Taylarımızdan bir tay yine ortalığı kasıp kavurmakta, ülkede tozu dumana katmaktadır. Ne zaman ülkede bir kaos ortamı ve gerginlik meydana gelse, ardından bir tay çıkmaktadır. Bazen Yargıtay bazen Danıştay...
Konya İnanç Özgürlükleri Platformu 176. Hafta Basın Açıklaması yine Kayalıpark Meydanı'nda yapıldı. Açıklamayı platfrom adına Mevlüt DOĞAN yaptı.
AÇIKLAMANIN TAM METNİ:
Rahman, Rahim, Allah'ın adıyla
Siz bir şeyi açığa vursanız da yahut gizleseniz de (fark etmez) Allah her şeyi gayet iyi bilmektedir. (Ahzap Suresi 54. Ayet)
Sevgili dostlar, değerli basın mensupları;
Taylarımızdan bir tay yine ortalığı kasıp kavurmakta, ülkede tozu dumana katmaktadır. Ne zaman ülkede bir kaos ortamı ve gerginlik meydana gelse, ardından bir tay çıkmaktadır. Bazen Yargıtay bazen Danıştay" Halkımız, ''Problem bunların isimlerinde mi yoksa düşüncelerinde mi?'' diye sorup; ''İkisinde de'' cevabını vermektedir.
ALES imtihan kılavuzundaki kılık kıyafet düzenlemesini iptal eden Yargıtay'ın bu tavrı, kendini devletin esas sahipleri sayanların genlerine, yasakçılığın işlediğini ortaya koymuştur. Bu yasakçı tutum, onların zihin dünyalarında ve dünya görüşlerinde ilk ve birinci unsurdur. Kendi varlıklarının, başkalarının varlık alanlarına müdahale etmekle mümkün olacağını düşünen bu zihin dünyası, Güneşin doğmasıyla, gecenin biteceğine inanan ve bu yüzden ona düşman olan karanlıklar gibidir.
Onların korkuları ve yasakları güneşin doğmasına, ışıkların yeryüzünü aydınlatmasına mani olamayacaktır. Bu yasağın ardında, adı aydınlıkla anılan bir siyasal anlayışın bulunması, kirpi'nin yavrusuna pamuk adını vermesi kadar komiktir. Ve onların karanlıklarını, adları da aydınlatamayacaktır.
Ülkede sürekli hak ve özgürlük argümanını kullanıp oy toplayanların, bu tür yasakçı uygulamaları kınamakla yetinmeleri ve çözümü bir başka seçime sürekli erteliyor olmaları, ''Bunlar da mı yasaktan besleniyorlar?'' sorusunu akıllara getirmektedir. İktidarlar, çözüm üretmek istedikleri meselelerde, gösterdikleri beceri ve çabukluğu, halkının sorunlarını giderme hususunda göstermiyorsa, sorular gün geçtikçe artar ve çoğalır.
STK'lar, hükümet de bu yasakçı tutumdan rahatsız olunca, el birlik, kınama yarışına girdiler. Onlar da hükümetin dahi beğenmediği bu uygulamayı şiddetli bir şekilde tel'in edip açıklamalar yapıyorlar. Onlara soruyoruz: Siz hükümetin iz düşümleri olarak mı hareket etmektesiniz? Hükümet yetkililerinden herhangi birisi başta başörtüsü olmak üzere hak ve özgürlükler alanında, yasaklayıcı açıklamalar yaptığında, niçin sesinizi çıkartmıyorsunuz? Hükümet yapınca eylem, zulüm olmuş olmuyor mu?
Danıştay'ın bu yeni iptali, ALES'le alakalı olunca, tepkiler daha gür ve açıklamalar daha çok yapılmakta. Toplumun çok küçük bir kesimini ilgilendiren bu alanda verilen tepkilerin büyüklüğü liselerde, ilköğretimlerde yapılan fiili yasağa karşı sessiz kalınması durumu ki liseler ve ilköğretim bu toplumun büyük bir çoğunluğunu ilgilendirmekteyken akıllara pek çok soru getirmektedir.
