Bursa Mazlumder Şubesinin 15.ay Adalet ve Özgürlükler basın açıklaması, Şehreküstü Meydanı'nda Cihat Oruç tarafından gerçekleştirildi.
Tunus,Mısır,Libya,Yemen ve Bahreyn'de ezilen ve sömürülen
kardeş halkların intifadasını selamlayan Oruç;Batının ikiyüzlülüğünü, özgürlük direnişlerini amacından saptırma girişimlerini ve Libya'ya müdahale olasılıklarını kınadı.Ortadoğu'daki katil diktatörlerin yönetimlerini halka bırakıp daha fazla kan ve gözyaşına sebep olmamalırını vurguladı. Farklılıklarına rağmen tüm halkların insanlık düşmanlarına karşı birlikte mücadele etmeleri gerektiğini belirti
28 Şubat ruhunun hala devam ettiğini ve hesaplaşılmadığını, başörtüsünün birçok alanda yasak olduğunu, referandumdaki
sözlere rağmen darbecilerin yargılanmadığını belirten Oruç,ülkemizde yoksulluk ve açlıktan intiharların başladığına dikkat çekti.Ayrıca Bursa'da yaşanan vahşi cinayetten ve eğitim sisteminin çarpıklığından söz etti.
Kürt sorunun çözülmesi için gerekli adımların atılmadığını,insanların umutlarının yitirildiğini ve küçük hesaplara kurban(oya tahvil) edildiğini vurguladı.PKK'nın eylemsizlik kararını bozmasını çözümsüzlüğe ve şiddete davetiye çıkardığını belirten Cihat Oruç,Edi Bese(artık yeter) Kürt Halkı'nın tüm kimlik hakları teslim edilsin.Özgürlükler önündeki bütün engeller kaldırılsın, kardeşlik, eşitlik, onur ve birlik içinde yaşanılsın dedi.
AKP kurucularından olan Fatma Bostan Ünsal'da basın açıklamasına katıldı. Bostancı;Türkiyede 15 milyon kadın seçmenin siyasi yasaklı olduğunu ve bunların mecliste temsil edilmediğini ifade etti.Bu uygulamanın antidemokratik olduğunu,Türkiye için demokratik bir özür olduğunu belirti.Bu özrün giderilmesi ve hakkın teslim edilmesi için bu dönem milletvekili aday adayı olacağını vurguladı.Kurucusu olduğu Ak Parti adaylığımı kabul ederse oradan aday olacağını,aksi durumda bağımsız milletvekili aday adayı olacağını belirti.
Ortadoğu'da devam eden domino etkisinin mizansen olarak sergilendiği basın açıklaması tekbir ve sloganlarla sonlandırıldı.
BASIN AÇIKLAMASININ TAM METNİ KARDEŞ HALKLARIN ÖZGÜRLÜK
DİRENİŞLERİNE SELAM OLSUN!
Tunus'ta başlayan ardından Mısır'da boy gösteren ve bugün Libya'da, Bahreyn'de, Yemen'de devam eden ve sırasını bekleyen ''Özgürlük Direnişlerini'' destekliyor ve binlerce selam gönderiyoruz.
Ortadoğu'da, Kuzey Afrika'da ve bilimum yerlerde on yıllardır devam eden faşist ve diktatör rejimler, Emperyalist Amerika'nın ve Avrupa'nın destekleri ile bu güne kadar ayakta durabildiler.Baskıyla,korkuyla sindirdikleri halkları ancak bu kadar yönetebildiler.İşbirlikçi kuklalar zenginlik içinde yüzerken,halklar sefalet içinde yaşıyorlar.Bunu gören batı üç maymunları oynuyor.
Ezilen,sömürülen ve kaybedecekleri hiçbir şeyi olmayan halklar canlarını ortaya koydu.Tunus'ta Muhammed Buazizi'nin canı,üzerlerine ölüm toprakları serpilmiş halkları diriltti,ayağa kaldırdı.Bu diriliş ve kalkış karşısında hiç kimse duramaz.Beslemelerinin gözden çıktığını gören batı, onları feda etmekten çekinmedi,çekinmeyecek.
Bakir toprakların ve yeraltı zenginliklerinin iştahını kabarttığı çıkarcı
emperyalistler, bu coğrafyalarda esen, intifada rüzgarlarını arkalarına almaya çalışıyorlar.
Özgürlük hareketlerini destekleyen mesajlar gönderiyorlar, özgürlük meydanlarında halkın içine karışıyorlar. İnsanların kafalarını karıştırmaya çalışıyorlar.
Bilinmelidir ki, bu halklar batının desteği ile meydanlara çıkmadılar,ama sahiplenerek direnişleri özünden uzaklaştırma gayretleri, şeytani desiseleri devam ediyor. Tunus ve Mısır'da pes eden diktatörlere karşın. Libya'da deli diktatör pes etmiyor. Pes etmemesi hem ölümleri artırıyor hem de İştahı kabarmış Batı'nın müdahale alanı için şartlar oluşturuyor.
Hangi şartlar olursa olsun; kan dökücü,soykırımcı batının Libya'ya herhangi bir müdahalesi kabul edilemez.Onurlu,erdemli,özgürlükçü tüm dünya halklarının buna karşı çıkması gerekir.Mazlum coğrafya,batının savaş alanı olmamalıdır.Tüm kirli savaşlarını bu topraklarda yapıyorlar, tüm kirli silahlarını bu topraklarda deniyorlar. Irak'ta, Afganistan'da yapılan müdahalelerde,kan ve gözyaşından başka bir şey bırakmadılar.
Katil Saddam,katil Zeynel Abidin,katil Hüsnü,katil Kadafi ve kovulma sırasını bekleyen diğer katiller Batının himayesi ile kendi halklarını katlettiler.
Bu katil piyonlar giderayak batının yerleşmesini sağlıyorlar.Yaptıkları kötülük yetmiyormuş gibi yeni zulümlere kapı aralıyorlar. ABD ve yandaşlarının Ortadoğu ve Afrika'dan tez elden defolmasını diliyor ve halkların bu konuda uyanık olmasını bekliyoruz.
Domino etkisinden kurtulamayacak olan İşbirlikçi,katil ve manevi
diktatörlerin,ülkelerini terk etmelerini ve yönetimleri halklarına
bırakmalarını istiyoruz, ki bu kaçınılmaz olacaktır.
Bu Coğrafyalarda yaşayan;dini,dili,rengi ne olursa olsun, tüm halkların birbirlerinin farklılıklarına tahammül ederek adalet,onur ve özgürlükler
temelinde yönetimler oluşturmalarını,kenetlenmelerini ve insanlık düşmanlarına karşı dik durmalarını temenni ediyoruz.
Ülkemizde 28 Şubat Ruhu Devam Ediyor;
Ülkemizde nispeten yumuşamalara rağmen başörtüsü yasağı devam ediyor.Üniversite ve ilköğretim kapılarından öğrenci çevrilebiliyor. İlköğretime başörtülü olarak okula almadıkları öğrencileri,okula devam etmiyor diye para cezası kesilebiliyorlar.Kamusal alan denilen yerler hala başörtülülere kapalı.Bir zamanlar hizmet alan yerlere dahi kati süretle kabul edilmeyen başörtülüler,birçok bedel ödedikten sonra kısmen kabul edilmeye başlandı. Şimdi hizmet verme konusunda, yeni bedeller ödenmesini istemiyoruz.Bu ülkenin insanları tüm farklılıkları ile beraber özgürce inançlarını yaşamlaştırmalı kendilerini ifade etmelidir. Hakkımız olan başörtüsü ve diğer tüm özgürlüklerin önündeki engeller kaldırılmalıdır.28 Şubat Ruhu temizlenmelidir.
Referandum Sözleri Unutuldu!
Büyük umutlarla referandumdan sonra 12 Eylül darbecilerinin yargılanacağı söylenmişti.Henüz yargılanan yok.12 Eylül,28 Şubat,27 Nisan darbeleri başta olmak üzere tüm darbeciler derhal yargılanmalı.Yeni darbe heveslilerinin hesapları bozulmalıdır.
