Bursa Mazlum-der Şubesi tarafından yapılan 14. ay başörtüsüne özgürlük
eylemine Türkiye'nin 12 farklı yerinden gelen platform temsilcileri de destek
verdiler
Türkiye'nin çeşitli şehirlerinde başörtüsüne özgürlük eylemleri yürüten Türkiye Adalet ve Özgürlükler Platformu
temsilcileri, 10. İstişare Toplantısını gerçekleştirmek üzere Bursa'da buluştu.
Bursa Mazlum-der öncülüğünde yürütülen 14. ay özgürlük eylemine destek veren
Platformlar adına eylem öncesinde birer selamlama konusu yapıldı. Kocaeli İnanç
Özgürlüğü Platformu adına Medine Küçük, Konya İnanç Özgürlükleri Platformu
adına Musa Kazım Yılmaz, İstanbul adına Rüştü Hacıoğlu, Ankara İnanç
Özgürlükleri Platformu adına Aysel Yılmaz, TOKAD adına İlyas Çetin, Antalya
Özgür-der Temsilciliği adına Gültekin Sincar, Özgür Açılım Platformu adına
Mehmet Ali Başaran, Bursa Başörtüsü Öğrenci Komisyonu adına Aslı Karadağ
konuşma yaparken, eylemde Van Hak ve Özgürlükler Platformu ile Sakarya Adalet
Girişimi mensupları da hazır bulundular. Eylemde ayrıca Beytullah Emrah Önce,
Sakarya Adalet Girişimi tarafından hazırlanan "Türkiye'de ve Dünyada Başörtüsü
Raporu 2009-2010"
adlı çalışmanın kamuoyu duyurusunu yaparak, raporla ilgili bilgilendirme yaptı.
14. ay basın açıklamasını ise Mazlum-der Şube Başkanı Av. Şakir Çalışkan okudu.
SESSİZ YIĞINLAR NEREDE?
Şakir Çalışkan, "Bugün burada
Bursa Başörtüsüne özgürlük eylemlerinin 14.ay basın açıklaması için toplanmış
bulunuyoruz. Aramızda ülkenin dört bir yanından gelen başörtüsü platformu
üyeleri var, Bursa'da 10. İstişare toplantısı için bir aradayız. Periyodik
basın açıklamalarının ilki 25 Nisan 20005 tarihinde Mazlum-der İzmit Şubesi
tarafından yapıldı ve buradaki eylemler her hafta cumartesi gün olmak üzere
halen devam ediyor. Buradan Sakarya, Akyazı, Ankara, Van, Konya, Antalya,
Kütahya, Afyon ve Bursa illerine yayılan başörtüsüne özgürlük direnişleri her
gün daha da büyüyerek devam ediyor" Yasağa karşı her hafta ya da her ay aynı
periyotla, aynı dik duruşunu ve kametini bozmayan bu güzel topluluk hariç diğer
sessiz yığınlar neredeler? Yoksa onlara özgürlük İbrahim'in koçu misali gökten
mi inecek? İsmail'in teslimiyeti olmadan göklere boş boş bakmanın bir anlamı
var mı? Hangi nimet çabasız elde edilmiştir ki özgürlük gibi dünyanın en pahalı
nimeti bedava verilsin? Nerde çabamız?" dedi.
BAŞÖRTÜLÜ VEKİL OLACAK MI?
Basın açıklamasında Hükümet'in
başörtüsü sorununu üniversitelerle sınırlı tutması, ilk ve ortaöğretim
kurumlarındaki talebi, kamu çalışanlarına özgürlüğün tartışılmak istenmemesini
eleştirirken, "Özgürlüklerin önünü açma vaadiyle iki defa iktidar olup üçüncü
iktidarına doğru yürüyen bir parti, tabanının en çok muzdarip olduğu bu yasağı
neden kaldırmaz ve neden çözüm için sürekli bir sonraki seçimi adres gösterir?
