Azerbaycan ve Türkiye'de yasak sorunu sürüyor!
Sakarya Adalet Girişimi 276. hafta eyleminde Azerbaycan'da başlayan yasağı protesto ederken, Türkiye'de de sorunun sürdüğünü ifade etti. Eylemde ayrıca Mavi Marmara saldırısının hesabının daha sorulmadığı hatırlatıldı
Sakarya Adalet Girişimi Başörtüsü Platformu 276. hafta basın açıklamasını geride bıraktı. Her Cumartesi, saat 12.30'da Bulvar AKM önünde yapılan eylemlerde bu hafta basın açıklamasını platform adına Vahdet Vakfı Sakarya Temsilciliği'nden Metin Şanalmış okudu. Azerbaycan'da başlayan başörtüsü yasağa karşı harekete geçen ve bu sebeple bazıları gözaltına da alınan Müslüman kanaat önderlerinin çağrısına destek vererek İngilizce ve Türkçe "Başörtüsü yasağına hayır!" yazılı dövizleri taşınan eylemde, Metin Şanalmış sorunun Türkiye'de de devam ettiğine dikkat çekti. "Kızlarımızın mağdur olmamaları için eğitim yönünden mutlaka acilen köklü çözümler üretilmeli, bu sorun, hukuki zeminlerde güvence altına alınmalıdır. Zira kimi üniversite ve fakültelerde başörtüsü sebebiyle hâlâ rencide edilen, hakaret uğrayan, öğrenimi engellenen çocuklarımız var." dedi.
ÖZGÜRLÜKLER PARÇALANAMAZ
SAGİR adına açıklamayı okuyan Metin Şanalmış, konuyla ilgili şunları söyledi: Başörtüsü ile ilgili düzenlemeler yapılırken, insanımızın özgürlükleri kısıtlanmamalıdır. "Kamusal alan," "Hizmet veren, hizmet alan gibi hukuki olmayan kavramlarla eğitim ve çalışma hakkı engellene başörtülü kızlarımıza, şimdi de bir polemik tartışma ile üniversite öncesi başörtüsü tartışması çıkartılmıştır. Özgürlüklerde pazarlık söz konusu olamaz. Üniversite öncesi, üniversite hayatı ve mezun olduktan sonra hizmet alanlarında çalışma, inanç ve ifade özgürlüğünden yararlanma her vatandaşın hakkıdır. Görev ve yükümlülüklerini yerine getiren her vatandaş, bu haklarını da kullanabilmelidir. Onun için "Bölünmüş, parçalanmış özgürlüklere hayır diyoruz" Tüm yasakçı zihniyetlere hayır diyor; inanç, düşünce ve ifade özgürlüklerinin önündeki tüm engellerin kaldırılması yönündeki taleplerimizi kamuoyu önünde yineliyoruz."
MAVİ MARMARA'YA HOŞ GELDİN
Basın açıklamasında Metin Şanalmış, Türkiye'de vesayet sisteminin kalıcı olmasını isteyenlerin bulunduğuna dikkat çekerek "Geçmişte 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 darbeleri öncesinde hergün onlarca gencin katledildiği, askere-polise saldırıldığı, komünist-milliyetçi, Türk-Kürt, Alevi-Sünni, gibi ayrımlarla halkımızın bölünmeye çalışıldığı; Maraş, Çorum ve Sivas olayları, İstanbul'da Gazi Mahallesi'ndeki provokatif eylemler" Bunların tek bir mihraktan yönlendirildiği eylemler olduğu bugün daha iyi anlaşılıyor dedi. Şanalmış, basın açıklamasının sonunda Mavi Marmara'ya yönelik saldırıyı hatırlatarak "İsrail asla göz ardı edilmemeli, Mavi Marmara Gemisi saldırısının hesabı mutlaka sorulmalı ve İsrail ile olan ilişkiler tekrar masaya yatırılmalı ve gerekirse tüm anlaşmalar iptal edilmelidir. Bu vesile ile Mavi Marmara gemimize 'Hoş geldin' diyoruz. Şehitlerimizi tekrar rahmetle anıyoruz." dedi. Basın açıklaması "Ülkemize ve dünyaya dostluk, barış ve huzur dolu günler diliyoruz" temennisi ile son buldu.