STK'lar ilköğretim ve liselerdeki zulme niçin sessiz kalmaktalar? Kamuoyu çok ciddi bir şekilde bunu merak etmektedir. Yoksa onlara göre zulüm, sadece yüksek öğretimde mi başlamaktadır?
Azerbaycan'daki örtüye yönelik zulümler, ülkemizi geriden takip etmektedir. Direniş ise ülkemiz örnekliğini ciddiye alarak, bizim ülkemizdeki yanlışlara düşmemelidir. Palyatif ve geçici çözümlere destek verip refleks eylemlerle sonuç alınabileceğini zannedip, istikrarlı ve düzenli bir mücadeleden vazgeçmemelidir. Toplumu muhafazakârlaştırarak mevcut kârları muhafaza etmeye yönelip, zulme pirim veren bir anlayışa gidilmemelidir.
Tevhid ve adalet ilkeleri üzere verilen bir mücadeleyle şekillenen, özgür bir dünyada yaşama umudu ile hepinizi 177. Haftada aynı yer ve saatte buluşmak üzere Allah'a emanet ederiz.
KONYA İNANÇ ÖZGÜRLÜKLERİ PLATFORMU 22 / 01 / 2011
Sakarya'da Danıştay hukuksuzluğuna tepki
Sakarya Adalet Girişimi'nin 280. başörtüsüne özgürlük eyleminde Danıştay'ın son kararı protesto edilirken, darbe anayasasının özgürlüklerin önündeki engellerden olduğu vurgulandı. Eylem dövizleriyle Azerbaycan'daki yasağa "hayır" denildi.
Sakarya Adalet Girişimi Başörtüsü Platformu tarafından her Cumartesi şehir merkezinde yapılan basın açıklamalarında 280 hafta geride kaldı. SAGİR adına Vahdet Vakfı Sakarya Temsilciliği'nden Metin Şanalmış okudu. Danıştay'ın ALES klavuzunda başörtüsü yasağı olmadığı için yürütmeyi durdurma kararı almasının eleştirildiği basın açıklamasında "Karar, yargının ne denli siyasallaştığının; ne denli ideolojik bir yapıya büründürülmek istendiğinin göstergesidir. Toplumsal mutabakatın sağlanması yönündeki girişimler, çağdışı bir zihniyetle engellenmeye çalışılmaktadır. Danıştay, idarenin hukuksuzluğuna karşı vatandaşın hak ve hukukunu koruma için oluşturulmuş bir üst yargı kurumudur. Dolayısıyla düşünce, inanç ve ifade özgürlükleri kanunsuz bir şekilde engellenen bireylerin, hukukunu savunması gerekirken bizzat kendisi vesayetçi bir zihniyetle 12 Eylüllerin, 28 Şubatların bir uzantısı olarak hukukun ve özgürlüklerin önünde en büyük engel haline gelmiştir. Diğer yandan, yasaklama kararının mutlaka bir kanun maddesine dayanması gerekir. Danıştay 8. Dairesi bu iptal kararını bir kanun maddesine değil, Yargıtay'ın aldığı karara dayandırıyor. Ancak o kararın da Anayasal bir dayanağı bulunmamaktadır." ifadelerine yer verildi.
Cuntalara, darbe anayasalarına hayır!