Ülkemizde Açlıktan Ölenleri Var (D)uyuyor musunuz?
Diyarbakır'da çocuklarının istediği kahvaltıyı evde yiyecek bir şey olmadığı için hazırlayamayan 4 çocuk annesi 25 yaşındaki Yüksel Demir, yokluğa daha fazla dayanamayıp,af tüfeği ile yaşamına son verdi.
Manisa'da özelleştirme sonucu işinden atılan,4-C'li olarak Salihli Adliyesinde işe başlayan eski TEKEL işçisi Alim Apaydın geçim sorunları nedeniyle intihar etti.
Yine Diyarbakır,ilçesi Silvan'da Hacı Örüç açlıktan intihar etmişti, Samsun'da Kübra bebek açlıktan ölmüştü.
Ekonomik güçlükler çektiği için daha önce Iğdır üniversitesini bırakmak zorunda kalan Nesih Taşkın yeni kazandığı Amasya Üniversitesin harçlarını ödeyebilmek için çalıştığı inşaattan düştü ve hayatını kaybetti.
Bu mazlum ve mahrumların hakkını kim soracak?Kim sahip çıkacak?Sosyal dedikleri devlet mi? Siz Müslümanlar mı? ''Komşusu Açken tok yatan bizden değildir'' diyen Peygamberin takipçileri! Neredesiniz? Ülkenin vergileri kimin sermayesi ey yöneticiler? (D)uyuyor musunuz?
Bursa'da Cinayetlere Son!
Bursa'da 16 Şubat'tan beri kayıp olan Uludağ Üniversitesi Felsefe Bölümü öğrencisi 19 yaşındaki Sema Karakoca'nın parçalanmış cesedi bulundu.
Bundan 3 yıl önce de Bursa'da bir çocuk annesini boğarak öldürdükten sonra cesedini parçalamıştı.Toplumsal yaraların hangi boyutlara vardığı ortadadır.Eğitim sistemi köklü bir şekilde değiştirilmedikçe,daha insani,ahlaki ve fıtri hale getirilmedikçe,bizler bu acı manzaralarla daha çok karşılaşacağız. Bu vahşi cinayet derhal aydınlatılmalı, sorumlular bulunmalı ve cezalandırılmalıdır.
Kürt Sorunu Çözümsüzlüğe Mahkum mu Ediliyor?
Kürt sorunu,konuşulmaktan öteye gitmiyor.Ciddi adımlar atılmıyor. oyalama, erteleme taktikleri insanları canından bezdiriyor, çözüme olan güvenlerini yitiriyor.Sorunun çözülmesinin önündeki engeller nedir? Kimdir? Kimlerdir? Açık açık konuşulmalı engelleyiciler deşifre edilmelidir.Bunca kan,gözyaşı,zulüm,ölüm yetmedi mi? Yakıcı zor bir sorun olduğu herkesin malumu,amma kısa vadede atılması gereken adımları engelleyen ne? Yoksa küçük hesaplar,menfaatler mi?Geçici, rahat ortamda oy hesapları mı?
PKK' nin eylemsizlik kararını kaldırması, Kürdistan'nın postallar altında ezilmesine davetiye çıkarması, Kadafi'nin Libya'ya ABD'nin müdahalesine teşne etmesi aynı şey değil midir?
Kürt sorunu silahların gölgesinde çözülemez/çözülmedi.Silaha davranan çözümsüzlük istiyor demektir. Kürt sorunu en üst perdeden konuşulmalı herkes eteğindeki taşları dökmeli.Kim ne istiyorsa dillendirmeli. Dağ yolu tamamen kapatılmalı. Ordunun ve PKK'nin bu saatten sonra silaha davranması kabul edilemez.Halkların acıları ve bilinçleri ile alay mı ediliyor? Her defasında aynı senaryolar uygulanıyor.
EDİ BESE, ARTIK YETER diyoruz.Devlet Kürt halkının tüm kimlik haklarını teslim etmelidir,onlar tanımalıdır,onlardan özür dilemelidir.Tüm zararlarını tazmin etmelidir.Anadil dahil olmak üzere özgürlüklerin önündeki tüm engeller kaldırılmalıdır. Bu coğrafyalarda yaşayan tüm halklar yaratılıştan kaynaklanan bütün haklarına sahip olmalı kardeşlik, onur, eşitlik ve birlik içinde yaşamalıdırlar.
YAŞASIN ADALET! YAŞASIN ONUR! YAŞASIN ÖZGÜRLÜK!
Konya İnanç Özgürlükleri Platformu 182. Hafta Basın Açıklaması saat 12:30 da Kayalıpark Meydanı'nda yapıldı. Platfrom adına Musa Kazım Yılmaz Tahir Büyükkörükçü Hoca ve Necmeddin Erbakan Hoca'nın ailesine, yakınlarına ve sevenlerine taziyelerini belirtti. Afyon'dan açıklamaya destek amaçlı gelen kardeşlerimze de teşekkür etti. Sonrasında açıklamayı Ahmet BAYAM okudu.Libya ve diğer ortadoğu ülkelerindeki devrim hareketlerine değinen BAYAM, ''Yasemin Devrimi'' diye adlandırdılar, Tunus devrimini... Ardından Mısır'da ''Tahrir'' oldu devrimin adı. Libya'da devrim elbisesi kana boyandı.'' dedi.
AÇIKLAMANIN TAM METNİ:
Rahman, Rahim, Allah'ın adıyla
Allah'ın ayetlerini değersiz bir bedelle sattılar da, onun yoluna engel oldular. Onların yaptıkları gerçekten ne kötüdür. Bir mü'mine karşı ne ant ne de anlaşma gözetmezler. İşte onlar saldırgan
olanlardır.(Tevbe suresi 9- 10. ayetler)
Sevgili dostlar, değerli basın mensupları;
''Yasemin Devrimi'' diye adlandırdılar, Tunus devrimini... Ardından Mısır'da ''Tahrir'' oldu devrimin adı. Libya'da devrim elbisesi kana boyandı. Bahreyn'li zalimlerin başlattığı göstericilere ateş açma rezilliği,Kaddafi'nin insanlığa yakışmayacak zulümleriyle zirve yaparken,Yemen'in diktatörü Ali Abdullah Salih'de zulümde Kaddafi'yi aratmayacağını göstermeye başladı.
Arap dünyasının pek çok yerinde özgürlük mücadelesi veren
hürriyet aşıkları, zalimlerin kurşunlarına göğüslerini siper ederek,
hürriyet alanları oluşturmaktalar. Şehirler, adlarına yeni anlamlar
katıyorlar. Bingazi, Binşehit diye anılıyor artık. Ve şehirler hürriyete,
özgürlüğe, şehadete, direnişe ait isimler talep ediyorlar kendilerine. Ve isimlerin en şereflilerini hak ediyorlar.
Adları, Müslümanların adlarından olan, tarihin kıymetli şahsiyetlerinin adlarına benzeyen, zalim diktatörlerin adları ise şerefli ve
erdemli insanlar arasında, kendilerine yakışmadığı için değiştirilip, onlara alçaltıcı ve rezil şahsiyetlerine uygun isimler takılıyor.
Bu nasıl bir vahşet ki onyıllardır emeklerini, alın terlerini, kanlarını sömürdükleri insanların üzerlerine bombalar atıyorlar. Kiralanmış
katil lejyonerlerin eliyle kurşunlar sıkıyorlar. Bu nasıl bir hastalıklı ruh
halidir ki kendilerinin ilahlıklarını iddia edip, yurttaşlarına kul muamelesi yapıyorlar. Onların bu tağutlaşan tabiatlarının, direniş erlerinin
peygamberler lisanıyla kutsanmış elleriyle, yerle yeksan olması çok
yakındır.
Krizleri imkâna çevirip her ölümden tabut çıkartmayı, her leşe
konup ondan nemalanmayı siyaset kabul eden okyanus ötesi güçler, Akdeniz'in sıcak sularında avını gözetleyen akbaba gibi beklemektedirler. 5. filosunu körfezde, 6. Filosunu Libya açıklarında bekleten Büyük Şeytan Amerika, emperyalist, şeytani planlarını gerçekleştirmek için hazır beklemektedir.
