Başörtüsü Eylemlerinde Bu Hafta(FOTO)

Sakarya'da 272., Konya'da 168., Kocaeli'de 293., Ankara'da 252., Akyazı'da 199. Başörtüsüne özgürlük eylemi düzenlendi...

Sakarya Adalet Girişimi Başörtüsü Platformu, her Cumartesi şehir bulvarında yaptığı eylemlerde 272. haftayı geride bırakırken vesayetçi zihniyetin ve anayasasının korunduğuna dikkat çekti. Platform adına Vahdet Vakfı Sakarya Temsilciliği'nden Derda Şanalmış'ın okuduğu açıklamada başörtüsü yasağını kanunsuzca uygulayan yetkililer hakkında yasal işlem başlatılması gerektiği ve ayrıca düşünce, inanç ve ifade özgürlüklerinin tüm alanlarda kullanılmasının vatandaşlık hakkı olduğunu vurgulayan ve bu hakların kullanılmasının önündeki tüm engellerin kaldırılacağı bir hukuki düzenlemeye gidilmesi gerektiği ifade edildi.

Sakarya Adalet Girişimi Başörtüsü Platformu 272. Basın Açıklaması

Değerli Basın Mensupları, Hak ve Özgürlükler konusunda yanımızda yer alarak, desteklerini esirgemeyen sevgili dostlarımız. Sakarya Adalet Girişimi Başörtüsü Platformu adına hepinize hoş geldiniz diyor, selamlarımızı sunuyoruz.

Ülkemiz, "Kürt Açılımı", "Demokratik Açılım", "Hoşgörü", "Ötekine Saygı" gibi sloganlarla oyalandırılırken, vesâyet anayasalarının arkasına sığınanlar, hâlâ düşünce ve inanç özgürlüğü önündeki en büyük engel olarak durmakta, özellikle inancını yaşamak isteyen dindar kesime karşı baskı ve zulümlerini devam ettirmeye çalışmaktadırlar. Hâlâ başörtüsü sebebiyle kız çocukları okullarına alınmıyor, YÖK Başkanlığının beyanatlarına rağmen kanunsuz uygulamalar devam etmektedir. Yetkililerden, keyfi ve hukuksuz uygulama yapan bu rektörler hakkında, eğitimde eşitlik ve özgürlüğü ihlâl etmeleri sebebiyle gereken hukuki süreci başlatmalarını talep ediyoruz.

Diğer yandan, sıkça vurguladığımız gibi, "LAİKÇİ"lerin istismar ettiği ve arkasına saklandığı 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat, 27 Nisan gibi özgürlükleri kısıtlayan darbe ve muhtıra ürünü Anayasal düzenlemelerin kaldırılarak insanımıza, "FİKİR, İNANÇ VE İFÂDE ÖZGÜRLÜĞÜ"nün sağlanması, özellikle "KAMUSAL ALAN", "HİZMET VEREN, HİZMET ALAN" gibi hukuki bir yönü bulunmayan kavramlarla eğitim hakkı, çalışma hakkı elinden alınan, başörtüsü sebebiyle mağdur edilen kız çocuklarımıza karşı işlenen hukuksuz uygulamaların kaldırılması gerekmektedir. Bu konularla ilgili ısrarlı taleplerimiz devam edecektir.

Çeşitli kamuoyu araştırma kuruluşlarınca yapılan anketlerin de gösterdiği gibi, başörtüsü ne bir siyasi simge, ne de kız çocuklarına zorla örttürülen bir şeydir.

Böyle olmasına ve iktidarıyla muhalefeti ile başörtüsü ve özgürlükler önündeki engellerin kaldırılması için müspet adımların atılmaya çalışıldığı şu dönemde toplumsal mutabakat adına yapılmaya çalışılan olumlu girişimler, maalesef kimi darbeci zihniyet taraftarlarınca baltalanmaya çalışılmaktadır. Şurası kesinlikle bilinmelidir ki, kız çocuklarının ailelerinin ellerinden alınması tehdidini savuran despot – faşizan zihniyet, halkın inanç, örf ve adetlerini sindirememiş laikçi zihniyet; eğitim özgürlüğünü engelleyerek kız çocuklarını okullarına almayan yasakçı zihniyet, halkımızın sağduyusu sayesinde yıkılmaya, yok olmaya mahkûmdur.

