Başörtüsü Eylemlerinde Bu Hafta(FOTO)

Konya'da 173., Bursa'da 13.,Sakarya'da 277.,Antalya'da, Van'da 159., Kocaeli'de 298., Ankara'da 257., Akyazı'da 204. Başörtüsüne Özgürlük Eylemleri Düzenlendi.

Rahman, Rahim, Allah'ın adıyla
Bile bile gerçeği batılla bulayıp hakkı gizlemeyin. Siz kitabı okuduğunuz halde insanlara iyiliği emredip kendinizi unutuyor musunuz? Aklınızı kullanmıyor musunuz? (Bakara Suresi 42-44. Ayetler)
Sevgili dostlar, değerli basın mensupları;
Diyanetin yan kuruluşu olan Türkiye diyanet vakfındaki görevden alma ve peşi sıra meydana gelen istifalar gözleri ve ilgileri Türkiye diyanet vakfının üzerine çekmiştir. Kendisi ve maksatları bir tartışma konusu olan diyanetten sonra diyanet vakfının da ne yaptığı veya yapması gerekenlerden neleri yapmadığı ve böyle bir kurumun niçin var olduğu bir kez daha tartışılmaya açılmıştır.
Devletin din üzerindeki tahakkümünü ifade eden diyanet bu tahakküm hususunda dinin devlete karşı tarafsız olarak ilan edilen laiklik algısını devletin dine müdahalesi olarak uygulayan bir görüntü çizmektedir. Dinin devlete müdahalesinin kanunlarla yasaklandığı bir ülkede devletin dine müdahalesi kurumlarla gerçekleşmektedir. Dini, hayatın içerisinden alan ve vicdanlara hapis etmeyi öngören bir yönetim anlayışı bunu yeterli görmeyip dinin tabiatına da kurumlar aracılığıyla da müdahale etmeye kalkışmaktadır.
Türkiye diyanet vakfı kadın faaliyetlerinin yürüten Ayşe Sucunun görevden alınmasıyla, ilgili vakfın kadınlar üzerinde ne tür bir çalışma ürettiği de ortaya çıkmıştır. Kendisini dini temsil makamında gören bu anlayışın dinle olan bağlarının zayıflığı dini hayata olan ilgilerinin basitliğine rağmen dinle alakalı işler de ona şekil vermeye çalışmaları bir tahrif çalışmasından ibarettir.
Ülkenin en önemli gündemi olan başörtüsü üzerinden, dini hayata yapılan baskıların, adı geçen kurum tarafından hiç gündeme almaması tenkit edilmektedir. Bu kurum ve yetkililerinin zalimlere sessiz kaldığından bahsedilmektedir. bu görüşte olanlar kanaatimizce ciddi bir yanılgı içerisindedirler. İlgili kurum ve yetkilileri kesinlikle başörtüsü zulmüne karşı tarafsız kalmamışlardır. Üstüne üstlük Onlar bu zulmün hem destekçisi hem de bu zulmün sonuçlarının pratik uygulayıcıları olmuşlardır.
Başörtüsü zulmünün altında yatan en büyük etken seküler bir yaşam tarzına muhalif olması ve bu yaşam tarzının alternatifi olmasıdır. Sonuçları itibarıyla bu yasak seküler bir yaşam biçimini benimseyen fertlerin oluşması ve dinin sekülerleşmesinin sağlanması amaçlıdır. Diyanet vakfındaki bu yetkililerin bu amaca yönelik yaptıkları çalışmalar ortadadır. Yani onlar zulme sessiz kalmamış bilakis zalimle işbirliği içerisinde bulunmuşlardır. Müslüman halkımızın paralarıyla oluşturulan bu tür kurumların, dini hayata müdahalede rol almış olmaları kabul edilebilir değildir.
Bir direniş ve zulme karşı koyuş, sadece zalimin kendisine muhalefet değildir. Aslında onu besleyen düşünceye, inanca ve anlayışa karşı koymaktır. Bununla birlikte zulmün ayakta durmasını sağlayan her kişi, kurum ve kuruluşa da karşı olmaktır. Bunlar ister dini maksatlarla kurulmuş oldukları iddiasında bulunsunlar, ister başka maksatlarla kurulmuş olsunlar aynıdırlar.
Müslüman halkımızı, kendi dini hususunda hassasiyet göstermeye, zalimi ve onun destekçilerini adları ne olursa olsun ve hangi kimlik altında bulunursa bulunsunlar, onları desteklememeye ve reddetmeye çağırıyoruz.
Unutulmamalıdır ki; putların en büyükleri din adına dikilenler ve din adamları tarafından dikilenlerdir. İçinde bulunduğumuz günler buna şahitlik etmektedir. Hristiyan din adamları tarafından oluşturulan haç, çam, ve noel, uygulamaları bunların en açık örnekleridir.
Hakkın hak, hakikatin yaşanır olduğu, batılın hakka müdahale etmediği bir dünyada yaşama umuduyla hepinizi 174. haftada aynı yer ve saatte buluşmak üzere hepinizi Allah a emanet ederiz.

Bursa Mazlumder Şubesinin her ayın ilk Cumartesi günü ''Başörtüsüne Özgürlük'' eylemlerinin 13.'sü ,Şehreküstü Meydanın'da Zehra Direk tarafından gerçekleştirildi.Yoğun katılımın olduğu eylemde,katılımcıların Türkçe,Kürtçe dövizler taşıdığı ve Direk'in sözlerinin sık sık sloganlarla kesildiği görüldü.
Basın Açıklamasının Tam Metni

Mazlum Der'in değerli dostları, kıymetli misafirler;