Yine insan hakları, yine özgürlükler, yine demokrasi masallarıyla halkları uyutmakta, halkların hürriyet taleplerini emperyalist arzularına tevdî etmeye çalışmaktadırlar.
Amerika'nın ve şeytani planlarının erdemli insanların gözünde deşifre olduğunu bilmekteyiz. Diktatörlere karşı ayaklanan halkların, Amerika'ya hoş geldin demeyeceğine inanmaktayız. Amerika'yı ve emperyalist yandaşlarını böyle bir maceraya girme hususunda uyarıyoruz.
Amerika'nın şeytani planlarını Ortadoğu'daki uygulayıcısı İsrail'in, İslam dünyasındaki bu olumlu gelişmelerden tedirgin olduğu ortadadır. Bu durumdan istifade edip olayları kendi lehine çevirmeye çalışmasından endişe edilmektedir. Çılgınca bir tutum içerisine girmek isteği, İsrail'in kendi varlık alanında atacağı son adım olacaktır.
Alev alan özgürlük ateşi şehitlerin kanlarıyla harlanmakta, zalimlerin
şeytani tuzakları ve baskılarına direnmekle güç kazanmaktadır. Ve maksadına ulaşıncaya kadar da söndürülemeyecektir!
Dünyanın dört bir köşesinde Tevhid ve adalet üzere kurulu bir dünya için mücadele veren tüm direniş erlerini selamlıyoruz. Şehitlerini, gazilerini, yaşlılarını, çocuklarını, kadınlarını ve erkeklerini tekrar tekrar selamlıyoruz. Adları unutulmayacak ve tarihin şerefli sayfalarında yerlerini alacaktır. Hakların gönüllerinde kurdukları taht ve kendilerine beslenen sevgi asla yok olmayacaktır. Özgürlük sevdalısı halklar özgürlük mücadelesi veren erleri ve onların önderlerini unutmazlar.
Tevhid ve adalet üzere kurulu, hürlerin özgür, özgürlüğün hür olduğu bir dünyada yaşama umudu ile hepinizi *183. Haftada* aynı yer ve saatte buluşmak üzere Allah'a emanet
ederiz.
KONYA İNANÇ ÖZGÜRLÜKLERİ PLATFORMU
Necmettin Erbakan'ın ölümü dolayısıyla Saadet partisi camiasına ve ailesine taziyede bulunularak başlayan basın açıklamasında 28 şubat darbesi değerlendirilirken "
28 Şubat darbesinin gerçek yüzü her geçen sene daha da netleşmeye başladı. Siyasi iktidarın ekonomik uygulamaları ile ulusal ve uluslar arası sermayenin menfaatleri arasındaki çatışmanın darbenin ana nedeni olduğu büyük ölçüde anlaşıldı. Medya, psikolojik operasyonun, ordu ise fiili operasyonun adresi oldu. Medya ve ordu üzerinden uygulamaya sokulan 28 Şubat darbesini konuşurken Amerika ve uluslar arası sermayenin etkisini göz ardı etmek mümkün değildir. Amerika; Erbakan'ın İran ve Libya ziyaretleri ile oluşan olası bir İslam ülkeleri yakınlaşmasını ciddi bir tehdit olarak algılarken, aynı zamanda uluslar arası sermayenin çıkarları yönünden de mevcut ekonomik uygulamaları kabul edilemez olarak niteliyordu. Dönemin CIA Türkiye masası şefinin hatıralarında net olarak ifade ettiği gibi, Amerikan yönetimi Türkiye'deki en güvenilir müttefikleri olan generallerle hükümetin yıkılması için irtibata geçti. Bir yandan iç güçler, bir yandan dış güçler işbirliği içinde 28 Şubat belasını halkımızın başına sardılar."
ifadelerine yer verildi ve "
Bugün 28 Şubat'ın yıldönümü münasebetiyle, son söz olarak, 28 Şubat'ın sorumlularının yargılanmasını istiyoruz. 28 Şubat'ın bütün yönlerinin açığa çıkarılması ve sorumlularının hesaba çekilmesi zamanı gelmiştir. Bu konuda 12 Eylül darbesi ile ilgili olarak şeklen yürütülen bir sorgulama sürecine değil, bütün detayların incelendiği ve sorumluların yargılanacağı bir sürece ihtiyaç vardır. Sakarya Adalet Girişimi olarak 28 Şubat sorumluları ile hesaplaşma noktasında hükümeti ve yargıyı duyarlılık göstermeye davet ediyoruz. "çağrısı yapıldı.
kuzey afrikada yaşanan olayların da değerlendirildiği açıklama şuara suresinin 227.ayeti ile sona erdi."Zalimler nasıl bir inkılapla devrileceklerini yakında bilecekler."
SAGBP adına Diriliş Saati Dergisi'den Muhammed Duman'ın yaptığı basın açıklamasının tam metni aşağıdadır:
Sakarya Adalet Girişimi 287. Basın Açıklaması
28 Şubat darbesinin yıldönümünde, bu darbenin en büyük mağduru olan Erbakan Hocamızın vefatının üzüntüsünü yaşıyoruz.
Ömrünü, Müslüman kimliğin onurlu bir şekilde ifade edilebilmesi ve toplumsal alandaki manevi çöküşün önlenmesi mücadelesine adayan Erbakan Hoca; 40 yıllık istikrarlı duruşu ve hiç eksilmeyen heyecanı ile gelecek nesillere yıllar boyunca örnek olacaktır. Her türlü mezhep ve meşrep taassubunu aşan bir ümmet bilinci ile dünya Müslümanlarının birliği için gayret eden Sayın Erbakan, D8 gibi projelerle İslam coğrafyasındaki sanal sınırların doğurduğu duvarların yıkılması hususunda da verdiği mücadele ile örnek bir kişiliktir. Kendisini rahmetle anarken, ailesine, Saadet Partisi camiasına ve tüm İslam ümmetine başsağlığı diliyoruz.
28 Şubat darbesinin gerçek yüzü her geçen sene daha da netleşmeye başladı. Siyasi iktidarın ekonomik uygulamaları ile ulusal ve uluslar arası sermayenin menfaatleri arasındaki çatışmanın darbenin ana nedeni olduğu büyük ölçüde anlaşıldı. Medya, psikolojik operasyonun, ordu ise fiili operasyonun adresi oldu. Medya ve ordu üzerinden uygulamaya sokulan 28 Şubat darbesini konuşurken Amerika ve uluslar arası sermayenin etkisini göz ardı etmek mümkün değildir. Amerika; Erbakan'ın İran ve Libya ziyaretleri ile oluşan olası bir İslam ülkeleri yakınlaşmasını ciddi bir tehdit olarak algılarken, aynı zamanda uluslar arası sermayenin çıkarları yönünden de mevcut ekonomik uygulamaları kabul edilemez olarak niteliyordu. Dönemin CIA Türkiye masası şefinin hatıralarında net olarak ifade ettiği gibi, Amerikan yönetimi Türkiye'deki en güvenilir müttefikleri olan generallerle hükümetin yıkılması için irtibata geçti. Bir yandan iç güçler, bir yandan dış güçler işbirliği içinde 28 Şubat belasını halkımızın başına sardılar.
Sonuçta Müslüman halkımız cezalandırıldı. Temel eğitimi 8 sene kesintisiz yaparak çocuklarımızı kemalizme ram etmeye çalıştılar. Kızlarımızın başörtüsüne yasak getirdiler. İlkokul 5. sınıfı bitirmediği sürece çocuklarımızın Kuran Kursuna gitmesine engel oldular. Bu saydıklarımız 28 Şubat'ın sosyal sonuçlarından sadece bazıları" Peki ya, 28 Şubat'ın ekonomik tahribatı" Rakamlar muhtelif" 28 Şubat'tan 2001 krizine uzanan süreçte Türkiye'nin kaybettiği para, daha doğrusu 28 Şubat'ın mimarlarının halktan dolandırdığı para ise en iyimser bakış açısı ile 150 milyar dolar"
İşinden edilen subay, astsubay, akademisyen, bürokrat, işçi, memur sayısı ise onbinlerle ifade ediliyor.
