Sakarya Adalet Girişimi, her cumartesi saat 12.30'da Adapazarı merkezinde gerçekleştirdiği basın açıklamalarının 303.sünde, bu hafta Batılı emperyal güçlerin Ortadoğu üzerinde oynadıkları oyuna ve Türk hükümetinin Suriye meselesindeki tutumuna dikkat çekerek bu hususlardaki endişelerini dile getirdi.
Sakarya Adalet Girişimi adına Diriliş Saati Dergisi tarafından yapılan açıklamayı Enes Berat Gürler okudu. "Kahrolsun Amerikan Emperyalizmi!", "Uyan; Diren; Özgürleş!" ve "Zulme Karşı Direneceğiz!" sloganlarının atıldığı basın açıklamasında, Lübnan'daki Hariri suikastına değinilerek, bu hususta Hizbullah komutanlarına yönelik yapılan suçlamaların bir mezhep çatışmasının önünü açmak amacıyla yapıldığı ve Lübnan halkının vicdanında bu kararın yankı bulmadığı belirtildi. Asıl suçluların Bush, Obama, Netanyahu, Sarkozy ve Blair gibi uluslar arası arenada boy gösteren ikiyüzlüler olduğu söylendi.
AKP iktidarının İslami sivil toplum kuruluşları üzerindeki etkisine de vurgu yapılan basın açıklamasında; iktidar rehavetinin Müslümanlar üzerinde, hükümetin yanlış politikalarının dahi Müslümanlar tarafından onaylanmasıyla tezahür ettiğine ve bu manada rehavete kapılmış birçok İslami STK'nın ilkesiz davrandığına dikkat çekildi. Son olarak tevhid ve adalet hattı üzerindeki duruşun asla bozulmaması gerektiği hatırlatılarak basın açıklaması nihayete erdirildi.
Basın açıklamasının tam metni:
Sakarya Adalet Girişimi 303. Basın Açıklaması
EMPERYALİZMİN OYUNU BOZULACAKTIR
Kudüs Müslümanlarının öncü isimlerinden Şeyh Raid Salah, konferans vermek amacıyla gittiği İngiltere'de tutuklandı. Kendisini daima insan hakları ve demokrasi havarisi olarak lanse eden İngiltere, İsrail'e jest olsun diye Salah'a terörist muamelesi yaptı.
Biz batının iki yüzlü davranışlarını pişkin bir şekilde ortaya nasıl koyduğuna hep şahit olduk, şahit olmaya da devam ediyoruz.
Batının ikiyüzlülüğünün en son örneğini Lübnan'da yaşıyoruz. Amerika güdümündeki uluslararası mahkeme Hariri suikastını Hizbullah'ın dört komutanına yükledi. Lübnan'da Hizbullah'ın etkisini ve itibarını yok etmeye , bölgede mezhep çatışması çıkarmaya yönelik bu karar temiz vicdanlarda asla yankı bulmadı. Eğer birileri yargılanacak ise, bunların başında Bush, Obama, Netanyahu, Sarkozy, Blair gibi zevatın olması gerekmez mi? Irak'ta, Afganistan'da, Filistin'de, Somali'de ve dünyanın dört bir tarafında dökülen oluk oluk kanın, öldürülen milyonlarca masumun sorumlusu bu zalimler yargılanmayacak, buna karşın kendi topraklarını emperyalizme karşı savunan direniş öncüleri suçlu ilan edilecek"
Böyle bir yaman çelişkinin tek bir izahı var. Batı ikiyüzlüdür, kendisi dışındakileri köle olarak görür ve aşağılar. Batı emperyalizmine karşı bütün dünya mazlumlarının uyanık olması ve topyekun bir mücadeleyi sürdürmesi zorunludur. Amerika, İsrail, İngiltere ve yandaşı diğer batı ülkelerinin emperyal uygulamaları mazlumların mücadelesinde birincil hedef olmalıdır. Mazlumların kurtuluşu ancak batı emperyalizminin yenilmesi ile mümkün olacaktır. Batı emperyalizmi ile uzlaşmayı öngören her teşebbüs, mazlumların direncini kırmak ve emperyalist efendilere teslim bayrağını çekmekten ötede bir işlev görmemiştir.