Hazır yeri gelmişken soralım; bu seçim Ak Parti, CHP, MHP ya da BDP başörtülü
aday gösterecek mi? Yasal hiçbir engel olmamasına rağmen milletin seçilmiş
vekili Merve Kavakçı'nın meclisten başörtüsü sebebiyle kovulmasından ve
yetinilmeyip o hınçla vatandaşlıktan da çıkarılarak adeta aforoz edilip
Amerika'ya sürgün edilmesinden bu yana adeta yazılı olmayan bir çeşit tabu gibi
başörtülü vekilin meclise taşınamaması bu ülkede siyasileri hiç rahatsız
etmiyor mu?" dedi.
BURSA'DAN MISIR HALKINA SELAM
Basın açıklaması Tunus ve
Mısır'da başlayan halk devrimleriyle ilgili olarak "Tunus'la başlayıp Mısır'da
devam eden halk devrimleri bir defa daha göstermiştir ki zulüm payidar olmaz,
zulümle abad olunmaz. Mazlumdan yana zalime karşı olmayı ilke edinmiş biz
özgürlük direnişçileri tüm mazlum halkların zalimlere karşı gösterdikleri
onurlu direniş destekliyoruz ve sonuna kadar yanlarındayız." dedi ve Şuara
Suresinin 227. ayetiyle "Zulmetmekte olanlar, nasıl bir inkılâba uğrayıp
devrileceklerini pek yakında bileceklerdir" açıklamasına son verdi. Eylemde
"Zulme karşı omuz omuza", "Şehir şehir direneceğiz, adım adım kazanacağız!",
"Başörtüsü Allah'ın emridir", "Uyan, diren, özgürleş" ve "Bursa'dan Mısır'a
direnişe bin selam!", "Dün Tunus'ta, bugün Mısır'da; yaşasın Küresel İntifada!"
sloganları attılar.
14. AY BASIN AÇIKLAMASININ TAM METNİ
Değerli
basın mensupları, değerli katılımcılar
Bugün burada Bursa Başörtüsüne özgürlük
eylemlerinin 14.ay basın açıklaması için toplanmış bulunuyoruz. Aramızda ülkenin
dört bir yanından gelen başörtüsü platformu üyeleri var, Bursa'da 10. İstişare
toplantısı için bir aradayız. Periyodik basın açıklamalarının ilki 25 Nisan
20005 tarihinde Mazlumder İzmit Şubesi tarafından İzmit İnsan Hakları Parkı
Özgürlük meydanında yapıldı ve buradaki eylemler her hafta cumartesi gün olmak
üzere halen devam ediyor. Buradan Sakarya, Akyazı, Ankara, Van, Konya, Antalya,
Kütahya, Afyon ve Bursa illerine yayılan başörtüsüne özgürlük direnişleri her
gün daha da büyüyerek devam ediyor. Bu övünülecek bir durum mudur, ülkemiz
adına bir başarımı dır?
Bırakın jakoben devletin seçkinci
yasakçılarını, bu yasak, mağdurları açısından dahi güzel bir tablo mudur?
Yasağa karşı her hafta ya da her ay aynı periyotla, aynı dik duruşunu ve
kametini bozmayan bu güzel topluluk hariç diğer sessiz yığınlar neredeler? Yoksa
onlara özgürlük İbrahim'in koçu misali gökten mi inecek? İsmail'in teslimiyeti
olmadan göklere boş boş bakmanın bir anlamı var mı? Hangi nimet çabasız elde
edilmiştir ki özgürlük gibi dünyanın en pahalı nimeti bedava verilsin? Nerde
çabamız?