SAGİR'in basın açıklamasında Azerbaycan'daki yasağa karşı dövizler taşınırken, kamuoyunda gündeme getirilen anayasa tartışmalarına da değinildi. Metin Şanalmış, konuyla ilgili olarak "Son günlerde, Türkiye Kamuoyunun gündemini yeniden Anayasa tartışmalarının işgâl etmeye başladığını görüyoruz. Evet, bugün artık net bir şekilde anlaşılmıştır ki, insanımızın özgürlük ve haklarının önündeki en büyük engel "darbe anayasaları"dır. Despot ve faşizan bir zihniyetle hazırlanan bu anayasaları savunanlar, ülkemiz insanının "fikir, inanç ve ifade özgürlüğü" yönündeki taleplerine cevap verecek bir anayasal düzenlemeye karşı çıkanlar; demokrasi, insan hakları ve hatta rejimi korumak adına bunu yaptıklarını söylemektedirler, Artık, akil insanlar iradelerini kullanmalı; tüm bu söylemler arkasına sığınarak hak ve özgürlük düşmanlığı yapanlara gereken cevap verilmeli, tepeden inme darbeci cuntacılara hadleri bildirilmelidir." dedi. Açıklamada ayrıca başörtüsü sorunuyla ilgili gündeme getirilen "hizmet alan-hizmet veren" ayrımının kesinlikle bir çözüm götürmeyeceği ifade edilerek, her alanda özgürlük sağlanması gerektiği mesajı verildi.
SAKARYA ADALET GİRİŞİMİ BAŞÖRTÜSÜ PLATFORMU 280. Basın açıklaması
Değerli basın mensupları, kıymetli dostlarımız. Sakarya Adalet Girişimi Başörtüsü Platformu'nun düzenlediği basın açıklamasına hoş geldiniz.
Son günlerde, Türkiye Kamuoyunun gündemini yeniden Anayasa tartışmalarının işgâl etmeye başladığını görüyoruz. Evet, bugün artık net bir şekilde anlaşılmıştır ki, insanımızın özgürlük ve haklarının önündeki en büyük engel "DARBE ANAYASALARI"dır. Despot ve faşizan bir zihniyetle hazırlanan bu anayasaları savunanlar, ülkemiz insanının "FİKİR, İNANÇ ve İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ" yönündeki taleplerine cevap verecek bir anayasal düzenlemeye karşı çıkanlar; demokrasi, insan hakları ve hatta rejimi korumak adına bunu yaptıklarını söylemektedirler, Artık, akil insanlar iradelerini kullanmalı; tüm bu söylemler arkasına sığınarak hak ve özgürlük düşmanlığı yapanlara gereken cevap verilmeli, tepeden inme darbeci cuntacılara hadleri bildirilmelidir.
Evet 28 Şubat darbesi, hâlâ düşünce, inanç ve ifâde özgürlüklerinin önünde en büyük engel olarak durmaktadır. Bundan güç alan kimi resmi ve gayri resmi kuruluşlar ile kimi sözde insan hakları savunuculuğuna soyunan sivil toplum kuruluşları; İslâmî kimlik, kılık kıyâfet söz konusu olunca laiklik maskesini takıp "irtica" yaygaraları ile saldırıya geçmektedirler. Tüm bu "LAİKÇİ" kesimler, demokratlık, hoşgörü, ötekine saygı gibi övündüğü meziyetlerini hemen askıya alıvermektedirler, Yıllardır Müslümanlar üzerinde gerçekleştirilen tasarruflar, bunların niyetlerini ortaya koymaktadır. Kur'an kursları ile alakalı getirilen düzenlemeler, "Haydi Kızlar Okula" kampanyalarına rağmen başörtülü öğrencilere yapılan zulüm, baskı ve ayırımcılık, İmam Hatip Lisesi mezunlarını hedef alan katsayı adaletsizliği, başörtüsü sebebiyle görevine son verilen kamu görevlileri, hanımı başörtülü olduğu için görevden atılan personel" Evet, tüm bu yapılan çağ dışı uygulamaların ne anlama geldiğinin değerlendirilmesini, kamuoyunun vicdanına havale ediyoruz ve bu zihniyetin sergilediği son hukuksuzluğu yine kamuoyunun gündemine arz etmek istiyoruz.