Bugün 28 Şubat'ın yıldönümü münasebetiyle, son söz olarak, 28 Şubat'ın sorumlularının yargılanmasını istiyoruz. 28 Şubat'ın bütün yönlerinin açığa çıkarılması ve sorumlularının hesaba çekilmesi zamanı gelmiştir. Bu konuda 12 Eylül darbesi ile ilgili olarak şeklen yürütülen bir sorgulama sürecine değil, bütün detayların incelendiği ve sorumluların yargılanacağı bir sürece ihtiyaç vardır. Sakarya Adalet Girişimi olarak 28 Şubat sorumluları ile hesaplaşma noktasında hükümeti ve yargıyı duyarlılık göstermeye davet ediyoruz.
Ortadoğu ve Kuzey Afrika'daki son gelişmeleri ibretle izliyoruz. Müslüman halkların diktatörleri devirmeleri ve halkların iradesinin iktidara gelmesi en büyük temennimiz" Fakat aynı zamanda Müslüman halkların Amerika ve batılı müttefiklerinin bölgeye yönelik manipülasyonlarına karşı uyanık olması da çok önemli" Geçmişte 20. yüzyılın birinci ve ikinci yarısında Müslüman halkların bağımsızlık için gerçekleştirdikleri kıyamların başarıya ulaşmasını müteakip, batıcı yönetimlerin bu halkların başına bir şekilde geçtiği ve İslam coğrafyasını emperyalizme peşkeş çektiği hepimizin malumudur. Bu oyuna Müslüman halklar tekrar düşmemelidir. Diktatörleri devirmek için ayağa kalkmak ne kadar önemli ise, yeni oluşacak düzenlerin Amerika'ya rağmen kurulması da o denli önemlidir. Müslüman halkların geçmiş tecrübelerden ders olarak Amerikan emperyalizminin tuzağına düşmeyeceğini ümit ediyor ve Allah'tan zalimlerin tuzaklarını boşa çıkarmasını niyaz ediyoruz.
Sözümüzü Şuara Suresi'nin 227. ayeti ile bitirmek istiyoruz: "Zalimler nasıl bir inkılapla devrileceklerini yakında bilecekler."
Sakarya Adalet Girişimi Başörtüsü Platformu Adına Diriliş Saati Dergisi
Özgür-Der Antalya Temsilciliği tarafından aylık devam ettirilen adalet ve özgürlük eyleminde Libya'da Kaddafi diktatörlüğüne karşı ayaklanan halka destek mesajı verilirken, 28 Şubat'ın bitmediği vurgulandı. Eyleme Sakarya'dan da destek vardı.
Özgür-Der Antalya Temsilciliği, aylık olarak yaptığı adalet ve özgürlükler eylemlerine 6 Mart 2011 tarihindeki basın açıklamasıyla devam etti. Kapalı Yol Havuz başında gerçekleştirilen basın açıklamasından önce Sakarya Adalet Girişimi adına Beytullah Emrah Önce kısa bir selamlama konuşması yaptı. Tunus, Libya, Mısır gibi ülkelerde zorba diktatörlere karşı ayaklanan halklarla dayanışma içinde olduklarını ifade eden Önce, son günlerdeki 28 Şubat'ın izlerinin silindiği şeklindeki iddiaları eleştirdi. Başörtüsü yasağı tamamen kalkmadan, rant ekonomisi bitmeden, doğanın ifsadı son bulmadan, anadil sorunu çözülmeden vs. 28 Şubat'ın bitmiş sayılamayacağını hatırlatan Beytullah Emrah Önce, 28 Şubat zihniyetine karşı yıllardır yürüttükleri başörtüsü eylemlerinden dolayı Antalya'daki direnişin kendilerini onurlandırdığını ifade etti. Kocaeli, Ankara, Van, Afyon, Akyazı, Bursa gibi şehirlerle birlikte sergilenen bu direniş kardeşliğinin umut aşılayacağı olduğunu ifade eden Beytullah Emrah Önce, adalet ve özgürlükler için kendi zorbalarına karşı ayaklanan tüm insanların adil bir gelecek için mücadelesine devam edeceklerini vurguladı.
Özgür-Der Antalya Temsilciliği'nden Vedat Çetinkaya'nın okuduğu basın açıklamasında; Tunus, Mısır, Libya, Yemen, Bahreyn'de son zamanlarda diktatörlere karşı Halkların direnişi ve özgürlük arayışları, Diktatörlerin direnen Halk Hareketlerine karşı çaresizlikleri ve devriliş süreçleri, Bin yıl sürecek denilen 28 Şubat Darbe süreci mimarlarının 14 yıl sonra halk içine çıkamayacak kadar utanç verici bir durumda olduklarını içeren konuları gündeme aldı. "Libya İntifadasına bin selam!", "Darbeci şefler yargılansın" ve "Bin yıl utanın!", "Bize her gün 28 Şubat" şeklinde dövizlerin taşındığı eylemde "Haklarımızdan vazgeçmeyeceğiz, İslami kimliğimizle yaşayacağız" pankartı açıldı.
BASIN AÇIKLAMASI TAM METNİ
Hak, Adalet, Tevhid ve Özgürlüklerden yana olan ve bu anlamda bizlerden desteklerini esirgemeyen sevgili dostlarımız. Antalya Özgür-Der adına hepinize hoş geldiniz diyor, selamlarımızı sunuyoruz.
Zulmün ve Zalimlerin ebedi olmadığının tanıklığını bu günlerde çok net bir şekilde görüyor ve şahitlik ediyoruz. Osmanlının dağılmasıyla birlikte Emperyalistler tarafından İslam toprakları, cetvellerle çizilerek kukla olabilecek bazı arap kabile reislerine hibe edildi. 30-40-50 yıldır Halklarının kanını emerek bütün yeraltı zenginliklerini Batı ve Emperyalist güçlere peşkeş çeken kukla yönetimler tek tek yıkılıyor. Halkların direnmesiyle yerle bir olan yapay krallıklar artık ayakta duramıyor kaçacak yer, sığınacak delik arıyorlar. Hiçbir yönetim Halka rağmen ayakta kalamaz.
Zulmün ve işbirlikçi politikaların iflas ettiği ortadadır. Ezilen halkların ayağa kalkışı zalim ve işbirlikçilerden hesap sormakla sonuçlanacaktır. Tunus ve Mısır halklarının ayaklanması tüm dünyada zulüm ve işbirliği politikaları altında sömürülen halkların da kurtuluşu için eşsiz bir örneklik anlamına gelecektir. Zeynel Abidin ve Mübarek bunca yıldır yaptıklarının karşılığını görmüşlerdir.
Tunus'ta başörtüsünü sokakta dahi yasaklayarak, zulümde sınır tanımayan Zeynel Abidin ile Gazze halkına yardım gitmemesi için Refah kapısını kapatarak işbirliğinde sınır tanımayan Mübarek'in diktatörlükleri çöküyorken bu zalimlerin kendilerine örnek aldıkları Kemalist sistemi ayakta tutan sağcı sığınmacı muhafazakâr kesimlerin de durdukları yeri gözden geçirmelerinin zamanı gelmiştir. Yıllardır Müslümanlara enjekte ettikleri sağcılık- muhafazakârlık gibi hastalıkların vücuttan def edilme zamanı gelmiştir.
BOP ve GOP' tan sonra İslam coğrafyasında rol model olarak sunulan ve vitrine konan Türkiye ise bilhassa laik ve demokratik yönü ön plana çıkartılarak diğer İslam ülkelerinin varmak istedikleri noktaymış gibi gösterilmeye çalışılıyor. Anadilde eğitimi halledememiş, başörtüsü yasağını çözememiş, küresel kapitalizmin yeni üslerinden olmaya aday Türkiye'nin İslam ülkeleri tarafından nasıl ve ne şekilde örnek alınacağı ise tam bir muamma.