2011 yılının ilk gününe de maalesef başörtüsü yasağını protesto ederek giriyoruz. Üniversitelerde sözde kaldırılmış olmasına rağmen kılık ve biçim değiştirerek sinsice sürdürülmeye çalışılan başörtüsü yasağı orta ve ilköğretimde tavizsiz bir şekilde uygulanmaya devam etmektedir. Kamu çalışanları ve buna özenen birçok özel işyerinde de maalesef yasak uzun ömürlü yaşantısını sürdürmektedir.
Üniversitelerde yarım ağızla başörtüsü serbestîsine taraf görünenler "ama ortaöğretimde, hele hele ilköğretimde yok ha" diyerek örtüyü adeta kampus içine hapsetmek istemektedirler. Üniversiteden mezun olduktan sonra çalışma hayatı başörtülüler için tam bir kâbus olmaya devam etmektedir. Kamuda hemen hemen hiçbir sektörde çalışma imkânı bulamayan başörtülüler maalesef kamuya özenen özel sektöre ait birçok işyerinde de çalışamamaktadır.
Üniversitelerde YÖK başkanının kişisel gayretleri ve inisiyatifiyle biraz gerilemiş görünen yasakçı zihniyet, yasağı hiçbir yasal karşılığı olmayan tutanak tutmak ve başörtülü öğrenci olan amfide ders vermemek gibi rafine yöntemlerle inatla ve ısrarla sürdürme çabası içindedir. Uludağ üniversitesinin çeşitli fakültelerinden derneğimize bu yönde yoğun şikâyet ve başvurular gelmiştir. Bunun üzerine Mazlum Der Bursa Şube Başkan ve yönetim kurulu üyeleri ilgili rektör yardımcısını makamında ziyaret etmiş ve YÖK başkanlığının çok açık talimatına rağmen hiçbir yasal gerekçesi olmayan yasağın Uludağ üniversitesinde yaşatılmaya çalışıldığını, başörtülü öğrencilerin eğitim haklarını engelleyen öğretim görevlileri ve onları yemekhaneye sokmak istemeyen güvenlik görevlileri hakkında "eğitim ve öğretimi engelleme", "ayrımcılık yapma" ve "görevi kötüye kullanma" suçlarından suç duyurularında bulunulacağını, hukuki sürecin takibinde mağdur öğrencilerin yanında olunacağını ifade etmişlerdir.
Başörtüsü yasağına karşı mücadele eden Türkiye Başörtüsü Platformunun internet sitesi platformhaberin 30.12.2010 tarihli haberine göre;
İzmir'in Konak ilçesinde bulunan Yapıcıoğlu İlköğretim Okulunda okuyan ve okul birincisi olan 8. sınıf öğrencisi Amine Şani (13), başörtüsünü çıkarmadığı 25 gün boyunca tek başına bir kütüphane odasında yalnız bırakıldıktan sonra Şerife Eczacıbaşı İlköğretim okuluna sürgün edildi. 13 yaşında bir kıza dini inançlarından dolayı taktığı başörtüsü nedeniyle tabir caizse "takan", onu tecrit eden, izole eden, toplum dışına iten okulundan ve arkadaşlarından uzaklaştırarak adeta bir cüzzamlı muamelesine tabi tutan anlayışa ne denir acaba? Bu mudur demokrasi çağdaşlık, bu mudur laiklik? Herkesi kucaklayacağı söylenen sosyal devlet bu mudur?
Platformhaber'de yer alan başka bir haber ise TÜRMOB tarafından 'mali müşavirlik' staj sınavlarında uygulanacağı duyurulan başörtüsü yasağıdır. Bir önceki sınavda fiilen uygulanmayan yasağın önümüzdeki Mart ayında yapılacak sınavlarda başörtülü ve peruklu öğrencilere yönelik olarak yeniden hayata geçirilmeye çalışıldığı anlaşılmaktadır. Devlet üniversitelerinde kaldırılmaya çalışılan yasağın serbest çalışacak mali müşavirlere karşı başı açık fotoğraf istenmek suretiyle uygulanmaya çalışılması yasakçı zihniyetin yasağı uygulamada ne kadar arzulu ve kararlı olduğunu göstermektedir.
Binlercesi arasından seçilen bu iki örnek maalesef iktidar oyununun başörtüsü üzerinden oynanmaya devam ettiğinin acı birer göstergesidir. Herkesin siyasi ve ideolojik muhalifine karşı gücünü başörtüsü ve başörtülü üzerinden göstermeye çalıştığı ülkemizde başörtüsü karşıtlığı çağdaşlığın ve laikliğin neredeyse tek ölçütü haline gelmiştir. Başörtüsünü siyasi simge olarak değerlendirip mahkûm etmek isteyen zihniyet asıl başörtüsü karşıtlığını bir siyasi simge haline getirdiğinin farkında değildir.
Genel başkanlığa yeni seçildiği günlerin heyecanıyla "başörtüsü yasağını biz çözeriz" diyen Kılıçdaroğlu da Cumhurbaşkanı'nın bir gazetecinin ısrarlı sorularından sıkılarak söylediği "bıktık artık" beyanatına sığınmış, mademki "Sayın Cumhurbaşkanı artık konuşmayalım diyor, biz de artık konuşmayalım" diyerek kapağını henüz araladığı özgürlük defterini açmadan kapamıştır. Yani değerli dostlar siyasiler bir çeşit centilmenlik anlaşmasıyla şimdilik başörtüsü yasağını konuşmamaya karar vermişlerdir. Eğer konuşmamakla hallolacaksa o zaman biz de konuşmayalım ve hatta önümüzdeki ayki basın açıklamamızı ağızlarımıza bant çekili olarak sessiz protestoya dönüştürelim.
Ancak hepimiz biliyoruz ki siyasiler baharla birlikte seçim meydanlarına inecekler ve bize yine oylarımızı alabilmek için gülücükler eşliğinde özgürlük vaat edecekler. Kısacası iktidar oyunu vermek istemeyenlerle "sözde" almak isteyenler arasında devam edip gidecek. İğneyi siyasilere batırırken çuvaldızı kendimize batırmayı da unutmuyor, yasağın meşrulaşması ve benimsenmesindeki kendi hissemizi de elbette ihmal etmiyoruz.
Ama artık silkinme ve uyanma vaktidir, başörtüsü üzerinden oynanan iktidar oyunun tarafı ve piyonu olmayacağız. Yerden göğe kadar haklı olduğumuz bir davada kimseden himmet beklemeyecek ve haklarımızı kullanmak için artık hiç kimseden ne emir, ne yasa ne de izin beklemeyeceğiz. Hiçbir hukuka dayanmayan fiili başörtüsü yasağını yine fiilen kaldıracak, ait olduğu yere, tarihin karanlık arşivine geri göndereceğiz.
Kimseden ihsan beklemiyoruz ve güneşimizi kesecek bir gölge de istemiyoruz. İktidarı ve muhalefetiyle bütün siyasiler inşallah bu defa kararlılığımızı anlamışlardır ve inşallah haklarımızın önündeki engelleri bir an önce kaldırırlar. Biz kararlıyız ve yasak sürene kadar meydanlardayız.
Ayrıca asgari ücret tespit komisyonu tarafından tespit edilen 2011 yılı asgari ücret oranları emeği ile ülkeyi taşıyan kesimler açısından kesinlikle memnun edici değildir. Yılın ilk 6 ayı için % 4.7, ikinci 6 ayı için de % 5.1 olarak belirlenen zamlar ülkede var olan reel anlamdaki %20lere yaklaşan enflasyon göz önüne alındığında yoksul ve mahrum kesimlerin 2011 de en azından%10 daha yoksullaşacağını bize göstermektedir.
Liberalizmin azgın, doymak bilmez hırsı emeği ile geçinen tüm kesimleri bunaltmakta, yoksulluğun krizini artırmaktadır,Bu sorun hiçbir etnik yapı ve sınırlarla tanımlanamaz evrensel bir sorundur.Yeryüzünün tüm mahrumları yükselen vahşi sömürünün kurbanları haline getirilmek istenmektedir.Buna karşı yapılacak ise mazlumlardan yana olan, kalplerinde adalet ve merhamet duygularının ölmediği tüm kesimlerin saflarını sıklaştırmalarıdır.