Konya inanç özgürlükleri platformu 172. kez kayalıparkta toplandı. Açıklamayı platform adına Ali ERÖZ yaptı. Eröz açıklamasında şunları söyledi:
Rahman, Rahim, Allah'ın adıyla
Ülkemizde öteden beri süregelen başörtüsü meselesi uzun zamandır, çözülmeden durmaktadır. Osmanlı'nın son dönemlerinden beri batılaşma ve modernleşmenin bir tezahürü olarak başgösteren kılık-kıyafet ve tesettür meselesi, hususiyle kamu alanında ictimai hayatta ve üniversitede baskıcı, resmi ideolojisinin dayatmaları ile kronik bir hal almıştır.
1982 yılında YÖK'ün kurulması ve akabinde askeri idarenin lideri Kenan EVREN'in başörtüsünü üniversiteler ve imam-hatipler dahil orta öğrenimde yasaklanması ve bunun ardından gelen uygulamalar bugüne kadar devam eden yasakların kördüğüm haline almasına yol açmıştır.
Turgut özal hükümetinden beri tüm çabalara karşı anayasa makemesinin engellemeleri sonucu eğitim kurumlarındaki bu yasak ve zulüm çözülememiştir.1980'li yıllarda ODTÜ'de öğrenci olarak bulunduğum yollarda bu sorunla ilgili bazı tartışmalardan dolayı mağduriyete uğramış bir kimse olarak bu sorunun hala çözülememiş olması cidden üzüntü vericidir.
Kendilerini laik-seküler olarak nitelendirilip bu yasak ve zulümün sürmesini sağlayan cumhuriyet seçkinleri bununlada kalmayıp; tersine islam, islam dinini başörtüsü konusunda dayatmacı ve baskıcı olmakla suçlamaktadırlar. Laik cumhuriyet seçkinleri tüm bu baskı dayatmaları kendileri bu ülkenin dindar vatandaşlarına karşı yıllardır uygulamalarına karşın aynı zamanda islam'ı sanık sandalyesine oturtma çabası sergilemektedir.
Tüm dünya'da, tarihte hiçbir toplumda başörtüsüne, tesettür olayının olmadığı bu uygulamanın sadece islam dinine ait olduğunu, dolasıyla islam hakimiyetinin olduğu dönemler de diğer toplumun ve din mensuplarını başörtüsüne ve tesettür dayatıldığı yönünde tarihi ve toplumsal gerçeklerle hiçbir şekilde bağdaşmayan iddiaları gündemde tutmaktadır. Oysaki, kısa bir araştırma halinde dahi açıkca görülecektir ki, modernlik ve modernleşme öncesi tüm yerleşik, huzuri ve medeni toplumlar da kadın-erkek başörtme-tesettür olayının bir şekilde gözlemleyecektir.
19.yy. Amerika ve Avrupa toplumlarında dahi durumun bu şekilde olduğu döneme ilişkin fotoğraflardan dahi tesbit edilebilmektedir. Bu dönemlere ait dünyanın çeşitli yerlerinden çekilmiş olan fotoğraflar da kadınların bir şekilde başlık veya başörtüsüne sahip oldukları görülebilmektedir. Erkeklerde dahi 1940'lara kadar; çeşitli şapka ve şerpuşların bulunduğu müşahade edilmektedir. Tüm bunlar, örtünme olayının geç-modern dönem öncesi medeni, yerleşik insanlığa ait evrensel bir olgu olduğunu ortaya koymaktadır. İslam'da kur'an-ı kerim ve ahadi-i nebeviyede; örtünmenin murad-ı ilahiye ye muvafık örtünme şekilleri belirtilmiştir.
İslam aleminde yaşayan bugün,öteki,olarak algılanan diğer din mensupları ve farklı inanç gruplarında dahi; islami şekilde olmasa da örtü olayı söz konusuydu. Bunu bir çocukluk dönemlerinin de bile müşahade ederdik. Bugün Türkiye'de yaşayan Süryani-Nasturi gruplarına ait köy ve kasabalarda bu inanç mensuplarının kadınlarının hala bir şekilde başörtülü oldukları görlümektedir.
Dolasıyla dindan kesimleri ve dini kuralları suçlayan seçkinci baskıcı elitlerin bu temelsiz iddialarına karşın asıl dayatmacıların kendilerinin olduğunu ortaya koymaktadır. 28 senedir üniversiteler vs.çeşitli eğitim kurumları ile çeşitli kamu alanlarında sürdürülen bu yasak ve zulüme karşı gösteriler bu tepki ve direnişler herşeye rağmen sürdürülmektedir. Başörtüsü yasağı ve zulmünü siyasi bir baskı ve rant amacı olarak sürdüren çevreler, bu memleketin dindar insanlarını kamusal alanda ve sosyal yaşamda tasfiye edip soyutlamaya, adeta gettalara hapsetmeyi amaçlamaktadırlar. Böyle bir direniş ve tepkinin sürdürülmesi islami ve insani görevdir.