Danıştay 8. Dairesi'nin başörtülülere sınava girme hakkı tanıyan 2010 ALES Klavuzu'na, çok komik bir gerekçe ve hukuksuz bir tavırla müdahale ederek durdurma kararı alması, yargının ne denli siyasallaştığının; hatta ondan da öte ne denli ideolojik bir yapıya büründürülmek istendiğinin bir göstergesidir. Toplumsal mutabakatın sağlanması yönünde ortaya koyulan tüm girişimler, çağdışı bir zihniyetle engellenmeye çalışılmaktadır. Danıştay, idarenin hukuksuzluğuna karşı vatandaşın hak ve hukukunu koruma için oluşturulmuş bir üst yargı kurumudur. Dolayısıyla düşünce, inanç ve ifade özgürlükleri kanunsuz bir şekilde engellenen bireylerin, hukukunu savunması gerekirken bizzat kendisi vesayetçi bir zihniyetle 12 Eylüllerin, 28 Şubatların bir uzantısı olarak hukukun ve özgürlüklerin önünde en büyük engel haline gelmiştir. Diğer yandan, yasaklama kararının mutlaka bir kanun maddesine dayanması gerekir. Danıştay 8. Dairesi bu iptal kararını bir kanun maddesine değil, Yargıtay'ın aldığı karara dayandırıyor. Ancak o kararın da Anayasal bir dayanağı bulunmamaktadır. Sayın Başbakan bile; "Keyfi, vicdanları yaralayan, evrensel hukuk normlarını çiğneyen, yargıya güveni bir kez daha sorgulatacak nitelikte bir karar."" "Anayasa'nın 125. Maddesi ortadayken; yasalara, Anayasa'ya aykırı olarak alınan bu karar aynı zamanda kanunsuzdur. Yargının siyasallaşması, işte asıl budur" diyerek tepki göstermek durumunda kalmıştır. İşte bu noktada sözün kâr etmediği ve bittiği bu noktada gerek başörtüsü özgürlüğü, gerekse tüm hak ve özgürlükler Anayasal düzenlemelerle hukuksal güvence altına alınmalıdır. 8 yıllık iktidarları döneminde bu yapılmalı idi, hâla da vakit geçmiş sayılmaz seçimleri beklemeden bu hak ve özgürlükler güvence altına alınabilir.
Ve diyoruz ki, bütün insanlık dışı uygulamalara son verilerek, daha özgür bir Türkiye'nin önü açılmalıdır. Özgürlükler konusunu ciddi bir şekilde, yakînen takip eden platformumuz, sorunun gündeme taşınması üzerinde de aynı hassasiyeti göstermektedir. Dolayısıyla, "HİZMET VEREN, HİZMET ALAN" ve "KAMUSAL ALAN" gibi hukuki olmayan kavramlara son verilerek ifade özgürlüğü kapsamında kızlarımızın hem okullarda hem de okullarını bitirdikten sonra mesleklerini icra edeceği hizmet alanlarında bu haklarını kullanabilmeleri yönünde düzenlemeler yapılmalıdır. Eğitimde eşitlik, çalışma özgürlüğü, vatandaşlar arasında ayırımcılık yapmama gibi hukuki gerekler sebebiyle bu talepler mutlaka yerine getirilmelidir.
Bir sonraki basın açıklamamızda tekrar buluşmak üzere, platformumuz adına teşekkürlerimizi sunarız.
Sakarya Adalet Girişimi Başörtüsü Platformu adına
VAHDET VAKFI Sakarya temsilciliği
Akyazı: Danıştay 28 Şubat Cuntacılarını Sevindirdi
Basın açıklaması metni:
Akyazı Başörtüsüne Özgürlük Platformu'nun düzenlemiş olduğu 207. basın açıklamasında beraberiz.
İki değerli büyüğümüzü kaybetmenin üzüntüsü içerisindeyiz. Mehmet KAHVECİ abi Akyazı'da olduğu ve sağlığı elverdiği sürece basın açıklamalarına katılırdı gelemediği zamanlarda gönlünün bizimle olduğunu biliyor ve selam alıyorduk.
