Başörtüsü Eylemleri'nde Bu Hafta(FOTO)

Ankara'da 413., Sakarya'da 434., Konya'da 330., Kocaeli'de 455.,

 

Başörtülü kızlarımızı üniversitelerden atan, eğitim hakkını engelleyenler hakkında bugüne kadar yasal her hangi bir işlem yapılmış mıdır?
...
ANKARA İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU’NUN

4 OCAK 2014 TARİHLİ 413. HAFTA BASIN AÇIKLAMASI

...
Değerli basın mensupları ve sevgili misafirler! Basın açıklamamıza hoş geldiniz.

Daha önce basın açıklamalarımızda değindiğimiz gibi Türkiye’de eğitim sistemi pragmatizm üzerine bina edilmiştir. Hedefe varmak için her yolu mubah gören Makyavelist felsefe siyaset dünyasını esir almıştır. Bu yüzden siyasetçi ve bürokratlar, dün ak dediklerine bugün kara demeye her zaman hazırdırlar. İdeolojilere dayalı eğitim sisteminde yetişen yönetici ve politikacılar her zaman hakikatten yana olmak yerine şartların gereği olarak çoğu zaman inanmadıkları değerleri savunmak veya inandıklarının tam tersini ifade etmek durumunda kalmaktadırlar. “Hukukun üstünlüğü” prensibini herkes işine geldiği şekilde istismar etmektedir. Önemli bütün siyasi davalarda anayasadaki “Suçluluğu sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılamaz” (Madde: 38) maddesi ihlal edilir. Belgeler kamuoyu oluşturmak için belli medya organlarına sızdırılır ve sanıklar peşinen yargısız infaz edilir.

Sivas olayları davası süresince yaşanan usulsüzlükleri hazırlayan ve alkışlayan çevreler, Ergenekon ve Balyoz davalarında ise hukukun iktidarın emrinde olduğunu söylediklerini bugün için unutmuşlar ve 17 Aralık tarihinden sonra basına sızdırılan iddiaları gerçek kabul ederek yargısız infaz tetikçiliğine soyunmuşlardır. Öte yandan Ergenekon ve Balyoz davalarındaki sanıklar darbeye teşebbüs suçundan çeşitli cezalara çarptırılırken, darbeyi bizzat yaptığını itiraf edenlerin yargılandığı 28 Şubat davasında sanıkların tutuklulukları bile kaldırılmıştır. 28 Şubat Sürecinde bankaları hortumlayarak içlerini boşaltanlar hakkında yargı ne gibi bir işlem yapmıştır? Başörtüsünü yasaklayan hiçbir kanun maddesi olmamasına rağmen yıllarca başörtülü kızlarımızı üniversitelerden atan, eğitim hakkını engelleyenler hakkında bugüne kadar yasal her hangi bir işlem yapılmış mıdır? Buna karşı bu hukuksuzlukları protesto edenler çeşitli şekillerde cezalandırılarak hukuk siyasete alet edilmiştir. Hukukun istismar edilerek politikaya alet edilmesini şiddetle kınıyoruz.

Türkiye’de istismarı en çok yapılan ve politikaya alet edilen bir konu da maalesef İslâm dinidir. Tek parti döneminde İslâm’ı baskı altına alan, Kur’an öğrenimi ve ezanı yasaklayan, harf devrimi yüzünden halkın İslâmî kaynaklardan faydalanamayıp dininin kurallarını unutmasını fırsat bilen çevreler Müslümanlara yeni tuzaklar kurmaktan geri durmadılar. Bilhassa çok partili sisteme geçtikten sonra Müslümanların oyunu alabilmek için yeni metotlar planladılar. Peygamber Efendimizin (sav); “Kim bilerek benim üzerimden yalan söylerse, cehennemdeki yerine hazırlansın” ikazına rağmen; birçok şeyh, hoca, cemaat lideri, Peygamber Efendimizden haber getirdiklerini iddia ederek Müslümanları maddi ve manevi yönden istismar etmektedirler. “Peygamber Efendimiz (sav) bize şu emri verdi” veya “Bu seçimde falanca partiyi desteklememizi istedi” diyerek Müslümanları istismar etmek bu kadar kolay mı? Bütün Müslümanları başta akaid olmak üzere İslâmî ilimlere sahip çıkmaya, öğrenmeye, hayatlarına uygulamaya, İslâmî müesseselerini kurarak istismarcıların tuzaklarına düşmemeye davet ediyoruz.

