KONYA İNANÇ ÖZGÜRLÜKLERİ PLATFORMU 226. HAFTA BASIN AÇIKLAMASI
Rahman, Rahim, Allah'ın adıyla,
1 - Yaratan Rabbinin adıyla oku! 2 - O, insanı bir alakadan (embriyodan) yarattı. 3 - Oku! Rabbin sonsuz kerem sahibidir.
4 - O Rab ki kalemle yazmayı öğretti. 5 - İnsana bilmediği şeyleri öğretti. 6 - Hayır! Doğrusu (kâfir) insan azgınlık eder.
7 - Kendisinin muhtaç olmadığını zannettiği için. 8 - Muhakkak ki dönüş mutlaka Rabbinedir. (Alak Suresi 1-8. Âyetler.)
Sevgili dostlar, değerli basın mensupları,
Hikâye bu ya" Zamanın birinde bir kefen soyucusu yaşarmış. Hasretle ölüleri bekler sonra cenazenin kefenini çalarmış. İhtiyarlayıp ölüm ona da yaklaşınca oğlunu çağırıp nasihat etmek istemiş. Yaptığı amellerinden dolayı kendisine hiç kimsenin rahmet okumayacağından bahsedip oğluna sızlanmış. Oğlu da ben senden sonra öyle şeyler yapacağım ki insanlar sana rahmet okuyacaklar diyerek babasını teselli etmiş.
Adam bu teselliden sonra huzur içinde ölmüş. Oğlu baba mesleğini devralmış. Fakat bir farkla; Ölüleri soyduktan sonra bir de kazık çakmaya başlamış. Bunu gören ahali, "Rahmetli babası ne iyi adamdı, kefen soyar ama kazık çakmazdı." Demeye başlamış. Bunun üzerine babasının kabrine giden oğlu, "Babacığım gördün mü? Bak sana nasıl rahmet okuyorlar" demiş.
Henüz 28 Şubat marifetiyle oluşturulan 8 yıllık zorunlu eğitim zulmünün açtığı yaralar kabuk bağlamamış iken; bu zorunlu eğitimin 13 yıla çıkartılması isteği nedense bize bu hikâyeyi hatırlattı" Birileri 28 Şubatçılara rahmet mi okutmak istiyor?
8 yıllık zorunlu eğitim ile ülkenin hangi sorununu hallettiniz de şimdi bu eğitimi 13 yıla çıkartmaya çalışıyorsunuz? Eğitim anlayışı ve sistemi ideolojik bir dayatma öngörüyor iken ve bu dayatma ülkemizin en büyük sorunu iken bu dayatmanın süresini artırmakla neye ve kime hizmet etmek istiyorsunuz? Sürenin artırılması bu ideolojik dayatmanın zihinlere kazınmasında başka ne fayda sağlayacaktır?
Hâlâ karma eğitim verilir iken ve bu eğitimin genç erkek ve kızlar üzerindeki zararları toplum hayatımıza yansımış iken sürenin artırılması ile neyi hedefliyorsunuz?
Toplumsal erozyonun ve aile yapımıza yönelik tehditlerin en önemlilerinden biri olan karma eğitimin süresinin artırılmasından kime, hangi faydaları umuyorsunuz?
İlâhi mesajdan bağımsız seküler ve pozitivist bir eğitim anlayışının maneviyatsız ve inanç temellerinden yoksun bir nesil ürettiği ortada iken siz hangi hedeflere ulaşmak istiyorsunuz?
Başörtüsü problemi 8 yıllık zorunlu eğitim ile zulümde tavan yapmış iken; zorunlu eğitimi 13 yıla çıkarmakla zulümde kiminle yarışıyorsunuz? Farkında mısınız? Buna benzer daha nice nice problemleri beraberinde getiren bu tasarıyı gündeme almakla yoksa 28 Şubatçılara rahmet mi okutmak istiyorsunuz?
Kendisini halkı her 10 yılda bir hizaya sokmakla, onlara balans ayarı yapmakla görevli zanneden bir zihniyetin temsilcisi olan bir paşanın yargılanıp, tutuklanması umut ediyoruz ki; darbe yapan ve darbe yapmaya kalkışanlar için de gerçeklik olur. 12 Eylülcüleri ve 28 Şubatçıları da aynı konumda görmek halkımızın gönlünü rahatlatacaktır.
Darbe hazırlamak için andıç suç ise; Post modern darbe yapmak için tankları caddelerde yürütmek suç değil midir? "Netekim" darbeyi fiilen yapmak daha büyük bir suç sayılmaz mı? Suçları basitten zora doğru mu yargılayacaksınız? Yani süreç boru, tank, darağaçları şeklinde mi işleyecek? Kamuoyu bu sorunun cevabını acilen beklemektedir"
Eğitim ve öğretimin Âlemin ve insanın Rabbinin adıyla ve O'nun öğretisine uygun olarak yapıldığı Tevhid ve adalet üzere kurulu yepyeni bir dünyada yaşama umudu ile 227. Hafta'da aynı yer ve saatte buluşmak üzere hepinizi Allah'a emanet ederiz.
KONYA İNANÇ ÖZGÜRLÜKLERİ PLATFORMU
13 Safer 1433
(07 Ocak 2012)
Sakarya'da 330. Hafta
Sakarya Adalet Girişimi Başörtüsü Platformu 330. hafta basın açıklamasını Diriliş Saati Dergisi'nden Ömer Faruk Şimşek okudu. UIudere'deki katliamın sorumlularının bulunması ve sahici bir özür dilenmesi gibi taleplerin ifade edildiği açıklamada Şimşek "Uludere'deki katliamın failleri adeta buharlaştı. Başbakan olayın gerçek yüzünü bilmesine rağmen konuşmamakta ısrarlı. Mesele MİT ile Genelkurmay arasında sıkışmış durumda. Fakat gerçek bir türlü açıklanmıyor" Gerçeğin tam ve doğru bir şekilde açıklanmasını istiyoruz. Sorumlular hangi mevkide bulunurlarsa bulunsunlar mutlaka cezalandırılmalıdır. Ancak sorumlular cezalandırılıp özür dilenirse mağduriyetler bir nebze olsun hafifletilebilir." denildi.
Eğitimde kararı veliler versin
Sakarya Adalet Girişimi 330. basın açıklamasında düşünülen eğitim modeline yönelik şunlar ifade etti: "Türkiye'deki eğitim sistemi çocuğa şahsiyet kazandırmaktan çok resmi ideoloji ile çocukların beyinlerinin yıkanmasını hedeflediği için "eğitimde zorunluluk" kavramını reddediyoruz. Sigara, uyuşturucu ve alkol kullanma yaşının ilkokul seviyesine kadar gerilediği düşünülürse, eğitim sistemi ile ilgili yapısal bir sorunun olduğu rahatlıkla görülebilir. Eğitim sistemimiz çocuklara gerekli ahlaki formasyonu veremediği sürece zorunluluktan bahsetmek abesle iştigaldir. Zorunlu eğitim her şeye rağmen var olacaksa, hiç olmazsa süresi 4 yılla sınırlandırılmalıdır. İlk 4 yıldan sonrası için eğitime devam noktasında kararı öğrenci ve velisi birlikte vermelidir. İlk 4 yıldan sonraki eğitim örgün veya yaygın olabilme seçeneklerine sahip olmalı, öğrenciye devam etme şartı getirilmemelidir. Okullarda kıyafete yönelik her türlü sınırlama mutlaka kaldırılmalıdır. Bütün eğitim kurumlarında başörtüsü ve tesettür hususunda sınırlama getirmeyecek şekilde yasal düzenleme yapılmalıdır."
Sakarya Adalet Girişimi 330. Basın Açıklaması
ULUDERE SORUMLULARI BULUNSUN!
Uludere'deki katliamın failleri adeta buharlaştı. Başbakan olayın gerçek yüzünü bilmesine rağmen konuşmamakta ısrarlı. Mesele MİT ile Genelkurmay arasında sıkışmış durumda. Fakat gerçek bir türlü açıklanmıyor. Uludere'de ölen 35 vatandaşın hesabı sorulamadığı gibi mağduriyeti nispeten giderecek ciddi bir özür dahi dilenmedi.Ölenlere verilmesi konuşulan tazminatın maddi bir özür olduğu ifade edilerek manen mağdurun gönlünün alınması anlamındaki özür kavramı bile iğdiş ediliyor.
Gerçeğin tam ve doğru bir şekilde açıklanmasını istiyoruz.Sorumlular hangi mevkide bulunurlarsa bulunsunlar mutlaka cezalandırılmalıdır.Ancak sorumlular cezalandırılıp özür dilenirse mağduriyetler bir nebze olsun hafifletilebilir.
Hükümet 8 senelik mecburi eğitimi 12 yıla çıkaracak bir kanun teklifi hazırlığı içinde... 4+4+4 olarak öngörülen bu süreç kesintili olduğu gerekçesiyle çözüm gibi sunulmaya çalışılıyor. Bu kanun teklifi ile ilgili itiraz noktalarımız ve önerilerimiz şunlardır:
1- Türkiye'deki eğitim sistemi çocuğa şahsiyet kazandırmaktan çok resmi ideoloji ile çocukların beyinlerinin yıkanmasını hedeflediği için "eğitimde zorunluluk" kavramını reddediyoruz. Sigara, uyuşturucu ve alkol kullanma yaşının ilkokul seviyesine kadar gerilediği düşünülürse, eğitim sistemi ile ilgili yapısal bir sorunun olduğu rahatlıkla görülebilir. Eğitim sistemimiz çocuklara gerekli ahlaki formasyonu veremediği sürece zorunluluktan bahsetmek abesle iştigaldir.
2- Zorunlu eğitim her şeye rağmen var olacaksa, hiç olmazsa süresi 4 yılla sınırlandırılmalıdır. İlk 4 yıldan sonrası için eğitime devam noktasında kararı öğrenci ve velisi birlikte vermelidir. İlk 4 yıldan sonraki eğitim örgün veya yaygın olabilme seçeneklerine sahip olmalı, öğrenciye devam etme şartı getirilmemelidir.
3- Okullarda kıyafete yönelik her türlü sınırlama mutlaka kaldırılmalıdır. Bütün eğitim kurumlarında başörtüsü ve tesettür hususunda sınırlama getirmeyecek şekilde yasal düzenleme yapılmalıdır.
Bu vesile ile son günlerde ilimizde de karşılaştığımız bir soruna parmak basmak istiyoruz. Buluğ çapına erdikleri halde başörtüsü ile eğitimlerine izin verilmeyen bazı çocuklarımız ilköğretimi bıraktıkları için takibata uğruyorlar. Hiçbir mantığı olmayan bu takibatların en can alıcı noktası ise takibatların karakollar üzerinden yürütülmesi" Öğrenci velilerini korkutmayı ve sindirmeyi hedefleyen karakol merkezli takibatları şiddetle kınıyoruz. Zorunlu eğitim isimli ucubenin Avrupa ve Amerika'yı da içine alacak şekilde bütün dünyada tartışıldığını, birçok ailenin dayatmaya karşı çıkarak çocuklarını okula göndermediğini ve evde eğitim metodunu uyguladığını bilmeyen veya bilmek istemeyen Milli Eğitim yetkilileri psikolojik baskı, karakol takibi, para cezası gibi yaptırımlarla sonuca ulaşacaklarını zannediyorlar. Özgürlükler üzerindeki bu baskılara direneceğimizi ve asla teslim olmayacağımızı buradan ilan ediyoruz.
Geçtiğimiz günlerde Filistin hükümetinin başbakanı İsmail Heniyye Türkiye'yi ziyaret etti. Bu ziyaret vesilesiyle 2008'de Gazze'ye karşı girişilen dökme kurşun operasyonunu ve Mavi Marmara baskınını tekrar anıyoruz. Tüm şehitlere Allah'tan rahmet diliyoruz. Şehitlerimiz yolumu aydınlatıyor.
Bu noktada Mavi Marmara baskını ile ilgili Türk hükümetinin tavrındaki çelişkiyi esefle izliyoruz. Gerek ulusal gerekse uluslararası planda mahkeme sürecinin başlatılmamış olması büyük bir hayal kırıklığı oluşturuyor. İlgili sivil toplum kuruluşlarını da bir şekilde etkisiz kılan hükümet neyi amaçlıyor? Amerika ve dünya Yahudi lobilerinin baskısı sonucu bu adımların atılamadığı niye açıkça ifşa edilemiyor? Hükümet yetkililerinden net bir cevap beklediğimizi yineliyoruz.
İslam coğrafyasında Amerikan emperyalizminin bir şekilde kontrol ettiği hareketlilik devam ediyor. Bazı Arap kabilelerinin İngiliz ve Fransızların tahriki ile geçen yüzyılın başlarında Osmanlı'ya karşı yürüttüğü ayaklanmalar o günlerde "Arap Devrimleri" olarak isimlendiriliyordu. Bugün aynı olayın benzerini yaşıyoruz. Başrolde Amerikan emperyalizmi var ve ayaklanmalar "Arap Baharı" olarak adlandırılıyor. Nasıl ki Osmanlı'ya karşı gerçekleştirilen ayaklanmaların asıl yüzü zamanla deşifre oldu ise bugün Amerika ve NATO üzerinden yürütülen Arap Baharı da kısa bir süre sonra deşifre olacaktır. Bugün yapılması gereken bu oyunun iş işten geçmeden fark edilmesi ve emperyalizme karşı gerekli tavrın ortaya konulmasıdır.
Son zamanlarda sanal bir Sünni-Şii ihtilafı üzerinden İslam ümmeti bölünmek isteniyor. İslam ümmetinin evlatlarını Şii-Sünni-Selefi olarak birbirine kırdırmayı başarabilirlerse çok rahat bir şekilde tüm İslam coğrafyasını kontrol altına alabileceklerini, direnişi kırabileceklerini net olarak görüyorlar. Bu son senaryo 1-2 aydır başta batı medyası olmak üzere çeşitli basın-yayın kuruluşlarında yazılıp çiziliyor. Bu oyuna gelmeyeceğiz. Ümmetin vahdeti bu ümmetin kaderinin en belirleyici unsurudur. Mezhep tefrikası üzerinden ümmeti bölerek birbirine düşürme planını her fırsatta deşifre edeceğiz. Tüm Müslüman halkımızı bu tefrikaya karşı uyanık olmaya çağırıyoruz. Sakarya Adalet Girişimi olarak bu tefrika üzerinden Suriye ve Irak'ta gerçekleştirilen komplolara, cinayetlere bir kez daha dikkat çekmek istiyoruz. İslam ümmetinin yiğit direnişçileri emperyalizmin Suriye ve Irak'ta galip gelmesine müsaade etmeyecektir.
Zafer direnenlerin olacaktır.
Sakarya Adalet Girişimi Başörtüsü Platformu Adına DirilişSaati Dergisi
ATATÜRK İLKE VE İNKILALARI SİVİL ANAYASADA YER ALMAMAMALIDIR. K.S.A.P. 24.AY BASIN AÇIKLAMASI
2.5 yıl önce kurulan ve aylık basın açıklamalarıyla sivil anayasa konusunda görüşlerini ortaya koyan , Kocaeli Sivil Anayasa Platformu, 2012 Ocak ayında yaptığı 24.ay basın açıklamasıyla yine meydanlardaydı.Sivil Anayasanın konusunun, kapalı salonlarda, zaten sivil anayasanın olması gerektiğine inananları, bilgilendirme değil de!, halkı bilgilendirme amacıyla meydanlarda ve medyanın önünde yapılması gerektiğini savunan platform, İzmit'in en işlek yeri olan Fethiye caddesinin, alt kısmında yürüyüş yolunda, yoğun sagğnak yağmura rağmen 24. kez görüşlerini ortaya koydu.24 Aydan beri statükonun ezberini bozan açıklamalar yapan platformun bu ayki konusu da," Atatürk İlke ve İnkılaplarının" sivil anayasada yer almamasıydı.Açıklamayı Platform birleşenlerinden Kocaeli Kartepe İnsan Hakları Derneği üyesi ve Sivil Anayasa Platformu icra kurulu üyesi Behlül Metin yaptı.80 seneden beri bastırılan ve görüşlerini ifade etmekten çekinen bir kesimin görüşleri, açık ve net bir şekilde, kuş diliyle değil, açıkça ortaya kondu.
BASIN AÇIKLAMASININ TAM METNİ.
KOCAELİ SİVİL ANAYASA PLATFORMU 24.AY BASIN AÇIKLAMASI,
7 OCAK 2011 CUMARTESİ KOCAELİ, İZMİT.
Değerli halkımız ve basın mensupları, Kocaeli Sivil Anayasa Platformu olarak, bugün yapacağımız 24.ay basın açıklamasıyla, açıklamalarımız 2. yılına giriyor. Bu ülkede sadece statükocular, minik azınlık yaşamıyor, hep beraber yaşıyoruz.Anayasa konusunda, onlar kadar bizimde sesimiz çıkacak.Onlar minik azınlık olmalarına rağmen sesleri çok gür çıkarken, sesiz çoğunluğu temsil eden bizlerin susması beklenilemez.Burası hepimizin vatanı , bir kesimin, zümrenin, tapulu malı değil.