Geçen hafta Pazar günü aktif bir dava adamını hakka uğurladık. Yuduf AKCAN İslami hareketin bütün eylemlerinde yer alan bir muvahhitti. Lübnan'a, Pakistan'a yardım, beyaz buluşma, doğu türkistan, filistin-gazze ve mavi marmara gibi büyük organizasyonların düzenlenmesinde en önde gelen kişiydi.
Her iki büyüğümüze ve bütün geçmişlerimize Cenab-ı Hak'tan Rahmet niyaz ediyoruz. 'Davanız Davamızdır' mücadeleyi sürdürmeye devam edeceğiz.
Yargının zulme evet demesi tuzun iyice koktuğunu göstermektedir.
Başörtüsü ile sınava girme hakkı tanıyan 2010 ALES kılavuzuna durdurma kararı veren yargıçlar kendi kız çocukları başörtülü olsaydı böyle bir karara nasıl tepki verirlerdi.
Evet ne yazıkki;
Danıştay yine bir hukuk ihlaline imza atmıştır.
Danıştay 8. Daire ötekileştirmeye karar vermiştir.
Danıştay aldığı kararla halkın inançlarını yok saymıştır.
Danıştay temel insan hak ve özgürlüklerini hiçe saymıştır.
Danıştay evrensel hukuku çiğnemiştir.
Danıştay milli iradeye karşı koymuştur.
Danıştay 28 şubat cuntacıları mutlu etmiştir.
Danıştay milletin yüzde 98'i müslüman denilen bu ülkede islam ümmetini yok kabul etmiştir.
Eğitim-İş'in başvurmasıyla danıştayın başörtüsü yasağı devam etsin kararına CHP'nin vermiş olduğu destek, saklamaya çalıştıkları kimliklerini birkez daha ortaya çıkartmıştır. İdeolojik saplantılar ve eski hastalıklardan kurtulamıyanlar Başörtüsü üzerinden islam'a karşı kin ve nefretlerine göstermeye devam ediyorlar.
Bu gürüh Tunus'taki gelişmeleri iyi izlesin. İslama ve müslüman halka zulmedenlerin sonları hüsran olmaktadır.
Beyler bu gayri hukuki kararlar, uygulamalar kimler tarafından ve ne adına yapılırsa yapılsın insanlık suçu işlenmektedir.
Hukuk sistemi yeniden incelenip insan hak ve özgürlüklerini önceleyen düzenlemeler biran önce yapılmalıdır. İnsan hak ve özgürlüklerini kısıtlamalara imza atanların muhakeme edilerek, gerekli cezayı görmeleri sağlanmalıdır. Bu sorumluluk iktidara aittir. İktidar zaafiyet göstermemelidir.
Akyazı başörtüsüne özgürlük platformu olarak diyoruz ki islami hassasiyetimiz sonuna kadar devam edecektir. Gelecek hafta cumartesi saat 12:30'da buluşmak üzere Allah'a emanet olunuz.
Akyazı Başörtüsüne Özgürlük platformu
Mazlumder akyazı şubesi adına
İrfan ALEMDAR
Kocaeli: Danıştay'ın Kararı Nefatif Ayrımcılıktır
Basın açıklaması metni:
DANIŞTAYIN ALMIŞ OLDUĞU KARAR BAŞÖRTÜLÜ KADINLARA YAPILAN NEGATİF AYRIMCILIKTIR.
Değerli basın mensupları ve çok kıymetli basın mensupları. 301. Hafta Kocaeli İnanç Özgürlüğü platformunun basın açıklamasına hoş geldiniz.
Danıştay 8. Dairesinin 2010 yılı Akademik Personel ve Lisans Üstü Eğitime Giriş sınavında (ALES) başörtülü adaylara sınava giriş izni veren YÖK düzenlemesini Zorlama bir yorumla iptal ederek, başörtüsünü tekrar yasaklamasını sivil toplum kuruluşları olarak esefle karşılıyoruz.