Bugün Suriye'de ve Libya'da olanları emperyalizmin bu ülkeler ve bölgedeki çıkarları doğrultusunda okuyamazsak bir kez daha oyuna geliriz. Bu ülkelerdeki muhalefetin emperyal tahriklere ve provokasyonlara kapılmadan iktidara karşı bir meşru mücadele sürdürmesi hepimizce desteklenecektir. Ancak olup bitenler bize bölgemizde emperyalizmin halkların kışkırtılması; mezhebi ve etnik ayrılıkların körüklenmesi üzerinden yeni bir dizayn peşinde olduğunu göstermektedir. Bu oyuna gelmeyeceğiz. Sakarya Adalet Girişimi olarak; Şii-Sünni çatışmasını körükleyerek Suriye'yi karıştıran, Ortadoğu'daki direnişi kırmayı hedefleyen emperyal uygulamaların farkında olduğumuzu ve bu emperyal uygulamalara karşı sonuna kadar mücadele edeceğimizi bir kez daha buradan ilan ediyoruz. Suriye'de iktidarı elinde tutan Baas rejiminin de adalet ve özgürlükleri teminat altına alan, seçimle iktidarın belirlendiği yeni bir düzeni hayata geçirmesi zorunludur. Muhalefetin ise emperyalizmin tuzağına düşmeden mücadelelerini sürdürmesi aynı derecede zorunludur.
Suriye iktidarı ve muhalefeti şunu iyi bilmelidir ki; Amerika ve avanesi önce Suriye, daha sonra da Lübnan'ı uluslararası güç kullanarak kontrol altına almak ve Ortadoğu direnişini kırmak için her türlü bahaneyi değerlendirecektir.
Türkiye'nin önceleri Suriye'ye bir dış müdahaleye muhalefet eden duruşu maalesef değişerek Amerika eksenine kaymıştır. Amerika ve Avrupa basınında yazılıp çizilenler Nato'nun Türkiye önderliğinde veya Türkiye üzerinden Suriye'ye müdahale edeceğini belirtmektedir. Bu vahim plan eğer gerçekleşirse, doğacak sonuçlar Türk hükümetine ve dolaylı olarak tüm halkımıza yüzlerce yıl silinmeyecek bir vebali yükleyecektir. Türk hükümetinin böyle bir vebale girmeyeceğini ümit etmek istiyoruz. Türkiye halkını da bu çok tehlikeli oyun konusunda uyanık olmaya ve Suriye'ye yapılacak herhangi bir dış müdahaleye karşı mücadele etmeye davet ediyoruz.
Mavi Marmara gemisinin Gazze'ye gidecek özgürlük filosuna katılımı engellendi. Amerika ve İsrail'in zaferi olarak ifade edilebilecek bu durum Ak Parti iktidarının Amerika ve İsrail karşısında acziyetini bir kez daha ortaya koydu. Hükümetin Amerika ve İsrail politikaları ile ilgili zaman zaman geliştirdiği muhalif söylemin hiçbir zaman eyleme geçmediğini esefle gözlemliyoruz. Bu durum ikiyüzlü bir duruşu da ortaya koymaktadır. Söylem ile eylemin farklı olduğu bir iki yüzlülük" Bu noktada organizasyon komitesinin geminin arıza yaptığı şeklinde bir söylemin arkasına gizlenmesi hiç hoş olmadı. Hükümetin STK'lar üzerindeki olumsuz etkisini tartışmanın zamanının geldiğine inanıyoruz. Ak Parti rüzgarına kapılmış bir çok STK'nın iktidarın yanlış politikalarını eleştirmekten kaçınarak ilkesiz davrandığını gözlemliyoruz. Müslümanlar olarak tevhid ve adalet hattı üzerinde ilkeli duruşumuzu sürdürmek zorundayız.
