Sakarya Adalet Girişim Başörtüsü Platformu, yaptığı 340. hafta basın açıklamasında, getirilmek istenen yeni eğitim sistemine ve yeni Anayasaya`da halkın görüşlerinin de alınması gerektiği ifade edildi. Sakarya Adalet Girişimi Başörtüsü Platformu adına basın açıklamasını okuyan Bahaeddin Kuruoğlu, uygulanmak istenen yeni eğitim sistemin halkın inanç ve değerlerine aykırı olmaması gerektiğini söyledi.
Sorunlu Ortama İtilmeyelim
Kuruoğlu sözlerine şöyle devam etti, "Zorunlu eğitimin 12 yıla çıkarılması yönünde Türkiye Büyük Millet Meclisinde 5+3 şeklindeki 8 yıllık zorunlu ve kesintisiz eğitimi sonlandırmaya ve yerine kademeli ve zorunlu olan 4+4+4 şeklindeki 12 yıllık eğitime geçmek için yasal düzenleme çalışmaları sürüyor. Getirilmek istenen 12 yıllık kademeli ve zorunlu eğitim sistemi bizim için ne anlam ifade ediyor? 28 Şubat sürecinin özellikle manevi cephede açtığı tahribatı önleyecek nitelikte midir? Mevcut sorunları çözmek için yeterli midir? Bu sorular cevabını bulmalıdır. 28 Şubat Darbesi`nin bir uygulaması olan kesintisiz zorunlu eğitim uygulamasına son veriliyor; ancak zorunluluk süresi 8 yıldan 12 yıla çıkarılarak kademeli sistem getiriliyor. 28 Şubat Darbesi`nin bir uygulamasından kurtuluyoruz derken, daha sorunlu ortama itilmeyelim."
Sivas Olayları
Sivas davasında asıl faillerin yakalanmadığına ve zanlı gösterilen insanların cezalandırılmak istendiğine dikkat çeken Kuruoğlu, "Sivas olayları davası hakkında kamuoyunda bilgisi olmayan insanımız yok gibidir. 2 Temmuz 1993 yılında Sivas ilinin merkezinde bulunan Madımak otelinde Konferans adı altında Rabbimize ve Peygamberimize açıkça küfürler edilmiş, Müslüman insanlara karşı ağza alınmayacak sözler sarf edilmiştir.
Bu derece açık bir tahrike karşı dahi duyarlı ve Müslüman halk tepki gösterme adına sadece otelin çevresini kuşatmış, en ufak bir taşkınlık belirtisi göstermemiştir. Derin güçlerce bu durum kabullenilememiş, karışıklık çıkarılması adına sergilenen davranışlarda daha da ileri gidilmiştir. Çıkarılan bir yangın sonrasında otelde bulunan birçok kişi yanarak ölmüş, suçu da etrafta toplanan birkaç insana yıkmaya çalışılmışladır. Dava tam 19 yıldan beri sürmekte, hiçbir kanıt ve delil olmadan içerde yatan insanlarsa zulüm görmeye ve potansiyel suçlu ilan edilmeye devam edilmektedir.
Bu konuyu gündeme getirmekteki maksadımız şudur; son günler de malum çevre tarafından Sivas olayları davası sulandırılmakta, masumluğunun aksi yönünde hiçbir kanıt olmayan insanlar ömür boyu hapse mahkûm edilmeye çalışılmaktadır. Davanın zaman aşımından düşeceği, zanlı olarak addedilen insanların bir gün bile hapis yatmadan tahliye olacakları dile getirilmektedir. Gerçekleri saptırma adına sergilenen bu tutumu şiddetle kınıyor, gerçekleri görme adına bu kadar kör olmamalarını tavsiye ediyoruz." dedi.