Her
zaman devlete, hükümete, muhalefete, kısacası yasakçı vesayetçi sisteme çatarak
başladığımız başörtüsüne özgürlük açıklamasına bu defa yasağın mağdur ve
mağdureleri olan bizlerden başladık. Öyle yaptık zira şeytan taşlamak ya da
günah keçilerini çölde ölüme yollamak hiçbir derde deva değildir. Sembolik
olarak Şeytan taşlamak Şeytanı öldürmek için değil unutmamak içindir. Oysa biz
taşa ve duvara kendimizi öyle kaptırdık, hak mücadelesinin içini öylesine
boşalttık ki işin özünü yitirdik. Yıllarca kapılarından kovulduğumuz
üniversiteler neredeyse başörtülü öğrenciler için özel davetiye bastıracak,
ancak heyhat bu defa da başörtülü öğrenciler naza çekiyor. Ne oluyoruz Allak
aşkına, niye Özü yürekten çekerek Besmeleyi girmiyoruz içeri? Maalesef manzara
tam bir öğretilmiş çaresizlik manzarası.
Öğretilmiş ve içselleştirilerek
benimsenmiş bir çaresizlik" Yazık çok yazık, yıllardır sönen hayatlar, acılar
ve gözyaşlarından oluşan pınarlarla varılıp dayanılan yer burası olmamalıydı.
28 Şubat'ın yakıcı soğuğuna şerefle direnen kardeşlerin bizlere devrettiği
bayrağı daha yükseklere çıkarmayı kendimize aziz bir görev bilmeli, özgürlük
bayrağını bir milim dahi aşağı düşürmemeliyiz.
İçimizden bize benzeyenleri seçmekle
sorumluluktan kurtulacağımızı sanıyorsak yanılıyoruz. İşte görüldüğü üzere
sekizinci yılını geride bırakan Türkiye'nin en güçlü iktidarlarından biri olan
Ak Parti iktidarı bile sorunu çözemedi/çözmedi. Hatta çözmek şöyle dursun zaman
zaman Mehmet Ali Şahin gibi en yetkili ağızlardan başörtüsü meselesinin ülkenin
% 1,5 unu ilgilendirdiğini, yani önemsiz olduğunu söyleyerek başörtülülerin
üzüntülerine üzüntü, kahırlarına kahır kattılar. Cumhurbaşkanı, başbakan ve
bazı bakan eşlerinin başörtülü olmaları ve protokole de çoğu kez olduğu gibi
katılma cesareti göstermeleri elbette önemli, ama yeterli mi? Halkın hepsi
onlar kadar şanslı olmayacağına göre elde olan siyasi gücü üç beş üst düzey
devlet adamı eşine başörtüsü serbestliği sağlamaya israf etmeyip, sorunu daha
yapısal yasal düzenlemelerle çözmek gerekmez mi?
Yıllarca üniversite öğrencilerine sabır
tavsiye eden hükümet üniversitelerde yasağın kendi doğal şartlarında
yumuşamasıyla, bu defa aynı sabrı kamu çalışanlarına, ilk ve orta öğretim
öğrencilerine yapmaktadır ne yazık ki?
Üniversitelerde
yasak olmazmış ama ilk ve ortaöğretimde de başörtüsü talep etmek doğru
değilmiş, devletin okulu ve işinde başörtüsü talep etmek adeta arının kovanına
çomak sokmakmış. Bu hareket bazılarını acayip tahrik eder, durup dururken
sürüye kurt vurdururmuşuz. İyi de neden? Neden ortaöğretim ve hatta öyle
inananlar için ilköğretimde de başörtüsü olmasın? Hele hele koca koca hanımlar
neden başörtüleriyle çalışamasın? Çalışırsa ne olur, hangi işi aksar devletin?
Ne olur öylece okursa öğrenciler, alfabeyi mi öğrenemez, dört işlemi yapamaz mı? Özgürlüklerin önünü açma vaadiyle
iki defa iktidar olup üçüncü iktidarına doğru yürüyen bir parti, tabanının en
çok muzdarip olduğu bu yasağı neden kaldırmaz ve neden çözüm için sürekli bir sonraki
seçimi adres gösterir?
