12 Eylül yasakçılığı sürdürülmesin
Sakarya Adalet Girişimi 378. hafta basın açıklamasında Milli Eğitim Bakanlığı'nın yürürlüğe koyduğu kılık-kıyafet yönetmeliğinde başörtüsüne yönelik 12 Eylül döneminden kalma yasakçılığın sürdürülmesine tepki gösterdi
8 yıldır eylemlerine devam eden Sakarya Adalet Girişimi Başörtüsü Platformu, 378. hafta basın açıklamasında okullarda kılık-kıyafet serbestliği getiren yönetmelikte başörtüsünün yasaklanmasını kınadı. SAGİR adına Diriliş Saati Dergisi'nden Muhammed Emin Duman'ın okuduğu açıklamada "İlkokuldan üniversiteye kadar her yaştaki kızlarımızın ve kamusal alanda görev yapan bayanların başörtü takmaları sadece ve sadece Allah'ın emri olduğu içindir. Hiç kimsenin başörtüsü ile ilgili sınırlama veya yasak getirme hakkı yoktur" Bu yönetmelik ile 12 Eylül darbe ürünü yönetmelik ortadan kaldırılmış gibi gösterilse de özde yasakçılık aynen devam etmektedir. Hatta daha da geriye gidilmiştir. Sakarya Adalet Girişimi olarak bu yasağa karşı sonuna kadar direneceğimizi, hükümetin bu çifte standartlı yanlış uygulamasını bütün zeminlerde halkımıza anlatacağımızı buradan ilan ediyoruz. İlkokuldan üniversiteye kadar tüm okullarda okuyan kızlarımızı ve kamu çalışanı bayanlar başörtüsü haklarını alana kadar bu meydanları terk etmeyeceğimizi bir kez daha deklare ediyoruz."denildi.
NATO eksenine hayır!
Sakarya Adalet Girişimi'nin 378. hafta açıklamasında gündeme getirilen bir diğer konu da Türkiye'ye konuşlandırılacak patriot füzeleriydi. Açıklamada bu konuyla ilgili olarak "Patriot füzelerinin güney sınırımıza yerleştirilmesi için düğmeye basıldı. Türkiye'yi Nato toprağı olarak değerlendiren başbakan her geçen gün Amerikan eksenine biraz daha yakınlaşmanın çabası içinde" Görünen o ki Türkiye bu füzeler ile Nato'nun ileri karakolu görevini üstlenecek. Bu füzelerin kime karşı kullanılacağı sorusuna gelince" Muhtemelen Nato'nun Suriye'ye direk müdahalesi veya Suriye'nin kuzeyinde uçuşa kapalı tampon bölge oluşturulması ya da İsrail'i savunma amaçlı kullanılacak. Her üç neden de Türkiye'nin çıkarlarıyla ilgili değil. Aksine söz konusu olan Amerika ve İsrail'in çıkarları" Ak Parti hükümetini Amerika vesayetine teslimiyet konusunda uyarıyoruz. Amerika'nın taşeronu olan bir iktidar istemiyoruz. Hükümet'ten küresel zalimlere karşı izzetli bir duruş sergilemesini bekliyoruz." denildi.
Sakarya Adalet Girişimi 378. Basın Açıklaması
BAŞÖRTÜSÜ MÜSLÜMAN KADININ ŞİARIDIR!
Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı okullar için yeni bir kılık-kıyafet yönetmeliği yayınlandı. Bu yönetmeliğe göre tek tip kıyafet zorunluluğu kaldırılırken, İmam-Hatipler haricindeki okullarda başörtüsü yasaklandı.
Şimdiye kadar keyfi uygulamalarla sürdürülen başörtüsü yasağı artık yasal düzenleme ile hükme bağlandı. Hükümet bir kez daha kaş yapayım derken göz çıkardı.