Herkesçe bilindiği gibi, başörtüsü farz bir ibâdettir. İbâdetlerde pazarlık söz konusu olamaz. Örtünme çağına gelmiş her Müslüman kız çocuğu, dinin bir gereği olarak başını örter. Dolayısıyla, din dışı ve hele hele din karşıtı görüş sahiplerinin başörtüsü ile alâkalı görüş ve teklif sunma hak ve yetkileri dahi yoktur. Bu bakımdan başörtüsü karşıtları ve Ana Muhalefet Partisi, konuyu siyasi malzeme ve seçim yatırımı olarak görmekte, başörtülülere özgürlük istiyor görünümü altında, başörtüsü özgürlüğünü sadece, "ÜNİVERSİTE BAĞLAMINDA HUKUKSAL BİR HAK" olarak sınırlamak istemektedir.

AK Partinin başörtüsü sorununu bir seçim yatırımı olarak görmemek, Ana muhalefet Partisi'nin tezgâhladığı oyuna gelmemek ve başörtüsü vatandaşlarının bu sorununu bir an önce gidermek gibi bir sorumluluğu vardır. Dolayısıyla, seçim sonrası başörtüsü sorununun halledilmesi gibi söylemler yerine bir an önce hayata geçirilecek acil çözümler üretmelidir. Hukuki yönden zaten yasak olmayan düşünce, inanç ve ifade özgürlüklerinin tüm alanlarda kullanılmasının vatandaşlık hakkı olduğunu vurgulayan ve bu hakların kullanılmasının önündeki tüm engellerin kaldırılacağı bir hukuki düzenlemeye gidilmelidir.

Evet, özgürlükler konusunu ciddi bir şekilde yakinen takip eden platformumuz, sorunun gündeme taşınması üzerinde de aynı hassasiyeti göstermektedir. Dolayısıyla, "HİZMET VEREN- HİZMET ALAN" ve "KAMUSAL ALAN" gibi hukuki olmayan kavramlara bir son verilerek ifade özgürlüğü kapsamında kızlarımızın hem okullarda hem de okullarını bitirdikten sonra mesleklerini icra edeceği hizmet alanlarında bu haklarını kullanabilmeleri yönünde düzenlemeler yapılmalıdır. Eğitimde eşitlik, çalışma özgürlüğü, vatandaşlar arasında ayırımcılık yapmama gibi hukuki gerekler sebebiyle bu talepler mutlaka yerine getirilmelidir.

Basın açıklamamamıza son vermeden önce, yine ülkemiz ve komşu devletler için hayati önem arzeden FÜZE KALKANI PROJESİ'ne karşı olduğumuzu, Amerika ve İsrail'in menfaatlerini korumak adına gerçekleştirilmek istenen bu projeye şiddetle karşı olduğumuzu buradan tekrar ilan ediyor, yetkilileri bu konuda sağduyulu olmaya davet ediyoruz.

Basın açıklamamızı burada bitirirken, daha mutlu ve özgürlüklerin özgürce yaşandığı bir Türkiye ümidi ile Platformumuz adına Teşekkürlerimi sunarım.

Sakarya Adalet Girişimi Başörtüsü Platformu adına

Vahdet Vakfı Sakarya Temsilciliği

Varlığını kan ve gözyaşı üzerine kuran, sömürüyü ilke edinmiş, diğer halkların haklarını kendisi için sürekli ihlal etmeyi bir yaşam biçimi haline getirmiş Amerikan imparatorluğu emperyalist güdülerini şimdi de Kore üzerinden fiiliyata geçirmeye çalışıyor. Irak ve Afganistan işgalleriyle yetinmeyip işgalci İsrail örgütünü desteklemeyi varlık sebebi sayan Amerika, Kore'de de savaş rüzgârları estirmekte, savaş tamtamları çalmaktadır. Kandan beslenen bir vampir gibi, oraya buraya saldırmakta, savaş ve gözyaşı üzerine kurguladığı güç ve iktidarını Kore'de pekiştirmeye çalışmaktadır.