İslami değerlerle 40 yılı aşkındır mücadele eden Kaddafi'nin silahsız sivil halkı katletmesini lanetliyoruz. Halkın direnişiyle hiçbir güç ayakta kalamaz. Libya lideri Kaddafi de Libya Halkı'nın sesine kulak vererek daha fazla rezil olmadan çekilmelidir. İstifa etmez, çekilip gitmezse onun da sonunun bırakıp giden firavunlardan daha kötü olacağına gönülden inanıyoruz.
Yemen ve Bahreyn halklarının zafere yakın olduklarına şahidiz. Yıllardır ülke yönetimini elinde bulunduran Yemen ve Bahreynin Zulüm ve Sömürüyle bütünleşmiş Kralları, ABD ve batı ülkelerinin destekleriyle ayakta durmaya çalışıyorlar. ABD'nin 5.Filosu Bayreyn'de. Bundan dolayı ABD ve destekçilerinin Bahreyn'de direnen halkın direnişini bastırmak için basın ve iletişim araçlarında yer verilmesine asla hoşnut olmazlar. Biz Bahreyn ve Yemendeki direnişin bütün insanlığa duyurulmasını özellikle istirham ediyoruz. Halkların direnmeleri ve zulme başkaldırmalarıyla Yemen ve Bahreyn de en kısa zamanda halkın kontrolüne geçecektir. Hak, Adalet ve Özgürlükleri için mücadele veren tüm mazlum halkların yanında olduğumuzu ilan ediyoruz.
İnsan onurunu ayaklar altına alan, adalete ve özgürlüğe düşman silahlı Cuntanın, darbeler zincirine bir halka olarak eklediği 28 Şubat darbesinin 14. yıldönümündeyiz. Türkiye halkının hiç de yabancısı olmadığı asker-sivil cuntaların "Topyekûn Savaş" naraları atarak bütün bir ülkeyi karanlığa boğduğu önemli bir tarihtir 28 Şubat!
Askeri Bürokrasinin brifing ve andıç'larla yeniden organize edip savaş durumuna soktuğu sermaye, yargı, siyaset, üniversite ve medya kesimleri eliyle "irtica ile mücadele" adı altında İslami değerlere ve halka karşı yürütülen bir seferberlik sürecidir 28 Şubat darbesi. MGK kararlarıyla Kırmızı Kitap'ta "İç Düşman" ilan edilen İslami duyarlılık sahibi geniş toplum kesimlerinin öncelikle okul ve kamu kurumlarından tasfiyesi hedeflendi. Ardından İmam Hatip Liseleri, ilahiyat fakülteleri, Kur'an kursları, cami, dernek ve vakıflar üzerinde bir abluka oluşturuldu. Milli Askeri Stratejik Konsept doğrultusunda bütün vatandaşların ancak Türkçü, Atatürkçü ve laik bir hayat tarzını benimsedikleri oranda makbul ve muteber vatandaşlar olarak kabul edileceğine ilişkin Psikolojik Harekât planları yürürlüğe sokuldu.
Aynı süreçte halka karşı terör estirildi; İslami talep ve değerlere savaş açıldı; toplumsal kesimler birbirlerine karşı kışkırtıldı. Silahlı Bürokrasi bir yandan da bankaların içini boşaltmayı, yönetim kurullarındaki generaller eliyle kamu kaynaklarını soyup soğana çevirmeyi, mafya ve çetelerle girişilen işbirliği sayesinde haraç, kumar, uyuşturucu ve fuhuş organizasyonlarını da darbe sürecinin selameti açısından koruyup kollamayı ihmal etmiyordu.
Ne ilginçtir ki; 14 yıl önce İslam ve islami değerlere karşı, 28 Şubat darbesini gerçekleştiren Cuntacılar; nefret ve lanetle anılırken, Başbakanlık koltuğundan haksızca indirilen Prof.Dr.Necmeddin Erbakan; minnet, rahmet ve hayırla yad ediliyor. 28 Şubat Darbe Sürecinde, Erbakan'a ve partisine karşı icra edilen hukuksuzluklar, zorbalıklar, terbiyesizlikler adeta Cumhuriyet tarihi boyunca bu ülkede Müslümanlara ve İslami kimliğe karşı yönetici elitin bakış açısının bir özeti gibidir. Türkiyeli Müslümanların uyanışına, silkinişine katkılarıyla hatırlayacağımız Necmettin Erbakan'ı hayırla yâd ediyor, kendisi için Allahu Teâlâ'dan rahmet ve mağfiret diliyoruz.
Adalet için, gelecek nesillerin daha sağlıklı bir ülkede büyümelerinin sağlanması için bu kirli, paslı zinciri bir an önce kırıp atmak şarttır. Bu doğrultuda başta 28 Şubat dayatmasının planlayıcısı askeri şefler olmak üzere, bu süreçte çeşitli biçimlerde cuntacılara hizmet etmiş tüm sorumluların vakit geçirilmeksizin yargılanmalarını talep ediyor, başta başörtüsü yasağı ve kesintisiz eğitim adı altında İmam Hatip okullarının orta kısımlarının kapatılması kararı olmak üzere darbe düzenini simgeleyen tüm yasak ve dayatmaların bir an önce kaldırılmasını, gasp edilen hakların geri verilmesini talep ediyoruz. Biz Müslümanlar olarak "Dinde zorlama yoktur" ayetine dayanarak hiç kimseyi, Müslüman olmaya zorlamadığımız gibi; hiçbir güç de bizleri laik ve Kemalist olmaya, devlet tanrısına ve resmi ideoloji putuna itaat etmeye zorlayamaz.
Karadeniz Teknik Üniversitesi'nde İkinci sınıf öğrencisi Safiye Öksüz okul dışında başörtüsüyle katıldığı konferansta, Öğretim görevlisi Nazmiye Aydın tarafından başörtüsünü çıkarması istenmiş ve Safiye Öksüz bunu kabul etmemiştir. Öğretim görevlisi Nazmiye Aydın başörtüsü düşmanlığı yaparak öğrenciyi derse geldiği halde yok yazmış ve öğrencinin itirazı üzerine uyduruk bahanelerle dekanlığı da arkasına alarak öğrenciyi okuldan uzaklaştırmıştır. Bir öğretim görevlisinin haddini aşarak bu zorbalığa başvurması 28 şubat sürecinin hala etkisini sürdürdüğünün göstergesidir. Bu tür zorbalıkların, çirkinliklerin, haksızlıkların hala devam etmesi, eğitim özgürlüğüne açıkça bir darbedir.
Aziz dinimiz İslam; tevhidin ve adaletin temelinde özgürlüğün kapılarının açılmasını öngörür.
Şirkin yerine Tevhidi, İfsadın yerine Islahı, Zulmün yerine Adaleti ve Esaretin yerine Özgürlüğü ikame edene dek direnerek halka öncüler olmak Müslümanların en önemli sorumluluklarındandır.
3 Nisan 2011 Pazar Günü Saat 11:00'de burada buluşmak üzere Allah'a emanet olun.
ANTALYA ÖZGÜR DER TEMSİLCİLİĞİ
VAHÖP'ün (VAN HAK VE ÖZGÜRLÜKLER PLATFORMU) düzenlemiş olduğu 161. Basın açıklaması Bugün Saat:13.00′da Sanat sokağında gerçekleşti. Basın metnini platform adına Umut Işığı Derneği Başkanı Fırat TOPRAK okudu.