Anayasa`da Herkesin Hakkı Gözetilsin
Kuruoğlu okuduğu açıklamada ayrıca Anayasa değişikliğine de değinerek "Anayasa çalışmalarının en hararetli günlerindeyiz. Bu duruma ülke Müslümanlarının duyarsız kalmaması gerektiği kanaatindeyiz. Birileri yıllardır ellerine geçirdikleri imtiyazları kullanarak ülke insanının ensesinde boza pişirmiş, menfaatleri doğrultusunda kanunlar hazırlayıp keyfini çıkarmışlardır. Çok sıkıntıya düşünce de oturup yemişler ve yenisini yine keyiflerine göre yapmışlar. Artık bu duruma son verme adına, Anayasa çalışmalarıyla haklarımızın gasp edilmesine göz yummayalım, uyanık olalım ve artık bu işlerin alıp kaçma usulüyle değil de, herkesin hak ve hukukunun gözetileceği, katılımcı bir usulle yapılması gerektiğini savunalım" diye konuştu.
Sevgili dostlar değerli basın mensupları;
365 günün neredeyse her bir güne kutlanacak anılacak değerler bulup günleri onların arasında bölüştürdüler. Seküler yaşamın ulusal anlayışın hümanist yaklaşımların günlerini kutsallarını belirlediler.
Dünyevileşme sekülerleşme beraberinde getirdiği değerlerle bireyselliği ön plana çıkarıp başta aile olmak üzere hayatın temel taşı olan pek çok değeri tehdit etmektedir. Sanayi devrimi ile birlikte ortaya çıkan ucuz iş gücü ihtiyacı kadını bir iş gücü argümanına dönüştürmüş onu bulunmuş olduğu yüce konumundan indirip basit bir ekonomik meta haline dönüştürmüştür.
Kadını bireyselleştiren onu kutsal aile ortamının en etkin üyesi olmaktan çıkarıp tehlikelerle dolu sokağa bırakan anlayış feminizm gibi kadın hakları gibi pek çok sloganın arkasına sığınarak kadını kendisini kuşatan koruyan zırhlardan arındırmış onu sokağa Özgürleştirmek iddiası ile yapa yalnız salıvermiştir.
8 Mart dünya kadınlar günü kadını annelik gibi sadık bir zevce olmak gibi aile yuvasını koruyup yücelten önemli bir konumdan basit bir iş gücüne sıradan bir bireye dönüştürme ve indirgeme günüdür.
Kadınlar bireysel ve ekonomik özgürlük koca kahrı çekmeme gibi cafcaflı süslü laflarla kandırılıp sokağa itilmekte sokağın ve iş hayatının tehlikeleriyle karşı karşıya bırakılmaktadırlar.
Son günlerde ülkemizin zoraki günlerinden birisi kadına şiddet ve kadını koruma ile ilgili kanundur. Bu yasa ile kadına pek çok ayrıcalıklı haklar verilmekte kadın güya erkek baskısından kurtarılmakta dört duvar arasından çıkartılarak sosyalleştirilmektedir. Kadına şiddete hayır diyerek yola çıkanlar onlarca yıldır kadını şiddeti görmemekte onların inançlarından dolayı örtünmelerine savaş açıp başörtülerini yasaklayabilmektedirler. Ülkemizin kangrenleşmiş sorunu olan başörtüsü yasağı bu ülkede kadına yönelik en büyük şiddet değil midir.4+4+4 uygulamasıyla başörtüsü sorunu çözmeden liseyi de zorunlu hale getiren bir anlayış kızlarımıza yönelik büyük bir şiddet uygulamış olmuyor mu?
Başörtüsü sorununa köklü bir çözüm getirmeden kadına yönelik şiddetten ve onun kaldırılmasından bahsetmek hangi anlayışın ürünü olabilir. Öncelik kadınların inançlarından dolayı gördükleri bu şiddettin kaldırılmasında olmalı değil midir? Biz başörtüsü sorunu çözülmeden kadına yönelik şiddetin konuşulmasını öncelikler sıralaması açısından büyük bir haksızlık olarak görüyoruz.
Uygulamaya giren yeni yasa kadına verdiği pozitif haklarla kadını taşıyamayacağı bir yükün altına sokmaktadır. Onu ailenin bir bireyi hatta temel taşı olmaktan çıkarıp bir birey haline dönüştürerek onu yalnızlığa itmektedir.
Kadının ayakları altında olan cennetten mahrum etmek en büyük zulüm değil midir? Onu annelik gibi yüce bir makamdan ekonomik bir üretim haline dönüştürmek en büyük şiddettir.
Kadını aileden uzaklaştıran Allah'a karşı sorumluluklarından çekip alan ona feminist haklar tanıyan her uygulamaya şiddetle karşıyız. Kadın öncelikle bir kul, bir zevce, bir anne olarak seçkin yerini korumalıdır. Feminist saldırganlığın ve tüketim köleliğinin mahkûmu olmamalı ve bireyselleştirerek üretim güçlerine köle yapılmamalıdır.
Var olan her bir varlığa haklarının ilahi bilgi üzere verildiği kimsenin bir başkasının sınırlarına tecavüz etmediği tevhit ve adalet üzere kurulu bir dünyada yaşama umuduyla hepinizi 236.haftada buluşmak üzere Allaha emanet ediyoruz.
KONYA İNAÇ ÖZGÜRLÜKLERİ PLATFORMU
17 REBİ'UL AHİR 1433
10.MART.2012
10 mart 2012 Sabri Yalım parkında toplandık 4+4+4 kesintili eğitimin İmam Hatip Okullarının orta kısmının ve değişik dini eğitime giden yolların açılmasına çıraklyık eğitimine izin verilmesin yol açması gerektiğini ifade ettik.
4+4+4=12 yıllık eğitimin son 4 yılının uzmanlık eğitimi olduğu için seçimlik olması gerektiğini belirttik.
12 yıl başörtüsü ve dini özgürlüklere izin vermeyen eğitimin özellikle kız ve erkek çocuklarımızın tek tip dünyacı haz ve tutkulara alıştırılmış bir batı yaşam tarzının dayatılması olacağını ifade ettik.
Sol Kemalist düşüncenin bilimsel olduğunu ifıade ettiği halde tek tipçi özgürlüklere izin vermeyen eleştirdiği dinler gibi aslında değişime kapalı belimden uzak din yerine konulan bir ideoloji olduğunu ifade ettik.
Aynı şekilde bu tip din algısının neredeyse İlk iki cumhurbaşkanı Mustafa Kemal ve İsmet İnönü'yü değişmez doğal din koyucuları gibi addettiklerini ifade ettik.
Son gelinen yaklaşımla hukukun kökeninde tabii hukuk kuramının olduğunu, tabiatın yaratanın Allah olduğunu Allahın yarattığı ve insan tabiatına koyduğu örtünme olgusunun doğal olduğunu doğaya bakarken doğayı yaratanı görmemenin bilim dışılık olduğunu ifade ettik.
Hukuk yapıcılarının arzu ve tutkularını bilim ve hukuk yerine koyduklarını, arzu önce gelir hukuk onu takip eder felsefesinde olduklarını ifade ettik.
Bugün ve dün imam hatiplere yani onun şahsında din öğretim ve eğitim ağırlıklı okullara karşı çıkanlar, inancı ne olduğu belirsiz, 28 Şubatçı-Ergenekon Güçleri ve Onların taraftarlarıdır. Elbette Müslüman halkımız çocuğuna dini eğitim vermek isteyecektir. Bu, onun en tabii hakkıdır. Bu liselerde haftada bir saat ile olmaz. Din Öğretimi, beden ve müzik dersinden bile daha az önemli değildir. Pek tabidir ki din öğretim ve eğitimini de devlet eliyle, eğitilmiş ehil kimseler tarafından verilmesi, doğru olandır. Zaten 1980 ihtilal sonrasında ülke ateizm ve komünizme gitmesin halk dinini ehil elden öğrensin diye anayasaya mecburi din dersi konulmuştur. Bunu da en iyi devlet yapabilir. Zaten vatandaşına; dini olsun, dünyevi olsun eğitim ve öğretim vermek devletin görevidir. Halk, devlete bunun için vergi vermektedir. Hem dersiniz, orada burada şucular bucular tarafından din, öğretilmesin! Hem de devletin öğretmesini istemezsiniz! Vatandaş dinini uzaylılardan mı öğrenecek! Cami birinci derece örgün din öğretme yeri değildir.