Hazır yeri gelmişken soralım; bu seçim
Ak Parti, CHP, MHP ya da BDP başörtülü aday gösterecek mi? Yasal hiçbir engel
olmamasına rağmen milletin seçilmiş vekili Merve Kavakçı'nın meclisten
başörtüsü sebebiyle kovulmasından ve yetinilmeyip o hınçla vatandaşlıktan da
çıkarılarak adeta aforoz edilip Amerika'ya sürgün edilmesinden bu yana adeta
yazılı olmayan bir çeşit tabu gibi başörtülü vekilin meclise taşınamaması bu
ülkede siyasileri hiç rahatsız etmiyor mu? Birçok mağdura hakkını ve itibarını
iade eden hükümet başörtüsüne de iade-i itibar yapmalı değil mi? Bu seçim bütün
partilerden, ancak özellikle dezavantajlı kesimlere pozitif ayrımcılığı anayasa
kuralı haline getiren Ak Parti'den, başörtülü aday göstermesini bekliyoruz.
Ayrıca tüm özgürlük yanlısı halkımızı başörtülü bağımsız adayları desteklemeye
çağırıyoruz.
Bir çağrımız da Mısır halkına yıllarca
zulmeden diktatör Hüsnü Mübarek'e "halkın sesine kulak ver" diyen sayın
başbakana; siz halkınızı yeterince duyduğunuzdan emin misiniz? Yıllardan beri
meydanlarda özgürlük arayan başörtülüleri duyuyor musunuz? Geçen gün valilere
ettiğiniz nasihatler anlaşılan yerini bulmamış olacak ki Samsun'da Kübra bebek
açlıktan öldü. Bu vebalde hepimizin payı var elbet ancak sorumluluk makamının
en başında olan kişi olarak vebalin en büyüğü de size düşmez mi?
Tunus'la başlayıp Mısır'da devam eden halk devrimleri bir defa daha göstermiştir ki zulüm payidar olmaz, zulümle abad olunmaz. Mazlumdan yana zalime karşı olmayı ilke edinmiş biz özgürlük direnişçileri tüm mazlum halkların zalimlere karşı gösterdikleri onurlu direniş
destekliyoruz ve sonuna kadar yanlarındayız.
" Zulmetmekte olanlar, nasıl bir inkılâba uğrayıp devrileceklerini pek yakında bileceklerdir"
Şuara 227
MAZLUMDER BURSA ŞUBESİ
178. buluşmalarını gerçeklerştiren Konya İnanç Özgürlükleri Platformu'nun bu haftaki sözcüsü Ersoy Kağnıcıoğlu'ydu. Kağnıcıoğlu açıklamasında Mısır olaylarına değinerek, ''Afrika'dan başlayan ateş, bulunduğu coğrafyayı değil dünyamızı ısıtmaya başlamış durumdadır. Bir kez daha gördük ki zulümle abad olunmuyor. Mazlum halkların zalim diktatörlere ve zulme başkaldırışın kendisidir yaşananlar. Umut ediyoruz ki bu ateş firavunların saraylarını ve diktalarını, zalimlerin zulmünü yakacak İbrahimî yolda olanları gül bahçesine götürecektir.'' dedi. Kağnıcıoğlu 179. haftada aynı yer ve saatte buluşma dileğiyle açıklamasına son verdi.
AÇIKLAMANIN TAM METNİ:
Rahman, Rahim, Allah'ın adıyla
Van hak ve Özgürlükler Platformu düzenlediği 160. basın açıklaması eyleminde, Tunus ve mısın devrimleri üzerinde duruldu.