Ordu, yargı ve medyayı düzene koyduğunu ve özgürlüklerin önünü açtığını her fırsatta övünerek anlatan on yıllık bir iktidarın, iş başörtüsü konusuna gelince kıvırmasını anlamak mümkün değil"
İlkokuldan üniversiteye kadar her yaştaki kızlarımızın ve kamusal alanda görev yapan bayanların başörtü takmaları sadece ve sadece Allah'ın emri olduğu içindir. Hiç kimsenin başörtüsü ile ilgili sınırlama veya yasak getirme hakkı yoktur.
Bazı yazar-çizer entellerin veya kendini eğitimci zanneden cahillerin şöyle bir savı var: Çocuk 14-15 yaşına kadar reşit olamaz. Dolayısıyla bu yaşa kadar tercihini kendisi değil ailesi belirler. 14-15 yaşından küçükler için başörtüsü baskı ile taktırılmıştır. O halde 14-15 yaşından küçükler için başörtüsü yasağı doğaldır.
Bu tek taraflı, bağnaz bakış açısının ne kadar yanlış ve sapkın olduğu ortadadır. Sadece batılı değerlerle yıkanmış, İslam'dan nasibini almamış bu zihniyetin Müslüman halkımızı dinlemek ve anlamak gibi bir derdinin olmadığı net bir şekilde görülüyor. Kızımıza batılı değerleri öğreterek bu değerler çerçevesinde bir yaşamı öngörürsek bunun adı baskı olmuyor ve bu duruş çağdaşlık olarak taltif ediliyor. Ama kızımıza İslami değerleri öğreterek bu değerler çerçevesinde bir yaşam öngörürsek bunun adı baskı oluyor ve bu duruş gericilik olarak mahkum ediliyor.
Artık her türlü dayatmaya karnımız tok" Bu yönetmelik ile 12 Eylül darbe ürünü yönetmelik ortadan kaldırılmış gibi gösterilse de özde yasakçılık aynen devam etmektedir. Hatta daha da geriye gidilmiştir.
Sakarya Adalet Girişimi olarak bu yasağa karşı sonuna kadar direneceğimizi, hükümetin bu çifte standartlı yanlış uygulamasını bütün zeminlerde halkımıza anlatacağımızı buradan ilan ediyoruz. İlkokuldan üniversiteye kadar tüm okullarda okuyan kızlarımızı ve kamu çalışanı bayanlar başörtüsü haklarını alana kadar bu meydanları terk etmeyeceğimizi bir kez daha deklare ediyoruz.
Başörtüsü ile ilgili son bir skandal Celal Bayar Üniversitesi Saruhanlı Meslek Yüksel Okulu'nda yaşandı. Çevre Koruma dersine giren Doç. Dr. Necla Çağlarırmak öğrencisi Gizem Korkmaz'ın başörtüsünü ders sırasında zorla çekerek çıkardı. Gizem Korkmaz bu hocanın sürekli kendisiyle alay ettiğini ve baskı uyguladığını, son olarak da başörtüsünü çekerek çıkardığını ifade etti. Bu ve benzeri uygulamalar gereken cevabı mutlaka halkımızdan alacaktır.
Patriot füzelerinin güney sınırımıza yerleştirilmesi için düğmeye basıldı. Türkiye'yi Nato toprağı olarak değerlendiren başbakan her geçen gün Amerikan eksenine biraz daha yakınlaşmanın çabası içinde"
Türkiye kamuoyu Patriot füzelerinin Türkiye'nin güneyine niçin konuşlandırıldığını merak ediyor. Hükümet savunma amaçlı olduğunu iddia etse de, Türkiye'nin güneyinden ne gibi bir saldırı tehlikesinin olabileceğini açıklayamıyor.
Görünen o ki Türkiye bu füzeler ile Nato'nun ileri karakolu görevini üstlenecek. Bu füzelerin kime karşı kullanılacağı sorusuna gelince" Muhtemelen Nato'nun Suriye'ye direk müdahalesi veya Suriye'nin kuzeyinde uçuşa kapalı tampon bölge oluşturulması ya da İsrail'i savunma amaçlı kullanılacak. Her üç neden de Türkiye'nin çıkarlarıyla ilgili değil. Aksine söz konusu olan Amerika ve İsrail'in çıkarları"
Türk hükümeti ateşle oynamaya devam ediyor. Başbakanın iki senedir devam eden bir diziyi gündeme getirerek gündem saptırma çabaları da hükümetin vebalini gözden kaçırmaya yetmiyor.