1+4+4+4 kesintili eğitim ile imam hatiplerin orta kısmının geri gelme ihtimali doğmuştur. Halkımızı bunu sevinçle karşılamıştır. Şayet bu yapılmazsa başörtüsüne izin vermeyen bir sistemle yaşı 18 yaşına kadar gerçekten Rabbin rızasına uygun terbiye edilen değil, gerçekten eğriltilen tek tip fabrikasyon, dünyevileşmiş batı tipi hayat tarzına alıştırılmış bir nesil ortaya çıkacaktır. İktidar şunu iyi bilsin ki şayet bunu yapamazsa glecek seçimde bizden oy alamaz! 1+4+4+4=13 veya 12 yıl; son 4 yılı seçimli olmak üzere, bu tasarının sonuna kadar arkasındayız. Fakat son 4 yıl mecburi değil, seçimlik olmalıdır. Çünkü bilimsel bir gerçek var ki o da lise ortaokulun biraz ayrıntılı hali olduğudur. Lise bir uzmanlık eğitimidir. Uzman olmak istemeyenin liseye gitmek istememesi, bir hak olmalıdır. Fakat Milli Eğitim bakanının; "-Çocuğunu başörtülü olarak okula göndermek isteyenler, 4.sınıftan sonra açık öğretimden başörtülü olarak devam edebilir." şeklindeki açıklaması bizi üzmüştür. Milli Eğitim Bakanına soruyoruz: Maraş'ta kızının, annesinin örtüsü için ilk kurşunu atan Sütçü İmam ve dini değerleri uğruna savaşan dedelerimizin biz torunlarına, 90 yılın sonunda bunu mu revâ görüyorsunuz? Yoksa yapacaksınız da biraz daha mı sabredin diyorsunuz! Daha ne zamana kadar sabredeceğiz! Ya bir daha elinize fırsat geçmezse ne yapacaksınız! Ergenekoncuları adil mahkemeler ve bilimsel hukuk mantığı içeri tıktı. Hala ne bekliyorsunuz, niçin haklarımızı vermiyorsunuz! Yoksa "-partinizi kapatırlar diye mi çekiniyorsunuz? O zaman bir an önce referandumla anayasayı tümden değiştirip, inancın önündeki engelleri kaldırınız! Anayasayı değiştirme noktasında ciddi niyetler göremiyoruz. Bir 1020 yıl daha mı bekleyeceğiz! Başı açık olanlar 1.sınıf insan da başı kapalılar 2.sınıf insan mı? Böyle bir uygulamayı bu halkın çoğunluğuna nasıl reva görüyorsunuz!
4+4+4 kesintili eğitim; bir takım minik, faşizan, tektipçi, sol-kemalist, aşırı milliyetçi azınlık tarafından belki din eğitimine fırsat kapısı açar diye eleştiriliyor. Bunlara soruyoruz! Siz kaç kişisiniz! Sizi kim değerlerimize yabancılaştırdı. Azınlık olmanıza rağmen kendi faşizan, değerlerimize yabancı yaşam tarzlarını; bu müslüman halkın çoğunluğuna nasıl dayatıyorsunuz? Kendilerini insafa davet ederek tekrar soruyoruz: Size "-Çocuklarınızı zorla imam hatip liselerine/okullarına götürün!" diyen oldu mu? "-Zorla çocuklarınızın başını örtün!" diyen mi var? Başı örtülüleri niçin potansiyel tehlike görüyorsunuz? İnancınızdan şüpheniz mi var? Hani demokrasi-laiklik herkesin yaşam tarzına izin veren, din ve vicdan özgürlüğünü garanti altına alan bir sistemdi. İstemiyorsan sen kendi çocuğunu dindar yetiştirme! Daha istemiyorsan nüfus kâğıdının din hanesinden, İslam ibaresini çıkar! Din dersi alma! Benim atalarım din için bu topraklarda mücadele etti.