Amerikan emperyalizminin, bu kadar geniş coğrafyalarda ve farklı bölgelerde savaşa girmesinin ardında yatan etken, NATO gibi bir savaş gücünün, Amerika'nın kuklası olmasındandır. Nasıl olsa NATO şemsiyesi altında bulunan ülkeler Amerikan çıkarlarını korumak için onunla birlikte her savaşa girecekler, onun peşinden, dümen suyundan ayrılmayacaklar. Yine onbinler heder olacak yine insanlığın bir coğrafyası kan ve gözyaşına boğulacaktır.

NATO'nun bir savunma sistemi olduğunu ısrarlı bir şekilde ifade ediyorlar, füze kalkanı meselesinde. Ha sahi ırak ve Afganistan'da da savunma amaçlı bulunuyorsunuz, Kore'de, Vietnam'da, Somali'de ve daha başka yerlerde de hep savunma maksatlı bulundunuz.

Ülkemiz üzerinden İsrail'i korumak maksatlı tezgâhlanan savunma kalkanı projesi, bize gelince kalkan ve savunma, ama Kore'ye gelince kılıç olarak dönüveriyor. Yani Amerika Kılıç-Kalkan siyaseti uyguluyor. İran'a füze, İsrail'e kalkan. Kuzeye füze, Güneye kalkan. Manhattan'a kalkan, Afganistan'a füze. Avrupa'ya kalkan, Irak'a füze. Bir kılıç kalkan oynanıyor yani" Ama önemli olan Türkiye bunun neresinde? Her zaman Amerika nerede olmasını isterse orada mı? Irak'ın işgaline lojistik destek sağlayan Türkiye, Afganistan'a asker gönderirken, olası Kore savaşında yeni ''Kore gazileri'' (!) mi üretecek? Halkımızı bu kanlı oyunda hassas olmaya ve batağa düşen Amerika'nın yanında olmamaya davet ediyoruz.

Hükümet bir an önce aklını başına toplamalı. Politikalarını gözden geçirerek Amerika'nın dümen suyunda olmaktan uzak durmalıdır. NATO müttefiki olmak dünyaya ve ülkemize kan ve gözyaşı getirecekse ki getirmektedir. NATO'yla olan ilişkiler sonlandırılmalıdır.

Aileden sorumlu devlet bakanı, medyadaki bütün olumsuz çabalara rağmen Türk ailesinin dimdik ayakta olduğunu ifade etmiş. TV Dizilerinin aile üzerindeki olumsuz etkilerini ifade edip buna rağmen Türk ailesinin korunduğunu söyleyivermiş. O zaman şu soruları hiç sormuyor musunuz kendinize:

Bir başkası mı hükümet etmekte? Bu dizilere oluru bir başkası mı vermekte? Ülkede seyrettirdiğiniz yetmiyormuş gibi, değişik dillerde açtığınız televizyon kanallarında da bu dizileri yayınlamıyor musunuz? Yani bir nevi ahlaksızlık ihrac ederek aileyi başka ülkelerde de tehdit etmiyor musunuz? Madem tehlikenin farkındasınız neden çözüm için bir şey yapmıyorsunuz?

Hükümet,sızlanma yeri değildir. Ve hükümetiniz zamanında olan şeylerin sorumluları da sizlersiniz".

Tarsus'ta bir ilköğretim okulunda, okuluna Allah'ın emri olan başörtüsüyle gitmek isteyen Büşra Uzunselvi isimli bir kardeşimize insanlık ayıbı sayılabilecek bir tecrit uygulanmakta. İkna odalarını uygulayan zihniyeti kınayanlar, tecrit sınıfı yapmaktalar. Bu ayıbın ve utancın her alanda istisna yapmaksızın, bir an önce giderilmesi gerekmektedir. Sorumluların cezalandırılıp, mazlumlardan özür dilenmeli ve bu işlem geciktirilmeden, acilen yapılmalıdır. Hangi maksatla olursa olsun meydana gelen gecikmeler hukuksuzluğun bir uygulama alanı haline gelmesinin sebebi olacaktır. Aişe annemizin dediği gibi:

Geciken adalet, adalet değildir!

Adaletin, Tevhid üzere tesis edildiği bir dünyada yaşama umuduyla hepinizi 169. Haftada aynı yer ve saatte buluşmak üzere Allah'a emanet ederiz.