Bunun yanında kamuoyunda tartışmaya açılan iki dilli yaşam konusu kimsenin birbirini anlamadan dinlemeden kendi içinde ötekine cevap verir hale dönüşmüş ve meşhur sağırlar diyalogu şeklini almıştır. Sorunun ancak temel insan hak ve hürriyetlerinin gözetildiği, bunun dışında hiç bir arka plan ve gizli ajandaların olmadığı bir anlayışla çözülebileceği açıktır.Mazlumder tüm insan hak ve hürriyetlerine yönelik ihlalleri Hak ve Adalet burçlarından gözetlemeye, deşifre etmeye, kamuoyu oluşturmaya ve meşru her türlü yöntemle zulme karşı koymaya devam etmektedir.Derneğimiz bu konuda görüş ve önerilerinize açıktır.

Önümüzdeki ayın ilk cumartesi günü saat 13.00 te görüşmek üzere, gözleriniz mazlum ve mahrumlar üzerinde olsun.

MAZLUMDER BURSA ŞUBESİ

SAGİRBP adapazarı merkezde 277. basın açıklamasını gerçekleştirdi.
israilin Gazze saldırısının yıldönümü vesilesiye, Filistin Direnişi ve Mavi Marmara şehitleri anılırken "

Bugün bu şanlı direnişi tekrar anarken, katil İsrail ve yandaşlarını bir kez daha lanetliyoruz. Gazze direnişi bize gerçek düşmanlarımızın kim olduğunu öğretirken, aynı zamanda uzlaşma veya teslimiyetin değil sadece ve sadece direnişin mazlumların yegane kurtuluş yolu olduğunu ispatlamıştır." ifadelerine yer verilen açıklamada ,

hükümetin açıkladığı son asgari ücretle ilgili de "

2011 yılı net asgari ücret 629 TL olarak açıklandı. Kapitalizmin bütün boyutlarıyla hayata geçirilmeye çalışıldığı ülkemizde bu ücret, modern köleliği tanımlamaktadır. Tüm sendikal hakların yok sayıldığı, taşeronluk sisteminin bir kâbus gibi emekçilerin üzerine çöktüğü bu sürecin halkımız tarafından doğru anlaşılması ve kapitalizme karşı tüm mazlumların ortak bir cephe oluşturması acil bir gerekliliktir. Hükümetin uluslararası sermaye ve ulusal sermayeyi ihya etme çabaları ve buna bağlı sanal büyüme değerleri ile halkımızın gözünü boyama girişimleri deşifre edilerek, kapitalist değerlerin hayatımız kuşatmasına karşı topyekûn bir mücadelenin ortaya konulması zaruridir. Tüm halkımızı kapitalizme karşı mücadeleye omuz vermeye çağırıyoruz." şeklinde değerlendirildi.

TÜRMOB dan konan sınav yönetmeliği ve Azerbaycan'da uygulamaya giren  Başörtüsü yasağı ile ilgili bilgilendirme yapılırken

açıklama"

Azerbaycan'da ve Türkiye'de aynı şeytani zihniyete sahip, dünya egemenlerinin işbirlikçisi olan elitlerin  bu yasakların arkasında olduğunu halkımız yakinen bilmektedir. Gerek ülkemizde gerek Azerbaycan'da gerekse tüm dünyada şeytanın taraftarları mutlaka zelil olacaklardır. Kazanan ise mutlaka Allah'ın taraftarları olacaktır. " ifadeleriyle sona erdi.

basın açıklamasını SAGBP adına Diriliş Saati dergisinden Serdar Duman okudu.

277.basın açıklamasının tam metni:

Sakarya Adalet Girişimi 277. Basın Açıklaması

 

HER YER GAZZE, HEPİMİZ FİLİSTİNLİYİZ

 

Bundan iki sene önce, 27 Aralık 2008'de İsrail Gazze'ye karşı "dökme kurşun operasyonu" adı ile tanımlanan katliamı başlatmıştı. Çoğunluğu çocuk ve kadın yaklaşık 1500 kişi bu operasyonda katledildi. Gazze halkının izzetli direnişi karşısında İsrail Hamas'ı imha etmeyi başaramadan geri çekilmek zorunda kaldı.

 

Bugün bu şanlı direnişi tekrar anarken, katil İsrail ve yandaşlarını bir kez daha lanetliyoruz. Gazze direnişi bize gerçek düşmanlarımızın kim olduğunu öğretirken, aynı zamanda uzlaşma veya teslimiyetin değil sadece ve sadece direnişin mazlumların yegane kurtuluş yolu olduğunu ispatlamıştır.

 

İsrail, amerika ve avrupa ülkelerinin yani batı medeniyetin nedenli ikiyüzlü ve kan içici olduğu zaten bilinen bir gerçekti. Ancak İslam coğrafyasındaki Mısır firavunu Mübarek ve Suudi Arabistan kralı Abdullah gibi işbirlikçiklerin ne denli tehlikeli ve zalim oldukları, bu süreçte daha iyi anlaşıldı. Bu vesileyle Türk hükümetinin israil ile ilişkilerini kesmek için neyi beklediğini merak ediyoruz. İsrail'in her türlü cüretkâr ve tecavüzkâr çıkışlarına karşılık İsrail ile ilişkilerini devam ettiren bir hükümetin bu konudaki samimiyetinin sorgulanması kaçınılmazdır. Ak Parti hükümetinin derhal İsrail ile ilişkilerini kesmeye çağırıyoruz.

 

Mavi Marmara gemisi Müslüman halkımız ile yeniden buluştu. Bu buluşma tüm şehitlerimiz ve özellikle de Mavi Marmara'da şehit düşen kardeşlerimizi tekrar yâd etme fırsatını bize verdi. Buradan haykırıyoruz ki,

 

Hepimiz Furkan Doğanız ve Allah(c.c.) yolunda şehit olmaya hazırız.