Dış politikadaki dökülme sadece Patriot füzeleri ile sınırlı değil" Düne kadar Erbil'deki Kürt yönetimine tavırlı olan ve Kerkük sorununu Irak merkezi yönetiminin çözmesi gerektiği yönünde görüş beyan eden Türkiye, şimdilerde Erbil'deki Barzani yönetimiyle birlikte hareket etmeyi yeğliyor. Niçin? Dış politikamız tamamen Amerikan eksenli olduğu için önümüze Amerika ne koyarsa onu yiyor, onu içiyoruz.
Çevremizdeki tüm ülkelerle son iki senede ihtilaflı hale geldik. Rusya, İran, Irak, Suriye, Lübnan ile ilişkilerimiz Amerikan menfaatleri doğrultusundaki tavır ve uygulamalarımızdan dolayı bozuldu.
Ak Parti hükümetini Amerika vesayetine teslimiyet konusunda uyarıyoruz. Amerika'nın taşeronu olan bir iktidar istemiyoruz. Hükümet'ten küresel zalimlere karşı izzetli bir duruş sergilemesini bekliyoruz.
Bangladeş Cemaati İslami lideri, 91 yaşındaki Gulam Azam idama mahkum edildi. Mahkumiyetin nedeni hükümete karşı muhalefet" Bu cezanın kısa bir süre içerisinde infaz edileceğinden söz ediliyor. Bangladeş Müslümanlarının öncü isimlerinden olan Gulam Azam'a reva görülen bu cezayı şiddetle kınıyoruz. Bangladeş yönetimi böyle bir infazın hesabını hem bu dünyada hem de ahirette veremeyecektir.
Rabbimizden Hz. Hüseyin'in şehadetini andığımız bu günlerde bize Hüseyni bir duruş nasip etmesini niyaz ediyoruz.
Rabbimizden ülkemizde ve dünyada olup bitenlerin hakikatini kavrayabilecek bir basiret vermesini niyaz ediyoruz.
Sakarya Adalet Girişimi adına Diriliş Saati Dergisi
MEB'İN BAŞÖRTÜ YASAĞINA TEPKİLER ÇIĞ GİBİ, KOCAELİDE YASAK PROTESTO EDİLDİ.
Kocaeli İnanç Özgürlüğü Platformunun 399.hafta basın Memur-Sen, Memur Sendikaları Konfederasyonu adına EĞİTİM - BİR -SEN KOCAELİ ŞUBESİ Körfez Şb. başkanı Kadir ZORLU yaptı. Basın açıklamasının konusu, MEB'nın , her tülü kıyafeti serbest bırakan , fakat sadece başörtüyü yasaklayan yönetmeline tepkiydi. Ardında UMUT-DER Genel başkanı İzzet KAZAK da bir açıklama yaparak, yeni yasakçı yönetmeliği eleştirdi. Yasağın daha yürürlüğe girmeden meyvelerini vermeye başladığını söyleyerek, "Adana Koza ilköğretim okulunda başörtülü bir öğrenciye "hatalıyım pişmanım" diye tutanak imzalattırıldı" dedi. 3 dönemden beri halkın oylarını alanların halkı oyaladığını söyleyerek, "mağdur edebiyatı ile iş başına gelenler başörtülüleri mağdur etmeye devam etmektedir "dedi.
MEMURSEN 'İN BASIN AÇIKLAMA METNİ.
Sayın Basın Mensupları...
Biz Memur-Sen olarak 'insanı ilgilendiren her şeyle ilgiliyiz, her şeyde tarafız' dedik ve gereğini yaptık. Bunun için bir sınır da gözetmedik. Bugün burada, başını örten vatandaşlarına savaş açanlarca onları en temel haklarından mahrum bırakmak için konulan bir yasağın kaldırılması için toplandık.