KONYA İNANÇ ÖZGÜRLÜKLERİ PLATFORMU

Kocaeli Gönüllü Kültür Teşekkülleri Platformu 293. hafta basın açıklaması, 27 Kasım 2010 Cumartesi günü İzmit İnsan Hakları Parkı, özgürlük Meydanında gerçekleştirildi.Basın açıklamasını platform birleşenlerinden MAZLUMDER Kocaeli Şubesi yönetim kurulu üyesi Sezer Çorman yaptı.Konusu İsrail'i korumak için, ülkemize kurulacak nükleer kalkanın, nükleer füzeleri engellemesi halinde oluşacak radyoaktif serpintinin yol açacağı ölümler ve yayacağı radyasyondu.

Bununla ilgili kısa bir tiyatro gösterisi yapıp sirenler ve sis bombaları eşliğinde, insanlar öldü, elinde , siyon yıldızı içinde " güç bende" yazısı bulunan ve emperyalizmi temsil eden bir canavar, ölen insanların üzerlerine kefen örtüp kırmızı boyayla radyoaktif serpintinin yaratığı ölümleri sembolize etti.Göstericiler tarafından yuhalanınca, elindeki güç bende yazısını gösterip karşı çıktı, en son bu katliamı görüntüleyen medyaya müdahale etti.Uyarılarak, "medya görevini yapıyor, sizin yaptığınız katliamları görüntülüyor, neden müdahale ediyorsun " denildi ve gösteri bitti.Çok sayıda medya mensubu tarafından gösteri görüntülendi.

BASIN AÇIKLAMASI:

Değerli basın mensupları ve halkımız,

293. Hafta Basın Açıklamamıza hoş geldiniz.

Bilindiği gibi, günlerdir kurulması karara bağlanan Füze Kalkanı Sistemi ile meşgulüz. Türkiye proje sahibi NATO' imiş gibi gösteren ABD' nin yıllardır planladığı savunma sistemlerinden bir tanesine yine neredeyse koşulsuz destek veriyor.Yani son yıllarda oynadığı üstün rolü ABD 'nin bu isteği ile farkında olmadan kırıyor.

Halkı temsil eden hükümetin yaptığı başlıca hatalardan bir tanesi, zaman zaman olduğu gibi , konu hakkında yeterince bilgilendirmeye gitmemesidir.Nedir bu Füze Kalkanı projesi? Ne işe yarar ? Niçin kuruluyor ?

Bilindiği üzere , ABD nin yaklaşık 20-30 yıldır planladığı veya düşündüğü ve 11 Eylül ile kendini daha da belli eden bir savunma projesi var.Bu proje başta kendi ana topraklarını , ileri safhada Avrupa'nın bir kısmını ve daha ileri safhada da Ortadoğu daki dostu İsrail 'i , havadan , karadan veya denizden gelebilecek olası Füze tehdidine karşı kendini ve dost ülkeleri koruma projesidir.Kurulması istenen bu Füze Kalkanı , projenin kara tehdidi ayağını oluşturuyor.Teknik olarak; İran'dan , Suriye 'den veya herhangi bir doğu ülkesinden fırlatılan füzeyi kalkış sırasında yada bu olmaz ise sonrasında , kalkanlardan fırlatılacak başka bir önleyici füze ile havada imha etme üniteleridir.

Saniyelik hesapların yapıldığı ve binlerce km hıza ulaşıldığı bu hassas sistemin günümüz teknolojisiyle yapılması elbette mümkün.Proje gerçekleşirse ,Türkiye'nin batı tarafı sistemi İzmir Nato Üssü , doğu tarafı sistemi ise İncirlik Üssü veya doğu illerine yapılacak yeni bir Nato Üssü olacağı aşikardır.Olası bir fırlatmada gerçekleşecek patlamanın oluşturacağı asit yağmurları, Nükleer serpinti veya parça düşmesinin yağmur gibi Anadolu insanının üzerine yağacağı da aşikardır.. Diğer yandan açıklığa kavuşturulması gereken başka önemli bir soru ise neden Türkiye? Aslında cevabı rahatça bilinen bu soru , konunun anlaşılmasında önemli bir basamak..