Halkımız 12 Eylül referandumunda hak ve özgürlüklerin genişletilmesi adına ekseriye evet oyu vererek, toplumsal dayanışma örneği göstermişti. YÖK'ün üniversitelerde başörtüsü ile ilgili almış olduğu karar tüm kesimlerce olumlu bir hava yaratmış, kanunlarda ve anayasamızda olmayan yasakçı uygulama toplumsal mutabakatla çözümlenmiştir. Anamuhalefet partisinden, iktidara ve diğer siyasi partilerce de sözlü olarak verilen beyanlarda başörtü yasağının kalkması yönünde mutabakat oluşmuşken Danıştayın almış olduğu bu kararla başörtülü kadınlara negatif bir ayrımcılık yapılmış oldu.
Sadece Müslüman toplumlarda değil yeryüzünün tüm kültürlerinde dine, iklime veya belirli durumlara bağlı olarak kadınlar başlarını örterler ve yüzün açık olmasını kimlik tespiti için yeterli görürlerken başörtüsü Danıştay'a göre insanların birbirini tanımasını engelleyen ve dolayısıyla toplumların güvenliğini tehdit eden bir şey olarak ortaya kondu. Bu gerekçe ile durumdan vazife çıkaran Danıştay, insanlığı bu gafletten kurtararak sınır aşan bir zekavet göstermiş ve çağlar aşan bu tespiti yapmıştır. Eğer bu şaka(!) bir an önce iptal edilmez ve bir yüksek mahkemenin resmi ve hukuki içtihadı olarak kalmaya devam eder ise, yarın başörtülü pasaport ve ehliyet alınamayacak, her türlü resmi işlemler yapılamayacak, en meşru ve en temel ihtiyaç olan güvenlik ve teşhis zorluğu nedeniyle başörtülü sokağa çıkmak dahi yasaklanacak demektir
Bu karar her ne kadar, Danıştay'ın insanlığı farkında olmadığı bir tehlikeden kurtarma sorumluluğu(!)na dayalı olarak alınmışsa da, yürürlükteki anayasaya, yasalara ve uluslararası sözleşmelere uygun düşmemektedir.
Esasen, cari hukuk sistemine göre sınava başörtüsü ile girilebilmesinin bir mağduriyete sebep olmaması nedeniyle, ne Eğitim-İş'in YÖK'e karşı Danıştay'da dava açmaya hakkı vardır, ne de Danıştay'ın idarenin düzenleyici kararlarına müdahale etmeye ve ket vurmaya yetkisi. Danıştay reddetmesi gereken bu davayı görüşerek ve idare yerine karar alarak hem hukuku yerle bir etmiş, hem de yürütmenin yetkisini gasp ederek devirmedik çam bırakmamıştır.
Temel hakların ancak yasa ile ve belirli bir zaman için kısıtlanabileceği kuralı hukukun en bilinen ilkesi iken, inanç ve ifade özgürlüğünün bir uygulaması olan başörtüsü konusunda hiçbir yasaklayıcı yasanın olmamasına rağmen yasağı sürdürmek istemek, en hafifinden hukuk cehaleti demektir.
Ayrıca, BM Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Komitesi (CEDAW) Ekim 2010 Türkiye raporuna göre, özetle, başörtüsü sorununun iki yıl içinde çözülmesi ve yapılan iyileştirmelerle ilgili BM'e yazılı rapor sunulmasını istemiştir. Bu raporun ardından BM kararına uygun olarak YÖK tarafından düzeltici önlemler alınmış ve ayrıca bu çerçevede kadınlara yönelik pozitif ayrımcılık Anayasaya eklenmişti. Ancak ulusal üstü hukukun bağlayıcılığı Anayasa 90. Maddesi tarafından kabul edilmesine rağmen Danıştay'ın eski hastalıklarından ve ideolojik saplantılarından kurtulamadığı görülmektedir.
