Kocaeli İnanç özgürlüğü Platformu 9.yıl, 422.hafta basın açıklamasını, İnsan Hakları Savunucuları Derneği Gen.Bşk Ali Akbaş yaptı. Basın açıklamasının konusu, Adalet sistemi içindeki inançlı insan kıyımına dur denilmesi konusunda Adalet Bakanının göreve çağrılmasıydı. Açıklamaya katılan insan hakları aktivistleri, "28 Şubatlar 1000 yıl sürmesin" ve "HSYK; yargıdaki Müslüman kıyımına dur de" pankartlarını tutular.
BASIN AÇIKLAMASININ TAM METNİ:
KOCAELİ İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU 9.YIL, 422.HAFTA BASIN AÇIKLAMASI
İNSAN HAKLARI SAVUNUCULARI, TÜRKİYE İNSANİ VE İSLAMİ İNSAN HAKLARI SAVUNUCULARI DERNEĞİ GENEL MERKEZİ
Değerli halkımız ve basın mensupları, Reyhanlı saldırılarını insanlık dışı bir olay olarak görüyor ve kim gerçekleştirmiş olursa olsun şiddetle kınıyoruz. Amaç Müslümanları birbirine kırdırmak ve Müslümanların topraklarına ve yeraltı kaynaklarına el koymaktır, Müslümanlar kendilerine kurulan tuzakları bozmak zorundadırlar. Olaydan sonrada topraklarımıza sığınan Müslüman Suriyeli kardeşlerimize yapılan saldırıları, çok çirkin eylemler olarak görüyoruz Bu saldırılar olayın kimler tarafından, hangi tezgah çerçevesinde planlandığının işaretini en güzel biçimde vermektedir.
Ergenekoncular tarafından 1000 yıl süreceği söylenen 28 Şubat darbe dönemi, ne yazık ki, Ergenekoncuların yargılanmasına rağmen hala sürmektedir. Darbeciler tarafından 28 Şubatta irtica brifingine katılan hukukçular ve onlarla aynı paralelde hareket edenler bugünde iş başındadır. Eski Adalet bakanı Mehmet Moğultay'ın, CHP İstanbul İl Kongresi sırasında yaptığı "ben, Tuncelilileri, Karslıları, Siirtlileri almayacaktım da MHP'lileri mi, RP'lileri mi alacaktım" şeklinde, ideolojik ve mezhebi kadrolaşma itirafı !. Eski Adalet Bakanı Seyfi Oktay'ın merkezinde yer aldığı adil yargılamayı etkileme soruşturmaları, yargının içinde hala hangi mihrakların olduğunu çok iyi ortaya koymaktadır. Bu mihraklar yakın geçmişte, AKP kapatma davası açarak, yargı darbesi gerçekleştirmeye kalkmışlar, bir insan hakkı olan başörtüsüne özgürlüğün önünü sürekli tıkamışlardır.
Anayasanın 10.maddesi "Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir." demesine rağmen, irtica brifingi ile yönlendirilen veya belli bir mezhebi görüşün paralellinde harekete den yargı mensupları, ellerindeki yargı silahını kullanarak Müslümanlardan intikam almakta, ayrımcılık yapmaktadırlar. Kapatma davasıyla AKP'ye diş geçiremeyenler, diğer İslami grupları, hiçbir şiddet eylemleri olmadığı halde, yargıyı kullanarak cezalandırmakta, adeta AKP kapatamamış olmanın intikamını onlardan almaktadırlar.
En son olarak, somut hiçbir delil olmamasına rağmen mahkeme heyeti, oy birliğiyle aralarında HÜDA PAR genel başkan yardımcıları Said Şahin, Bahattin Temel ve İstanbul il başkanı M. Ali Gönül'ün de bulunduğu 15 kişiye 112 yıl 6 ay hapis cezası vermiştir. Elinde silah olanların silahlarını bırakarak düz ovada siyaset yapmaya davet edildiği, barışın ve helalleşmenin konuşulduğu bir süreçte elinde silah olmayan ve aktif siyasetin içinde olanların cezalandırılmasını anlayabilmek mümkün değildir. Bunu söyleyenlerin samimiyetini şüpheli hale getirmektedir.