Türkiye , gerek jeopolitik konumu ve gerekse siyasi , dini ve ırki konumu ile ABD 'nin ve Batı'nın planlarını gerçekleştirmede kullandığı önemli bir köprü.Tabi bu köprü olma durumu yaşanacak faciaların bizi es geçip etkilemeyeceği durumunu oluşturmuyor.Yıllar önce bu gibi konularda verilen destekler elbette bıraktığı iyi izlenim ile , Türkiye 'yi bulunmaz bir nimet yapıyor.Gözden kaçırılan nokta ise komşularıyla sıfır sorun politikası izleyen , olası bir nükleer savaş çıkmaması için İran uranyumunu topraklarına değiştirme çabaları gibi barışa zemin hazırlama niyetini gösteren Türkiye , bu proje ile niyetine ters düşen bir hareket yapmış gözüküyor.Nitekim , Çek Cumhuriyeti ve Polonya bile (!) bu Füze Kalkanı Projesi 'ni , sonuçlarını görebilerek ret etmeyi başarabilmiş, dik durabilmiştir.Projenin asıl amacının İran ve Kuzey Kore tehdidi , bir taraftan da Rusya ' ya gözdağı vermek olduğu dile getirildiği NATO Zirvesi , Türkiye 'nin düşmanlar kazanabilme ihtimalini ortaya çıkarmış ve kardeş halkların çember altına alınmasına imza atmıştır.

Aslında proje usun vadede yapılması istenen kuşatmanın başlangıcı ve Türkiye ayağı.Verilen destek ileriki yıllarda daha büyük çaplı projelerin yapılmasına ve isteklerde bulunulmasına imkan veriyor.Füze Kalkanı'ndan sonra Karadeniz ve Akdeniz sularını , ABD ve NATO gemilerine kullandırma istekleri gecikmeyecektir.Kim bilir olay , askeri sevkiyata yol vermeden tutun da Türk Askeri 'ni kullanmaya kadar gidebilecektir..Aslında Türkiye 'nin benimsediği temel stratejiye ters ve getirisi olmayan bu proje , götürüsü ile birçok tehlike arz ediyor.Daha da kötüsü Füze Savunma Sistemi ile batının en doğu müttefiklerinden biri olan Türkiye yakınlaştığı doğu ülkelerinden koparılıyor ve olabilecek atışmalara ev sahibi yapılıyor , araç olarak kullanılıyor.Projenin her yönüyle açıklanmaması haliyle akıllarda bazı noktalarda soru işaretleri oluşturuyor..

Çifte standartta eline su dökemeyeceğimiz ve sahip olduğu nükleer başlık sayısı bile bilinemeyen ABD 'nin bu projesi , yine bir 11 Eylül gibi kendi füzelerini önlemeye yönelik mi?

Askeri harcamaları ABD 'nin yüzde 1'i bile olmayan ve Nükleer başlık gerçekleştirmesi belki onyılları alacak İran ' mı tehdit oluşturuyor?

Arap ülkeleri gibi içten çökertemediği ülkeleri , askeri seçeneklerle kontrol altına alan ABD ve Batı Ülkeleri , Türkiye 'yi nasıl bu kadar rahat kullanıyor?

Türk hava sahasını tamamen dış güçlere açmaya ve savunmasız bırakmaya mecbur kılan Füze :Kalkanı Sistemi ile olası bir füze çarpışma ve sonrasında Türkiye hangi tarafta olacak?

Acaba aynı korkularla batıdan ve İsrail den gelebilecek füze tehditlerine karşı , İran 'ın veya başka bir doğu ülkesinin Füze Rampası kurması istemesi durumunda , Türkiye aynı desteği verebilecek mi?

Cevaplanması gereken bir çok soru varken , karar merciilerinin oy aldıkları halktan bağımsızca hareket etmeleri , sorumsuzca bir davranış olarak karşımıza çıkıyor.Sistemin kurulmasını ve sonrasında yaşanabilecekleri Temel İnsan Hakkı olan Yaşama Hakkı'nı tehlikeye atan bir hareket olarak görüyoruz.Bölge halkının güvenliğini ve sağlığını tehlikeye atacak hareketlerden ve kararlardan kaçınılması gerektiği düşüncesindeyiz.