Son olarak; dünyadaki bütün mazlumlara insani yardım ulaştırmaya gayret eden İHH’ya kurulmak istenen tuzak dikkatlerimizden kaçmamıştır. Suriye’de evleri yıkılmış, yurtlarını terk etmek zorunda bırakılmış insanlara en temel ihtiyaç maddelerinin ulaştırılmasını bile çok gören çevreler Suriye’ye giden yardımları önlemek için, “TIR’larda silah var” yalanını bütün dünyaya servis etmeye gayret etmektedir. Bu çevrelerin kimden yana olduğunu Müslüman halkımız ibretle seyretmektedir.

Bütün insanların akıl, nesil, can, mal ve din emniyetlerinin sağlandığı bir dünyada buluşmak temennisiyle katılımlarınız için teşekkür ederiz.

ANKARA İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU
 
 

Eğitim İlke-Sen yeni yıl için adil paylaşım çağrısı yaptı

Eğitim İlke-Sen, 2013 yılında kamu çalışanları, emekliler ve asgari ücretliler için hak kayıplarının olduğunu belirterek, çözüm için rekabeti değil paylaşımı esas alan bir anlayışı savundu

Sakarya’daki 434. hafta adalet ve özgürlükler eyleminde basın açıklamasını Eğitim İlke-Sen MYK üyesi Beytullah Önce okudu. “2013, geniş bir kesim için sosyal adaletsizliğin, emek sömürüsünün ve hak ihlallerinin devam ettiği bir yıl oldu. Bölgemizde ve dünyada ise acının, katliamların, mezhep kavgalarının, idamların ve darbelerin hüküm sürdüğü bir yıldı.” diyen Eğitim İlke-Sen MYK üyesi Beytullah Önce “Dünya genelinde milyarlarca insan çatışmaların, açlığın, susuzluğun ve sefaletin gölgesinde yaşamak zorunda kaldı. Yerinden yurdun edilenler ile yeri yurdu dahi olmayanların sayısı artmaya devam etti. Yeryüzünün nimetleri, bir avuç mutlu azınlığın doymak bilmeyen hırsına kurban verildi. İnsanın emeği, alınteri; doğanın suyu, yeşili, sadece burada değil, hemen her yerde talan edildi! Düşünün ki, dünyanın en zengin yüzde 1’i, dünyadaki tüm zenginliğin yüzde 46’sına sahip. Dünya nüfusunun yarısı, toplam zenginliğin ancak ve ancak yüzde 1’ini paylaşıyor. Nerden bakarsanız bakın, tarih boyunca görülmemiş korkunç bir eşitsizlik tablosu bu!” dedi.

2013 yılındaki toplu görüşmelerin kamu çalışanları için hayal kırıklığına dönüştüğünü ifade eden Eğitim İlke-Sen MYK üyesi Beytullah Önce, “Emeğimize karşılık verilen zam, kamu çalışanlarının ve emeklilerin yoksulluk sınırı altında yaşadığı gerçeğini değiştirmedi. Birçok ek ödeme ve sosyal yardımda herhangi bir artış da söz konusu olmadı. Kamuda, güvencesiz ve kadrosuz çalışma devam etti. 4/C statüsündeki, yardımcı hizmetteki ya da akademideki çalışanların sorunları ise gündeme dahi gelmedi. Görünen o ki, 2014 yılı, sadece kamu çalışanları ve emekliler için değil, asgari ücrete mahkûm edilen milyonlarca çalışan için de yine zor geçecek.  Çünkü yılın ilk 6 ayı için 846 lira, ikinci ay içinse net 891 lira olarak belirlenen asgari ücret, kölelik düzeninin devam edeceğini ortaya koydu. Oysa ki yine bir devlet kurumu olan Türkiye İstatistik Kurumu dahi en düşük ücretin 1205 lira olması gerektiğini söylüyor. Yoksulluk sınırının 3000, açlık sınırının 1200 lira olduğu bir zamanda 6 milyondan fazla asgari ücretliye 846 lira verilmesi utanç vericidir!” dedi.