 

Lübnan'da, Gazze'de, Mavi Marmara'da yaşanılan süreç siyonist rejimin kâğıttan bir kaplan olduğunu ortaya koymuştur. Müslüman halkımız israil ve amerika ile yakın olduğuna inandığımız nihai hesaplaşmaya hazırdır.

 

Bu vesile ile Filistin davasının öncüleri olan Hamas'ı, İslami Cihad'ı ve Hizbullah'ı selamlıyoruz.

 

Kudüs'ü ve Mescidi Aksa'yı ümmetin kalbi olarak görerek şer güçlerle izzetli bir mücadeleyi yürüten İran İslam İnkılâbı'nı selamlıyoruz.

 

Şeyh Ahmed Yasin'i, Fethi Şikaki'yi, Abbas Musavi'yi ve adlarını tek tek zikredemediğimiz tüm şehitlerimizi rahmetle anıyoruz.

 

Yine ifade ediyoruz ki Gazze ambargosunun kırılmasını sağlayacak her türlü teşebbüse malımız ve canımızla destek vermeye hazırız.

 

Nihai zaferin ancak ve ancak israil urunun Ortadoğu'dan kesilip atılması ile gerçekleşeceğine inanıyoruz.

 

 İsrail ve amerikan ürünlerini boykot uygulamasına genişleterek devam etmeliyiz. Bu ürünleri satın almakla zulme vereceğimiz desteğin hesabını ahirette veremeyiz. Boykot konusunda tüm halkımızı duyarlı olmaya çağırıyoruz. Siyonist kurşunların parasının bizden çıkmasına müsaade etmemeliyiz. Kararlı ve dik duruşumuz zalimleri dize getirecektir.

 

2011 yılı net asgari ücret 629 TL olarak açıklandı. Kapitalizmin bütün boyutlarıyla hayata geçirilmeye çalışıldığı ülkemizde bu ücret, modern köleliği tanımlamaktadır. Tüm sendikal hakların yok sayıldığı, taşeronluk sisteminin bir kâbus gibi emekçilerin üzerine çöktüğü bu sürecin halkımız tarafından doğru anlaşılması ve kapitalizme karşı tüm mazlumların ortak bir cephe oluşturması acil bir gerekliliktir. Hükümetin uluslararası sermaye ve ulusal sermayeyi ihya etme çabaları ve buna bağlı sanal büyüme değerleri ile halkımızın gözünü boyama girişimleri deşifre edilerek, kapitalist değerlerin hayatımız kuşatmasına karşı topyekûn bir mücadelenin ortaya konulması zaruridir. Tüm halkımızı kapitalizme karşı mücadeleye omuz vermeye çağırıyoruz.

 

Başörtüsü zulmü çeşitli boyutlarda devam ediyor. Son yasak uygulaması da Türkiye Serbest Muhasebeci, Mali Müşavirler ve Yeminli Mali Müşavir Odaları Birliği (TÜRMOB)'dan" TÜRMOB Mali Müşavirlik sınavı için başörtülü veya peruklu fotoğraf kabul edilmeyeceğini, başörtülü veya peruklu gelenlerin sınava alınmayacağını ilan etti. Bırakın başörtüsünü, peruğa bile tahammül edemeyen bir ucube zihniyet" Allah'a savaş açmış bir avuç zavallının Müslüman kimliğe tahakküm etme gayreti" Direniş zalimlerin bütün çabalarını bertaraf ederek başarıya ulaşacaktır. TÜRMOB yöneticileri aklını başına toplamadığı takdirde, halkımız onlara gereken dersi en kısa zamanda verecektir.

 

Azerbaycan da başörtüsü yasağı ile tanıştı. Ülkesindeki İslami uyanıştan korkan Aliyev ve avanesi, okullara başörtüsü yasağı getirdi. Azerbaycanlı Müslüman kardeşlerimizin binlercesi sokağa dökülerek bu yasağı protesto ettiler. Bizler Azerbaycanlı kardeşlerimizin başörtüsü direnişini destekliyor ve bu dik duruşlarından dolayı onları tebrik ediyoruz. Azerbaycan'da ve Türkiye'de aynı şeytani zihniyete sahip, dünya egemenlerinin işbirlikçisi olan elitlerin  bu yasakların arkasında olduğunu halkımız yakinen bilmektedir. Gerek ülkemizde gerek Azerbaycan'da gerekse tüm dünyada şeytanın taraftarları mutlaka zelil olacaklardır. Kazanan ise mutlaka Allah'ın taraftarları olacaktır.

 

Sakarya Adalet Girişimi Başörtüsü Platformu Adına Diriliş Saati Dergisi

27 Aralık 2008 "Dökme Kurşun Operasyonu" 2. yılını doldurdu. Bu iki yıl zarfında İsrail saldırgan tavrından taviz vermedi. Geride kalan iki yıl sürecinde ve işgalin başladığı tarihten bu yana görüyoruz ki; İsrail sadece Filistin halkına değil, Filistin halkının yanında saf tutan herkese karşı zalimane tavrını gösteriyor.

Geçmişte Filistin halkının evlerinin yıkımına karşı durarak İsrail buldozeri altında ezilen Rachel Corrie, kendi devletinin zulmüne karşı çıkarak muhalif ses yükselttiği için sadece Filistin halkına uygulanan yargılanmadan mahkûm edilme uygulamasına tabi tutulan İsrail vatandaşı Tali Fahima, Mavi Marmara hadisesinde şehit olan ABD vatandaşı Türk asıllı Furkan Doğan, Necdet Yıldırım, Cevdet Kılıçlar, Cengiz Songür, Cengiz Akyüz, İbrahim Bilgen, Çetin Topçuoğlu, Fahri Yıldız, Ali Haydar Bengi ve geçtiğimiz günlerde Filistin topraklarında işgal karşıtı eylem yaptığı için tekme tokat dövülen batılı insan hakları aktivistleri bunun sadece birkaç örneğidir. Artık kudurmuşçasına yanına yaklaşan herkese saldıran İsrail'e yeter artık denmelidir.

Dökme kurşun operasyonunun yıldönümünde, o vahşeti hatırlatmak istercesine Gazze'ye tekrar saldıran İsrail askerleri iki Filistinli kardeşimizi şehit etti. Filistin'de yaşanan katliamların kuru bir özürle geçiştirilemez ödenenecek hiçbir tazminat kaybettiğimiz kardeşlerimizin acısını hafifletemez.

Filistin'deki terörist işgal yönetiminin, Mavi Marmara da gemisinde işlediği vahşi cinayetler için özür dilemesi ve tazminat ödemesi, Müslüman halkın yaşadığı bu ülkenin işgal hükümetini ilk tanıyan ülke olama utancını ortadan kaldırmaz.