Katıldığınız için hepinize teşekkür ederiz..

Mazlum-Der Kocaeli Şubesi Adına , Yön.Kur.Üyesi

Sezer ÇORMAN

25 Kasım ''Kadına Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılması İçin Uluslararası Mücadele Günü'' olarak benimsendi. Bu gün basın, medya, STK lar hep kadınların yanında yer aldılar. Kadının ailede, iş hayatında, toplumda uğradığı maddi ve manevi şiddet gündeme alındı, enine boyuna tartışıldı, istatistikler çıkarıldı. Ama evde kocasından, babasından, ağabeyinden ve daha kimlerden şiddet gören Ayşe'nin, iş yerinde amirinin her türlü tacizini nafakası için göğüslemeye çalışan Fatma'nın, okula gitmesi gerekirken evlendirilen Fidan'ın, üniversite ve iş kapılarından sadece başörtülü olduğu için gerekirse yaka paça atılan Hatice'nin durumlarında hala bir değişiklik yok.

Evde dayak yiyen kadını gittiği karakoldan evine geri gönderen, evdeki saltanatı sona erecek diye karısının eğitim ve çalışma hakkını gasp eden, siyasi korkular ve saçma vehimlerle kızlarımızı başörtülü oldukları için okul kapılarından döndüren zihniyetin bir an önce değişmesi bunun içinde yasal düzenlemelerin acilen yapılması ve titizlikle de uygulanması gerekiyor.

TİKAD geçtiğimiz günlerde Başörtüsü ve Toplumsal Uzlaşma konulu ülke genelinde yaptığı anketin sonuçlarını açıkladı. Ankete katılanlar Başörtüsünü hayatın bir parçası olarak gördüklerini aralarında başörtüsünden kaynaklı herhangi bir sorun yaşamadıklarını belirtiyorlar. Başörtüsünü siyasal simge olarak görenlerin oranı ise sadece yüzde bir. Böyle anket sonuçları bazı kimselerin hoşuna gitmese de toplum gerçeği budur. Siyasi hırsları uğruna ve kendi koltuklarını koruyabilmek adına insanları kutuplara ayıranların, aralarına husumet tohumları atanların maskeleri er ya da geç düşecektir.

TESEV de uzun soluklu araştırmasının sonuçlarını açıkladı. Bu sonuçlar Türkiye gerçeklerini bir kez daha ortaya koydu. Başörtüsü yüzünden okullarına alınmayan, en gözde üniversiteleri kazanmalarına rağmen eğitimleri yarıda kalan kızlarımızın yaşadıkları psikolojik şiddetin boyutları ortaya çıkarılmıştır. Hasbelkader okuyan ve çalışan kadınlarımızın ise iş hayatında mecburen özel sektörü seçmeleri sebebiyle daha az paraya karşılık daha uzun mesailerde çalıştırılması kadına yönelik bir şiddet ve hak ihlalidir.

Araştırma sonuçları aklını kullanan, ufku geniş, hayatın her alanında inançlarından taviz vermeden bulunmak isteyen kadının sıkıntılarını, açmazlarını gün ışığına çıkardı. Toplumu yetiştiren kadının önündeki bu engeller kalkmadığı sürece o toplumun geleceğinin de parlak olmayacağı aşikârdır.

Türkiye, demokratikleşme yolunda bir adım daha attı. Herkes askerin dokunulmaz olduğunu sanırken onların da 657 ye tabi devlet memurları oldukları hatırlandı. İki general ve bir amiralin açığa alınması herhangi bir bürokratın açığa alınması kadar normalken ana muhalefet cephesinden yapılan sivil darbe açıklaması hepimize manidar geldi. Mademki demokratik bir Türkiye isteniyor artık bunlara alışacağız.  Kimse kanunlar önünde dokunulmaz değildir. Makamı ve mevkisi ne olursa olsun yaptığı yanlışların bedelini ödeyecektir.

Haftaya aynı gün ve saatte inanç özgürlüklerinin yaşanması adına atılan olumlu adımları dile getireceğimiz ve yaşanan pozitif gelişmeleri paylaşacağımız basın açıklamamızda buluşmak umudu ve duası ile tüm katılımcılara teşekkür ediyoruz.

Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu Adına

İlke İlim Kültür ve Dayanışma Derneği Üyesi

Aysel Yılmaz

Ülkemizin sıcak gündem maddelerinden biri olan anayasa tartışması devam ederken, inanç özgürlüğü sorunlarına dair yeni ihlal vakaları yaşanmaya devam etmektedir. YÖK'ün girişimleriyle üniversitelerin büyük bölümü başörtülü öğrencilere yönelik yasakları kaldırırken,bazı işgüzar görevlilerin marifetleriyle yasak uygulanmaya çalışılmaktadır.

Bu olaylardan birinde 4 ay önce peruk takarak Dikey Geçiş Sınavı'na (DGS) giren iki yıllık Açıköğretim İlahiyat Fakültesi öğrencisi Gülsüm Coşkun'un sınavı iptal edilmiştir. Sınav kaydı 'yok hükmünde' kabul edilen öğrencinin karşılaştığı muamelenin gerekçesi tam bir karamizah örneğidir. Coşkun'un TBMM'ye yaptığı başvuruyla ortaya çıkan skandalda, iddiaya göre sınav salonundaki öğrencilerden sadece peruk takanların 'kulak'larını göstermeleri istenmiştir. Kulağı görünmediği gerekçesiyle Gülsüm Coşkun'un bilgileri sınava hiç girmemiş gibi kayıtlardan silinmiştir.Böyle bir işlemin hiçbir yasal-hukuki dayanağı olmadığı halde yasakçı zihniyet varlığını sürdürmeye çalışmaktadır.

Özellikle başörtülü açıköğretim öğrencilerinin maruz kaldığı ayrımcı uygulamalara sıkça rastlanmaktadır.Açıköğretim Fakültesi büroları önünde saatlerce sıra bekleyen başörtülü öğrenciler kayıt yaptıramadan geri dönmekte, öğrenciler kayıt için perukla fotoğraf çektirmek zorunda kalmaktadır. Basına yansıyan haberlere göre AÖF'ten bir yetkili YÖK'ün kararının sadece sınavlara ve üniversitedeki derslere girilmesiyle ilgili olduğunu, kayıtları içermediğini belirterek, "Bize gelen bir yazı olmadığı için kayıtlarda başörtülü fotoğraf kabul etmiyoruz." demiştir.Dolayısıyla baskıcı-yasakçı anlayış hukuk tanımamakta ısrar etmektedir.

Bir kez daha ifade etmek isteriz ki, inanç özgürlüğünün önündeki tüm siyasi ve hukuki engellerin kaldırılması ve bu konuda istismarın önlenmesinin tek yolu dini özgürlüklerin yeni bir anayasayla güvence altına alınmasıdır.Başörtülü eğitim ve çalışma hakkının korunması için kesinlikle açık bir hukuki düzenleme şarttır.Aksi halde bu tür keyfi uygulamalardan kurtulmamız mümkün olmayacaktır

YAŞ zedeler YAŞ zâdeleremi yem edilmek isteniyor. İktidarın Referandum sonrasında geçen üç aylık sürede somut adımları atmamış olması acaba yaş mağdurlarını YAŞ'ı oluşturan 15 generalemi kurban etmek istiyor. Beyler mağduriyetler devam ediyor duyuyormusunuz! Artık muktedir olduğunuzu ispatlayın.

Zulme uğrayan tüm mazlumların mağduriyetleri bitene dek mücadelemiz devam edecektir.

Gelecek hafta cumartesi saat 12.30'da buluşmak üzere Allaha emanet olun.

Akyazı Başörtüsüne Özgürlük Platformu Adına

Mazlum der Akyazı Şube Başkanı

Burhan ÇİMŞİT

 

Sivil Haber Haberleri

Katil İsrail'e kucak açan Uluslararası Olimpiyat Komitesi sınıfta kaldı
Paris Olimpiyatlarının güvenlik işlerinde neden İsrail güçleri kullanılıyor?
Alimlerden Gazze bildirisi: HER MÜSLÜMANA FİLİSTİN SORULACAK
PKK'nin kanlı tarihinden bir kesit: Susa Katliamı!
Diyarbakır bu akşam da Gazze için meydanlardaydı