Danıştay 8.Dairesinin evrensel hukuk metinlerinde yeri olmayan ve güvenlik gibi kendisini ilgilendirmeyen bir konuda karar alarak kendisini hem yasamanın hem de yürütmenin yerine koyması kabul edilebilir bir karar değildir. Beklentimiz yanlış kararın Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulundan dönmesidir.
KOCAELİ GÖNÜLLÜ KÜLTÜR TEŞEKKÜLLERİ PLATFORMU Bileşeni
MAZLUMDER Kocaeli Şubesi üyesi
Orhangazi ERGİN
Ankara: Danıştay'ın Kararı Komedi ve Çağdışılıktır
Basın açıklaması metni:
Değerli basın mensupları ve değerli katılımcılar,
Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu'nun 260. hafta basın açıklamasına hoş geldiniz. 5.yılımızı bu hafta dolduruyoruz. Dile kolay, ama size ve bize zor gelen 5 yıl yağmur-kar demeden bizi desteklediğiniz için hepinize çok teşekkür ediyoruz.
Basın açıklamalarımızda her hafta değişik mağduriyetleri dile getirmeye, hak ve özgürlükler adına kapanan kapıları açmaya çalışıyoruz. Yıllardır bir türlü çözüme ulaşmayan, bizim dile getirmekten bıkmayacağımız ama yasakçı zihniyetin inatla çözümsüz hale getirmeye çalıştığı başörtüsü yasağı hâlâ ortada. Seksenli yıllarda başlayan ve pek çok kızımızın hem psikolojik hem travmatik sorunlar yaşadığı yasağın baş aktörlerinden biri Nur Serter'dir. İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Yunus Söylet, yıllardır süren "ikna odaları" suçlamalarına karşı koyan sadece hukuki olarak yasağı uyguladığını söyleyen Nur Serter'den geçtiğimiz günlerde rektör yardımcılığı görevinde bulunduğu döneme ilişkin 'ikna odaları' ve bu odalarda başörtülü öğrencilere psikolojik baskı uygulandığı iddiaları ile ilgili yazılı, sözlü ve görsel kayıtları göndermesini istedi. Görsel deniliyor çünkü Nur Serter ikna odalarında kaç kişi ile yaptığı belli olmayan ikna konuşmalarını yaparken bunu kameraya kaydediyor. Ama bu kasetleri kimseye vermiyor ve yakacağını söylüyor. Sayın Nur Serter gizleyecek bir şeyiniz yoksa neden bu kasetleri ortaya çıkarmıyorsunuz? Milletvekili zırhı sizi daha ne kadar koruyabilir ?
YÖK başkanının açıklamalarına rağmen Malatya Üniversitesi Eczacılık Fakültesinde Nur Serter döneminden kalma ikna odasına benzer bir skandal ortaya çıktı. Fakülte Dekanı Prof. Dr. Göknur Aktay sınava başörtülü giren 13 öğrenci hakkında önce tutanak tutturdu, daha sonraki günlerde öğrencileri tek tek odaya alarak tutanağa imza attırdı. Daha sonra da "birkaç saat başınızı açsanız ne olur?" gibi öğütlerde de bulunan dekan kendisini özgürlüklerden yana bir insan olarak tanımlamaktan da geri kalmadı.
İnönü Üniversitesinden sonra Kütahya Dumlupınar Üniversitesi'nde "Sanat Tasarımı ve Eleştirisi" final sınavının ortasında araştırma görevlisi Mine Küçük başörtülü öğrencilere hakaret ederek tutanak tuttu. Sınav motivasyonunu, öğrenci başarısını düşünmesi gereken eğitimcilerimizin tek derdi kızların başındaki örtü olmamalı. Üniversitelerde kılık kıyafetin serbest olduğunu her fırsatta vurgulayan YÖK'ten keyfi davranışlarıyla öğrencileri sindirmeye çalışan bu eğitimciler hakkında gerekli yasal işlemleri yapmasını bekliyoruz.