Asgari ücretin yaklaşık 20 milyon insanın hayatını etkilediğini ve son zamlarla artan hayat pahalılığı sebebiyle kamu çalışanlarına, emeklilere ve asgari ücretlilere verilen zamların anlamsızlaştığını söyleyen Beytullah Önce, basın açıklamasına şu çağrıyla son verdi: “Hatırlayın ki; Rabb’imiz adil bir dünya kurmamızı; rekabet yerine dayanışma içinde olmamızı istiyor. Bütün insanlık için yarattığı nimetleri hakça paylaşıp, adil bir şekilde bölüşmemizi emrediyor. O halde kapitalist dünya düzeninin ifsadına, sömürüsüne kayıtsız kalmayalım! Birlikte direnelim ve herkes için daha adil bir geleceğin kapısını omuz omuza aralayalım. Şüphesiz ki Allah, iyiliği emredenlerin, zulme karşı duranların, adaleti ayakta tutanların yanındadır.”

434. HAFTA ADALET VE ÖZGÜRLÜKLER EYLEMİ BASIN AÇIKLAMASI

2013 KAYIP YILDI, 2014’TE BİRLİKTE KAZANALIM!

Değerli basın mensupları, duyarlı Sakarya halkı.

Bir yıl daha geride kaldı. Ve maalesef akıp giden zaman, yine hüsranla dolu oldu. 2013, ülkemizde geniş bir kesim için sosyal adaletsizliğin, emek sömürüsünün ve hak ihlallerinin devam ettiği bir yıl oldu. Bölgemizde ve dünyada ise acının, katliamların, mezhep kavgalarının, idamların ve darbelerin hüküm sürdüğü bir yıldı.

Dünya genelinde milyarlarca insan çatışmaların, açlığın, susuzluğun ve sefaletin gölgesinde yaşamak zorunda kaldı. Yerinden yurdun edilenler ile yeri yurdu dahi olmayanların sayısı hızla artmaya devam etti. Yeryüzünün nimetleri, bir avuç mutlu azınlığın doymak bilmeyen hırsına kurban verildi. İnsanın emeği, alınteri; doğanın suyu, yeşili, sadece burada değil, hemen her yerde talan edildi!

Dünyayı, yaşadığı ülkeyi ve şehri, güç ve iktidar sahiplerinin medyasına bakarak okuyanlar; kendilerine sunulanların, kendilerinden çalınanların kaçta kaçı olduğunu elbette öğrenemedi. Büyüme, kalkınma, ilerleme ideolojisinin neye mâl olduğunu yine sorgulayamadı. Büyük rakamlarla, koca manşetlerle gözden kaçırılan küçük insanların hikâyelerini gazete sayfalarında bulamadı, ekranlarda göremedi. Oysa o hikâyelerde, kapitalist dünya düzeninin ölecek kadar çok çalıştırıp, ölmeyecek kadar yaşattığı insanların acıları vardı!

Düşünün ki, dünyanın en zengin yüzde 1’i, dünyadaki tüm zenginliğin yüzde 46’sına sahip. Dünya nüfusunun yarısı, toplam zenginliğin ancak ve ancak yüzde 1’ini paylaşıyor. Nerden bakarsanız bakın, tarih boyunca görülmemiş korkunç bir eşitsizlik tablosu bu! Bir yanda zevkin ve lüksün içinde şımarmış bir avuç mutlu azınlık; diğer yanda insanca beslenemeyen, barınamayan ve yaşayamayan milyarlarca insan! Böyle bir düzen, Allah’a meydan okumak değilse nedir?