Sakarya Adalet Girişimi olarak daima tevhid ve adalet hattı üzerinde bir duruş sergileyeceğimizi, zulme karşı direnişimizi her platformda sürdüreceğimizi bir kez daha vurgulamak istiyoruz.
SAKARYA ADALET GİRİŞİMİ BAŞÖRTÜSÜ PLATFORMU
ADINA DİRİLİŞ SAATİ DERGİSİ
KONYA'DA 199. EYLEM
Konya İnanç Özgürlükleri Platformu 199. Hafta Basın Açıklaması saat 12:30 da Kayalıpark meydanında yapıldı. Açıklamayı platform adına Kerim Gövez okudu.
Platform adına açıklama yapan Kerim Gövez, açıklamasına Neml suresi 37. ayeti okuyarak başladı. ''Anlık reflekslerin ülkesinde yaşıyoruz. Geleceğe yönelik öngörülerimiz, proje ve planlarımız neredeyse yok denilecek kadar az. Bir esip gürlüyoruz, büyük yağmur beklentilerimiz boşa gidip kuraklıkla sonuçlanınca da hüznümüz bin kat artıveriyor. '' diyen Gövez, ''Suriye olaylarına değinerek, Libya'dan sonra şimdi sıra Suriye'de gibi görünüyor" Amerikan dışişleri bakanı Clinton şimdiden Suriye'ye yönelik işgal açıklamalarında bulunuyor.'' dedi.
AÇIKLAMANIN TAM METNİ:
Rahman, Rahim, Allah'ın adıyla
Sen git ve onlara de ki; biz onların üzerine karşı koyamayacakları ordularla yürüyeceğiz. Onları oradan zelil ve küçük düşürülmüş olarak çıkaracağız. (Neml Suresi 37. Ayet)
Sevgili dostlar, değerli basın mensupları;
Anlık reflekslerin ülkesinde yaşıyoruz. Geleceğe yönelik öngörülerimiz, proje ve planlarımız neredeyse yok denilecek kadar az. Bir esip gürlüyoruz, büyük yağmur beklentilerimiz boşa gidip kuraklıkla sonuçlanınca da hüznümüz bin kat artıveriyor. Her gürültünün peşinden koşuyoruz. Yüksek sesle söylenmiş sözleri, hamasi nutukları şiddetle alkışlıyoruz. Geleceği şekillendirmeyi olaylardan ilerde kâr etmeyi ise hep düşmanlarımıza bırakıyoruz.
Onlar olaylardan kâr etmeyi hesaplıyorlar ve karlı çıkıyorlar. Biz işleri başkasına havale etmeyi çok seviyoruz. Umutlarımız beklentilerimiz hep başkaları üzerinden oluyor. İşi tamama erdirmeyi başkalarından bekliyoruz. Son adımı atmayı son vuruşu yapmayı nedense beceremiyoruz.
One minute'den, Gazze konvoylarından, Mavi Marmara'dan umutlanmış, hamasi ifadeler söylemiş; İsrail'in yenildiğini, büyük bir zafer elde ettiğimizi, soysal ve siyasal alanda İsrail'i yalnızlığa mahkum ettiğimizi, İsrail'in yapacak hiçbir şeyinin kalmadığını ifade etmiştik. Coşmuştuk, eğlenmiştik" Oysa;
· İsrail ''One minute'' kahramanlarının oylarıyla OECD yesi oldu.
· Siyasal alanda yalnızlığa mahkum ettiğimiz İsrail, başta Avrupa ülkeleri olmak üzere pek çok ülkeyle savunma ve işbirliği anlaşmaları yaptı.
· Kamuoyu desteğini kaybeden İsrail, ticaretinde başta Türkiye olmak üzere pek çok ülkeyle ilişkilerini arttırdı.
· Kınama üzerine kınama alan işgalci İsrail, Amerikan senatosunda alkışlara boğuldu.
· Mavi Marmara, aldığı üç-beş kurşun yarasından sonra bir yılda tamir edilemeyip, özgürlük konvoyuna bu yıl katılamayacağını ilan etti.
· Yunanistan'da bekleyen dünyanın değişik yerlerinden gelmiş özgürlük konvoyunun katılımcısı gemiler, Yunanistan tarafından - İsrail'le yaptığı anlaşmalara karşılık olarak Gazze'ye gidişi engellendi.
· Kudüs'ün muhafızı, Mavi Marmara gemisinin sembol ismi Raid Salah, İngiltere'de anti-semitist (Yahudi karşıtlığı) suçlaması ile tutuklandı.
· Sivas olayları konuşulup pek çok provokatör kahraman ilan edilip adlarına anıtlar dikilirken, Başbağlar katliamı akıllara bile gelmiyor.
· 4 yaşında çocuklar bale kurslarına gönderilirken, 12 yaşından küçüklere Kur-an eğitimi hala yasak"
· Hala ülkemizde başta başörtüsü olmak üzere, inançlara, hak ve özgürlüklere yönelik baskılar devam etmekte.
· Ve saire ve saire ve saire" Gürlüyoruz, yağışımız yok.
Libya'dan sonra şimdi sıra Suriye'de gibi görünüyor" Amerikandışişleri bakanı Clinton şimdiden Suriye'ye yönelik işgal açıklamalarında bulunuyor. Türkiye'nin bu oyunda figüran olma ihtimali çok yüksek. Suriye'yi Türkiye'nin bir bölgesi gibi algılayan ve işgale bunun üzerinden zemin hazırlayan bir zihin üretilmekte. Zalim Baas rejimini şiddetli bir şekilde tel'in ediyor olmakla birlikte, bu rejimin zulümlerini işgale sebep gösterilmesini de asla tasvip etmiyoruz.
Hiçbir zulüm, başka bir zulmün gerekçesi olarak gösterilemez ve kabul de edilemez"
Müslümanları hassasiyetlerini daha da arttırmaya, kararlı ve istikrarlı olmaya, direniş üzerinde sebat göstermeye davet ediyoruz.
Verilen mücadelelerin arkasında durulduğu, tevhid ve adalet'in kaim olduğu, Kudüs'ün özgür arzın darüsselam olduğu bir dünyada yaşama umudu ile hepinizi 200. Haftada aynı yer ve saatte buluşmak üzere Allah'a emanet ederiz.
KONYA İNANÇ ÖZGÜRLÜKLERİ PLATFORMU
02 / 07 / 2011
Değerli basın mensupları, hak ve özgürlükler konusunda yer alarak desteklerini esirgemeyen sevgili dostlarımız! Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu adına hepinize hoş geldiniz diyoruz.
Yıllardır; "Demokratik Açılım", "Kürt Açılımı", "Herkese Özgürlük", "Hoşgörü", "Ötekine Saygı" gibi sloganlarla insanımız oyalandırılırken, vesayet anayasalarının arkasına sığınanlar hâlâ tüm hak ve özgürlükler önündeki en büyük engel olarak ülkeyi kaostan kaosa sürükleme plânları yapmaktadırlar. Dün, hiçbir hukukî zemini olmadığı ve başörtüsü hakkında hiçbir yasal düzenleme bulunmadığı halde hukuku çiğneyerek başörtülü öğrencileri okullara almayanlara; "Kamusal Alan", "Hizmet Veren Hizmet Alan" gibi keyfi yorumlarla başörtülü hanımların görevlerine son verenlere; Barolardan atanlara; hastalarını muayene etmeyenlere karşı seslerini çıkartmayanlar, bugün, adeta insan hak ve özgürlüklerinin savunuculuğuna soyunmuşlardır. Fakat ne gariptir ki, haklarını savundukları insanlar Türk Ceza Kanunu'nun değişik maddelerinden yargılanmaktadırlar. Kimileri devam eden bir mahkeme sürecine müdahale ederek hem yargı makamlarını tehdit etmekte, hem de bu hukuksuz müdahaleyi milletin meclisine taşıyarak bir kaos çıkartmaktadırlar. Böylece, bu kargaşa ortamında birilerini dokunulmazlık zırhına büründürerek kurtarma operasyonuna girişmektedirler.
Bu noktada kendilerine sormak isteriz: başörtüsü yasağı ile alâkalı bir kanuni yasak var mıdır? Başörtüsü sebebiyle eğitim ve çalışma hakkı engellenebilir mi? Kur'ân kursuna gitmek için 12 yaş sınırını koyan, buna mukabil Tevrat ve İncili okuma ile ilgili her hangi bir sınırlama getirmeyen zihniyet, hangi çifte standardı kullanmaktadır? Anayasada ifade edilen "İNANÇ VE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ" keyfi uygulamalarla engellenebilir mi? Sizler; bugün birilerinin hak ve özgürlüklerini savunma adına ortaya çıkan sizler, niçin bu konularda da aynı hassasiyeti göstermiyorsunuz? Seçim meydanlarında Kur'an'ı öpenler; çarşaflı hanımlara rozet takanlar niçin seçim sonrası seslerini çıkartmıyorlar? Evet, biz biliyoruz ki, onların tek kaygısı oy'dur. Her şeyi, oy'a tahvil etmek için yapmaktadırlar. Ancak, bu istismarcılara bir "DUR" demenin zamanı gelmiştir. Kendilerini ciddiyete ve şu aşağıdaki hususlarda samimi olmaya dâvet ediyoruz.
12 Haziran 2011 Pazar günü yapılan genel seçimlerde; seçime giren bütün siyasi partiler milletin tercihlerini etkileyebilmek için, 'din ve vicdan hürriyetini kısıtlayan bütün uygulamalara son vereceklerini' ifade etmişlerdir. Yürürlükte olan 'askeri darbe Anayasası'nın' gölgesinde yapılan genel seçimlerde, resmi ideolojiyi ve askeri vesayet rejimini savunan, insanların inanç özgürlüklerini sınırlandırmaya çalışan partilerin, seçmenlerden gerekli dersi aldıklarını söylemek mümkündür. Kamusal alan, hizmet alan veya hizmet veren gibi kavramların arkasına sığınan ve keyiflerini kanun haline getirmeye çalışan müstekbirlere, seçim sonuçlarını iyi tahlil etmelerini tavsiye ederiz.
Seçim kampanyası boyunca, bütün siyasi partiler 'Sivil Anayasa" vaadinde bulunmuşlardır. Önümüzdeki aylarda 'Sivil Anayasa' meselesi, Türkiye'nin siyasi gündemine damgasını vuracaktır. Bu süreçte en çok tartışılacak konuların başında; vatandaşların inanç özgürlüklerini kısıtlayan ve Türkiye'ye mahsus olduğu iddia edilen laiklik tatbikatı olacaktır. Bilindiği gibi 1921 ve 1924 Anayasa'larında "Devletin dini, Din-i İslâm'dır" hükmüne yer verilmiş, gayr-i müslim olan vatandaşların 'inanç hürriyetleri' de teminat altına alınmıştır. Bazı politikacılar ve aydınlar, her fırsatta gündeme getirdikleri 'Kurucu İrade' kavramı ile 20 Ocak 1921 tarihinde yürürlüğe giren Anayasa'yı kasdediyorlarsa, bu Anayasa'da 'Laiklik' gibi, keyfiyeti meçhul bir ideolojiye yer verilmemiştir. Eğer 1924 Anayasası'nı benimsediklerini ve bunu 'Kurucu İrade' kabul ettiklerini söylüyorlarsa, O Anayasa'da değiştirilemez tek maddenin, devlet şeklinin "Cumhuriyet" olduğu ifade edilmiş, lâiklik ideolojisine yer verilmemiştir. Bilindiği gibi lâiklik ideolojisi, CHP'nin 1937'de yaptığı kurultaydan sonra resmi mevzûata yerleştirilmiştir. O tarihten sonra "devletin tüzel kişilik olduğu, dolayısıyla dininin olamayacağı" veya "laikliğin din ve vicdan hürriyetinin teminatı olacağı" gibi argümanlarla savunulan resmi ideoloji, 'devlet ile milleti' birbirine düşürmüştür. Tüzel kişilik teorisini savunan zinde güçlere şu suali sorabiliriz: 'Dini olmayan tüzel kişiliğin resmi ideolojisi ve dili olabilir mi?' Tek parti döneminde 'Türkçe Ezan-Türkçe İbadet' mecburiyeti gibi, insanların inanç hürriyetlerine zarar veren uygulamaların ön plâna çıkarıldığı malûmdur. Seçim kampanyası döneminde, Suruç ilçesinde okunan 'Kürtçe Ezana' tepki gösterenlerin, geçmişte yaşanan ''Türkçe Ezan-Türkçe İbadet' tatbikatını yeniden tahlil etmeleri gerekir. Yine aynı dönemde camilerin çeşitli bahanelerle kapatıldığını ve dini eğitimin laiklik adına yasaklandığını hatırlamalarında fayda vardır. Son olarak yapılan ve adına 'Post-modern Darbe' denilen 28 Şubat Post-modern Darbe döneminde Kur'an Kursları Jandarma veya Terörle Mücadele birimlerince basılmış, mütedeyyin Müslümanlara terörist muamelesi yapılmıştır. Son yıllarda hukuki keyfiyete haiz olan 'Masumiyet Karinesi' deyimini dillerinden düşürmeyen sivil ve asker bürokratların, laiklik adına Türkiye'yi 'etnik ve dini kimliklerin çatıştığı' bir ülke haline getirdiklerini ve mütedeyyin Müslümanları keyiflerine göre suçladıklarını hatırlatmaları gerekir. Hatta laikliğin tarifini Anayasa'ya koymaya teşebbüs ettiği gerekçesiyle Ak Parti, 'Laikliğe karşı eylemlerin odağı haline geldiği' gibi keyfiyeti meçhul bir suçlamayla kapatılmanın eşiğinden dönmüştür. Bu misalleri daha da çoğaltmak mümkündür. Laiklik adına din görevlilerini 'devlet memuru', camileri ve mescidleri 'devlet dairesi' haline getiren zorbaların, her fırsatta "Devletin dini olmaz" sloganını kullanmalarının mantığı nedir? Sadece Müslümanların değil, Türkiye'de yaşayan gayr-i Müslim vatandaşların da 'inanç hürriyetlerini' kısıtlayan sivil ve asker bürokratların, kendi dünya görüşlerini 'resmi devlet dini' gibi dayatmalarının meşrû bir gerekçesi yoktur. Hazırlanacak olan yeni sivil Anayasa'da; Lozan Antlaşması'nda kabul edilen "Millet Sistemi" esas alınmalı, Fransızca olan 'laiklik' kelimesine yer verilmemeli ve farklı inançlara sahip olan insanların 'din ve vicdan hürriyetleri' teminat altına alınmalıdır.
Basın açıklamamıza son vermeden önce, bir konferans için dâvet edilen ve İngiltere'ye geldiğinde tutuklanan, Yıllarca Filistin halkının hak ve özgürlükleri için mücadele veren şeyh Raid SALAH'ın mâruz kaldığı bu insanlık dışı uygulamadan dolayı, İsrail'in sanki ileri karakolu gibi çalışan İngiltere'yi platformumuz adına kınıyor, yurdu işgal edilip hak ve özgürlükleri gasp edilen insanlara karşı daha hassas olmalarını tavsiye ediyoruz.
Haftaya aynı yer ve aynı saatte buluşmak ümidiyle; basın açıklamamızı burada bitirirken hak ve özgürlüklerin özgürce kullanıldığı bir Türkiye ümidiyle platformumuz adına teşekkürlerimi sunarım.
ANKARA İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU ADINA
Muhittin ÖZDEMİR
VAHDET VAKFI