Yine hiçbir suç kanıtı olmamasına rağmen, düşüncelerinden dolayı Hizb-ut Tahrir hareketine mensup Müslümanlar, örgüt suçlamasıyla, 7,5 yıldan başlayan çok ağır cezalar ile cezalandırılmıştır. 2003'den bugüne değişen "Terörle Mücadele" Kanunlarının hepsi, Hizb-ut Tahrir'in lehine olmasına rağmen, süreç hep tersine işlemiştir. Söz konusu yasalar çerçevesinde bir dönem illegal örgüt olarak tanımlanan Hizb-ut Tahrir yargılamalarında, AB uyum yasaları çerçevesinde değişen "Terörle Mücadele Kanunu" nedeniyle tüm dosyalar düşmüş ve berat kararları verilmiş. Ancak bu karar daha sonra, tekrar bozularak, inançlı insanlar, sırf düşüncelerinden dolayı hapisle cezalandırılmıştır.
28 Şubat dönemi yargılanmalarına Adalet bakanlığının hala el atmamış olması da ayrı bir faciadır!. 28 Şubat darbecileri yargılanmakta fakat irtica brifingi ile yönlendirdiği yargı mensuplarının davaları nedeniyle sırf İslami düşüncelerinden dolayı, hiçbir şiddet eylemine karışmamış inançlı insanlar, suçsuz yerde hapiste yatmaktadır. Adalet bakanlığı bu davaları ne zamsan görecek, şu an yargılanan darbecilerin direktifleri ile suçlu gösterilerek hapse atılan inançlı insanların davalarına ne zaman el atacaktır?. Bu davalar yüzünden, başta Salih Mirzabeyoğlu olmak üzere, bir çok masum insan, sırf düşüncelerinden dolayı hapis yatmaktadır. Adalet bakanlığını, bu adaletsizliğe son vermesi için, insan hakları derneği olarak göreve çağırıyoruz.
Daha ne kadar yargı içindeki bir takım mihrakların adalete aykırı olarak inançlı insan kıyımı yapmasına göz yumacaksınız?. Sadece İslami düşünceye sahip oldukları ve düşüncelerini ifade ettikleri için, şiddet içeren hiçbir eylemleri olmamasına rağmen !, bu ülkenin inançlı insanlarının, yargı içindeki bir kesimin mihraklarınca, AKP'ye bir şey yapamamış olmanın rövanşını alırcasına !, adaletsizlik yapılmasını görmezden geleceksiniz?. HSYK bu taraflı yargı karalarını, daha ne kadar incelemeye almadan, göz yummaya devam edecek?.
İnsan hakları Savunucuları Derneği mensubu insan hakları aktivistleri olarak Adalet Bakanına ve HSYK'ya sesleniyoruz, bu adaletsizliklere dur deyin !. Yargıyı kendi ideolojik görüşleri doğrultunda kullanan, belli mihrakların vermiş olduğu, keyfi yargı karalarına dur deyin ve incelemeye alın!. "Vatandaşı yaşat ki devlet yaşsın" kuralından hareketle, 90 senden beri, her kesimden vatandaşa kan kusturtmuş statüko kafalılara engel olmayarak büyük bir adaletsizliğe alet olmaktasınız. Tüm bunları, bir insan hakları ihlali olarak görüyor, sizleri bu adaletsizliklere dur demek için göreve davet ediyoruz. Basın açıklamamıza katıldığınız için teşekkür ediyoruz.
İNSAN HAKLARI SAVUNUCULARI DERNEĞİ
Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu tarafından düzenlenen 380. hafta basın açıklamasına hoş geldiniz.