Sanat sokağındaki 161. Hak ve Özgürlük nöbetini daha güzel bir dünya inancı ve kararlılığıyla tutmaya devam ediyoruz. 14 yıl önce bu zamanlarda bu topraklar sonraları 28 Şubat Post modern darbe süreci diye isimlendirilen bir zulüm fırtınasını yaşamıştı. Sürecin toplum mühendisleri İrtica diyerek bütün İslami görünürlüğe topyekûn savaş ilan etmiş, bir Kudüs etkinliği bahane edilerek tanklar yürütülmüş, medyatik manipülasyonlarla meşru talepler baskılanmış, İmam-Hatipler ve Kuran Kurslarının önünü kesmek için bütün meslek liselilerin de maruz kaldığı kesintisiz eğitim ve katsayı zulmü uygulanmış, laiklik maskesi arkasında her türlü hortumculuk ve talan icra edilmiş, askeri ve sivil bürokrasinin her türlü hukuksuzluğu siyasallaşmış yargı tarafından kılıfına uydurulmuş, Başörtü yasağı bütün alanlara yayılarak on binlerce genç kız mağdur edilmişti. Başörtü ile eğitim, çalışma ve hatta sağlık hakkı ellerinden alınan insanların yaşadıkları zulümler yıllardan beridir çeşitli vesilelerle kamuoyuna yansımaktadır. 28 Şubat döneminde yüzlerce başörtülü öğrencinin ikna odalarına alınarak tehdit, korkutma ve aşağılamalarla psikolojik travma yaşatılması bariz bir faşizm örneği olarak toplumsal bellekte yer etmiştir. Bu vesileyle geçen pazartesi günü ikna odalarının kayıtlarının imha edilmesi tehlikesine karşın ikna odalarının müsebbipleri olan dönemin İstanbul Üniversitesi Rektörü Kemal ALEMDAROĞLU ve yardımcısı Nur SERTER hakkında yaptığımız suç duyurusunun takipçisi olacağımızı beyan ediyoruz.
28 Şubatın en önemli mağdurlarından ve bu topraklara hatırı sayılır hizmetlerde bulunmuş sivil ve mümin öncülerden Milli Görüş Lideri Prof. Dr. Necmettin ERBAKAN'ın vefatı dolayısıyla kendisine Allah'tan rahmet, ailesi ve dava arkadaşlarına taziyelerimizi sunuyoruz. Mekânı cennet olsun.
Bugün de etkileri ve yol açtığı mağduriyetler devam eden 28 Şubatın aktörleriyle henüz hesaplaşılmamıştır. Bundan dolayıdır ki darbeci derin yapı Susurluk, Balyoz, Kafes, Eldiven, Şemdinli, Ergenekon vb. değişik isimlerle hala etkinliğini sürdürmektedir. Açık olan bir şey varsa o da darbeler bataklığı kurutulmadan bu toprakların huzur görmeyeceğidir. Ergenekon kapsamında yürütülen soruşturmayı militarizmin tepesine inen balyoz olarak değerlendiriyor ve sonuna kadar şartıyla destekliyoruz. Darbecileri muhalif diye meşrulaştırma çabalarının farkında olarak yargı-sorgu süreçlerinde azami dikkati herkes için adalet ilkemiz gereği talep ediyoruz. Vesayet sisteminin geriletilmesi için ise kararlı bir irade ve onun şekillendireceği yasal zemin elzemdir. Başörtüsünün tüm alanlarda koşulsuz serbestiyeti için gereken yasal düzenleme ve 28 Şubatın bütün izlerinin silinmesi ve aktörlerinin yargılanmasını talebimizi yüksek sesle yineliyoruz.
Kürt sorununda nispi rahatlama dışında hala ciddi bir adımın atılmadığını gözlemlemekteyiz. Yargısal bilinmeyen dil traji-komedisi devam etmekte, en temel haklardan olan anadil, anadilde eğitim ve çok dillilik konularında bir arpa boyu yol alınamamaktadır. Meşru ve son derece insani böylesi adımların atılmasının seçim sonrasına tehirine veya herhangi bir şarta bağlanmasına ilkesel zeminde itiraz ediyoruz. Tam da bu vasatta KCK'nin eylemsizliği bitirmesi kararını yanlış buluyor daha fazla kan ve acı anlamına gelen böylesi kararların Kürt sorununun çözümüne katkı sağlamayacağını kamuoyu ile paylaşmak istiyoruz. Ak Parti ve devletin Kürt sorununda adım atması gerektiği gibi KCK'nin de provokatif süreçlerin önünü alarak sabır ve teenni ile hareket etmesi gerekmektedir. Ak Partinin edilgenliği de KCK'nin zaman ayarlı kararları da seçim gölgesinin güvensizliğini taşımaktadır. Yine Mehmet METİNER'e yönelik suikast girişimi ile Orhan MİROĞLU ve Şıwan PERWER'e yönelik tehdit ve karalama kampanyalarını kınıyoruz. Kime yönelik olursa olsun ve kimden gelirse gelsin fikri mücadele içindeki şahsiyetlere yapılan tehdit, karalama ve gözdağını kınıyoruz. Kendisinden başka kimseye hayat hakkı tanımama şeklinde tecessüm eden faşizan politikaların miadının dolduğunu herkesin anlaması gerekmektedir.
Orta doğu İntifadasını, muhteşem halk devrimlerini emperyal politikaların iflası olarak görüyor ve en kalbi duygularımızla selamlayarak devrimcileri sahadaki kazanımlarını masada kaybetmemeleri hususunda ikaz ediyoruz. Son olarak Libya'da yaşanan halk hareketinin de Libya tağutunun devrilmesiyle sonuçlanacağına inanıyoruz. Bununla beraber Amerikanın işgal niyetini de kapitalizmin vahşi çehresinden tanıyoruz. Kaddafi diktatörlüğünün alternatifi zenginlikler için çöreklenecek emperyalizmin doğrudan işgali değildir. Müslüman halklarımızın ortak iradesinin Ömer MUHTAR örnekliğindeki gibi tecelli ederek Kaddafi'yide ABD ve NATO'yu da Libya çöllerine gömecektir. Yeni ve insan yüzlü bir dünyanın teşekkülünü ne emperyalizm ne de yerli diktatörler engelleyebilecektir.
VAHÖP( Van Hak ve Özgürlükler Platformu) olarak yerelden küresele Hakların tahakkuku için zulme karşı mücadelemizi ibadet şuuruyla sürdüreceğimizi bir kez daha deklare ediyoruz.
Kamuoyuna saygılarımızla.
VAHÖP Adına Umut Işığı Derneği Başkanı Fırat TOPRAK
VAHÖP (Van Hak ve Özgürlükler) Platformu:
GÖKKUŞAĞI DERNEĞİ, İNSAN-DER, MAZLUM-DER, MEMUR-SEN, UMUT IŞIĞI DERNEĞİ, ERDEM-DER, ANADOLU GENÇLİK DERNEĞİ, VAN İMAM HATİP MEZUNLARI VE MENSUPLARI DERNEĞİ, VAN KARDELENLER KADIN DERNEĞİ
Milli görüş hareketinin lideri Prof.Dr. Necmettin ERBAKAN hoca hakka yürüdü. Allah'u taaladan kendisine rahmet ve mağfiret diliyoruz. Merhum Necmettin ERBAKAN 1960 yıllarının sonundan itibaren arkadaşlarıyla birlikte bağımsız, özgün bir İslamcı siyaset anlayışıyla yola çıkmıştı. Kemalist laik resmi ideolojik dayatmalara karşı İslami söyleminden ve müslüman kimliğinden hiçbir zaman ödün vermemiştir.
Darbecilerin baskıları ve zorbalıklarına muhatap olmuştur. Sadece İslami söylemlerinden ve hakkın yanında olduklarından dolayı partileri kapatılmıştır. 28 şubatın kirli, çirkin ve karanlık döneminin cuntacıları her türlü alcaklığa ve küstahlığa yeltenmişlerdir. Erbakan hocaya uluslararası emperyalist çevrelerin düzenlediği düşmanca planlara içeride de maalesef işbirlikçiler alet olmuştur.
Necmettin ERBAKAN Türkiye'deki İslami uyanış ve mücadeleye katkısı olmakla beraber müslüman halkların amerikan emperyalizmine, siyonizme karşı tavır belirleme metodlarını açıkca ortaya koymuştur. 'İnkar edilen ve yok edilmeye çalışılan MÜSLÜMAN KİMLİĞİNİN VAROLUŞ MÜCADELESİNE ADAYAN deneyimli ilim, irfan ve siyaset adamıydı'.
Akyazı Adalet ve Özgürlükler Platformu olarak Necmettin Erbakan Hocayı müslümanların uyanışına, silkelenmesine katkılarıyla hatırlayacağız.
Tüm Müslümanların ve İnsanlık Aleminin başı sağolsun. Allah Tealadan Rahmet ve Mağfiret diliyoruz.