Eğitimcileri eleştirirken Eğitim-İş sendikasını da unutmuyoruz. ALES sınavına giriş kitapçığındaki kılık kıyafet yönetmeliğini Danıştay'a şikâyet ederek hitap ettiği emekçi kesimler arasında ayrımcılık yapmıştır. Danıştay'ın kendini kanun koyucu yerine koyarak pek çok kılık kıyafet yönetmeliği uygulamalarına yürütmeyi durdurma kararı vermesine alıştık ancak, kendi kitlesinin haklarını savunması gereken bir sendikanın beklenenin tam tersine kazanılmış hakların kullanılmasına bile engel olmasını kınıyor ve tüzüğünü yeniden gözden geçirmesini istiyoruz. Danıştay'ın yürütmeyi durdurma gerekçesi de bizleri tam anlamıyla şok etti. Başörtüsü serbestîsinin, adayların kadın mı erkek mi olduğunun tespitini zorlaştıracağını iddia eden Danıştay, bir komedi ortaya koymaktadır. Üniversiteyi bitirmiş eğitimli bir kadına neyi giyip neyi giyemeyeceği konusunda baskı yapmak tek kelimeyle çağ dışılıktır.
Bu noktada Tunus'ta yaşanan gelişmeleri hatırlatmadan geçemeyeceğiz. Halkının inançlarına, kişiliğine saygı göstermeyen ve kendi kafasında kurduğu dünyaya göre halkını zorla şekillendirmeye çalışan Bin Ali sonunda gidecek ülke bile bulamadı. Zulüm ile abad olunamayacağını ve zorbaların sonunun zillet olduğunu hep birlikte gördük. Bin Ali'nin durumunun tüm dünya zorbalarına ders olmasını diliyoruz. Ülkemizde de "Türk Milleti adına" diyerek karar veren yargının artık milletin değerleriyle, inancıyla çelişen ideolojik kararlar vermekten vazgeçmesini istiyoruz.
"Başörtülü olarak fişlenen memurun peşini başını açsa da bırakmayız" diyen işgüzar yöneticilerimiz de var. Isparta İl Nüfus ve Vatandaşlık Müdürü, başörtülü çalışanını iş çıkışında şoförü veya hizmetlisine takip ettiriyor. Bu akıl almaz uygulama paranoyanın düzeyini göstermek açısından manidardır.
Milli Güvenlik Siyaset Belgesi yenilenirken hukuki bir tanımı olmayan irtica da tehdit olmaktan çıkarıldı. Buna rağmen 28 Şubat sürecinde çıkarılan "irtica ile mücadele" gerekçeli genelgeler hala yürürlükte bulunuyor. Vali ve Kaymakamlar bu genelgelere dayanarak STK'ları, okulları, dershaneleri geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi herhangi bir elle tutulur delil olmaksızın baskın yapma ve arama hakkına sahiptirler. Bu tür baskılar demokratikleşme önünde engel olduğu gibi bireylerin devlete olan güvenini de sarsıyor. Bu genelgenin yeniden gözden geçirilmesi ve kaldırılmasını istiyoruz.
Başörtüsünün Allah'ın emri olduğuna inanıyoruz. 'Ya Olduğun Gibi Görün ya da Göründüğün Gibi Ol' diyen Mevlana'nın sözüne ne kadar itibar ediliyorsa, Hz. Ömer'in 'İnandığınız Gibi Yaşamazsanız, Yaşadığınız Gibi İnanmaya Başlarsınız' sözüne de o kadar itibar edilmesini istiyoruz.
261. haftada güzel haberlerle bir araya gelmek ümidiyle Allah'a emanet olun"
İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU ADINA
AYSEL YILMAZ
İLKDER