Sakarya Başörtüsü Platformu adıyla 17 Eylül 2005'te başlatılan adalet ve özgürlükler mücadelesi, 314. hafta eylemiyle 7. yılına girdi. Sakarya Dayanışma Derneği'nden Kadrican Mendi, platforma dönük basın, yargı ve askeri yargı tarafından bugüne kadar birçok müdahalesinin olduğunu hatırlatarak "Platformumuz, İnandığı ilkelerin hiçbir güç tarafında teslim alınamayacağını en zor zamanlarda ispat etmenin manevi hazzını yegâne ödül addetti." dedi.
Sakarya Adalet Girişimi Başörtüsü Platformu 314 . basın açıklaması
Tüm gönüldaşlarımızın da bildiği gibi Platformumuz Sakarya Başörtüsü Platformu adıyla 17 eylül 2005 tarihinde kuruldu.
Dönemin Genelkurmay Başkanı'nın "28 Şubat bin yıl sürecek!" dediği bir süreçte, bu azgınca meydan okumaya karşı bir başkaldırı olarak başladı.
Basının ve yargının askerler karşısında bugünlerdeki gibi cesur olmadığı zamanlardı.
Ve platformumuzda birçok tehdit, hedef gösterme, basının ve yargının hatta askeri yargının müdahalelerine maruz kaldı.
Böyle bir vasatta Başörtüsü yasağının başta dindarlar olmak üzere ülkenin tüm insanları açısından bir imtihan olduğu gerçeğinin altını çizdik.
Başörtüsü yasağını ülkemizdeki "Devlet despotluğu"nun deşifre edildiği bir siyasal sembol olarak öne çıkardık.
Zira tarih boyunca da görüldüğü üzere, otokratik devlet halkına semboller üzerinden baskı kuruyor ve yine bu semboller üzerinden özgürlük taleplerine diz çöktürmek istiyordu.
Sakarya Başörtüsü Platformu bu zorbalığa karşı ilk ayağa kalkanlardan oldu ve kalktığı yerden başlayarak mücadeleyi kavileştirme ve yaygınlaştırma gayreti gösterdi.
2008 yılından itibaren Adalet Girişiminin katılmasıyla beraber tabanını genişletti ve söylemini yaygınlaştırdı.
İzmit ve Sakarya'nın ardından Ankara, İzmir, Akyazı, Antalya, Konya, Kayseri, Van, Afyonkarahisar, Kütahya, Bursa ve Tokat platformlar zincirine katılan ya da katkı veren iller oldular.
Platformlar gösterdiği sebatla doğruların yanında olmanın mücadelesini verdi. "Direniş" kültürünü yaygınlaştırma ve derinleştirmenin sürekli arayışı içinde oldu.
Kendini konjonktürel durumlara göre değil, İktidarın köleleştirici ve soysuzlaştırıcı doğasına karşı konumlandırdı.
Varoluş ilkesini "Müslümanca bir duruş" olarak tanımladı, ancak kendine değil herkese Müslüman bir tutumun savunucusu ve uygulayıcısı olmaya çalıştı ve bunun gereğini hiçbir ama'nın arkasına saklanmaksızın lafı eğip bükmeksizin, hiçbir menfaat ilişkisine hiçbir "müdahane"ye tenezzül etmeksizin yapageldi.
Platformumuz, İnandığı ilkelerin hiçbir güç tarafında teslim alınamayacağını en zor zamanlarda ispat etmenin manevi hazzını yegane ödül addetti.
Evet zaman içinde köprünün altında çok sular aktı, iktidarın yüzü değişti bir zamanların mazlumları iktidar denen şeyin baştan çıkaran tadını aldılar.
Platformumuz yüzü değişse de aslına devlet iktidarının esasının değişmediğini, kamuoyuna yönelik yapılan tüm manipülasyonlara rağmen ne genelde özgürlükler ne de özelde Başörtüsü meselesinde köklü ve anlamlı değişimler olmadığını kamuoyuna karşı deşifre etmeyi sürdürdü.
Başörtüsü başlığı altında, kürt meselesi ve emek sömürüsünü gündemine alan, bölgemiz ve dünya ile ilgili tavrını ve tarafını net bir şekilde ortaya koyan bir çizginin takipçisi oldu.
Geldiğimiz an itibariye kendi durduğu noktadan ülke halklarının özgürlük mücadelesine katkıda bulunmaya, Müslümanca bir siyasal duruşun imkânlarını oluşturmaya ve tartışamaya devam ediyor.
Bugün, Dünyada ve bölgemizde tüm taşların yerinden oynadığı tarihi bir zaman diliminde olduğumuzun bilinciyle, ana şahitlik etmek, Hakk'ın yanında olmak, yapılması gerekeni yapılması gerektiği gibi yapmak kararı ve iradesini siz gönüldaşlarımızla paylaşmanın ve yaşamanın haklı onurunu yaşıyoruz.
Bugün dünden daha kararlı, dünden daha güçlüyüz.
Yaşasın başörtüsü mücadelemiz
Yaşasın halkların kardeşliği
Yaşasın Küresel İntifada"
SAKARYA ADALET GİRİŞİMİ BAŞÖRTÜSÜ PLATFORMU
adına Sakarya Dayanışma Derneği
Yıllardır ülkemizdeki yasakçı zihniyetin ürünü olan kuranı kerime 12 yaş sınırı yasağı bugün itibari ile kalkmıştır. Bu yasağı uygulayan zihniyeti yıllarca dile getirmiştik. Nihayet bu yasak ve zulmü ortadan kaldıranlara teşekkür ediyoruz. İnşallah ülkemizde bu tür yasakların yaşanmamasını temenni ediyoruz.
ODTÜ'de yaşanan başörtüsü zulmü devam ediyor. Bu zulmü devam ettirenleri bir kez daha kınıyor ve yasakçılar hakkında önlemler alınmasını istiyoruz.
Ülke ve dünya gündemini etkileyen önemli olayların yaşandığı bir haftayı daha geride bırakıyoruz. Geçen haftaya damasını vuran en önemli olaylardan birini hiç şüphesiz Ankara-Telaviv ilişkilerini tamamen kopma noktasına getiren gelişmeler oluşturmaktadır. Hepimizin bildiği gibi Gazze'ye insani yardım götürürken uluslar arası sularda İsrail askerlerinin saldırısına uğrayan Mavi Marmara gemisinde 9 kardeşimiz şehid düşmüş, birçoğu çeşitli yerlerinden yararlanmış ve gözaltında işkence ve zulme maruz kalmışlardı. Bu cinayetlerin araştırılması ve sorumluların ortaya çıkarılması amacıyla oluşturulan BM Komisyonu'nun hazırladığı rapor resmi olarak açıklanmadan bazı güçlerin marifetiyle New York Times gazetesine sızdırıldı. Sadece Türkiye kamuoyunun değil, insaf ve vicdan sahibi tüm dünya insanlarının büyük tepki gösterdiği rapor ne yazık ki adaletten, hukuktan ve insani değerlerden uzak bir anlayışın ürünü olarak kabul edilmektedir.
Zira bu rapor, İsrail'in uluslar arası sularda yaptığı vahşi korsanlık ve saldırganlığı haklı göstermekte, üstelik Gazze ablukasını uluslar arası hukuka uygun bulmaktadır. Siyonist rejimi adeta ödüllendiren bu rapor BM adına hazırlanmış olması nedeniyle de büyük bir skandal olup uluslar arası insani hukuk ilkelerine ayrılık oluşturmaktadır. Nitekim Türkiye'nin raporun basına sızdırılmasının hemen ardından İsrail'e karşı bir dizi yaptırım kararı alması ve bu raporu yok hükmünde kabul etmesi takdir edilecek onurlu bir siyasi yaklaşımdır. Hükümetimizin bu onurlu tavrını bundan sonraki hukuk mücadelesinde ve BM gündemine gelecek olan bağımsız Filistin devletinin ilan edilmesinde de görmek hepimizin arzusudur.
Somali'de yaşanan açlık ve kıtlığın neden olduğu insani trajedi ne yazık ki devam etmektedir. Binlerce insan hala derme çatma kamplarda açlıkla mücadele ederek yaşam savaşı vermektedir. Somalili kardeşlerimizin yanında olan Akyazı halkına bugüne kadar yaptıkları yardımlardan dolayı bir kez daha şükranlarımızı sunuyor, Allah razı olsun diyoruz. Komşusu açken tok yatan bizden değildir, düstürunu esas alan bu yardım çalışmalarının sürmesi en büyük temennimizdir. Yıllarca kara kıtanın zenginliklerini talan eden, yağmacı haçlı zihniyetinin karşısında biz Müslümanların Afrikalı kardeşlerimize sadece Allah rızası için yardım etmemiz inancımızın ve insanlığımızın bir gereğidir.
İnşallah Afrika, asya ve ortadoğunun mazlum halklarının acı gözyaşı ve sefaletle yoğrulan hayatları geride kalacak, özgürlük, adalet ve maddi refahın birlikte geleceği çok daha güzel bir geleceği hep birlikte inşa edeceğiz.
Önümüzdeki Cumartesi saat 12:30'da hafta görüşmek üzere, Allaha emanet olunuz.
Akyazı Adalet ve Özgürlükler Platformu Adına
Mazlumder sözcüsü
İrfan ALEMDAR
Geçtiğimiz günlerde işgalleri meşrulaştırmak, Orta Doğu'yu Amerika'nın çıkarları doğrultusunda yeniden şekillendirmek için bahane edilen 11 Eylül'ün yıl dönümünü geride bıraktık. Etkilerini hala Afganistan'da, Irak'ta ve Orta Doğu'da gördüğümüz 11 Eylül, bir bilinmez olarak hala zihinleri kurcalamakta. İslamafobia düşüncesinin artması ve Müslümanların potansiyel terörist olarak görülmesi de 11 Eylül'ün sonuçlarından biridir. Amerika'ya karşı yapılmış bir saldırı olarak görülse de; 11 Eylül tamamen Amerika'nın çıkarlarına hizmet eden bir eylem olmuştur.
Yine; ülkemizde etkilerini hala yaşadığımız 12 Eylül'ü de geri de bıraktık. Son yıllarda 12 Eylül mağdurlarının yaşadığı mağduriyetleri giderme noktasında yapılan iyileştirmeler, tamamen olmasa da hakların iadesi noktasında, az da olsa, mağdurları sevindirmiştir. Fakat bunu yeterli görmüyoruz. Daha fazla adım atılmalıdır. Ayrıca bu insanların mağduriyetine sebep olan darbeciler mutlaka yargılanıp, hesap sorulmalı ve darbe heveslilerinin bir daha darbeye teşebbüs etmelerinin önü kesilmelidir. Darbe zihniyetinin ve kalıntılarının tamamen ortadan kaldırılması ise, bireysel hak ve özgürlüklerin genişletildiği, insan onuruna yakışır hayat ve hukuk kurallarının sunulduğu yeni bir Anayasa ile mümkündür
Yeni Eğitim Öğretim yılı başladı. Gelecek neslimiz için hayırlı olsun. Gerçekten de geleceğimizi emanet edeceğimiz gençlik, yap boz tahtasına dönen Milli Eğitim politikaları sebebiyle bir yıl sonrasını tahmin edememektedir. Hedefsiz olduklarını her seferinde yüzlerine vurduğumuz çocuklarımız, hangi güvenle hedef seçecekler acaba? Aynı zamanda eğitim yuvaları olarak gördüğümüz okullarımız, devletin ideolojisinden de arındırılmalıdır.
Tek tip insan yetiştirme anlayışından vazgeçilmeli, eğitim kurumları ideolojik dayatmaların merkezi olmaktan çıkarılmalıdır. Devlet halkın diline, dinine, etnik kökenine saygı göstermeli; baskı ve dayatma görmeden yaşayabilmesini garanti etmelidir.
Çocukların öğrenim hakkı hiçbir gerekçeyle engellenemez. Farklı etnik kökenli çocukların da olduğu gerçeği göz ardı edilmemeli ve okullarımızda her sabah okutulan Andımız söylenmekten vazgeçilmelidir.
Birleşmiş Milletlerde 20 Eylül'de; görüşülmesi beklenen, Filistin'in bağımsızlığının tanınması oylaması yapılacak. Bu tarih öncesinde Mavi Marmara için hazırlanan Palmer Raporunda yer alan İsrail'in Gazze ablukasını haklı gören kör ve sağır anlayışı şiddetle kınıyoruz. BM'n kuruluş amacını tekrar sorgulaması gerektiğini düşünüyoruz. Oyların Filistin lehine sonuçlanması için oylamaya katılan vicdan sahibi ve hukuka saygılı tüm ülkelere çağrıda bulunuyoruz. Her ülkenin, her milletin kendi kaderini kendisi belirlemesi gerektiğine inanıyoruz.
Korkuların değil umutların konuşulduğu bir haftada biraraya gelmek dileğiyle.
ANKARA İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU ADINA
İLKDER YÖN. KRL.ÜYESİ EMİNE ÖZÇELİK
İLKDER
Asrımızın çete terör devleti Siyonist Yahudi, katil İSRAİL, Müslümanların kanını içmeye devam etmektedir, zalimlikte sınır tanımayan, azgın Yahudi çeteleri, dünyanın her bölgesinde karışıklıklar çıkararak, dünyayı krizler dünyası haline getirmişlerdir, lanetli kavim ve lanetli adamları, çeşitli ülkelerin yönetim kademelerine sızarak veya ülkelerin farklı siyasi partilerinde ve medyasında, Yahudi düşünceli insanları kullanarak, ülkelerin gerçek sahiplerini düşman gibi gösterme çabaları maalesef devam etmektedir, her karış toprağı şehidlerimizin kanı ile sulanmış Türkiye'mizde bu kategoriye girmektedir.
Cennet misali ülkemizde, Yahudi terör devleti İsrail'in birçok kolları mevcuttur, ahtapot gibi ülkemizi sarmışlardır, bu Siyonist ahtapotun, en önemli üç kolundan biri, Türkiye'mizi yönetmeye talip siyasi arenada boy gösteren siyasi partilerdir ve bu partilerin başında ve yönetim kademesinde bulunan insanlar ya direk Yahudi'dir ya da onların uşakları olan İslam ve insanlık düşmanı masonlardır, her fırsatta ülkemizi uçurumun dibine sürüklemek ve ülkemizi parçalamak için çaba sarf etmişlerdir ve daima Siyonist Yahudi devletinin sözcülüğüne soyunmuşlardır.
Bu Siyonist ahtapotun kollarından biride peygamber ocağı olan Silahlı Kuvvetler içine çöreklenip bu necip milletin ordusunu İslam dini ve Müslüman milletimiz ile karşı karşıya getirmektir, ordumuzun çeşitli yönetim kademelerine sızan Yahudiler ve insanlık düşmanı masonlar ve İslam düşmanı çeşitli komutanlar ordumuzu Müslüman milletimiz ile karşı karşıya getirmişlerdir, elbette bu devran böyle devam etmeyecektir, mutlaka ülkemizdeki Yahudilerin ve onların uzantılarının sonları gelecektir, kaçacakları tek yer vardır oda İsraildir.
Bu Siyonist ahtapotun bir diğer kolu medya ayağıdır, medya denilen yazılı ve görsel basın tamamen Yahudilerin tekelindedir, yaydıkları bütün haberler ve bilgiler Yahudi haber kanallarında tırpanlanarak Müslümanlara karşı tam bir baskı aracı olarak kullanılmaktadır, İsrail'li Yahudilerin kurdukları yazılı ve görsel basında yine Yahudilerin ve onların uşakları olan satılık kalemşörler ortalıkta istedikleri gibi at oynatmaktadırlar ve hiç çekinmeden İsrail ağzı ile konuşup İsrail kalemşörleri gibi davranmaktadırlar.
Bu Müslüman necip milletimizin en büyük düşmanları lanetli kavim Yahudi'lerin Türkiye'de sözcülüğüne soyunan yardakçı'larıdır, Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra milyonlarca şehidlerin diyarı Anadolu toprakları, birçok badireler atlatmıştır, bu necip milleti tam 18 yıl ezana hasret bırakmışlardır, yüce rabbimizin sözleri olan kur'anı ve ibadet'i yasaklamışlardır, Allah'ın evi olan ve Müslümanların ibadetgâhı olan camilerimizi ahıra çevirmişler ve bu Müslüman millete olmadık işkenceler ve katliamlar gerçekleştirmişlerdir, bu zalimlikleri yapan Yahudilerdir ve onların Türkiye'deki seçmece uşaklarıdır ve şuan Türkiye'mizde maalesef Yahudi zihniyeti aynen devam etmektedir, okullarımıza ve devlet dairelerine tesettür ve başörtüsü ile alınmayan bacılarımız yine Yahudi zihniyetli kişilerin hışmına ve düşmanlıklarına uğramaktadırlar.
Filistinli Müslüman kardeşlerimize, sırf insani amaçlı, yardım götüren silahsız sivil toplum gönüllüsü taşıyan Mavi Marmara gemisine baskın yaparak silahsız yardım gönüllüsü insanlarımızı şehid etmişler ve yüzlercesini yaralamışlardır, bu yapılanlar hangi vicdana hangi insanlığa sığar, bu zalimliği yapsa yapsa ancak lanetli kavim Yahudiler yapar, terör örgütü PKK yı, çıbanbaşı İSRAİL, AMERİKA ve batılı devletler kurup Türkiye'nin başına bela etmişlerdir, İSRAİL TERÖRİST BİR DEVLET'tir, PKK gibi taşeron bir örgüt kurarak, asker olsun, polis olsun sivil olsun, kadın erkek çoluk çocuk demeden Türkiye'mizde 40 bin insanımızın kanına girmişlerdir,
İSRAİL NATO'nun gizli üyesidir, terörist ve terör estiren devletler ile ilişkiler asla en üst seviyede olmamalıdır, NATO terörist bir örgüttür, bu Hıristiyan devletlerin içinde TÜRKİYE'nin yeri yoktur onlar yapacakları her terörist eylemde Türkiye'yi yanlarına alıp kendi terörist eylemlerine meşruiyet kazandırmaktadırlar, acilen NATO'dan çıkılmalıdır,
((((( EMİR-DER )))))
KOCAELİ KARTEPE İNSAN HAKLARI DAYANIŞMA DERNEĞİ
BAŞKAN ALİ AKBAŞ
Antalya'da faaliyet gösteren çeşitli kuruluşlar Akdeniz Üniversitesi'nin bazı fakültelerinde uygulanan başörtüsü yasağını ve yasakçı akademisyenleri protesto etmek için üniversite giriş kapısı önünde bir araya geldiler.
Burada grup adına açıklama yapan sözcü Alpaslan Arslan, başörtüsüne düşman olanların aynı zamanda halka da düşman olduğunu söyledi. Geçtiğimiz günlerde öğretim üyelerinin başörtülü öğrencileri dersten çıkaran arkadaşlarına destek vermek için yapılan basın açıklamasını hatırlatan Arslan, bu kişilerin işlerine geldiğinde kıyıda kalmış bir yönetmeliği kullandıklarını, tam tersi bir durumda ise Anayasa maddelerini görmezden geldiklerini savundu.
BASIN AÇIKLAMASININ TAM METNİ:
Sayın basın mensupları, Antalya ve ilçelerinden ve Türkiye'nin dört bucağından buralara kadar gelip bize destek veren sivil toplum kuruluşu mensupları ve saygıdeğer Antalyalılar. Basın açıklamamıza hoş geldiniz.
Malumunuz olduğu üzere kapısında bulunduğumuz bu üniversitenin kendini bilmez bazı sözde öğretim görevlileri, kerametleri kendilerinden menkul bir davranış sergileyerek, başörtülü bacılarımızı derslerden çıkartmışlar ve YÖK'ün kanun dışına çıktığını iddia etmişlerdir. Bu eylemlerini geçen pazartesi günü bir basın açıklamasıyla da deklare etmişlerdir. Aldığımız habere göre rektörlük, derslerden öğrenci çıkartan görevliler hakkında soruşturma açmış ve sorunun bittiğini söylemiş olasına rağmen dün de yine Tıp fakültesinde başka bir kanunsuz olay yaşanmış ve başörtülü kızlarımız gözyaşları içerisinde derslerinden çıkartılmışlardır.
Başörtüsü'nü kendileri için tehdit olarak görenlerin, benzer kaynaklardan beslenen ve belli ortak paylara sahip zümrelere ait olduklarını biliyoruz.
Başörtüsüne düşman olanlar aynı zamanda halka, halkın değerlerine de düşmanlar.
Bizler yıllardır Başörtüsü düşmanlarını buradan deşifre etmeye , piyasada görünen kuklalardan ziyade kuklacıyı işaret etmeye çalışıyoruz.
Bu azgınlığın beslendiği ideolojik temel ve buradan beslenen kurum ve yapılar tasfiye edilmeden "Başörtüsü düşmanlığı"nın tasfiyesinin mümkün olmadığını belirtiyoruz. Son çırpınışlarını gerçekleştiren bu zevat, yakın bir zamanda inşallah tarihin çöplüğüne gömüleceklerdir.
Tamamen keyfi davranışları küçük çocukların bile gözüne batan bu kimseler, hukuk diyerek arkasına sığındıkları helvadan putlarını, işlerine gelmediği zaman nasıl yiyebildiklerini, kendilerine güldürerek bize seyrettiriyorlar. Gerçekte ortada oynanan bir trajediden başka bir şey değil.
Kendilerini, ülkenin en akıllı insanları olarak vehmeden bu zevat, menfaatleri ve makamları yerinden oynatılmaya kalkışılınca ne kadar akıldışı işler yapabileceklerini de sergilemiş oluyorlar. İşlerine geldiği zaman kıyıda kalmış bir yönetmeliği bile kullanabilirlerken, işlerine gelmeyince anayasa maddesine bile sırt çevirebilmektedirler. Şimdiye kadar anayasa anayasa diyerek tutundukları dalın tersi ellerine tutuşturulunca ben bunu beğenmedim diyerek o dalı kırabilmektedirler.
Bu yasağı ısrarla savunanların büyük kesimi; gerilim, kamplaşma ve ayrışmadan beslenen eski anlayışın sürmesinden maddi, siyasi, ideolojik rantlar sağlıyorlar.
Yetenek ve liyakatin yerini hamaset dolu ideolojik söylemlerin aldığı bir düzende, birçokları kolay yoldan mevki ve koltuk işgal edip ekonomik ve ideolojik rant devşirebiliyorlar. Böylelikle kıriterleri ideolojiye indirgeyerek, statükoda bir yerlere gelebilmek için kimseyle dogal şartlar altında rekabet etmeleri gerekmiyor. Bazen iki gerilimli nutuk, üç beş ideolojik söz, bilumum yeteneksizlikleri örten bir şal olabiliyor. Başörtüsü sorunu çıkartarak, kendi kifayetsizliklerinin üzerini örttüklerini sanıyorlar. Değilsekızlarımızın başını örtüp örtmemesi, nasıl olur da yıllardan beri koca koca adamların biricik gündem maddesi haline gelebilir? Ama şunu kesinlikle biliniz ki geçmişte olduğu gibi bu günde, inancımızı, kimliğimizi ve özgürlüğümüzü kısıtlamaya ya da yasaklamaya kalkan hiçbir kararı kabul etmeyeceğiz.
Gün geçtikçe tıkanan ve tıkandıkça daha çok saldırganlaşan bu vesayetçi hukuk anlayışı gerçek niyetlerini artık açığa vuruyor.
Hiç şüphesiz başörtüsü yasağı Kemalist resmi ideoloji fanatizminin kendisini en net biçimde dışa vurduğu ve sıradan bir hak gaspı, bir insan hakkı ihlali olmaktan da öte bir cinnet hali, bir tür ilkel saldırganlık boyutlarına dönüşen bir uygulamadır.
Bu vahşi dayatmadan ötürü yıllardır sayısız gencin eğitim ve çalışma hakkı gasp edilmiş; insanlar çevrelerinden, geleceklerinden giderek hayattan kopartılmışlardır. Ancak bizler, despotik yol ve yöntemlerle soruna yaklaşan ve çözümsüzlüğü çözüm diye bize sunanların almış olduğu bu davranış ve kararı "yok" sayıyoruz.
Biz Rabbimizin vahyi olan Kur'an'ı Kerim'in Müminler olarak bize vahiy olan kitabın insanlığı aydınlığa ulaştıracak tek rehber olduğuna iman ettik, tüm benliğimizle kabul ettik. Bizim iman ettiğimiz Kitap, her türlü şüphe ve ihtilaftan beridir. O, İnsanlığa kurtuluşu gösteren, hiçbir eğriliği bulunmayan dosdoğru yoldur. İnancımıza göre yeryüzünün mülkü gerçek hükümdarı, her şeyi en güzel biçimde yaratan Allah'tır.
Yeryüzünde onun Müminler için çizdiği sınırları tanımayan ve değiştirmeye kalkan her düşünce açıkça Rabbimize meydan okuyor demektir.
"Bizler, insan hakları ihlali niteliğindeki bu yasağın sadece yükseköğrenim kurumlarında değil, tamamen kaldırılmasını istiyoruz. Gündelik hesaplarla, siyasi oyunlarla, içi boş vaatlerle geçirecek ne vaktimiz, ne de bunlara dayanacak tahammülümüz vardır. Bunun için kılık kıyafetin, hizmet alan/veren farkı gözetilmeksizin, kamu/özel ayrımı yapılmaksızın, eğitim/öğrenim ve çalışma hayatında hiçbir kısıtlamaya tabi tutulmaksızın serbest olduğuna ilişkin özgürlükçü, genel bir düzenleme yapılması gereklidir.
Bu sebeple sadece yükseköğrenimde eğitim gören bayanlara yönelik, kısır ve etkisiz bir çözüm istemediğimizi, ayrımcılığı tüm uygulamaları ile kaldıracak net ve etkili çözümler getirilmesinin ancak bu ihlali çözebileceğini açıkça ifade ediyor, aksi bir çözümü, çözüm olamayacağı için, kabul edilebilir bulmadığımızı tüm kamuoyuna açıklıyoruz."
Zulüm bitene kadar eylemlerimize devam edeceğiz ve biz biliyoruz ki hakkımız olanı istiyoruz. Bunun için mücadele etmeye devam edeceğiz. Sadece kendimiz için değil, bizden sonraki nesiller içinde mücadele edeceğiz. Bir zamanlar Rosa Parks adında zenci bir kadın Amerika'da bindiği otobüste zenciler için ayrılan arka tarafta kendinden kalkmasını ve yerini bir beyaza vermesini isteyen şoföre karşı çıkmasaydı şimdi zenciler hala otobüslere arkadan binip, kendilerinden yerini isteyen beyaz efendilerine yerlerini köle gibi vermek zorunda kalacaklardı. Özgürlükler bedel ister ve biz bu bedeli ödüyoruz ve ödeyeceğiz. Ülkemizde tek bir başörtüsü mağduru kalmayana dek. Başörtülüler okula, devlet dairesine- hizmet alan ve hizmet veren diye ayrıştırılmadan, yüksekokul-lise ayrımı da yapılmadan başörtüsü kabininde başlarını açarak değil,başı kapalı, başı dik ve özgürce girene dek"
Yunus Emre'nin : "İlim ilim bilmektir,İlim kendin bilmektir, Sen kendin bilmezsen, Ya bu nice okumaktır." mısralarına inat, "İlim ilim saçmaktır, İlim başın açmaktır, Sen başın açmazsan, Ya bu nice okumaktır" dercesine, eğitim hakkı elinden alınan kızlarımızın bu hakları, derhal iade edilip, uygulama kaldırılmalıdır.
Akdeniz Üniversitesinin yeni rektörünün yaptığı açıklamalarda bilime önem vereceğini söylemektedir fakat başörtülü öğrenciler hala mağdurdur ve içeri alınmamaktadır. Rektör şunu bilmelidir ki bilimin kaynağı Allah'tır ve Allah'a rağmen bilim üretilemez. O üretilen bilim bir gün gelir insanın ayağına dolaşır. Atom bombasının da bir bilim ürünü olduğu ve tarihte nelere malolduğu unutulmamalıdır. Ahlaktan yoksun bir bilim, bir gün gelir sahibini de yer.
Sıraladığımız ve sıralayamadığımız daha nice örneklerden hareketle adeta, bir takım yetkili ya da yetkisiz kişilerce, bir saldırı ve dindarlara yönelik baskıcı bir uygulama başlatmak isteyenlere karşı yetkilileri göreve; devleti de, tüm halka karşı adil ve eşit davranmaya davet ediyoruz.
İşte biz bu kararlılıkla buradayız! Baskıcı, zalim düzenin ve zorba güçlerin kimliğimize, inancımıza, şahsiyetimize yönelik saldırganlıklarının açık bir tezahürü olan başörtüsü yasağına karşı direnişimiz vesilesiyle bir aradayız. Yasakçıların gasp ettiği haklarımızı savunmak; bastırmaya, yok saymaya çalıştıkları taleplerimizi yükseltmek; zulme karşı direniş ve mazlumlarla dayanışma bilincini yaygınlaştırmak için buradayız. İstiyoruz ki bu zulüm bitsin ama şu ana kadar oldu tam anlamıyla olmadı. Türlü engellemelere, zorluklara, kışa, sıcağa, soğuğa rağmen; gündelik hayatı sarmalayan onlarca meşgaleyi, mazereti aşıp sürdürdüğümüz mücadelenin onurunu yansıtmak ve zalimlere, teslimiyetçilere inat kararlılığımızı sergilemek için işte buradayız ve bu zulüm tamamen bitmeden de mücadelemizi bırakmayacağız.
Buradan siz sayın öğretim görevlilerine son kez bir daha sesleniyoruz. Geliniz bu sorumsuz davranışınızdan vazgeçiniz. Bu milletin değerleriyle dalga geçmeyiniz. Bu milletin evlatlarını aşağılamayınız. Bu milletin sabrını test etmeyiniz. Bir gün gelir bu davranışlarınız bumerang etkisi gösterir size değer. Zaman yakınken aklınızı başınıza toplayınız. Sizlere Allah akıl izan versin. Rabbim hidayet nasip etsin. Hidayet nasip etmeyecekse bildiği gibi yapsın. Neye layıksanız öyle olsun. Bizim de bu işin peşini bırakacağımızı zannetmeyin. Her an gözümüzü sorumsuz davranışlarınızdan ayıracak değiliz. Bütün anayasal haklarımızı sonuna kadar kullanacağımızı bilmenizi isteriz.
YERYÜZÜ EĞİTİM VAKFI
İHH ANTALYA ŞUBESİ
ANADOLU GENÇLİK DERGİSİ ANTALYA TEMSİLCİLİĞİ
ANTALYA ANSED DERNEĞİ
ÖZGÜR-DER ANTALYA TEMSİLCİLİĞİ
ANTALYA ASIR DERNEĞİ
UMUT-DER ANTALYA TEMSİLCİLİĞİ
DİYANET-SEN ANTALYA ŞUBESİ
KUMLUCA KARDEŞLİK VE DOSTLUK DERNEĞİ
EĞİTİM-BİRSEN ANTALYA ŞUBESİ
RADYO MERCAN
ANTALYA RİBAT DERGİSİ TEMSİLCİLİĞİ
ENSAR VAKFI SERİK ŞUBESİ
SERİK EĞİTİM GÖNÜLLÜLERİ DERNEĞİ
MANAVGAT AKAD DERNEĞİ
ALANYA ANÇED DERNEĞİ
ALANYA SEBİLAY DERNEĞİ
FİNİKE DİN GÖREVLİLERİ DERNEĞİ
ALDAP (ALANYA DAYANIŞMA PLATFORMU)
ADAP (AKDENİZ DAYANIŞMA PLATFORMU)
Rahman, Rahim, Allah'ın adıyla
Sana da kendinden önceki kitapları tasdik edici ve onları koruyup kollayıcı olarak bu kitabı hak olarak indirdik. Onların aralarında Allah'ın indirdiğiyle hükmet! Ve sana gelen gerçekten ayrılıp onların keyiflerine uyma"
(Maide Suresi 48. Ayet)
Sevgili dostlar, değerli basın mensupları;
PİKA: Toprak yeme hastalığına verilen addır. Bu hastalığa tutulanlar, toprak yeme isteği duyarlar. Ve toprak yedikçe de hastalıkları artar. Hastalıkları arttıkça toprak yeme istekleri ziyadeleşir. Bu bir kısır döngü olarak devam eder. Tek tedavi yolu toprak yemeyi terk etmektir.
İslam dünyasının aydınları, alimleri, yöneticileri son iki yüzyıldır sosyal bir Pika'ya tutulmuşlardır. Batılılaşma olarak tanımladığımız bu sosyal Pika, hastalığın bilfiil kendisidir. Bununla birlikte tedavisinin de batılılaşma olduğu zannedilir. Batılılaştıkça sosyal, siyasal, ahlaki ve dini erozyon artar fakat yine de bu hastalığa tutuluş olanlar, çözümü hep batıda, batılılaşmada, batılı değerlerde ararlar. En kötüsü de, başkalarında görülen hastalıkları da, batılılaşma ile tedavi edeceklerine inanmaya başlamalarıdır.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin başbakanı, Arap dünyasına yaptığı Arap baharını kutlama ziyaretinde, hediye olarak onlara bir çözüm paketi götürdü. Derde deva olur diye merakla beklenen bu paketin içerisinden, hastalığın kaynağı çıkmasın mı"
Başbakan Arap dünyasına çözüm yolu olarak laiklik öneriyor. Bilgiç bir eda ile, İnsanlar laik olmaz devletler laik olur diyor. İnsanları laik olmadan da laik bir devlette yaşamaya davet ediyor. Sayın başbakan insanların laik olmayıp laikçi olabileceğini fark etmiyor. Kendisi bir laikçi misyonerliğe soyunuyor.
Çıkartmış olduğu gömlekten sonra ne giydiğini merak ediyorduk. Çıplak dolaşacak değildi ya" Laikçilik gömleği giymiş meğer... Laiklik ihracına çalışıyor. Laikliğin dinsizlik olmadığını söylüyor ve laikliğin bütün dinlere eşit mesafede bulunduğunu ifade ediyor. Yani hak ve batıl önemli değil, iyinin kötünün, güzelin çirkinin hiç bir önemi yok" Herkese eşit olana tarafmış başbakan"
Ülkemizdeki pek çok problemin kaynağı laiklik değilmiş gibi ve laiklikten dolayı hiçbir sıkıntı yaşanmamış gibi, laiklik tavsiye ediyor Arap dünyasına" Biz başbakanın kimin ağzıyla konuştuğunu çok ciddi bir şekilde merak ediyoruz.
Bu büyük atraksiyona, neler hazırladı bir düşünelim" Arap dünyasında laikliği pazarlamanın altyapısını neler oluşturdu? İsrail'e yönelik efelenmeler, bu büyük çıkışın ön hazırlığı mıydı? Olası tepkilerin yumuşaması için hazırlanmış bir tezgah mıydı? Biz cambaza bakarken bir taşla birden fazla kuş vurup; hem füze kalkanını ülkemize ve halkımıza yerleştirip, Arap dünyasına laiklik mi ihraç edecektik?
Mavi Marmara gemisine katılanlar, organize heyeti ve destekçileri, bu eylemlerinin Arap dünyasına laiklik ihracının bir basamağı olacağını hiç düşündüler mi? Kendilerine bu konuda hiç uyarı gelmedi mi? Kendilerini uyaranlara ne tür tepkiler verdiler? Şu anda ne yapmayı düşünüyorlar? Başbakan'ın laiklik ihracı ile ilgili açıklamasına her hangi bir tepki verecekler mi? Bu açıklamayla ilgili ne düşündükleri kamuoyu çok ciddi bir şekilde merak ediyor"
Ömer Muhtar ve Mavi Marmara'da şehit olanlar, Arap baharının yiğit delikanlıları, Türkiye'nin batılı ideolojisini Arap dünyasına ihraç etmesi için mi canlarını verdiler? Bunların laik olduklarına ve laiklik için mücadele ettiklerine dair hiçbir karine yokken Tayyip Erdoğan'ın onların kanı üzerinden laiklik ihracına kalkışması bütün değerleri laiklik adına suistimal etmek çabası değil midir?
Hakkın hakimiyetinin hiçbir batılla örtülmediği, tevhid ve adaletin hâkim olduğu bir dünyada yaşama umudu ile hepinizi 211. Haftada aynı yer ve saatte buluşmak üzere Allah'a emanet ederiz.
KONYA İNANÇ ÖZGÜRLÜKLERİ PLATFORMU