Ükede Başörtüsü düşmanlığı sınır tanımıyor.
Bingöl'de iki aydır 3 öğrenci okula alınmıyor. Bingöl'ün Karlıova ilçesi Taşlıçay köyü ilköğretim okulu 6. sınıf öğrencilerinden Ümmü Gülsüm DEMİR ve Sümeyye YILDIRAK, 7. sınıf öğrencisi Hacer SÖNMEZ başörtülü oldukları gerekçesiyle okula alınmıyorlar.
Keyfi yasaklarla başörtülü öğrencilere zulmeden öğretmen, müdür veya her neyse kişiler hakkında milli eğitim bakanlığı hala sessiz kalmaya devam edecekmi? Yoksa bu tür iğrenç yasaklar kulaklarına gelmiyormu, hatırlatıyoruz koltuklar baki değildir.
Birçok üniversitede başörtüsü yasağı uygulanmazken Trakya Üniversitesi beslenme ve diyatik bölümü 2. sınıf öğrencilerinden Merve Fatma ŞİMŞEK ve Edanur ERTEKİN başörtülü oldukları gerekçesiyle kampüsten içeri alınmadılar. Başta rektör ve yasakçı öğretim üyelerini tel'in ediyoruz. Yetkililer yasakçılara karşı daha nekadar susacak.
Baskılar bitene baskıcılar yok olana kadar mücadelemiz devam edecektir.
Gelecek hafta cumartesi günü saat 12.30'da buluşmak üzere Allah'a emanet olunuz.
Akyazı Adalet ve Özgürlükler Platformu Adına
Mazlumder Sözcüsü
İrfan ALEMDAR
Kocaeli Gönüllü Kültür Teşekkülleri Platformu 307.hafta basın açıklaması , 5 mart 2010, Cumartesi günü İzmit İnsan Hakları Parkı, Özgürlük meydanında yapıldı.Basın açıklamasını platform birleşenlerinden Şefkat Kapıs derneği Kocaeli temsilcisi Reyhan BALCI yaptı.Basın açıklamasının konusu yaklaşan 8 Mart dünya kadınlar günü dolayısıyla, kadına karşı uygulanan şiddet ve buna son verilmesiyle ilgiliydi.
BASIN AÇIKLAMASININ TAM METNİ;
Bismillahirahmanirahim
Güneş söndüğünde, Yıldızlar patır patır döküldüğünde, Dağlar hallaç pamuğu gibi atıldığında, En değerli mallar bırakıldığında, Hayvanlar çılgınca kaçıştığında, Denizler taştığında, İnsanlar yeniden dirilip Allahın huzuruna koştuğunda, Diri diri toprağa gömülen kız çocuğunun, Bu kız çocuğunu hangi günahından dolayı toprağa gömdünüz diye, İnsanların yaptıklarından, defterinde yazanlardan sorguya çekildiğinde, herkes yaptığının hesabını verecektir.
Tekvir süresinin ilk ayetleri ve diri diri toprağa gömülerek öldürülen, kız çocuğunun hesabının Allah tarafından sorulacağı, kadına karşı uygulanan şiddete tepkinin yer aldığı bilinen ilk yazılı metindir.Şüphesiz ki zalim yaptığı yanına kar kalmayacak ve Allah tarafından hesabı sorulacaktır.Fakat yaşamda da bunların önüne geçmek gerekmektedir.Göz göre göre gerçekleşen KADIN CİNEYETLERİNE ARTIK DUR DEYİN diye HAYKIRIYORUZ!.
Artık kadınları koruyun.Devlet hayati yönden risk altındaki kadınları korumuyorsa,cinayetlere suç ortağı oluyor demektir.Görev ihmalinde bulunan,savcılar hakimler güvenlik görevlileri yargılansın!Türkiye'de, kadın cinayetleri, aile içi şiddet,kadına karşı şiddet,
kadın ve çocuklara tecavüz olayları kamu düzenini tehdit sıralamasında 1.Sıradadır. Kadına karşı şiddet olayları süreklilik arz eden ve giderek artan büyük bir terör halini almıştır.
Türkiye'de kadına şiddet cinayet olayları bir numaralı terör halini almıştır.Günlük ortalama 3-4 kadının katledildiği ,yüz binlerce kadının her gün şiddet gördüğü,her gün binlerce kadının yaralandığı ,yüzlercesinin hastanelere kaldırıldığı ülkemizde bu çözüm önerilerimizin uygulanması,şiddet yönünden risk altındaki kadınların ve ailelerin hayatlarının kurtarılması bakımından büyük önem taşımaktadır.Bu nedenle aşağıdaki önerilerimiz oldukça önemli; Kamuoyunun dikkatinden kaçan çok önemli bir konu var!Şöyle ki; Mevcut 4320 Sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun,Bir kere zaten şiddet mağduru kadınları korumaktan çok uzak!İlgili kanunda şiddet yönünden risk altında olan kadını mahkemeye baş vurması ile,mahkeme,şiddet uygulama potansiyeli olan ilgili kişiye eşe vb. kadına yaklaşmama,evine gelmeme,iş yerine gelmeme,telefonla rahatsız etmeme gibi kararlar veriliyor.
Fakat bu kararlara kadını koruma kararlarından çok,kadına yaklaşmama kadına rahatsızlık vermeme kararları denebilir!Mahkemeden mevcut kanuna göre karar çıksa bile,ilgili koca direk kadının evine gelebiliyor,yada kadını iş yerine,yada sokağına,kadına direk saldırıya geçip bıçaklayarak yada ateşli silahla öldürebiliyor. Koca eve ,sokağa,iş yerine geldiğinde KADINI KORUYACAK HİÇ BİR EMNİYET GÖREVLİSİ BULUNMAMAKTADIR!Polis kadın ancak öldürüldükten yada ağır yaralandıktan sonra olay yerine gelebilmektedir. Türkiye'de Şiddet Yönünden risk altındaki kadınlara yönelik yerinde koruma yapılmamaktadır!CİNAYETLERİN ÇOĞU ZATEN BU ŞEKİLDE İŞLENİYOR!
Şiddet yönünden risk altındaki kadınlara;24 saat evin ,iş yerinin çevresinde,gidiş geliş güzergahında,yaşam alanlarında, öldürülme riski ortadan kalkasıya kadar,sürekli yerinde yakın koruma sağlansın.Gereken güvenlik görevlisi istihdam edilsin.(TBMM ilgili yasaya bu maddeyi muhakkak dahil etsin).Devlet şiddet yönünden risk altındaki kadınlara sosyal imkanlar sunmasının yanında,tehdit eden kişinin bulmasını engellemek için ,yeni T.C kimlik numarası,vergi numarası,isim değişikliği, gerekirse estetik operasyon yapılsın.Risk altındaki kadın kira,elektrik,su açtırma,tedavi olma,banka kartı kullanma ,çocuğunu okula kaydettirme gibi işlemlerini yeni vatandaşlık kimlik no ve yeni isme göre yaptırması sağlansın.
Şiddet uygulayanlar tutuklu yargılansın,cezalar ağırlaştırılsın,cezalarda tahrik indirimi kaldırılsın,Sığınaklar artırılsın.Ev tipi stüdyo sığınma evleri açılsın,süre sınırlamaları kaldırılsın, Sığınma evi açmayan belediye başkanları cezalandırılsın.Şiddet uygulayanlara hapis cezalarının yanında ,zorunlu psikiyatrik tedavi de uygulansın.Hapis cezası ve psikiyatrik tedaviye rağmen şiddet uygulamakta ısrar edenler,ülke dışına ,anlaşma yapılan uygun bir ülkeye sürgüne gönderilsin. Şiddet uygulayan erkekler tv,gazete,internet,ilan panolarında teşhir edilsin, tekrar şiddette bulunma şüphesi taşıyanlar kolluk güçleri tarafından takip ve denetim altında olsun ve izlenmeleri için küresel takip için elektronik bileklik taşıma zorunluluğu getirilsin,mağdurdan uzak tutulması sağlansın.
