağını çekip tokat attığı, öğrenciler arasında kendisini rencide edecek kelimeler kullanarak dersten çıkardığını söylendi. Bir eğitimcinin sözlü veya fiziksel şiddete başvurması kesinlikle kabul edilemez bir davranıştır. Tuba Yoldaş kardeşimize yapılanları şiddetle kınıyor, Milli Eğitim Bakanlığın kendi bünyesinde yapılan bu tür davranışları bir an önce soruşturmasını istiyoruz.

Mecliste insan haklarına bakan komisyonun başkanlığını yapan Zafer Üskül'e ve onun gibi düşünenlere sesleniyoruz: "Çocuklar bizimdir devletin değil! Yetiştirdiğimiz çocuklarımızı resmi ideolojinin kutsallarına kurbanlık olarak teslim edecek değiliz!" Son anayasa değişikliği ile istismar suçunu genişletenler resmi ideolojinin okullarda her gün çocuklarımızı ne kadar istismar ettiğine baksınlar. Yavuz hırsızın ev sahibini bastırması gibi inançlarından dolayı örtünen kardeşlerimizin ailelerine böyle bir suçun isnat edilmesi başlı başına bir aymazlıktır.Başörtülü aile ve kızları "ahmaklık"la suçlayan Burhan Kuzu'nun seçkinlerin, egemenlerin dilini sahiplenmedeki mahareti de hayretâmizdir. Başbakanın bu değerlendirmeler karşısındaki tavrı da son derece düşündürücüdür.Her şeyin ve herkesin üzerinde gözetleyici olan âlemlerin Rabbimiz olan Allah'a itimadımız tamdır. Türkiye'de ilköğretim okullarından liselere, üniversiteden kamusal alanlara kadar her yerde başörtüsü yasaktır ve bu yasak yıllardır yakıcı bir şekilde uygulanıyor. 28 Şubat döneminde binlerce başörtülü kardeşimiz üniversitelerden atıldı, kamuda çalışan çok sayıda başörtülü memurun işine son verildi. İnsanların emekleri, yılları acımasızca bir anda yok sayıldı.Biz bütün baskılara karşı İslami kimliğimizle adalet ve özgürlük mücadelesine devam edeceğiz. Parçacı çözümleri kabul etmeyecek, başörtüsüne ilköğretimden liseye, üniversiteden kamusal alanlara kadar her yer ve zamanda özgürlük talebini yükseltmeye devam edeceğiz. Suret-i haktan görünenlerin vesayetini kabul etmiyoruz.

Rahman, Rahim, Allah'ın adıyla

"O gün insanlar yaptıkları kendilerine gösterilsin diye bölük bölük dönerler. Kim zerre kadar hayır yapmışsa onu görür. Kim de zerre kadar şer yapmışsa onu görür."

(Zilzal Suresi 6. – 7. – 8. Ayetler)

Hepinizi Allah'a emanet ediyoruz.

ÖZGÜR-DER ANTALYA TEMSİLCİLİĞİ

ÖZGÜR DÜŞÜNCE VE EĞİTİM HAKLARI DERNEĞİ

Sivil Haber Haberleri

Katil İsrail'e kucak açan Uluslararası Olimpiyat Komitesi sınıfta kaldı
Paris Olimpiyatlarının güvenlik işlerinde neden İsrail güçleri kullanılıyor?
Alimlerden Gazze bildirisi: HER MÜSLÜMANA FİLİSTİN SORULACAK
PKK'nin kanlı tarihinden bir kesit: Susa Katliamı!
Diyarbakır bu akşam da Gazze için meydanlardaydı