Bir de yeri gelir "-biz de elhamdülillah müslümanız dersiniz!" Ya ortak değerimiz İslamı bilmiyorsunuz. Ya da kendinize göre uydurup, reform yapıp, İslamı değiştirmek istiyorsunuz. Yine yeri gelince "-benim dedem ninem de hacıydı hocaydı yaygaralarıyla İslamı sahiplenirsiniz. Niçin peki Allahın dinine anne-baba-dede ve ninelerinizin dinine sahip çıkmıyorsunuz? Yoksa 1. ve 2. Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal ve İsmet İnönü size yeni bir din mi getirdi? Yoksa onlar, doğrusu yanlışı ile bir devlet adamı değil de bir peygamber mi? Oysa Mustafa Kemal "-Ben hiçbir değişmez nass/dogma bırakmadım, size ilim ve fen bıraktım." diyor. Onun tarihi şartlarda ister/istemez yaptıklarını nasıl değiştirilemez kabul ediyorsunuz? Yoksa Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal'in değişmez nass bırakmadım dediği şeyi; siz, sosyal/toplumsal hayatta dini görünüme önem veren İslam dini ve onun muamelat ilkeleri olarak mı algılıyorsunuz? Bu söze göre dinin tanımını İslam dininde uzman din bilimcilere bırakmak gerekmez mi? Dinin gereği olan bir kıyafet, dini görünüm ve dindar kisveli biri görünce günahlarınız mı aklınıza geliyor! Böylece vicdan azabı mı duyuyorsunuz? Bak bu iyi" Demek ki içinizdeki imanınız tam yok olmamış! Yazık size" Yazık bize tam anlatamamışsak" Yazık bize kapınızı çalıp, komşusuyla mahallelisiyle size gerçek dini anlatmalıydık. Bu işle görevli olanlar, anlatmalıydılar. Yazık onlara" Yazık size ehlini bulup öğrenmediyseniz, okumadıysanız..
20.yüzyılda dünya, artık insani ideolojilerden ve onun pisliklerinden bıkmış, yeniden 21.yüzyılda 3.bin yılda kendi inanç değerlerine dönmeye başladı. Moskova'da komünist/ateist anlayışlar tarafından yıkılan kiliseler yeniden aslına uygun yapılıyor. Ama bizimkiler tersine gidiyor" Bir âlimin deyimiyle "Hıristiyan, Yahudi süt gibidir, bozulunca onlardan ekşimek/kesik olur. Müslüman tereyağı gibidir, bozulunca simsiyah kapkara olur, kokuşur ondan hiçbir şey olmaz." Türkiye bu tip kapkara tek tipçi devrim yobazlarından kurtulmalıdır. Beğenmiyorsanız, bu tür hükümetlere oy vermezsiniz, sizin sevdiğiniz hükümetler iktidara gelir, o zaman sizin istediğinizi yaparlar. Demokrasi bu değil mi? Ama hayır! İktidar ümidiniz kalmadı, bütün yaygaranız bundan" Halk gerçekleri görüyor. Zamanında bu halkı ezmek için ortaya attığınız baraj setleri gözünüzü korkutuyor. Bize iktidara yaslanıyor demeyiniz biz dün vardık. Bugün varız gelecekte de var olmaya devam edeceğiz. Biz sessiz kalabalıkların sesiyiz. Bakmayın kuru gürültülü korteji bol yapmacık kalabalıklara" Gerektiğinde meydanları doldurmayı da biliriz. Biz bu gerçekleri 70'li yıllarda da söyledik, 20' li yıllarda da" Bundan dolayı bu ülkede en az 10 bin insan haksız yere katledildi. Şimdi bunların belgeleri ortaya çıkıyor.
21.yüzyıl, insanların dinini yeniden özgürce yaşayacağı bir arefeye doğru evriliyor. Taaa okyanus ötesi Kanadasından-Amerikasından-İngilteresinden insanlar kutsal kitapları İncil'de geçen yerleri vaat edilen toprakları, babili yeniden fethetmek için geliyorlar, Müslüman Irakı işgal ediyorlar, uydu pkklılarla ülkemizi güçsüzleştirip, ülkemizdeki kutsal saydıkları yerleri geri almaya çalışıyorlar. Şimdi sıra Suriye ve İran sonra Türkiye" Siz hala dinimizin farzları ile uğraşıyorsunuz yazık size" sizin yaşam tarzı yönüyle onlardan farkınız ne" Sabit değişmez değerleriniz neler!
4+4+4 sisteminin tartışıldığı bu hengâmede, bizim talebimiz; 1.sınıftan itibaren ailelerin çocuklarını başörtülü olarak okula gönderebilecekleri bir sistemin gelmesidir. Türkiye'de azınlık okullarında birinci sınıfta Yahudi çocuk ve öğretmenler okula kippa ile giriyorlar. Galatasaray Lisesi bir devlet lisesi olduğu halde hiçbir doğru dürüst kıyafet sınırlaması yok" Tüm okullarda bayanlar için bol pantolon yönetmeliği olmasına rağmen bol giyen pek yok" Memurlar devlet dairelerine gider gelirken şapka giyerler hükmü anayasada varken giyen neredeyse hiç yok" Yok, yok", yok içinde var yok" Okullarda öğrenciler için etekler diz altı denmesine rağmen kızların çoğu diz üstü giyiyor. Okul bitmeden okul idaresi ile anlaşmalı içkili/içkisiz balolar gerek okul içinde gerek okul dışında hak getire" Sosyete zengin mutlu-kutlu azınlık istediği gibi okula girecek de biz mi giremeyeceğiz. Batıya endeksli her türlü giyim tarzı in-içeri" Dinimize uygun giyim tarzı out dışarı haaa" Böyle çifte standart öz yurdunda garipsin öz vatanında parya ülkelerde görülür" Yazık bize" Yazık size"
Siz kim oluyorsunuz da Allahın emrettiği kuralları yaşamamıza engel olmaya kalkıyorsunuz! Hukukun kaynağı, Tabii/Doğal hukuk teorisi dediniz. Tabiatı/doğayı yaratan Allah değil mi? Kendi kendine mi oldu" Tabiatta Var mı kabuksuz veya yarı kabuklu meyve" ki örtüsüz insan olsun" Niçin Tabiatı yaratanın kuralına uymuyorsunuz. Doğa kendi kendine mi doğdu. Allah hariç, her doğanın bir doğurtanı yok mu? O lem yelid ve lem yüled değil mi? Ondan başka her şey, kendi sebebini kendi dışında taşır. Sadece O, kendi sebebini kendi içinde taşır. Çünkü O, ilk sebep" O, sebeplerin yaratıcısı" O, madde hareket ve zamanı yaratan" Zamandan önce var olan" Zamandan önce, zaman yok, sadece Allah var" Öncelik sonralık zamana bağlı, zaman harekete, hareket maddeye, madde yaratılmaya ve Yaratana muhtaç" Enerji ve maddeyi, ancak enerji ve madde cinsinden olmayan nur ve ruh olan Allah yaratır. Aynı cinsler birbirini yaratamaz. Dolayısıyla Allah'tan önce diye bir şey yok" Ve bu gerçek; yani Allahtan önce ne vardı sorusu fizikbilim olanakları içinde yok ve çok saçma bir düşünce" Allahı bilimden ayrı ve yok düşünemezsiniz. Din ve bilim kesişim kümelerinde birleşir. Dinin de din bilim denen bir kısmı vardır. Hukuk fakültesindeki bilimi din gibi addeden tektipçi müfrit bilimcilere sesleniyorum işte size buyurun tabii hukuk dersi"
Hukukun kökeninde Allah var... Allah" Hak, Yüce Allah'ın ismi değil mi? Hukuk Allahın Hak isminin çoğulu değil mi? Hala arzularınızı tutkularınızı niçin hukuk diye yutturuyorsunuz? Yoksa "-Tutku önce gelir yasa onu takip eder." mi diyorsunuz! O zaman Kur'an kökenli bu kelimeyi de atın lügatinizden ve isminizden, hani Türkçe olmayan kelimeleri atmak lazım deniliyordu yaaa"
Sonuç olarak bu ülkenin halkı, dinin her alanında inancını özgürce yaşayıncaya kadar, mücadelesini sürdürmeye devam edecektir. Mücadele edenler hep kazanamamışlardır ama kazananlar hep mücadele edenler olmuşlardır. Bu böyle biline" Katılımınız için teşekkürler"
Kartepe İnsan Hakları Derneği Üyesi, Araştırmacı-Eğitimci Yazar, Mukayeseli Hukuk Doktoru,
Dr. M. Abdülmecit Karaaslan"
Bu ülkenin kaderiyle oynayan bu topraklar üzerinde yaşayan insanların inançlarıyla alay eden darbeci zihniyet ve bu zihniyeti teşkil eden koalisyon 15 yıl önce 28 Şubat süreciyle halkı zulüm ve işkence altına almıştı.
Darbe politikaları ve cunta örgütleriyle birlikte inançlı insanları laiklik karşıtı diyerek devletin tüm kademelerinden uzaklaştırıp ardından sorgulayarak haklarında suç isnat ettiler.
Bu topraklar üzerinde yaşayan Müslüman halkı irticacı diyerek potansiyel suçlu ilan ettiler.
Radikal İslamcı nitelendirmesi yapılarak kız çocukların başörtüleriyle okullara girmeleri yasaklandı.
Devletin tüm kademelerinde insanları fişlemek için hukuk dışı kararlarla ispiyoncular oluşturuldu.
Çocuklarının yemin törenlerine giden analar, bacılar, eşler başörtülü oldukları gerekçesiyle nizamiyelerden geri çevrildiler.
Kamusal alan diye tutturulan yerlere başörtülü çarşaflı bacılar cübbeli sarıklı amcalar ve dedeler sokulmadı.
28 Şubat post modern darbeyle yapılan zulümleri iğrençlikleri terbiyesizlikleri saymakla bitirmek mümkün değil.
Kâbus dolu günleri insanlara reva gören oligarşik düzenin şımarık medyazadeler, sermayezadeler, paşazadeler, palitikacızadeler, rektörzadeler ve bürokratzadeler yaptıklarının hesabı sorulmal, adil bir şekilde yargılanmalı işledikleri suçlara göre de cezalarını çekmelidirler.
Komşumuz Suriye'de diktatör beşer Müslüman kardeşlerimizi katletmeye devam ediyor işbirlikçileri de gözlerini yumuyor. Tüm Müslümanlara sesleniyoruz halkının kanını acımasızca akıtan cani esede en ağır tepkinizi koymanız ümmet için hayırlısı olacaktır.
Duyuyormusunuz? Dünya kadınlar günü kutlanırken İzmir Aliağa'da Şule ÇELİK kızımız başörtülü olduğu gerekçesiyle ikinci kez okulundan sürgün edildi. Hemcinslerinin dini inançlarını özgürce yaşayamadığı, sosyal hayattan men edildiği ekonomik sıkıntı içerisinde bebeğine mama alamadığı ülkemizde hangi kadınlar günü kutlanıyor. Anlamakta zorlanıyoruz. İnancımızın gereği analarımızın, hanımlarımızın, bacılarımızın ve kızlarımızın her günü bizim için kadınlar günüdür.
Ülkemizde ve tüm dünyadaki kadınlar üzerindeki zulümler, tecavüzler, işkenceler, yasaklar ve esaretler bitene kadar mücadelemiz devam edecektir. Gelecek hafta cumartesi saat 12:30'da buluşmak üzere Allah'a emanet olunuz.
Akyazı Adalet ve Özgürlükler Platformu Adına
Mazlumder sözcüsü
İrfan ALEMDAR