Anayasa tüm toplum kesimlerini kapsayan, hiçbir görüşü dışlamayan ve herkesin sahiplenebileceği, ortaklaşa bir metin olmalıdır.Daha evvelki darbe ve cunta anayasalarında yer alan " Atatürk ilke ve inkılapları " hazırlanacak yeni anayasada olmamalıdır!.
Çünkü bir ideolojinin, devlet eliyle halka dayatıldığı ortamda, ne demokrasi vardır, ne cumhuriyet vardır, ne de sivillik .?.Ne de yapılan, yeni anayasa olur!.
Eğer eski cunta, darbe anayasalarında olduğu gibi, bu Anayasada da "Atatürk ilke ve inkılaplarına" yer verilirse, bu anayasa yeni değil, darbe anayasası olma özelliğini sürdürür. Anayasalardaki ortak sözleşme metninin içine, bir ideolojinin eklenmesi, başta, anayasa hukukuna aykırıdır.Çünkü daha evvelki anayasalarda yer alan Atatürk ilke ve inkılapları bilindiği gibi, bir partinin, CHP nin aynı zamanda parti programıdır.Parti programları anayasada yer alacaksa, bu ülkede hep bir arada yaşıyorsak, diğer partilerinin de kendi parti programlarının anayasada yer almasını istemelerinden daha doğal ne olabilir?.
Doğal olarak, sosyalisti, milliyetçisi, İslamcısı da kendi ideolojilerini anayasada görmek isteyecektir.Atatürkçülüğe inanan bir insan, ne kadar bu ülkenin sahibiyse, sosyalisti, İslamcısı, Atatürkçü olmayanı da, o kadar bu ülkenin sahibidir.Her görüşün de anayasada yer alması mümkün değildir.Başörtü konusunda birlerinin sık sık söylenen bir, "toplumsal uzlaşma" ifadesi vardır.Biz de, aynısını burada söylüyoruz, anayasa toplumsal uzlaşı metni olmalıdır.Sadece küçük bir kesimin, bir partinin, görüşlerinin dayatıldığı değil, halkın tamamının uzlaşabileceği, benim vatanımın anayasası diye sahiplenebileceği , ortak kabul görebilecek bir metin olmalıdır.
Demokratik rejimlerde, gerçekten egemenlik kayıtsız şartsız halkınsa, ancak halkın istediği olmalıdır.Bizler uzlaşmanın sağlanabilmesi için, "Atatürkçü anayasa" değil, "CHP parti programı" değil, gerçek anlamda yeni bir anayasa istiyoruz.Uzlaşma için, yeni anayasa, tüm ideolojilerden arındırılmalıdır.
Halk, bu ülkenin "Atatürk ilke ve inkılapları" ile yönetilmesini istiyorsa, bu !, anayasada yer alan antidemokratik bir dayatmayla değil !, demokrasi ile olmalıdır. Halk isterse "Atatürk ilke ve inkılaplarını" parti programı yapan , partiyi seçer, bu ilkeler uygulanır, istemezse, başka partiyi seçer onun programı uygulanır.
Bu uygulama yoksa, lütfen "bu ülkede demokrasi var, cumhurun istediği oluyor" diye insanları kimse kandırmaya kalkmasın. Darbe anayasaların da olduğu gibi, "Atatürk ilke ve inkılapları", halka sorulmadan!, oldu bittiyle, anayasaya koyulacaksa, bunun asla yeni bir anayasa olmayacağını, CHP parti programının, halka sivil anayasa diye yutturulmaya çalışmak olacağını, buna asla ve asla susmayacağımızı belirtiyoruz.Parti programları, aynasal dayatmalarla değil, ancak seçimle, halk istediği takdirde uygulamaya girmelidir.Katıldığınız için hepinize teşekkür ediyoruz.
KOCAELİ KARTEPE İNSAN HAKLARI DERNEĞİ ÜYESİ
BEHLÜL METİN.