Bu ülkenin Müslüman halkı olarak bizim sayın başbakandan beklediğimiz artık Filistin halkının acıların üzerinden yaptığı şovu bırakıp somut adımlar atmasıdır. Sayın başbakandan derhal işgal yönetimi ile tüm diplomatik ve ticari ilişkileri kesmesini bekliyoruz.

Devletin din üzerindeki tahakkümünü ifade eden diyanet bu tahakküm hususunda dinin devlete karşı tarafsız olarak ilan edilen laiklik algısını devletin dine müdahalesi olarak uygulayan bir görüntü çizmektedir. Dinin devlete müdahalesinin kanunlarla yasaklandığı bir ülkede devletin dine müdahalesi kurumlarla gerçekleşmektedir. Dini, hayatın içerisinden alan ve vicdanlara hapis etmeyi öngören bir yönetim anlayışı bunu yeterli görmeyip dinin tabiatına da kurumlar aracılığıyla da müdahale etmeye kalkışmaktadır.

Türkiye diyanet vakfı kadın faaliyetlerinin yürüten Ayşe Sucunun görevden alınmasıyla, ilgili vakfın kadınlar üzerinde ne tür bir çalışma ürettiği de ortaya çıkmıştır. Kendisini dini temsil makamında gören bu anlayışın dinle olan bağlarının zayıflığı dini hayata olan ilgilerinin basitliğine rağmen dinle alakalı işler de ona şekil vermeye çalışmaları bir tahrif çalışmasından ibarettir.

Ülkenin en önemli gündemi olan başörtüsü üzerinden, dini hayata yapılan baskıların, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından hiç gündeme almaması tenkit edilmektedir. Bu kurum ve yetkililerinin zalimlere sessiz kaldığından bahsedilmektedir. Bu görüşte olanlar kanaatimizce ciddi bir yanılgı içerisindedirler. İlgili kurum ve yetkilileri kesinlikle başörtüsü zulmüne karşı tarafsız kalmamışlardır. Üstüne üstlük onlar bu zulmün hem destekçisi hem de bu zulmün sonuçlarının pratik uygulayıcıları olmuşlardır.

Başörtüsü zulmünün altında yatan en büyük etken seküler bir yaşam tarzına muhalif olması ve bu yaşam tarzının alternatifi olmasıdır. Sonuçları itibarıyla bu yasak seküler bir yaşam biçimini benimseyen fertlerin oluşması ve dinin sekülerleşmesinin sağlanması amaçlıdır. Diyanet vakfındaki bu yetkililerin bu amaca yönelik yaptıkları çalışmalar ortadadır. Yani onlar zulme sessiz kalmamış bilakis zalimle işbirliği içerisinde bulunmuşlardır. Müslüman halkımızın paralarıyla oluşturulan bu tür kurumların, dini hayata müdahalede rol almış olmaları kabul edilebilir değildir.

Sayın başbakan ve AKP yetkileri her platformdan ekonomik devrim yaptıkları ile övünmekteler.  Ekonomik başarıları olarak gösterdikleri ülke kaynaklarını ellerinde tutan bankaların son 8 yılda karlarını katlamaları. Buna kimsenin itirazı yok. Zaten 8 yıllık AKP iktidarı boyunca bu ülke sermaye cenneti oldu MÜSİAD ve TÜSİAD patronları semirdikçe semirdi. Ancak bu mutlu azınlık zümresi dışında yaşayanlar her geçen gün daha da yoksullaşmakta.

Şu an itibari ile ülkemizde açlık sınırı 869 TL.yoksulluk sınırı ise 2533 TL. Zamlar geldikçe bu rakamlar elbette fırlayacaktır. Pekala, bu zamlar karşısında bu hayat pahalılığı karşısında asgari ücretlinin eline geçen net olarak 600 TL. Hafızanıza güvenemiyorsanız lütfen üst satırları tekrar okuyunuz. Yoksulluk sınırı 2533 TL. Ama hiçbir asgari ücretli yoksulluk sınırı 2533 TL . ise neden bizim maaşımız 600 TL demez.

Bugün dört kişilik bir ailenin yoksulluk sınırı 2500 liradır. İnsan onuruna yaraşır bir yaşam için asgari standart budur. Asgari ücreti tespit edenlerin, bu rakama bakınca adalet duygusundan hiçbir şekilde nasiplenmedikleri anlaşılıyor. Çünkü 5 milyondan fazla asgari ücretliye uygun gördükleri ücret sadece 629 liradır.  Yoksulluk sınırının çok çok altında olan bu rakam açlık sınırının da tam 300 lira gerisindedir. Bu durumda şunu açıkça ifade edebiliriz ki insanlara açlık sınırının altında verilen bu ücret ancak ve ancak kölelik ücretidir!

Sadece hayatta kalabilecek ve efendilere sorgusuz hizmet edebilecek kölelerin varlığı hedeflenmektedir. Asgari ücretle çalışan bir baba, bir anne bu ücretle çocuklarına insan onuruna yakışır bir hayat sunabilir mi? Kızına, oğluna bisiklet, bilgisayar, kitap alabilir mi? Çocuklarının sağlığını koruyabilir mi, onları okuluna güzel elbiselerle gönderebilir mi? Elbette ki hayır! Asgari ücret ne anne babaları, ne de evlatları bu hayatta insan gibi yaşatabilir! Onları sadece modern bir köle yapar! Dolayısıyla biz bugün köleliğin bitmediğini bu tabloya bakarak açıkça söyleyebiliriz. Ezilme ve köleleşmeyi sürekli hale getirmeyi amaçlayan zulüm politikalarını bir bütün halinde okumak, görmek gerekiyor.

Unutmayalım ki başörtüsü yasağı köleleştirmeyi amaçlar, Kürtçe'nin yasaklanması köleleştirmeyi amaçlar, Alevi halkının taleplerini yok saymak köleleştirmeyi amaçlar, emek sömürüsü köleleştirmeyi amaçlar, okullardaki resmi ideolojinin dayatıldığı eğitim süreci köleleştirmeyi amaçlar. Bütün bu köleleştirmeleri ancak birlikte kavrayabildiğimizde durdurabiliriz. Yoksullaştırıcı ve esir edici politikalar asla birbirinden bağımsız değildir. Bu, böyle bilinmedikçe hakiki bir özgürleşme gerçekleşmeyecektir.

Genelkurmay ve bazı siyaset erkânının Kürtçenin eğitim ya da resmi dil olmasına dönük yasaklayıcı, dışlayıcı değerlendirmeleri Türkiye'deki hâkim zihniyetin Kürt sorunu başta olmak üzere toplumsal meselelerde neden sağlıklı bir çözüm üretemeyeceğinin kanıtıdır.