Akyazı Başörtüsüne Özgürlük Platformu Adına
Sosyolog yazar
Müfit YÜKSEL
Bildiğiniz gibi bugün 2010 yılının son cumartesi günü ve bizim bu yıl itibariyle son basın açıklamamız. İnanç özgürlüğü platformu hak ihlallerini gündeme getirmek, inançların (hangi inanış ve dinden olursa olsun) önündeki engelleri kaldırmak için her hafta yağmur kar demeden bu parkta toplandı ve mazlumun sesi olmaya çalıştı.
2010 yılı ülkemiz ve dünya için çok hareketli bir yıl oldu. Hükümetin yeni Anayasa teklifine yetmez ama EVET dedik. Başörtüsü yasağı gündeme geldiğinde umutlandık ama umutlarımız başka bahara kaldı. Önümüzde bir seçim dönemi var. Hükümeti ve muhalefet partilerini uyarıyoruz. Başörtüsü özellikle eğitim gören kızlarımızın asli sorunudur. Onlar da bu seçimden ve yeni Anayasadan çözüm bekliyorlar. Bu çözümün nereden geleceğini gözlemleyecek ve kararımızı vereceğiz.
Kamusal alan tartışmaları hala devam ederken eğitim ve hizmet alma sektöründe başörtülü kızlarımızın mağduriyeti devam etti. Okul kapılarından tartaklanarak döndürülürken, hastane ve resmi kurumlarda rencide edildiler. Turizm ve eğitim amaçlı okul gezilerinde otobüslerden indirildiler. Pasoları verilmedi. Milli güvenlik gibi bazı derslerde formasyonu bile olmayan öğretmenler tarafından başörtülü kızlarımız, namaz kılan çocuklarımız ve hatta anne babaları bile fişlendiler. Gençleri okullarda eroin ve sigara gibi uyuşturucu madde ve alışkanlıklardan kurtarmaya çalışmak yerine nerede namaz kıldıkları, tespih çekip çekmedikleri araştırıldı.
Sözde çağdaş STKlar bile burs verirken öğrencilerin ihtiyaç sahibi olup olmadıklarına bakmak yerine inançlarını ve aile yapılarını araştırdılar. Terörist olmaları, illegal olaylara karışmaları onlar için önemli değildi. Yeter ki öğrenci inançlı olmasın annesi başörtülü, babası dindar olmasın burs için bu yeterliydi.
Bizler farklı inanç gruplarının da hakları gasp edildiğinde yine sesimizi buradan duyurduk. Ankara Cebeci'deki Kurtuluş Kilisesi'ni basan üç silahlı kişiyi buradan kınayan açıklamalarımız oldu. Sadece bu değil. Biz inanç özgürlüğü PLT. Olarak din, dil,ırk,mezhep ayırmaksızın mazlumun yanında olduk. Baş bağalar katliamını kınarken, Sivas katliamını da unutmadık.
Danıştay saldırısını , Hırant Dink cinayetini, darbe senaryolarını, YAŞ mağdurlarını dile getirdik.Türkiye üzerinde oynanan oyunları yıllardır görmemize, bilmemize rağmen kanıtlanamayan bir takım olaylar sebebiyle suskun kaldık. Ama bugün ülkenin başına örülmeye çalışılan çorap sökülmeye başladı. İpin ucu yakalandı. Fail-i meçhuller, işkenceler, darbeler, suikastlar gün yüzüne çıkarılır ümidini taşıyoruz.
Irak, Filistin işgalleri , Mavi Marmara direnişi de gündemimizdeydi. Dünya barışı ve insan hakları her zaman gündemimizde olacaktır.
İnanç özgürlüğü platformu olarak bir 256 hafta daha buradan seslenmeyi göze alıyoruz.Yeter ki zalim zulümlünün, mazlum ise bunun bir kader olmadığının farkında olsun. Bir sonraki hafta buluşmak dileğiyle 2011 yılı hepimiz için huzur, barış ve özgürlüklerle dolu bir yıl olsun diyoruz. Selam ve dua ile"
25.12.2010
ANKARA İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜPLATFORMU ADINA
İLKDERAYSEL YILMAZ