Duvarlarında, egemenliğin kayıtsız şartsız milletin olduğu yazılı olan TBMM, milletten gelen bu talebe kulaklarını tıkamadan, gereğini yapmalıdır. Bugün buradaki kalabalık, şehrin duvarlarını zorluyor, akıllarınızı ve yüreklerinizi yumrukluyor; duyuyor musunuz, hissediyor musunuz? Bugün buradan yükselen ses, kıstırılmışların, yok sayılmışların, görmezden gelinmişlerin sesidir, itirazıdır. İkna odalarında tehdit edilmiş, onurları kalpleri kırılmış bu ülkenin öz çocuklarının haykırışıdır. İnancından dolayı başlarını örttüğü için hala "parya muamelesi" gören bizlerin itirazı var. Sahip olduğumuz en temel haklarımızın yasaklanmasına itirazımız var. İnsan doğasının itirazı var: Dünyanın en şerefli, en onurlu, en mükemmel varlığına yapılana bakın: Karanlık, kibirli güç odakları çıkarlarını korumak için giriştikleri kavgayı, inancımızın gereği olan başörtüsü üzerinden yürütüyorlar.
Devlet, şiddet gören kadını koruyor. Ancak aynı devlet, kadının başını kapatarak TBMM'ye gelmesini, kamu hizmetinde görev almasını yasaklayarak bizzat kendisi şiddet uyguluyor. Üniversitede rektörlerin lütfuyla başlarını örtebilen kızlarımız, başlarını açmadan kamuda görev yapamıyorlar. Bu cinsiyet ayrımıdır. Bu ayrıma son verilmesi için çok bedel ödedik, bundan sonra ödemek istemiyoruz. Türkiye bu ayıptan kurtulmalı, kadınları inançlarını yaşama konusunda sınırlamaktan vaçgeçmelidir. Anayasa'da bulunmayan bir yasak, iç tüzük, yönetmelik hatta genelge gibi anayasaya uygun olması gereken düzenlemelerle var ediliyor. Anayasada korunan bir hak, yönetmelikle yok sayılıyor. Artık yeter! Aklımıza, ruhumuza giydirilmeye çalışılan deli gömleklerine hayır diyoruz.
Başörtüsü yasağı, sadece kadın-erkek eşitliğine değil, kadın-kadın eşitliğine de aykırı bir uygulamadır. Başını örten kadınlar TBMM'ye giremezken, kamuda görev alamazken, onunla aynı inancı taşıyan erkeğin ve hemcinsi olan başı açık kadının memur olabilmesi, milletvekili seçilmesi bize adil gelmiyor. Bu, devlet eliyle kadına yönelik ayrımcılık ve şiddetten başka bir şey değildir.
Sayın Basın Mensupları;
Kendi yurttaşına yabancılaşmış, onları tebaa gören bürokratik oligarşinin bir dayatması olarak başlayan başörtüsü yasağının, vesayetin zincirlerinin ve kelepçelerinin kırılıp, kirli oyunlarının bozulmasına karşın devam etmesi kabul edilebilir bir durum değildir. Bürokratik oligarşinin getirdiği yasakların hala hayatımızı yönetmesi sona ermelidir.
Referandum süreciyle başlayan demokratikleşme ve özgürlükçü çabaları hem destekledik, hem de hızlandırdık. Bu çabalar, 28 Şubat sürecinin dayatması kesintisiz eğitimin ve okullardaki tek tip kıyafet dayatmasının kaldırılmasını sağladı. Bunlar önemli adımlardır. Bu adımları, daha fazla gecikmeden kamuda baş örtüsü yasağının kaldırılması takip etmelidir.
Sayın Basın Mensupları;
Başını örten kadınlara yıllardır reva görülen hukuksuz uygulamalar bir ötekileştirmedir. Ötekileştirmeye artık son vermeliyiz. Kadınların imani ve insani değerlerini görmezden gelerek üretilen bu yasak açık bir insanlık ayıbıdır. Başörtülü kadınların sahip olduğu değerleri, birikim ve eğitimlerini görmezden gelen ve onların enerjilerini yok eden bütün uygulamaların son bulmasını istiyoruz. Toplumsal hayatın hiçbir aşamasında sorun olarak görülmeyen başörtüsü, toplum mühendisleri eliyle sorun haline getirilmiştir. Biz sorunu, onu var eden yasağı bitirerek çözmek için burdayız.
Gerek İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi gerek Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde din ve vicdan özgürlüğü kapsamında başörtüsü serbestisi açıkça ifade edildiği halde, bu pazarlık edilemez temel insan hakkı, bu güne kadar "hukuksuzların egemenliği"yle gasbedilmiştir. Egemenlerin insafsız iradesiyle biçimlenen "Devlet Memurları Kanununun, "Adaylık Devresi İçinde Göreve Son Verme" başlıklı 56. madde hükmünü ve diğer madde hükümlerini keyifleri istemediği için, kalpler ve kalemler titremeden uygulanması sonucu sayıları on binleri aşan aday memur ve kamu görevlisinin işlerinden olmasını yakın tarihimiz bir utanç levhası olarak yazmıştır.
Ancak bizler, bu ülkenin asli üyeleri, bütün vatandaşlık sorumluluklarını yerine getiren bireyler olarak, yeni bir sayfa açılmasını, yeni bir dünya, yeni bir Türkiye kurulurken her alanda sorumluluk almak ve hiçbir ayrımcılığa tabi tutulmadan özgür ve onurlu birer vatandaş olarak yaşamak istiyoruz. Bizler bir eli Tokyo'da diğer eli New York'ta gözleri İstanbul ve Ankara'da konumlanmak suretiyle dünyayı kucaklayan, gerçek dünya vatandaşı kadınlar olmaktan bahsediyoruz. Biz bu yolda, sorun üreten değil, çare üreten, teknoloji üreten, fikir üreten, huzur üreten başı örtülü-başı açık kadınlar olarak hep birlikte çalışmak ve yaşamak istiyoruz.
Çağdaşlaşma adına elimizden alınan, alınmaya devam edilen haklarımız var. Ve biz bu süreci durdurmak, gasp edilen haklarımızı almak, asli doğamızla hak ettiğimiz, özgür ve kendine yeten bir hayat istiyoruz.
Serbest mesleklere mensup kadınların çalışma hayatı önünde de kıyafet yönetmeliği büyük bir engel teşkil etmektedir. BAROLAR ve MESLEK ODALARI, avukat, mühendis, doktor olan kadınların mesleklerini serbest icra etmelerini de anılan yönetmeliğin "baş daima açık" hükmüne dayandırdıkları haksız ve hukuksuz kurallarla engellemektedir. Bir mühendis, başı açık fotoğraf vermeden meslek odasına üye olamamakta ve odaya üye olamayan mühendis mesleğini serbest icra etme hakkını kullanamamaktadır. Aynı şekilde barolar da avukatların başörtülü çalışmasına engel olmakta ve hatta bu yasakçı anlayışı, baro seçimlerinde oy getiren bir rant aracı olarak kullanmaktadırlar. Devlet bu ayıptan kurtulmalı, kadınların inançları doğrultusunda giyinme hakkını teminat altına almalıdır.
İsteyen, uluslar arası hukuktan doğan yükümlülükleri yerine getirmek desin;
İsteyen, din ve vicdan hürriyeti, inanç hürriyeti, ifade hürriyeti desin;
İsteyen, kadın hakları gereği desin;
İsteyen, sürdürülebilir kalkınma ve istihdamın arttırılması gibi ekonomik gerekçeler desin;
İsteyen, kadına yönelik şiddete son desin;
İsteyen ayrımcılıkla mücadele desin;
İsteyen, DEMOKRASİNİN GEREĞİDİR desin;
İsteyen, batıdaki islamafobia ile mücadele etmek desin;
İsteyen, demokrasi ve özgürlük özlemi içindeki doğuya model olmak desin;
SONUÇ: KAMUDA BAŞÖRTÜSÜNE ÖZGÜRLÜK olacaktır.
ÖZGÜRLÜK İSTİYORUZ. KAMUDA, HER ALANDA VE KONUMDA, TÜM MESLEKLERDE, HİÇ BİR İSTİSNA İLERİ SÜRÜLMEKSİZİN BAŞÖRTÜLÜ ÇALIŞMA HAKLARIMIZI İSTİYORUZ. AKADEMİDE, YARGIDA, EĞİTİMDE, SAĞLIKTA, SPORDA VE SİYASETTE BAŞÖRTÜLÜ VE BAŞI AÇIK KADINLAR HİÇBİR AYRIM VE ZORLAMAYLA KARŞILAŞMADAN ÇALIŞABİLSİN.
Buradan sesleniyoruz;
İktidarıyla, muhalefetiyle, sivil toplumuyla, kadınıyla erkeğiyle hep birlikte, el ele omuz omuza bu çağdışı yasağı kaldırmalıyız. Başörtüsü politik hesaplaşmaların, pazarlıkların, suni ideolojik çatışmaların malzemesi değildir. Başörtüsü, inandığı dinin gerği olarak kadınların kimliğidir, kişiliğidir. Herkes kadına ait bu kimliğe ve kişiliğe insan olarak saygı duymak zorundadır. Bunu başardığımızda insan onuruna saygı duyan bir ülkeyi ve insan olmanın hazzını yaşayan bir toplumu var etmiş oluruz.
Bugün buraya gelerek bu haklı davamızda bizi yalnız bırakmayan tüm dostlarımıza ve katılımınızdan dolayı da siz basın mensuplarına teşekkür ediyorum.
EĞİTİM - BİR -SEN KOCAELİ ŞUBESİ
Ankara İnanç Özgürlüğü Platformunun düzenlemiş olduğu 356. hafta basın açıklamasına hoşgediniz. İnsanlık tarihi ile paralel bir şekilde devam eden hak ve batıl savaşında galip olacak olanın yılmadan mücadelelerine devam edenlerin olduğu bilinci ile her yer ve zamanda mücadelemize devam edeceğimizi bir kere daha dile getiriyoruz.
...
Yapılan bu düzenleme ile hükümet T.C. Anayasasının 10, 24 ve 42. maddelerine aykırı bir yönetmelik çıkartarak anayasal bir suç işlemektedir. Diğer yandan tarafı olmuş olduğu uluslar arası sözleşmelere ve özelliklede Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesinin 14,16,18,28 ve 29. maddelerine aykırı hareket etmektedir. Aldıkları bu kararla Nur suresi 31 ve Ahzab Suresi 59. Ayetleri hiçe sayarak Allah'tan korkmadıklarını ortaya koyan hükümet ve devlet yetkililerine en azından kendi çıkarmış oldukları anayasaya ve kendileri tarafından imza altına almış olunan uluslar arası sözleşmelere aykırı hareket etmemeleri gerektiğini tekraren hatırlatıyoruz.
Sadece üniversitelerde başörtüsü yasağını ortadan kaldırmak yapbozun bir parçası ile resmin bütünü budur iddiasında bulunmak kadar abestir. Her parça yerine konmadan resmin bütününü görmek mümkün olmayacaktır. Kamusal alan saçmasının olmadığı, hizmet alan ve hizmet veren ayrımına gidilmeyen eğitim ve iş alanlarında kısaca sosyal hayatın devam ediyor olduğu her alanda başörtüsü yasağı kalmadıkça bu yapboz tamamlanmayacaktır. Bizler bu tabloyu artık eksiksiz görmek istiyoruz. Çocuklarımızın dinimizin gereğince yaşayıp eğitim hakkından da mahrum bırakılmayacağı gerçekten özgürlükçü bir yönetmelik talep ediyoruz.
Ayetleri ve hadisleri diline pelesenk etmiş iktidar sahiplerine buradan sesleniyoruz. Her iddia ispat ister. Mütedeyyin olduğu iddiasıyla yola çıkmış olan bu hükümet bu iddiasını mütedeyyin halkın yaşadığı mağduriyetleri gidermek suretiyle ispat etmelidir. İnanç özgürlüğü önündeki engelleri artık tamamen kaldırmalıdır. Kendiyle çelişen, düşüncesi ve inancıyla çelişen bir iktidar varoluş ve iktidara geliş serüvenini tekrar gözden geçirmeli, bu çelişkiler yumağı siyasetine bir son vermelidir.
Son olarak, BDP milletvekili Nursel Aydoğan bir konuşmasında "dinimizde kadının omzunda, boynunda şeytan yuva yapar deniyor. On beş günde bir o yuvayı dağıtmak gerekir deniyor. Yani on beş günde bir kadının omzunda yuva yapan şeytanı dağıtmak için kadına şiddet uygulamak, kadına dövmek gerekir deniyor" diyor. Nursel Aydoğan'a buradan sormak istiyoruz; dinimiz derken hangi dini kastediyorsunuz? Bu din Zerdüştlükse diyecek sözümüz yok. Zira bizim Zerdüştlük hakkında bu denli bilgimiz yok. Ancak dinimiz ifadesiyle İslam'ı kastediyorsa Kur'an'da hangi surenin hangi ayetinde böyle bir ifade geçiyor? Biz böyle bir ayet ne gördük ne okuduk. Dinden ahkam kesmeden önce Allah'ın kitabını bir kez olsun okumuş olmak gerekmez mi? Her duyduğu hurafeyi dinden sanan milletvekiline kürtçe bir meal hediye etmek gerektiği aşikardır.
Zulüm sürdüğü müddetçe zulmü ve zalimi deşifre etmeye ve onlarla mücadele etmeye gücümüz ve imkanlarımız müddetince devam edeceğiz.
ANKARA İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU ADINA
İHH ANKARA YÖNETİM KURULU ÜYESİ
Serkan CODAL
AÇIKLAMADA YER ALAN AYET, KANUN VE SÖZLEŞME MADDELERİNE AİT BİLGİLERE AŞAĞIDA DEĞİNİLMİŞTİR.
" Mü'min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. (Yüz ve el gibi) görünen kısımlar müstesna, zînet (yer)lerini göstermesinler. Başörtülerini ta yakalarının üzerine kadar salsınlar. Zinetlerini, kocalarından, yahut babalarından, yahut kocalarının babalarından, yahut oğullarından, yahut üvey oğullarından, yahut erkek kardeşlerinden, yahut erkek kardeşlerinin oğullarından, yahut kız kardeşlerinin oğullarından, yahut müslüman kadınlardan, yahut sahip oldukları kölelerden, yahut erkekliği kalmamış hizmetçilerden, yahut da henüz kadınların mahrem yerlerine vakıf olmayan erkek çocuklardan başkalarına göstermesinler. Gizledikleri zinetler bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey mü'minler, hep birlikte tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz!" Nur suresi 31. Ayet ( Diyanet İşleri Başkanlığı Meali. )
" Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve mü'minlerin kadınlarına söyle, bedenlerini örtecek elbiselerini giysinler. Bu, onların tanınıp incitilmemelerine de daha uygundur. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir." Ahzab Suresi 59. Ayet ( Diyanet İşleri Başkanlığı Meali. )
" Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamlari bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar." T.C. Anayasası Madde 10
" Herkes, vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir.
14 üncü madde hükümlerine aykırı olmamak şartıyla ibadet, dini ayin ve törenler serbesttir.
Kimse, ibadete, dini ayin ve törenlere katılmaya, dini inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; dini inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz." T.C. Anayasası Madde 24
"Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz." T.C. Anayasası Madde 42
Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi;
Taraf devletler; Birleşmiş Milletlerin, İnsan Hakları Evrensel Bildirisinde ve Uluslararası İnsan Hakları Sözleşmelerinde herkesin, bu metinlerde yeralan hak ve özgürlüklerden ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal ya da başka görüş, ulusal ya da toplumsal köken, mülkiyet doğuştan veya başka 137 Çocuk Haklarına Dair Sözleşme durumdan kaynaklanan ayırımlar dahil, hiçbir ayırım gözetilmeksizin yararlanma hakkına sahip olduklarını benimsediklerini ve ilan ettiklerini kabul ederler. ( önsözden )
Madde 14
1. Taraf Devletler, çocuğun düşünce, vicdan ve din özgürlükleri hakkına saygı gösterirler.
2. Taraf Devletler, ana-babanın ve gerekiyorsa yasal vasilerin; çocuğun yeteneklerinin gelişmesiyle bağdaşır biçimde haklarının kullanılmasında çocuğa yol gösterme konusundaki hak ve ödevlerine, saygı gösterirler.
3. Bir kimsenin dinini ve inançlarını açıklama özgürlüğü kanunla öngörülmek ve gerekli olmak kaydıyla yalnızca kamu güvenliği, düzeni, sağlık ya da ahlaki ya da başkalarının temel hakları ve özgürlüklerini korumak gibi amaçlarla sınırlandırılabilir.
Madde 16
1. Hiçbir çocuğun özel yaşantısına aile, konut ve iletişimine keyfi ya da haksız bir biçimde müdahale yapılamayacağı gibi, onur ve itibarına da haksız olarak saldırılamaz.
Madde 18
1. Taraf Devletler, çocuğun yetiştirilmesinde ve gelişmesinin sağlanmasında ana-babanın birlikte sorumluluk taşıdıkları İlkesinin tanınması için her türlü çabayı gösterirler. Çocuğun yetiştirilmesi ve geliştirilmesi sorumluluğu ilk önce ana babaya ya da durum gerektiriyorsa yasal vasilere düşer. Bu kişiler her şeyden önce çocuğun yüksek yararını göz önünde tutarak hareket ederler.
2. Bu Sözleşmede belirtilen hakların güvence altına alınması ve geliştirilmesi için Taraf Devletler, çocuğun yetiştirilmesi konusundaki sorumluluklarını kullanmada ana-baba ve yasal vasilerin durumlarına uygun yardım yapar ve çocukların bakımı ile görevli kuruluşların, faaliyetlerin ve hizmetlerin gelişmesini sağlarlar.
Madde 28
1. Taraf Devletler, çocuğun eğitim hakkını kabul ederler ve bu hakkın fırsat eşitliği temeli üzerinde tedricen gerçekleştirilmesi görüşüyle gereken önlemleri alır.
Madde 29
1. Taraf Devletler çocuk eğitiminin aşağıdaki amaçlara yönelik olmasını kabul ederler;
a) Çocuğun kişiliğinin, yeteneklerinin, zihinsel ve bedensel yeteneklerinin mümkün olduğunca geliştirilmesi;
b) İnsan haklarına ve temel özgürlüklere, Birleşmiş Milletler Antlaşmasında benimsenen ilkelere saygısının geliştirilmesi;
c) Çocuğun ana-babasına, kültürel kimliğine, dil ve değerlerine, çocuğun yaşadığı veya geldiği menşe ülkenin ulusal değerlerine ve kendisininkinden farklı uygarlıklara saygısının geliştirilmesi;
d) Çocuğun, anlayışı, barış, hoşgörü, cinsler arası eşitlik ve ister etnik, ister ulusal, ister dini gruplardan, isterse yerli halktan olsun, tüm insanlar arasında dostluk ruhuyla, özgür bir toplumda, yaşantıyı, sorumlulukla üstlenecek şekilde hazırlanması;
BirleşmişMilletler GenelKurulu tarafından 20Kasım 1989 tarihinde benimsenen sözleşme 2Eylül 1990 tarihinde de yürürlüğe girmiştir. Türkiye de dahil olmak üzere yaklaşık 142 ülke sözleşmeyi imzalamış ya da onay ve katılma yoluyla taraf devlet durumuna gelmiştir. Türkiye Sözleşmeyi 14 Eylül 1990 tarihinde imzalamış ve 9Aralık 1994 tarihinde ihtirazi kayıtla onaylamıştır. 4058 Sayılı Onay Kanunu 11 Aralık 1994 gün ve 22138 Sayılı Resmi Gazete'de yayınlanmıştır. Sözleşmeyle çocuk haklarının korunması amaçlanmış ve taraf devletlerin sözleşme maddelerine kesinlikle uymaları gerektiği hükme bağlanmıştır.