Hatay'ın Reyhanlı ilçesinde yaşanan menfur saldırının yankıları sürüyor. Saldırı öncesi ve sonrasında yaşananlar Türkiye'nin birileri tarafından çatışma ve kaos ortamına sürüklenmeye çalışıldığı izlenimini veriyor. Patlama sonrasında ortaya atılan iddialar oldukça vahim bir görüntü arz etmektedir. Bölgede bulunan aşırı milliyetçi ve ulusalcı unsurların Suriyeli mültecilere karşı linç boyutuna varan şiddet haberleri duyuluyor. Suriye plakalı araçların tahrip edildiği görüntüler televizyon ekranlarından idrakimize sunuldu. Patlama sonrasında ölen Suriyeli mültecilerden en az birinin linç edilerek hayatını kaybettiği fakat kayıtlara patlama sonucu öldüğünün geçtiği iddiası kanımızı dondurmaktadır. Reyhanlı'da insani yardım çalışmalarında bulunan Ayhan Altıntaş, patlamalar sonrası ellerindeki sopa, bıçak ve palalarla Suriyeli bir aileye saldıran kişilerin elinden aileyi kurtarmaya çalışırken bacağından bıçakla yaralandı. Maalesef, Altıntaş gibi pek çok insanın Suriyeli sanılarak saldırıya uğradığı bilgisi elimize geliyor. Patlamanın ardından yaşanan olaylar sonrasında bir kısım Suriyeli kardeşimiz linç edilmek korkusuyla Esed katliamı ile yangın yerine dönmüş ülkelerine geri dönmek durumunda kalmıştır. Reyhanlı saldırısının failleri ile mazlum mağdur Suriye halkını bir tutarak topyekün bir saldırıya geçmek hastalıklı bir zihniyetin tezahürüdür. Mazlum Suriye halkının sığındığı bu topraklarda böylesi bir muameleye bizim vatandaşlarımız tarafından maruz bırakılmaları utanç vericidir ve asla kabul edilemez. Patlamalardan hemen sonra insanlar can derdinde iken birilerinin Suriyeli mültecilere saldırması ve ev ve araçlarının tahrip edilmesi bu durumun anlık gelişen bir olay olmadığının aksine planlı ve organize bir şekilde cereyan ettiğinin çok açık bir göstergesidir. Televizyonlara yansıyan görüntüler ve yukarıda bahsi geçen iddialar bir an önce ciddi bir biçimde araştırılmalı doğruluğunun ispatı halinde failler bulunarak en ağır şekilde cezalandırılmalıdır.
Bu yaşananlar ensar muhacir kardeşliğine halel getirecek niteliktedir. Bizler, bu kardeşliği referans alarak eli kanlı diktatör Esed'in ve gözü dönmüş şebbihalarının zulümden kaçıp canlarını ve namuslarını kurtarmak için topraklarımıza sığınan kardeşlerimizin hukukunu korumakla mükellefiz. Ayrıca tarafı olduğumuz uluslar arası anlaşmalar gereği devlet organları mültecilerin can ve mal emniyetini sağlamakla mükelleftir. Maalesef kimi kamu görevlileri ideolojik saplantıları nedeniyle üstlendikleri görevin ağırlığını taşıyamamakta, olaylara kayıtsız kalmakta ve süreç içerisindeki gereken tedbirleri almamaktadırlar. Bölgenin mülki amirleri, kolluk kuvvetleri vasıtası ile Suriyeli mültecilerin can ve mal emniyetini korumak konusunda titiz davranmalıdır. İçişleri bakanı derhal yaşandığı iddia edilen bu olayı açıklığa kavuşturmalı, yaşandı ise bu tip olayların bir daha yaşanmaması için gerekli tedbirlerin alınması ve faillerin cezalandırılması için gereken çalışmaları başlatmalıdır.
İzmir ve Eskişehir'de düzenlenen uluslar arası öğrenci buluşması etkinliği içerisinde yer alan Suriye stantları İşçi Partisi (İP), Tüm Gençlik Birliği (TGB) ve Türkiye Komünist Partisi (TKP) mensubu bir gurup gencin saldırısına uğradı. İzmir Gündoğdu meydanında düzenlenen etkinlikte Suriye standına saldıran grup oluşturdukları maddi hasarın yanında maalesef Ali Said isimli bir Suriyeli öğrenciyi de yaraladı. Bu grupların daha evvel İslam'a ve Müslümanlara karşı gerçekleştirmiş oldukları çirkin eylemler basit birer protesto eyleminin ötesinde tahrik etme ve ülkede gerginlik çıkarmaya yönelik eylemlerdir.
Ulusalcı zihniyetin bu pervasız saldırılarını kınıyoruz. Ulusalcı ve ırkçı kesimler tarafından ülke genelinde bilinçli bir kaos ortamı oluşturulmaya çalışılmaktadır. Halkımız, kan ve şiddetten beslenen bu mihrakların provakatif eylem ve söylemlerine prim vermemelidir. Sağduyulu ve itidalli bir tutum içinde bulunmalıdır. Devlet yetkilileri ise " Testi kırılmadan." ve etki tepkiyi doğurmadan gereken tedbirleri almalıdır.
Baskı ve dayatmaların olmadığı, insanların tarağın dişleri gibi eşit oldukları, adalet eksenli bir dünyanın var olması için bizler burada olmaya devam edeceğiz.
ANKARA İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU