Sakarya Adalet Girişimi 307. Hafta açıklamasında komutanların istifasının suni bir kriz olarak nitelerken, toplumsal sorunların sürdüğü bir noktada Türkiye'deki değişim dinamiklerinin sorgulanması gerektiğini söyledi.
Sakarya Adalet Girişimi Başörtüsü Platformu, her Cumartesi yaptığı eylemlerini 307. hafta basın açıklamasıyla sürdürdü. Platform adına Vahdet Vakfı Sakarya İl Temsilciliği'nden Derda Şanalmış tarafından yapılan açıklamada Genelkurmay kademesindeki istifalarla ilgili olarak "Askeri ve sivil bürokrasiden toplumsal hayata kadar geniş bir sahada küresel dünya sistemine uyum süreci işliyor. Askeri vesayeti, darbeci yöntemlerle devam ettirmek isteyenler ülkedeki ve dünyadaki dengelerin değiştiğini fark edemiyor. Ergenekon ve Balyoz darbe planı davalarına, internet andıcı davası ekleniyor. Davaların ve tutuklamaların önüne geçemeyen Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanları ise son bir hamleyle emekliliklerini istiyor. "İstifa" soslu suni bir kriz yaratmayı deniyor. Küresel ve yerel egemenlik ilişkilerinin değişmekte olduğu bir vasatta bu hamle de boşa çıkacaktır. Fakat sahnedeki aktörlerin eski rollerinin değişmesinden; esastan bir değişim yaşandığı gibi bir sonuca hemen varamıyoruz. Çünkü eski iktidar tekeli bozulsa da; roller yeniden tanımlanırken; toplum değil yine devlet aygıtı esas alınıyor." değerlendirmesi yapıldı.
Ramazan Kur'an ayıdır
Mustazaf-der çevresinden mahkum lara uygulanan sevk zulmünün adaletsizlik olarak nitelendirildiği açıklamada ayrıca 25 STK'nın oluşturduğu Tesettür Seferberliği Platformu, halkın kendi sorunlarına sahip çıkması açısından olumlu bir gelişme şeklinde karşılandı. Açıklama şu ifadelerle son buldu: "Irak, Afganistan, Çeçenistan, Libya gibi ülkelerde kirli işgal süreçleri yaşanıyor. Müstekbir despotlara karşı ayaklanan halklar ise acımasızca katlediliyor. Yüzyıllardır kaynakları talan edilen Afrika halkı ise şimdi kuraklığın, açlık ve susuzluğun pençesinde. Sakarya Adalet Girişimi olarak vicdan sahibi herkesi sorumlu davranmaya çağırıyoruz. Özellikle Kur'an ayı Ramazan'ın tam bir tüketim şöleni ve eğlence festivaline çevrildiği bir süreçte paylaşma, dayanışma gibi erdemlerin önemini vurgulamak istiyoruz. Küresel ifsadın her alanda etkisini hissettirdiği günlerde, mübarek Ramazan ayının hepimiz için Kuran'la yeniden dirilme ayı olmasını temenni ediyoruz. Dirilişin ve direnişin ise bir ay değil, her an her ay sürmesi gerektiğine inanıyoruz. Ramazan ayının İslam ümmetine ve tüm insanlığa, esenlik, barış ve huzur getirmesini niyaz ediyoruz."
Sakarya Adalet Girişimi Başörtüsü Platformu 307. hafta basın açıklamasıdır.
Değerli basın mensupları ve duyarlı Sakarya halkı;
Değişim, kalkınma, büyüme gibi büyülü sözlerin dillerden düşmediği günlerden geçiyoruz. Askeri ve sivil bürokrasiden toplumsal hayata kadar geniş bir sahada küresel dünya sistemine uyum süreci işliyor.
Askeri vesayeti, darbeci yöntemlerle devam ettirmek isteyenler ülkedeki ve dünyadaki dengelerin değiştiğini fark edemiyor. Ergenekon ve Balyoz darbe planı davalarına, internet andıcı davası ekleniyor. Bu süreçte darbe iddialarıyla açılan davaların ve tutuklamaların önüne geçemeyen Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanları ise son bir hamleyle emekliliklerini istiyor. "İstifa" soslu suni bir kriz yaratmayı deniyorlar. Küresel ve yerel egemenlik ilişkilerinin değişmekte olduğu bir vasatta bu hamlenin de boşa çıkacağını söyleyebiliriz.
Fakat sahnedeki aktörlerin eski rollerinin değişmesinden; esastan bir değişim yaşandığı gibi bir sonuca hemen varamıyoruz. Çünkü eski iktidar tekeli bozulsa da; roller yeniden tanımlanırken; toplum değil yine devlet aygıtı esas alınıyor.
Önümüzdeki süreçte farklı senaryolar tabi ki devreye girebilir: Fakat eski düzenin resmi ideolojisiyle hesaplaşmamış, onun dayandığı kapitalist ekonomi modelini kabul etmiş ve devlet-toplum ilişkisinde devleti esas almış bir Hükümet'ten, temel meselelerde çözüm nasıl bekleyebiliriz?
Örneğin, 1982 anayasasına ruhunu üfleyen maddelere dokunmadan nasıl yeni bir anayasa yapılabilir? 90'ların özel harekât kafasıyla toplumsal adalet ve barış sağlanabilir mi? Anadilde eğitim gibi bir talep görmezden gelinirken hak ve özgürlük söylemi ne kadar sahicidir?
Akademiyle ilgili alanlarda başörtüsü yasakları tek tek kalkarken; kamu çalışanları, ilk ve ortaöğretim öğrencileri neden ısrarla gündem dışında tutulur?
Ekonomide de benzer çelişkiler mevcut. Kalkınma söylemi taşeronlaşma ve asgari ücret sorununa hangi çözümü getiriyor? Milyonlarca kişi, işsiz kalmamak için insafsızca şartlarda çalışmaya mahkûm değil mi? Halkın sırtındaki kredi ve faiz yükü artmıyor mu?
Elbette dikkate alınması gereken başka sorunlar, başka sorular da var. Ama askeri vesayetle hesaplaşma gibi büyük bir iddiaya rağmen başörtüsü sorunu ya da anadilde eğitim gibi konularda sergilenen bu sinik tavır manidar sayılmaz mı?
Yine son yıllarda yargı sisteminde yapılan değişikliklere rağmen hukuksuzlukların devam etmesi dikkat çekici. İhya-der yöneticilerine delile değil yoruma dayalı gerekçelerle verilen cezalardan sonra Mustazaf-der çevresinden bazı mahkûmların eşlerinden, çocuklarından, ana babalarından uzak hapishanelere sevk edilmesi haksızlıktır. Çifte standardın olduğu bir hukuk sisteminden adalet çıkar mı?
Değerli hemşehrilerimiz,
Siyasilerin hesaplarında politik çıkar malzemesi olma ihtimaline karşı, halkın kendi sorunlarına sahip çıkması şüphesiz önemlidir. Bu bağlamda, kimlik sorunuyla birlikte inanç özgürlüğünün de gerçekleşmesini isteyen kardeşlerimizin, farklı illerdeki 25 sivil toplum kuruluşunu bir araya getirerek Tesettür Seferberliği Platformu'nu kurmasını olumlu bir gelişme görüyoruz.
Duyarlı Sakarya halkı,
Irak, Afganistan, Çeçenistan, Libya gibi ülkelerde kirli işgal süreçleri yaşanıyor. Müstekbir despotlara karşı ayaklanan halklar ise acımasızca katlediliyor. Yüzyıllardır kaynakları talan edilen Afrika halkı ise şimdi kuraklığın, açlık ve susuzluğun pençesinde. Sakarya Adalet Girişimi olarak vicdan sahibi herkesi sorumlu davranmaya çağırıyoruz.
Özellikle Kur'an ayı Ramazan'ın tam bir tüketim şöleni ve eğlence festivaline çevrildiği bir süreçte paylaşma, dayanışma gibi erdemlerin önemini vurgulamak istiyoruz.
Küresel ifsadın her alanda etkisini hissettirdiği günlerde, mübarek Ramazan ayının hepimiz için Kuran'la yeniden dirilme ayı olmasını temenni ediyoruz. Dirilişin ve direnişin ise bir ay değil, her an her ay sürmesi gerektiğine inanıyoruz.
Ramazan ayının İslam ümmetine ve tüm insanlığa, esenlik, barış ve huzur getirmesini niyaz ediyoruz.
SAKARYA ADALET GİRİŞİMİ BAŞÖRTÜSÜ PLATFORMU
Adına Vahdet Vakfı Sakarya İl Temsilciliği
Değerli Basın Mensupları, hak ve özgürlükler konusunda desteklerini esirgemeyen sevgili dostlarımız! Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu adına hepinize hoş geldiniz diyor, selamlarımı sunuyorum.
Bilindiği gibi bir takım mihraklarca ülkemiz bir çıkmaza, bir kaosa doğru götürülmeye çalışılıyor. Halkımızı bölmek, birbirine düşürmek için, tüm yöntemler deneniyor. Sağcı-solcu, Türk-Kürt, Alevî-Sünnî gibi kutuplaşmalar oluşturup insanımızı birbirine düşürme planları, senaryoları hazırlanmaktadır. Dolayısıyla halkımızı bölünmekten, birbirine düşman hale gelmekten, anarşi ve kaosa düşmekten koruma yönünde gereken tedbirler alınmalıdır. Bunun yolu da asırlarca Türkü-Kürdü, Lazı-Çerkezi, Alevisi-Sünnisiyle bir arada yaşamalarını temin eden temel dinamiklerin tekrar hayata geçirilmesidir. Bu dinamiklerin başında da örf, adet, gelenek ve kültür gibi değerler ile asırlarca insanımızı bir arada tutan "dini bağlar" gelmektedir. "Kürt Açılımı", "Demokratik Açılım", "Hoşgörü" gibi sloganlarla birlik ve beraberlik çağrısı yapanların, bu önemli dinamikleri göz önünde bulundurmaları ve "İnanç ve İfade Özgürlüğü"nü güvence altına alarak, art niyetlilerin önüne geçmeleri şarttır.
Ülkenin huzuruna kavuşması için, daha çok demokrasi diyenlerin asıl amaçlarının VESAYET SİSTEMİNİ KALICI HALE GETİRMEK olduğunu görüyoruz. Geçmişte 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 darbeleri öncesinde her gün onlarca gencin katledildiğini, askere-polise saldırıldığını, komünist-milliyetçi, Türk-Kürt, Alevi-Sünni gibi ayırımlarla halkımızın bölünmeye çalışıldığını, Maraş, Çorum, Sivas olayları, İstanbul'da Gazi Mahallesi'ndeki provokatif eylemleri biliyoruz" Bunların tek bir mihraktan yönlendirilen eylemler olduğu bugün daha iyi anlaşılmıştır. Son günlerde yaşanan, "ÇILGIN TÜRKLER" ile "KÜRTLER" arasındaki çatışmalar, askerlere yapılan saldırılar ile çeşitli provokatif eylemler de aynı tezgâhın bir ürünüdür. Bu hususta halkımız uyanık olmalı ve sağ duyulu davranmalıdır.
Siyasetin âkil insanları tarafından, gelişen olaylardaki iç ve dış güçlerin etkisini kırmaya yönelik akıllı politikalar üretilmeden, yıllardır terörü destekleyen Amerika ve İsrail'in etkisini kıracak açılımlar geliştirilmeden terör meselesinin halledilemeyeceği bilinmelidir.
Bir de, kamuoyunun dikkatine şu hususu arz etmek isteriz. Yıllardır terörü destekleyen İsrail, Gazze'ye insanî yardım götüren Mavi Marmara Gemisi'ne terörist bir saldırı düzenleyip korsanlık yaparken, aynı anda PKK ile eş zamanlı İskenderun Limanı'ndaki askerlere saldırı düzenlenmiştir.
Dünya kamuoyunun ve özellikle de Türkiye'nin büyük tepkisini üzerine çeken İsrail, artan terör olaylarının Türkiye'nin gündemini değiştirmesi ile gündemden düşme noktasına gelmiştir. İç terör konuları görüşülürken, terörist İsrail asla göz ardı edilmemeli, Mavi Marmara Gemisi saldırısının hesabı sorulmalı ve İsrail ile olan ilişkiler tekrar masaya yatırılarak gerekirse tüm anlaşmalar iptal edilmelidir. Nitekim, Mavi Marmara terörist saldırısının hesabının sorulmamış olması, terörist İsrail'i yüreklendirmiş ve aynı amaçla insani yardım için Gazze'ye giden Fransız bandıralı Onur-el-Karame gemisine saldırı düzenlenerek ele geçirilmiş ve yolcuları sınır dışı edilmiştir. Terörist İsrail'in bir hukuk ihlali olan saldırısını platformumuz adına tel'in ediyoruz.
Diğer yandan, halkımız, çocuklarının zamanını değerlendirmek, onları şahsiyetli bir insan olarak yetiştirmek için, yaz Kur'an kurslarına göndermek istemektedir. Ancak karşısına 12 yaş sınırı gibi ne pedagojik ne de bilimsel bir yanı olmayan ilkel ve kasıtlı bir engelle karşılaşmaktadır. Bu durumun bir an önce düzeltilerek din eğitiminin önündeki bütün engeller kaldırılmalıdır. Bu özgürlük gibi, yine başörtüsü sebebiyle engellenen eğitim ve çalışma özgürlüklerinin önündeki engellerin de kaldırılması gerektiğini bu vesile ile yetkililere bir daha hatırlatıyoruz.
Norveç'te 76 kişiyi katleden ve kendisinin Tapınak Şövalyeleri'ne mensup olduğunu söyleyen Anders Behring Breivik, İslam karşıtı olduğunu ve bu katliamı da ülkesini Marksizm'e ve İslam'a karşı korumak amacıyla yaptığını belirtmiştir. Bu tür eylemlerde her ne kadar failden hareketle olaylar, onun bağlı olduğu dine mal edilemezse de eylemci Müslüman olduğunda "terörist" batılı ise "çılgın" diye vasıflandırılıyor. Yerli Yabancı basının kullandığı dile bakıldığında bu ayrıma özenle dikkat edildiği görülecektir.
Batıda yükselen ve kasıtlı pompalanan "İslamcı terörist" tabiri ırkçılığın iyice tırmanmasına sebep olmaktadır. Nitekim bu olayın hemen ardından Avusturya'da Türklere ait bir caminin önüne kesik bir domuz başı bırakılmış, Almanya'da da birisi devam eden cami inşaatı olmak üzere yabancılara ait altı bina kundaklanmıştır.
Norveç son yıllarda İslam'a ve Peygamber Efendimize yönelik karikatür ve yazılardan oluşan iğrenç saldırılarıyla da tepki çekiyordu. Son olarak büyük gazetelerinden birisi olan Aften Posten'in manşetten verdiği küstah karikatür büyük tepkilere yol açmıştı. İnsanı yalnızlaştıran Batı, daha sonra bunları "Yalnız Kurt"lara dönüştürmüş, en son geldiği noktada ise onlarca insanı gözünü kırpmadan katledebilecek "vahşi kurtlar" haline getirmiştir.
Arzumuz, Batı'nın bu yaptığı yanlışlardan bir an önce dönmesi, dünya barışına katkı sağlayacak güzel çalışmalara imza atmasıdır.
Yaklaşan mübarek Ramazan ayının ülkemize ve tüm dünyaya barış ve huzur getirmesi dileklerimizle basın açıklamamızı burada bitiriyoruz.
Katılımlarınız için hepinize teşekkürlerimizi sunar, terörsüz, kavgasız, insanî hak ve özgürlüklerin kısıtlanmadığı bir Türkiye'de, "öteki"lerle birlikte huzur içinde yaşayabilme temennisiyle hepinize iyi günler dilerim.
Haftaya tekrar buluşmak üzere, saygılarımla"
ANKARA İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU ADINA
Muhittin ÖZDEMİR
VAHDET VAKFI
Kocaeli', de Sivil Toplum Kuruluşlarınca yapılan basın açıklaması 30 Temmuz 2011 Cumartesi günü saat 12.30'da yapılan açıklamayla 328.haftasına girdi. Basın açıklamasını Kocaeli Kartepe İnsan Hakları derneği başkanı Ali Akbaş yaptı.
Hava kirliliğini, kamyonların yayacağı egzoz gazlarının kirliliğini sis bombası ve sirenn sesleriyle canlandıran eylemde, ellerinde, "kanserden ölmek istemiyoruz", "Kocaeli de böyle yaşamak istemiyoruz" pankartları tutan vatandaşlar, yüzlerine de maske geçirerek, Kocaeli'de önlem alınmazsa ilerde durumun böyle olacağını, kanser vakalarından ölümlerin hızla artacağını, bunun istenmediğinin mesajını verdiler.
POSCO'ya Hayır pankartları taşıdılar.
Kocaeli Çevre İnisiyatifi adına Mehmet Toker bir açıklama yaparken, KYÖD Başkanı Numan Gülşah'da eyleme destek verdi.
Yerel gündemle ilgili olarak,Kocaeli'nin Alikahya bölgesinde yapılması planlanan POSCO adlı Koreli bir firmaya ait demir çelik tesisinin kurulmasına karşı çıkılan bir basın açıklamasını protesto eden bir açıklamada yapıldı.
BASIN AÇIKLAMASININ TAM METNİ:
Alikahya ve çevresinde hayatı olumsuz yönde etkileyecek ve Kartepe ilçesi, de dâhil olmak üzere çevre yerleşim birimleri zehir solumak zorunda kalacaktır.
Dil ovasından sonra en fazla kanser vakası görülen bölge Alikahya ve Köseköy bölgeleridir, bu bölgelerde yeterli derecede fabrikalar zaten mevcuttur, yeni bir demir çelik fabrikası bölgenin yok olması demektir, demir çelik fabrikasının ileriki dönemde diğer fabrikalar gibi büyüyüp çevre için daha büyük bir tehdit oluşturacaktır.
Demir çelik fabrikasının yerleşim birimlerine yakın kurulması cennet gibi ilçemiz Kartepe' yi yok etmek demektir, fabrikadan yayılacak duman ve toz bulutları, gelip giden taşıma araçlarının egzoz gazları ile hava kirliliği bölgemizde büyük sorunlara yol açacaktır.
Her ne kadar sorunsuz bir fabrika görüntüsü çizilse'de bu fabrika bir demir çelik fabrikasıdır asla sıfır zararla çalışmayacaktır, fabrikanın çevremize ve insanlarımıza vereceği zarar fabrika kurulmadan evvel tartışılmalı ve bu fabrikanın yerleşim birimlerinin içine kurulmaması gerekmektedir.
Fabrikaların hala bu bölgelerde kurulmasını anlamış değiliz, demir çelik fabrikası POSCO yerleşim birimlerinin içine değil de daha müsait çorak arazilere ve yerleşim birimlerinin dışına kurulmalıdır.
POSCO demir çelik fabrikasının kurulmak istenen bölgesinde oturan duyarlı halkımızı bu fabrikanın yerleşim birimlerinin yakınına dahi kurulmaması için mücadeleye çağırıyoruz.
POSCO demir çelik fabrikasını kuracak olan sermaye ve kapitalist çevreler halkımızın sağlığını hiç düşünmemektedir, demir çelik fabrikası demek çevrenin ve insanlarımızın büyük zararlar görmesi demektir.
POSCO demir çelik fabrikası Hindistan'ın ODİSHA eyaletinde JAGATSİNPUR bölgesinde kurmak için uğraştığı fabrikasını bölge köylüleri köy girişinde 6 yıldır tuttukları nöbet ile engellemektedirler, Hindistan'da 6 yıldır direnen köylüler POSCO'ya satılan topraklarını geri almak ve fabrikanın kurulmasını engellemek için tam 6 yıldır mücadele vermektedirler, fakat aynı kararlılık ve mücadeleyi bizim halkımızda görememekteyiz.
Hindistanlı mücadeleci köylülere verdikleri mücadeleden dolayı şu ana kadar çeşitli kişi ve kurumlarca 800 civarında dava açılmıştır, 6 yıldır topraklarını emperyalist para babalarına kaptırmamak ve çevreye zararlı bir fabrikayı topraklarına kurdurmamak için mücadele eden Hindistanlı köylüleri gösterdikleri onurlu mücadeleden dolayı kutluyoruz.
Ve aynı duyarlılığı çok geç olmadan Alikahyalı ve Köseköy'lü halkımızdan'da bekliyoruz, çok geç olmadan bu fabrikanın başka çorak ve verimsiz bölgelere kaydırılması için mücadeleye başlanması gerekiyor, eğer mücadelede geç kalırsak oturduğumuz ve yaşam sürdüğümüz bölgeyi kapitalist para babalarına kaptırdığımız an, geleceğimizi yok etmiş oluruz.
( EMİRDER )
KOCAELİ KARTEPE İNSAN HAKLARI DAYANIŞMA DERNEĞİ
BAŞKAN
ALİ AKBAŞ
Rahmet, mağfiret ve bereketi olan ramazan'ı şerif ayına giriyoruz İnşallah"
Tüm Müslümanların Ramazan'ı şerifini tebrik ediyoruz.
Ülkemizde 14.milyon işsiz 14 milyon aç 30 milyon insan yoksulluk sınırında, asgari ücretle çalışanlar, emekliler ve ziraatle iştigal olan köylüler ekonomik olarak çaresizlik içerisindeler.
Ülkeyi idare edenler, mazlumların sesini duyuyormusunuz?
Komşusu açken, tok yatan bizden değildir diyen peygamberin ümmetiyiz. Yoksullara, mazlumlara, çaresizlere merhamet edilmesi yardım edilmesi ve korunması tavsiyesi şüphesiz bütün Ümmeti için geçerlidir.
Mağdur ve yoksul halkın ihtiyaçlarını karşılamak Hükümetin vazifesi, görevi ve önceliği olmalıdır. Vebalden kurtulmak için mübarek ramazanı şerif bir vesiledir.
Kız çocuklarının başları örtülü olarak okutmak isteyen anne babalar ilköğretim okuluna gidecek olan veya giden kız çocuklarımızın başlarını örterek okullara gönderelim. Bu insani ve Anayasal hakkınızı kullanmanıza mani olanlar keyfi uygulama yapıyor ve suç işliyorlar.
Şehit cenazelerinde kuran-ı kerim okunurken kendini bilmez iki subayın kuran-ı kerime hakaret edici alay edici sözler söylemiştir. Peygamber ocağı olan askerlik dine ve Müslümanlara hakaret etme yeri değildir. Bu subaylar biran önce ordudan uzaklaştırılmalıdır. TSK'daki gelişmelerin olgunlaşma belirtileri olduğu kanaatindeyiz.
Afrika'da insanlık ölüyor! Duyuyormusun! İnsanlar bir damla suya bir parça ekmeğe muhtaç durumdalar. Ramazan-ı şerife girerken Akyazı adalet ve özgürlükler platformu olarak bir iftar ve fitremizi Afrika'daki kardeşlerimize göndermeyi ümmet şuuru olarak görüyoruz.
Ülkemizde faaliyette olan Uluslararası insani yardım vakıfları Afrika'daki mağduriyeti gidermek için düzenledikleri kampanyaları önemsiyor destekliyoruz. Akyazı ve ülkemizin her yerinden yardım yapılması çağrısını yapıyoruz. Lütfen Afrika'da ölümler fazlalaşmadan yardımlarınızı gönderin.
Gelecek hafta cumartesi saat 12:30'da buluşmak üzere Allah'a emanet olunuz.
Akyazı Adalet ve Özgürlükler Platformu Adına
Mazlumder sözcüsü
Burhan CİMŞİT
Konya'da 203. Eylem
Konya İnanç Özgürlükleri Platformu 203. kez bir araya geldi. Platform adına açıklama yapan Ersoy Kağnıcıoğlu komutanların istifasıyla ilgili olarak: ''Bir mesleki dayanısma ki g ö z yaşartıyor" aynı mesleki dayanısmayı bütün mesleklerde de bekliyoruz. Türk Silahlı Kuvvetleri'nin kuvvet komutanları ve genel kurmay başkanı mesleki hassasiyetleri ve mesleki dayanışmayı öne alan bir gösteride bulundular. Son ana ''Bu bir tatbikattı.'' denileceğinden endişe edilen gerçek olması herkese ciddi bir örneklik teşkil etmelidir.'' dedi.