Kürtçe de diğer diller gibi Allah'ın insanlara verdiği nimetlerden biridir ve Rabbimiz Kur'an'da farklı dilleri yine farklı renklerle birlikte varlığının ayeti, delili olarak sayar. Türk ulus devleti bütün farklı kimlik ve düşünceleri yok sayan, yasaklayan bir paradigma üzerinde kurulmuştur. Bu zulüm ve baskı mantığı Türkiye'yi bir sorunlar yumağı haline getirmiş, ülkeyi yaşanabilir olmaktan çıkarmıştır. Ulus devlet anlayışı pek tabi olarak bölünme, parçalanma paranoyasını kendi içinde büyütmüştür. Bu korku başta Kürtler olmak üzere Türkiye halklarına pahalıya mal olmuştur. Dilin, bölünme sebebi görülmesi kadar akla, mantığa aykırı bir durum olamaz.

Yasaklamalar elbette toplumsal huzursuzlukları besleyecek, dolayısıyla bölünme paranoyası kendiliğinden devam edecektir. Halkın inançları, dil ve kimliği yasaklanamaz, yasaklanması durumunda her türlü korku senaryosu yaygınlaşır. Bu topraklarda milyonlarca insanın konuştuğu Kürtçeyi yasaklamak insana, topluma ve vicdana yapılan en hayâsız saldırıdır ve ilkelliğin zirvesidir.

Bugün devlet okullarında İngilizce, Arapça gibi dillerde rahatlıkla eğitim verilebiliyorken bu toprakların sesi, dili olan Kürtçenin yasaklanması akla ziyan bir tutumdur. Devlet vatandaşlarına her dilde hizmet verebilir, zaten devlet sadece hizmet organizasyonu olabilir, insanlara tanrı değil. Başörtüsü yasağından Kürt sorununa, Alevi halkının taleplerinden emek sömürüsüne kadar geniş bir alanda sürdürülen zorbalık ve yasakların ortadan kalkması ancak toplamda savunulacak ve pratiğe aktarılacak bir adalet söylemiyle mümkün olabilir.

Özgür-Der Antalya olarak Kürtçe'ye her alanda özgürlüğü savunuyor, Kürtçeyi ya da herhangi bir dili modern tanrı edalarıyla yasaklayanlara karşı vicdanlı herkesi adalet temelinde bir mücadelede taraf olmaya çağırıyoruz.

ÖZGÜR-DER ANTALYA TEMSİLCİLİĞİ

ÖZGÜR DÜŞÜNCE VE EĞİTİM HAKLARI DERNEĞİ

Yasakçı, hak, hukuk, adalet tanımaz sistem; İslam düşmanlığını başörtüsü üzerinden sürdürmeye devam etmektedir. Üniversitelerdeki kısmi iyileşmeler de siyasi bir kurnazlıkla Müslümanlara adeta 'sus payı' vermek istenerek başka taleplerden vaz geçme vesilesi kılınmak istenmiştir. Böylece yasak daha da derinlemesine oturtulmak istenmektedir. Nitekim bunun en çarpıcı örneği de geçtiğimiz günlerde Adana Adli Yargı İlk Derece Mahkemesi Adalet Komisyonu'nca oluşturulan 2011 yılı bilirkişi yemin töreninde başörtülü mali müşavir Keziban Seyitler ile Nuran Kayagil'e, yemin sırasında; komisyon başkanı Mehmet Sabri Kumsal tarafından, bayanların ancak "başlarını açmaları" halinde yemin edebilecekleri söylenmesi, ülkemizdeki başörtüsü yasağının halen bütün vahametiyle devam ettiğinin göstergesidir. T.C bu duruşuyla Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev gibi bir 'diktatöre' esin kaynağı olmuş ve son olarak Azerbaycan'da da başörtüsü yasaklanmıştır. Başörtüsü üzerinden kendini ifade eden düşmanlık aslında toplumsal hayatın her zerresinden İslami görünürlüğü söküp atmanın bir çabasıdır.

Yıllardır devam eden korsan terör devleti, 'Siyonist İsrail'in Filistin'de devam eden zulmüne karşı mayıs ayında 'Mavi Marmara Gemisinin' Filistin'e doğru yola çıkması ve İsrail'in gemide yaptığı katliamdan sonra İsrail'in vahşi uygulamalarına bütün insanlık şahit oldu. Mavi Marmara'da şehid olan dokuz kardeşimizin şahadetinin bereketine, ambargonun kısmen yumuşaması ve İsrail'e karşı yükselen direniş ruhu şeklinde şahit olduk. Bu direniş ruhu burada kalmamış, dünya genelinde bu zulmü kabul etmeyen insanlar Hindistan'ın başkenti Delhi'den yola çıkan ve geçtiğimiz günlerde Türkiye topraklarına ayak basan Orta Asya konvoyu ile bu zulüm karşısındaki şahitliklerini dile getirmişlerdir. Tarih boyunca devam ede gelen zalim, mazlum mücadelesinin bir devamı olarak, bütün dünyada mazlumlara yönelik gerçekleştirilen kıyımlara karşı, Hakkın sesi olacağımızı, zalimlerden hesap sormaya devam edeceğimizi ve yeryüzünde bir tek mazlum kalmayıncaya dek, onurlu mücadelemizle zalimlerin karşısında dimdik durmaya devam edeceğimize dair Rabbimize söz verdik ve bu kararlılığımızdan taviz vermeyeceğiz.

2007 yılında Ümraniye'de bulunan bombalarla başlayan, darbe günlüklerinin ortaya çıkmasıyla derinleşen ve bazı muvazzaf subayların yakalanmasıyla devam eden Ergenekon soruşturmaları muğlaklığını koruyor. Darbeci zihniyetin bir türlü geri adım atmak istememesi, topluma yönelik kaos planları ve son olarak balyoz darbe planında yer alan, İslami kimlikleri ile bilinen toplumun önde gelen saygın kanaat önderlerine yönelik suikast planlarıyla hat safhaya ulaşan tahakkümcü ulus devlet zihniyeti, bir kez daha İslami/fıtri değerlere olan düşmanlığını katliamcı planlarla taçlandırmaktan geri durmamıştır.

12 Eylül Referandumuyla toplum hükümete bu zihniyetin üzerine gitmesi için bütün kararlılığıyla hükümetin arkasında durmasına rağmen, hükümet gereken cesareti gösterememiş. Bundan da cesaretlenen 'Darbeci Zihniyet' yeniden hortlamış olup, sadece, sivil siyaseti ilgilendiren 'anadil' tartışmasına tehditkâr bir dille karşı çıkmış ve oligarşik ulus devlet zihniyetinin idamesi için her türlü gayreti sarf etmiştir. Buna paralel olarak da, başbakanın tek dilde ısrarcı olmasına da, ülke kam oyu'nda bir mana verilmiş değildir.