Hayati yönden risk altındaki kadınları korumayan savcılar hakimler emniyet görevlileri cezalandırılsın.Risk altındaki kadınlar ailelerine değil devlete sığınsın ve boşanma süreci ailelerinin yanında değil,devlet koruması ve gözetiminde gerçekleşsin ve devlet koruması risk ortadan kalkasıya kadar devam etsin. Bazı cinayetler aşk cinayeti diye isimlendirilip özendirilmesin,psikopat cinayeti densin.
Risk altındaki çalışan kadınlara risk ortadan kalkasıya kadar maaşlı ücretli izin verilsin. Evlilik öncesi,çiftlerde akıl ruh sağlığı kontrolü şart koşulsun. Şiddet yönünden risk altındaki kadınlara devlet tarafından kendini koruma ile ilgili uzmanlarca savunma dersleri verilmeli,savunma amaçlı biber gazı,elektro şok aleti ve taşıma ruhsatlı silah verilmeli,bunların kullanılması ile ilgili eğitim sağlanmalı.
Alo 183 sosyal hizmetler hattı'nın basın yayın da devamlı olarak duyurulması sağlansın,buradaki uzmanların sayısı artırılıp,her il ilçe de yaygınlaştırılsın. Her evde şiddet yönünden riskli acil durumlarda durumlarda,kadın ve çocukların güvenle sığınıp polise ulaşılabilecek şekilde donanıma sahip panik odası şart koşulsun.(Türkiye'de her üç evden birinde şiddet olduğu için bu öneri ütopik olarak değerlendirilmemelidir ve ciddiye alınmalıdır!-Türkiye'de savaşlarda kullanılmak üzere binalarda şart koşulan sığınaklardan daha önemli ve çok daha fazla ihtiyaç olan şey,panik odasıdır.
Savaşlar için hazırlanan sığınaklar şimdiye kadar hiç kullanılmamıştır ama şiddet yönünden risk altındaki kadınları ve çocukları kurtaracak olan panik odaları Türkiye'de her üç kadından birinin şiddet gördüğü,her gün binlerce kadının yaralandığı ,her gün 3-4 kadının katledildiği bir dönemde büyük bir ihtiyaçtır ve zaruridir.Eski evlerde yeni düzenlemeler şart koşulmalı yeni evlerde projelerde panik odaları zaruri hale getirilmelidir.En önemlisi insanımız eğitim sisteminde, kadına karşı bu şekilde şiddete yeltenmeyecek şekilde yetiştirilmesidir."Bir insnaı öldüren , tüm insanları öldürmüş gibidir, cezası hiç çıkmamak üzere sonsuza dek cehennem azabında kalmaktır", anlayışın kalplere yerleştirildiği bir eğitim sisteminde, sorarız?, artık sıradanlaşan her günkü cinayet olaylarına rastlamak mümkün olur mu?.
ŞEFKAT KAPISI KOACELİ İL TEMSİLCİSİ REYHAN BALCI
Dünyada önemli olaylar olup, halklar ve rejimler büyük değişimler yaşarken, maalesef ülkemizde henüz beklenen hak ve özgürlüklerin önü tam olarak açılmamıştır. Darbe ve vesayet sistemlerinin etkisi hala devam etmekte olup, darbe anayasaları mağdurları hala haklarını elde edememişlerdir.
YAŞ kararı ile ordudan atılan, başörtüsü sebebiyle okullara alınmayan, hukuki bir zemini olmayan (KAMUSAL ALAN, HİZMET VEREN HİZMET ALAN) gibi gayr-i hukuki yorumlarla işlerine son verilen insanımız hala mağduriyetlerini yaşarken, tüm bunlara sebep olan 28 Şubat darbecileri ellerini kollarını sallayarak ortalıkta dolaşmaktadır.
Evet, 28 Şubat'ta milletin iradesi gasp edilmiştir. Yürütülen tanklarla, yapılan balans ayarlarıyla, kurulan Batı Çalışma Gurubu'yla, Genel Kurmay'da yapılan İrtica Brifingleriyle, yayınlanan andıç ve genelgelerle birçok hukuksuzluklar işlenmiş, inanç ve düşüncesi sebebiyle bir çok insan ideolojik ayırımlar yapılarak fişlenmiştir.
Başta Ordu'dan atılan subaylar ve başörtüsü sebebiyle okuldan uzaklaştırılan öğrenciler ve görevine son verilen kamu görevlisi hanımlar olmak üzere toplumun pek çok kesimi mağdur edilmiştir.
28 Şubat'ın 14. yıl dönümünde, bir daha böyle bir şeye cüret etme niyetinde olanlara da caydırıcılık getirecek şekilde, bu haksızlık ve hukuk gaspına sebebiyet verenler derhal cezalandırılmalı, mağdurlara tazminat ödenip kendilerinden özür dilenmelidir.
Değerli basın mensupları, kıymetli dostlarımız bilindiği gibi son günlerde dünyanın gündemini değişim rüzgarları yönlendiriyor. Ortadoğu ve Afrika'daki toplumsal hareketler, despot ve zalim yönetimleri bir bir kökünden sarsarak devirmektedir. Bu da göstermektedir ki, zülüm baki değildir, er geç zalimlerin sonu gelecektir ve büyük bir İnkılap ile devrileceklerdir.
Şu anda Tunus'ta, Mısır'da, Libya'da ve diğer bir takım ülkelerde yaşananlar bunun en açık yakın örnekleridir. İnsan hak ve özgürlüklerinin baskı altına alınmasının nasıl bir sosyal patlamaya sebep olduğu da dünya kamu oyuna gösterilmiş oldu. Sanırız, insan hak ve özgürlüklerini baskı altına almaya çalışanlarını bu olaylardan kendilerine bir hisse çıkarmaları gerekir.
Bu arada Libya'da baş gösteren halk ayaklanmasına değinmek istiyoruz. Libya'da başlayan kanlı olaylar, Kaddafi'nin inatçı ve despot tutumu sebebiyle bir iç savaşa doğru gidiyor. 15 Şubat'ta başlayan olaylar, çok kısa bir sürede tüm ülkeye yayılma noktasına gelmiştir. 1969'dan bu yana iktidarı elinde bulunduran ve yıllardır muhaliflerine kan kusturan Kaddafi, şimdi de ülkeyi kan gölüne çevirebileceği tehdidi ile Libya halkına göz dağı vermektedir. Çeşitli bahanelerle hapishanelerde kendisine muhalefet edenleri katleden Kaddafi şimdi de oğlunu da yanına alarak despot yönetimini devam ettirme mücadelesi vermektedir. Kaddafi'ye düşen zulmün ebedi olmadığını anlaması ve yönetimi devretmesidir.
Yıllardır, yaptığı zulmün, kurduğu aile şirketlerinin, yaptıkları yolsuzlukların, diğer aşiretlere karşı katı tutumunun sonu gelmiştir. Petrolden elde ettiği ve Fransa, İngiltere, İtalya ve Batılı ülkelerle geliştirdiği ticari girişimler sonucu elde ettiği zenginlikle şımarıp halkını, onların özgürlüklerini, hak hukuklarını ihlal etmiştir. Halkı tarafından, "Ahmak", "Deli" olarak vasıflanan Kaddafi'nin yapacağı en akıllıca iş yönetimi bir an önce devretmesi olacaktır. Ayağa kalkan Libya halkı, özgürlüklerini, hak ve hukukunu elde etmeden oturmayacağa benziyor. Dolayısıyla fazla masum kanı akmaması için İslam Konferansı Örgütü, Arap Birliği ve Birleşmiş Milletler bir an önce harekete geçerek olaylara aktif olarak çözümler üretmelidir. Çünkü, şu anda sivillere karşı büyük bir katliam başlatılmıştır. Bu katliamları bizzat yöneten Kaddafi ve oğlunu buradan tel'in ediyor, daha fazla can ve mal kaybına sebebiyet vermeden ülkeyi emin ellere teslim etmesini öneriyoruz.
Katılımlarınız için teşekkürlerimizi iletir, haftaya aynı yer ve saatte buluşmak üzere saygılarımızı sunarız.
Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu Adına
Vahdet Vakfı