Basın açıklaması metni:
Sayın Basın Mensupları,
Başörtüsü yasağı zulmünün Üniversitelerde gevşetilmesi, zulmün son bulduğu anlamına gelmemektedir. Üniversiteler, hatta aynı üniversitenin farklı fakülteleri arasında bile farklı uygulamalar devam etmektedir. Buna rağmen sanki Başörtüsü sorunu çözümlenmiş gibi bir hava estirilmeye çalışılmaktadır. Bu havanın etkisinde başörtüsü yasağı zulmünün sadece üniversitelerde serbest bırakma gibi bir sonucun, sorunun çözümü olacağı düşüncesi yaygınlaştırılmak isteniyor. Yasağın toplumda normal bir durummuş gibi algılanması sağlanılmaya çalışılıyor. Ki yasakçılar bu kadar bir çözüme bile tahammül edememektedirler. Nitekim Danıştay 8. Dairesinin 2010 Akademik Personel ve Lisans Üstü Eğitim Giriş Sınavı (ALES) sonbahar dönemi kılavuzundaki kılık kıyafet ile ilgili düzenlemelerin yürütülmesini oy birliği ile durdurdu. Bu durum hukuksal düzenlemelerin yapılamadığı despotik bir sistem içinde, uygulamadaki gevşetmelere tahammül edemeyecek kadar haktan, hukuktan uzak bir anlayışın nasıl yerleştiğini göstermesi açısından önemlidir. Hiç alakası yokken Yüzüncü Yıl Üniversitesinin Jeoloji ve Hemşirelik bölümlerinde Danıştay 8.dairesinin kararından sonra var olan gevşetmeden vazgeçilerek yasağın tekrar uygulanmaya konmasını şiddetle kınıyoruz. Ve yine, çözüm olarak görmediğimiz Üniversitelerdeki gevşetmeye dahi tahammül edemeyen yasakçılar, Sincan 1.ağır ceza mahkemesi aracılığı ile üniversitelerde başörtüsünün serbest bırakılması için genelge yayınlayan YÖK başkanı sayın Yusuf Ziya ÖZCAN hakkında soruşturma açılması kararı verdirildi. Gerek Danıştay'ın ve Sincan 1.Ağır Ceza Mahkemesinin Kararları gerekse Yüzüncü Yıl Üniversitesindeki uygulamalar despotik sistemlerde hukuktan ve Bilim/İlim den ne anlaşıldığını göstermesi açısından önemlidir.
Değerli basın mensupları,
Başörtüsü sorumluluk yaşına gelen her Müslüman kadının yaşaması gereken bir farzdır. Aksi görüş ve düşüncelerin Müslümanlar açısından ilmi ve insani hiçbir anlam ve değeri yoktur. Bu anlamda kimsenin farklı bir düşünceyi dilendirmeye ve dayatmaya hakkı da yoktur. Allah'ın bu emrini "kocalarının, babalarının, abilerinin" zoruyla uyguladıkları şeklindeki garip görüş sahiplerinin, kendi iradeleri ile Allah'ın bu emrini yerine getirdiklerini okullarını, işlerini terk ederek ispatlayanlara karşı uyguladıkları zorbalığın oluşturduğu tezadı izah etmeleri hiçbir şekilde mümkün değildir. Tek başına bu durum bile "başörtüsünü babalarının, eşlerinin, abilerinin" zoruyla takıyorlar düşüncesinin kocaman bir yalan olduğu, yalan sahiplerinin kendilerinin bile yalanlarına inanmadıklarını göstermektedir. Kaldı ki bu düşüncenin dile getirilmesi bile Müslüman kadının iradesini hiçe sayan, onu küçük düşürmeye, rencide etmeye çalışan bir insan hakları ihlalidir. Ve ayrı bir zulümdür.