Almanya da 3 milyonluk Türk için anadilde eğitim talebinde bulunan başbakanın ne hazindir ki 20 milyon Kürt vatandaşının bulunduğu Türkiye için aynı ifadeyi kullanmaması esefle karşılanacak bir durumdur.

Van Hak ve Özgürlükler Platformu olarak, zalimlerin zulmü bitinceye kadar, bu meydan da olacağımızı, hak ve özgürlükler takipçisi olacağımızı buradan bir kez daha yineliyoruz.

VAHÖP Adına

Necip ERGİNYÜREK

VAHÖP (Van Hak ve Özgürlükler) Platformu:

GÖKKUŞAĞI DERNEĞİ, İNSAN-DER, MAZLUM-DER, MEMUR-SEN,

UMUT IŞIĞI DERNEĞİ, ERDEM-DER, ANADOLU GENÇLİK DERNEĞİ,

VAN İMAM HATİP MEZUNLARI VE MENSUPLARI DERNEĞİ, VAN KARDELENLER KADIN DERNEĞİ

Açlık sınırı 869 TL.yoksulluk sınırı ise 2533 TL, şu an itibari ile ülkemizde. Zamlar geldikçe bu rakamlar elbette fırlayacaktır.Pekala,bu zamlar karşısında bu hayat pahalılığı karşısında asgari ücretlinin eline geçen net olarak 600 TL .Hafızanıza güvenemiyorsanız lütfen üst satırları tekrar okuyunuz. Yoksulluk sınırı 2533 TL.Ama hiçbir asgari ücretli yoksulluk sınırı 2533 TL .ise neden bizim maaşımız 600 TL demez .

Bilir çünkü memleketin durumları ,hayal ile gerçeğin ne olduğunu gayet iyi bilir. Ama nedense komisyondakiler başta olmak üzere karizmatik ve de sempatik büyüklerimiz, idarecilerimiz 600 liraya yaşanamayacağını, bu asgari ücretlinin maaşının harçlıktan farksız olmadığını bilmez. Basit bir hesapla dört kişilik bir ailenin sadece zeytin , peynir, ekmek, ve çay ile kahvaltı ,patatesle öğle yemeği kuru ile pilavla da akşamı geçirse bu maaşın yinede yetmeyeceğini bilir.

Yine bilir ki 2 bin lira civarında alan biri de aynı metabolizmaya sahiptir. 2 bin lira alanda çocuk okutuyor ,asgari ücretlide"Yani uzatmaya gerek yok. 600 lira alan ile 1600 lira alan ve 2600 lira alan ve hatta 3600 lira alan insanlar aynı memleketin insanları. Emin olunuz ki hepsinde de aynı nefis var.Hepsinde de iki göz , iki kulak var. Hepsin dede ısınma ihtiyacı ,giyinme ihtiyacı var. Aralarındaki fark şudur sadece"

Birileri KPSS de matematik testini fazla yapıp iyi puanla memur olmuş, diğeri de kendi alanında kendini yetiştirmiş ama matematik yapamamıştır.İşte bu sebepten dolayı asgari ücretli olmuştur.Ya değilse asgari ücretli parya da değildir, uzaylı da" Hele köle hiç değildir.

Şimdi asgari ücret komisyonu on beş kişi ile toplandığında yine 15 TL artırma kararı alsa "Bu kararı öğrenen asgari ücretlinin birisi bir çılgınlık yapsa " On beş adet zarf alsa" Her bir zarfa 1 TL koyup bunu 15 TL büyüğümüze yollasa "her bir zarfın içine de ," bu yapılan zam bizi fena halde dumura uğrattı ,aklımız başımızdan gitti , memlekette bu ekonomik sıkıntı varken yapılan bu 15 TL lik zammı biz nasıl tüketeceğiz.Biz ne yapacağımızı şaşırdık bu kadar çok parayı en iyisi siz kullanın ."

Lütfen kabul buyurunuz ama asgari ücretlinin derdi şov yapmak değil.İstiyor ki "asgari ücretlinin de bir insan olduğu hatırlanılsın. Gerçekten bir maaş düzenlensin.Yaşanabilir bir maaş.Ev ,daire,araba edecek bir maaş değil, yalnız ca namerde muhtaç olmayacak bir maaş. Hepsi bu sadece bu yalnız ca bu"

Rabbim hiç kimseyi yoklukla ,yoksullukla imtihan etmesin , diyerek dua eder bu hakkı verilmeyenler. Yöneticilerden hakkını elbette ister ama. Rabbine şükreder.

Pekala adaletsizliğin ,vicdansızlığın ,zulmünün farkında olmayan, haklıların seslerine kulak tıkayanlar ne yapacak huzuru mahşerde ?""..

MAZLUMDER KOCAELİ ŞUBE ÜYESİ

ORHANGAZİ ERGİN

Bu haftaki basın açıklamamıza güzel bir haberle başlamak istedik. İstanbul Serbest Muhasebeci ve Mali Müşavirler Odası, kıyafet ayrımcılığına son verildiği pek çok üniversiteye inat, sitesinde yer aldığı üzere mali müşavirlik sınavı başvurularında başı açık olma mecburiyeti getirdiği gibi, peruklu fotoğrafların da kabul edilmeyeceğini belirtmiştir. Gelen tepkiler üzerine "peruklu fotoğraf kabul edilmez" ibaresini kaldırmış, Perşembe günü itibariyle de başörtülü fotoğraf kabul etmeye başlamıştır. Bu olay bireysel tepkilerin ne denli önemli olduğunun büyük bir göstergesidir. Yasak "bir kişiden ne olur?" mantığı ile değil "bu yasağa karşı çıkan binler, yüzbinler içinde bende varım" mantığı ile aşılabilir. O yüzden biz buradan yasağa karşı çıkan herkese sesleniyoruz; sen olmazsan bir kişi eksiğiz!

Ülkemizde yıllardır süregelen yasağın kalkması için bunca çaba sarf ediledursun, kardeş ülke Azerbaycan kaldığımız yerden devam etmek istercesine yasağı yürürlüğe koydu. Azerbaycan Milli Eğitim Bakanı Mısır Merdanov "Artık hiçbir eğitim kurumunda başörtülü öğrenci de öğretmen de olamaz!" şeklinde açıklama yaptı. Yasağa karşı yaklaşık 2000 kişilik bir grubun yaptığı eylemde 100 kadar kişi gözaltına alındı. Azerbaycan yönetiminin camilerde ezan yasağı ile başlayan zulmü okullarda başörtüsü yasağı ile devam etmektedir. Bu durum yasağın diğer alanlara taşacağı endişesini de beraberinde getirmektedir. Azerbaycan hükümeti bu büyük hatadan bir an önce dönmelidir. Eğitim hakkı ve din ve inanç özgürlüğü önündeki engellerin uluslar arası anlaşmalar ve Azerbaycan anayasası ile teminat altına alınması sözde kalmamalıdır. Bu yasak çarkında başka gençler öğütülmemelidir.

27 Aralık 2008 "Dökme Kurşun Operasyonu" 2. yılını doldurdu. Bu iki yıl zarfında İsrail saldırgan tavrından taviz vermedi. Geride kalan iki yıl sürecinde ve işgalin başladığı tarihten bu yana görüyoruz ki; İsrail sadece Filistin halkına değil, Filistin halkının yanında saf tutan herkese karşı zalimane tavrını gösteriyor. Geçmişte Filistin halkının evlerinin yıkımına karşı durarak İsrail buldozeri altında ezilen Rachel Corrie, kendi devletinin zulmüne karşı çıkarak muhalif ses yükselttiği için sadece Filistin halkına uygulanan yargılanmadan mahkûm edilme uygulamasına tabi tutulan İsrail vatandaşı Tali Fahima, Mavi Marmara hadisesinde şehit olan ABD vatandaşı Türk asıllı Furkan Doğan, Necdet Yıldırım, Cevdet Kılıçlar, Cengiz Songür, Cengiz Akyüz, İbrahim Bilgen, Çetin Topçuoğlu, Fahri Yıldız, Ali Haydar Bengi ve geçtiğimiz günlerde Filistin topraklarında işgal karşıtı eylem yaptığı için tekme tokat dövülen batılı insan hakları aktivistleri bunun sadece birkaç örneğidir. Artık kudurmuşçasına yanına yaklaşan herkese saldıran İsrail'e yeter artık denmelidir. Dökme kurşun operasyonunun yıldönümünde, o vahşeti hatırlatmak istercesine Gazze'ye tekrar saldıran İsrail askerleri iki Filistinli kardeşimizi şehit etti. Artık bu zulme bir dur demenin zamanı gelmiş, hatta geçmektedir.

Bugün 1 Ocak 2011, ülkemizde ve dünyada yaşanan bunca hak ihlalinin yeni giren sene ile ortadan kalkmasını istiyor, ihlaller sürdüğü müddetçe bu meydanlarda sesimizi yükselteceğimizi, hak talebimizi ileteceğimizi ifade ediyoruz.

ANKARA İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU

İHH ANKARA

İlçemiz batakköy mahallesinde meydana gelen menfur olayda hayatlarını kaybeden dört kardeşimize Allah'tan rahmet yakınlarına baş sağlığı diliyoruz. Akyazı başörtüsüne özgürlük platformu kurulduğu gün itibari ile her türlü desteği veren Mehmet KAHVECİ abimize Allah'tan rahmet yakınlarına da başsağlığı diliyoruz.

Başörtüsü konusunda ise hala baskıcı uygulamalarla karşılaşmaya devam ediyoruz. İstanbul Serbest Muhasebeci ve Mali Musavirler Odasi, kıyafet ayrımcılığna son verildigi pek çok üniversiteye inat, mali musavir basvurularında ekte sitesinde yer aldıgı üzere mali muşavirlik sınavından başı açık olma mecburiyeti getirdigi gibi, peruklu fotografların da kabul edilmeyeceğini ilan etmiştir. Bu uygulama kabul edilemez, keyfi ve hukuk dışıdır kınıyoruz.

İzmir'in konak ilçesinde bulunan yapıcıoğlu ilköğretim okulunda okuyan ve okul birincisi olan 8.sınıf öğrencisi Amine ŞANİ (13) başörtüsünü çıkarmadığı için 25 gün boyunca tek başına bir kütüphane odasında yalnız bırıkıldıktan sonra şerife eczacıbaşı ilköğretimine sürgün edildi. Milli eğitim bakanlığı behemal konuya eğilip sorumular hakkında gerekli işlemleri yapmalıdır.

Ülkemizde uzun bir süredir devam eden Kürt sorunu'nun çözümü için hükmet tarafından başlatılan barış ve kardeşlik projesinin uygulanmasına engellemek amacıyla birtakım çevreler provakasyon faaliyetlerine hız vermektedir.

BDP ve Demokratik Toplum Kongresi tarafından savunulan demokratik özerklik, öz savunma güçleri ve ayrı bayrak kullanılması gibi yaklaşımlar toplumu ayrıştırmaya ve ülkeyi bölmeye götürecek son derece tehlikeli adımlar olarak görülmektedir.

Gelinen noktada şüphesiz önemli açılımlar vardır. Sorunların çözüm yolu şiddet ve terör değil siyasettir, onun dışında çözüm aramak en olmayacak yoldur.

Hükümetin kendini ulusalcı bir söyleme kaptırmadan, fazla konuşmadan istikrarlı duruşu takdire değerdir. Tabi burada hükümet kadar Kürt temsilcilerine önemli görevler düşmektedir. Maalesef hükümetin açılım politikasına yeterince destek olmamışlardır. Hatta lüzumsuz bazı konuşmalar işi zorlaştırmakta, yer yer bunun çözümsüzlük üretmek için yapıldığı izlenimini bile vermektedir.

Bu bakımdan Cumhurbaşkanı'nın Diyarbakır ziyareti büyük önem taşımakta, bu ziyarete birlik,beraberlik ve kardeşliğimiz adına önemli bir anlam yüklenmektedir.

Başörtüsü yasağının hayatın her alanında kaldırıldığı özgür bir ülkede yaşamak temennisi ile gelecek hafta cumartesi saat 12.30'da buluşmak üzere Allah'a emanet olun.

Akyazı Başörtüsüne Özgürlük Platformu Adına

Mazlum der Akyazı Şubesi başkanı

Burhan ÇİMŞİT

 

Sivil Haber Haberleri

Katil İsrail'e kucak açan Uluslararası Olimpiyat Komitesi sınıfta kaldı
Paris Olimpiyatlarının güvenlik işlerinde neden İsrail güçleri kullanılıyor?
Alimlerden Gazze bildirisi: HER MÜSLÜMANA FİLİSTİN SORULACAK
PKK'nin kanlı tarihinden bir kesit: Susa Katliamı!
Diyarbakır bu akşam da Gazze için meydanlardaydı