Sayın basın mensupları,
Ülkenin, çözülmemesi tüm halkı mutsuz eden temel bir sorunu olan Kürt sorununun hakkaniyete dayalı çözümünde gel-gitler yaşanmaya devam etmektedir. Sorunun çözümünde yaşanan kararsızlık sağlam ve somut adım atmayı engellemektedir. Sorun artık konuşma sürecini tamamlamıştır. Yüzyıla yakındır Kürtleri inkâr ve imhayı hedefleyen ve onbinlerce kürdün ölümü, yerinden olması işkencelerden geçmesi sonuçlarını doğuran bu sorunun somut, hakkaniyete uygun adımlarla çözüm sürecini güçlendirmek gerekmektedir. Bunun için Kürtlere yapılan zulmün itirafı ile işe başlanmalıdır. İnsanlık ayıbı olan "siyasi suç" veya "düşünce suçu" tabirleri hukuk literatüründen tamamıyla çıkarılmalıdır. Bu gerekçelerle yargılanan, ceza evlerinde yatanlar mağduriyetleri giderilecek şekilde koşulsuz serbest bırakılmalıdır. Anadilde eğitim ve anadilde kendini ifade etme önündeki hukuk dışı engeller derhal kaldırılmalıdır. Bu konudaki yasaktan ısrarcı olmak suyu tersine akıtmak, dünyanın dönmesini engellemeye çalışmak kadar mantık dışı, ilim dışıdır. Sadece Türkiye'de yirmi milyondan fazla insanın konuştuğu Kürtçeyi, hukuk adına , "bilinmeyen dil" olarak tarif etmek hukuku katletmektir. Son zamanlarda toplu mezarlarla gündeme gelen faili meçhuller aydınlatılmalı, mağdurların mağduriyetleri tazmin edilmeli, sorumluları açığa çıkarılmalı, yargılanmalı sonuçları kamuoyu ile paylaşılmalıdır.
Ayrıca başka geçim kaynağı olmadığı için, sınır kaçakçılığı yapmak zorunda kalan, sınır köylerindeki vatandaşların, sınır geçişlerinde silahlı müdahaleyle öldürülmeleri hukuki ve insani değildir. Son olarak geçtiğimiz hafta Van'ın Özalp ilçesinin köylerinden İran'a geçmeye çalışan iki kişi öldürülmüş, bir kişide yaralanmıştır. Zaman zaman bu yola başvuran İran hükümetini kınıyoruz.
Değerli basın mensupları,
Tunus halkıyla başlayan, Mısır halkının ayağa kalkmasıyla devam eden halk hareketi sadece bölgenin gerici Arap rejimlerinin değil, Batı medeniyetinin ve öncüsü ABD'nin yenilgisidir. Yüzyıllık emperyalist ve sömürücü politikaları ile batı dışındaki halkların kan, gözyaşı ve emekleri üzerine temellendirilen kirli batı medeniyetinin ve bu medeniyetin desteklediği gerici rejimlerin yenilgisidir. Bu halk hareketleri zulümle abad olunamayacağı şeklindeki tarihi hükmün bir kez daha açık bir hakikat olduğunu göstermiştir. Ve bu ibret vesikası diğer zorba, despot ve diktatörlere ders olmalıdır. Mısır devlet başkanı diktatör Hüsnü Mübarek'e "halkın sesini duy" diyen başbakanın İnancından ve kıyafetlerinden dolayı kamusal hayattan alıkonulan Müslüman kadınların feryadını, toplu mezarlardan yükselen feryadı duymamazlıktan gelmemelidir.
Mısır ve Tunus halkı şunu iyi bilmelidir ki diktatörleri aracılığıyla Tunus ve Mısır halkının kaderine el koyanlar, bu diktatörlerin ayakta kalamayacaklarını bildikleri için onlara sahip çıkmamaktadırlar. Ancak bu durum ABD'nin Mısır ve Tunus halkından da vazgeçtiğini göstermemektedir. Bu günden sonra da halkın iradesini ellerine geçirebilmek için her türlü şeytani desiselere başvuracaklardır. Mısır ve Tunus halkının bu konuda çok uyanık olması gerekmektedir. Buradan Tunus ve Mısır halkının izzetli başkaldırısını selamlıyor, şehitlerine Allah'tan rahmet diliyoruz. Direnişiniz MÜBAREK olsun.
Basına ve kamuoyuna saygılarımızla" Teşekkür ederiz"
VAHÖP adına
Münür MAVİŞ
İnsan-Der Yön. Krl. Bşk.
VAHÖP bileşenleri
Anadolu gençlik derneği, Gökkuşağı Derneği, İnsan-Der, Mazlum-Der, Memur-Sen, Umut-Der, VİM-DER, KA-DER, Erdem-Der
Kocaeli Gönüllü Kültür Teşekkülleri gerçekleştirdiği 303. hafta basın açıklaması eyleminde özgürlük rüzgarlarından ders alınmalıdır dendi.
Basın açıklaması metni:
Mazlumlar, zalimlerin dünyasında, hak ve hürriyetlerine kavuşmak için, direnerek karşılık vermek zorunda bırakılmışlardır, Ey insanlar, dünya, zalimlerin zulmünden bıktı artık, insanlar, en doğal haklarını elde etmek için, direniş ve şiddete yönelik, adımlar atmak zorunda kalmaktadırlar.
İnsanların başında, hak ve hukuk tanımayan despotlar bulunduğu müddetçe, daima direnen insanlar olacaktır, Her hak sahibi, hakkını direnerek almak zorunda kalırsa, ülkelerde kargaşa çıkar ve ülkeler yıkıma sürüklenir.
Türkiye vatandaşları, özgür bir ülkede yaşamak için var güçleri ile mücadele etmek zorunda kalmaktadırlar.
Dünyadaki, en büyük insan hakları ihlalcisi, büyük şeytan Amerika'nın, insan hakları kuruluşları bile Türkiye vatandaşlarının özgür bir ülkede yaşamadıklarını ve özgürlüklerinin kısıtlandığı ve kısmen özgür oldukları açıklamasını yapmaktadırlar.
Türkiye'de, insan hak ve özgürlüklerinin çeşitli kurumlar tarafından gasp edildiği ve özgürlüklerin hak sahiplerine verilmediği bir ortamda en büyük insan hakları ihlalcisi Amerika tarafından alay konusu yapılmaktadır.
Türkiye'de insan hak ve hürriyetleri için mücadele edenler çeşitli zorluklarla karşılaşmaktadırlar, Türkiye'deki, insan hakları ihlalcileri tarafından kurulan, çeşitli devlet kurumları, insanlarımızın haklarını aramak için müracaat edebileceği kurumlar yerine, hak ve özgürlük arayan halkımızın önüne, bir firavun sistemi olarak çıkmaktadırlar.
Hakların verilmesi için müracaat edilen yerler, tam tersine hakların gasp edilmesi için çarklarını döndürmektedirler.
Bizler, insan hakları mücadelesi veren, sivil halk olarak, devletin çeşitli kademelerine çöreklenmiş insan hakları ihlalcisi kodamanların yaptıkları zalimane uygulamaları kabul etmiyoruz ve bu zalimler, necip milletimizin yakasından düşene kadar, eylemlerimize devam edeceğiz.
Yapılacak yeni anayasa'da, insan hak ve özgürlüklerini, teminat altına almak, en önemli görevlerimizin arasında olmalıdır, anayasaya konulacak olan, insan hak ve özgürlükleri ile ilgili kanun hükümleri, değiştirilmesi dahi, teklif edilemez maddeler olarak yeni anayasada yerini almalıdır.
Anayasa mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Sayıştay ve benzeri devlet kurumları, insan hak ve özgürlüklerini, teminat altına alan ve koruyan birer kurum olmalıdırlar, bu tür devlet kurumları, hak ve özgürlükleri kısıtlayan, birer baskıcı rejim kurumlarına dönüştürülmemeli ve gerçek işlevlerinin dışına çıkmamalıdırlar.
Dünya'nın çeşitli ülkelerinde esen, özgürlük rüzgârlarından, bizim ülkemizdeki dar kafalı yasakçı zihniyetlerde, gereken dersi çıkarmalı ve kafalarındaki karanlık bölgeleride aydınlık geleceklere hazırlamak için acele etmelidirler, yoksa yasakçı zihniyetlerin sonu Tunus ve mısır firavunlarının uğradıkları akibetleri gibi sonuçlanacaktır.
Kocaeli Kartepe İnsan Hakları Dayanışma Derneği Yönetim Kurulu Adına
Başkan ALİ AKBAŞ