Değerli dostlar,

2013 yılı, ülkemizdeki geniş bir kesim için olduğu gibi kamu çalışanları için de maalesef kayıp yıl oldu. Toplu görüşmeler, tam bir rezalete ve hayal kırıklığına dönüştü. Emeğimize karşılık verilen zam, kamu çalışanlarının ve emeklilerin yoksulluk sınırı altında yaşadığı gerçeğini değiştirmedi. Birçok ek ödeme ve sosyal yardımda herhangi bir artış da söz konusu olmadı. Kamuda, güvencesiz ve kadrosuz çalışma devam etti. 4/C statüsündeki, yardımcı hizmetteki ya da akademideki çalışanların sorunları ise gündeme dahi gelmedi.

Görünen o ki, 2014 yılı, sadece kamu çalışanları ve emekliler için değil, asgari ücrete mahkûm edilen milyonlarca çalışan için de yine zor geçecek.  Çünkü yılın ilk 6 ayı için 846 lira, ikinci ay içinse net 891 lira olarak belirlenen asgari ücret, kölelik düzeninin devam edeceğini ortaya koydu. Oysa ki yine bir devlet kurumu olan Türkiye İstatistik Kurumu dahi en düşük ücretin 1205 lira olması gerektiğini söylüyor.

Yoksulluk sınırının 3000, açlık sınırının 1200 lira olduğu bir zamanda 6 milyondan fazla asgari ücretliye 846 lira verilmesi utanç vericidir! Şunu unutmayalım ki; büyük şirketlerin, fabrikaların 846 liraya çalıştırdığı insanların bu kazancını, aileleriyle birlikte yaklaşık 20 milyon kişi tarafından bölüşüyor. Anlayacağınız, sömürü düzeni sadece çalışanları değil, çok daha geniş bir kesimi dibe doğru çekiyor! Üstelik yağmur gibi gelen zamlar, kamu çalışanlarına, emeklilere ve asgari ücretlilere verilen zamları daha şimdiden fazlasıyla geri almış vaziyette.

Duyarlı Sakarya halkı;

Güç, iktidar ve rant uğruna kavga edip, birbirinin kuyusunu kazmak için yapamayacakları ahlaksızlık kalmayanların oyununa dalarken; perde arkasına itilenleri gözden kaçırmayın! Emeğinizin hakkını, çoluk çocuğunuzun rızkını alıp, bir avuç insanı mutlu eden, buna karşı milyarlarca insanı ise acımasızca sömüren şu yalan ve talan düzenine kendinizi kaptırmayın!

Hatırlayın ki; Rabb’imiz adil bir dünya kurmamızı; rekabet yerine dayanışma içinde olmamızı istiyor. Bütün insanlık için yarattığı nimetleri hakça paylaşıp, adil bir şekilde bölüşmemizi emrediyor. O halde kapitalist dünya düzeninin ifsadına, sömürüsüne kayıtsız kalmayalım! Birlikte direnelim ve herkes için daha adil bir geleceğin kapısını omuz omuza aralayalım.

Şüphesiz ki Allah, iyiliği emredenlerin, zulme karşı duranların, adaleti ayakta tutanların yanındadır.

EĞİTİM İLKE-SEN

 

Rahman, Rahim Allah’ın Adıyla: “Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten vazgeçirmeğe çalışır ve Allah'a inanırsınız. Kitap ehli de inansaydı kendileri için elbette daha hayırlı olurdu. İçlerinden iman edenler de var, ama pek çoğu yoldan çıkmışlardır.” (Al-i İmran Suresi 110. Ayetler )
KONYA İNANÇ ÖZGÜRLÜKLERİ PLATFORMU 330. HAFTA BASIN AÇIKLAMASI
Rahman, Rahim Allah’ın Adıyla: “Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten vazgeçirmeğe çalışır ve Allah'a inanırsınız. Kitap ehli de inansaydı kendileri için elbette daha hayırlı olurdu. İçlerinden iman edenler de var, ama pek çoğu yoldan çıkmışlardır.” (Al-i İmran Suresi 110. Ayetler ) Sevgili dostlar, değerli basın mensupları; Ameller maksat ve hedefleri, niyetleri, meydana geldikleri zaman ve ortaya çıktıkları mekanla değerlendirilmelidir. Yapılan değerlendirmeler saymış olduğumuz şartların dışında ortaya çıkarsa eksik, kusurlu ya da yanlış olacaktır. Niyet okuyucusu değiliz, kimsenin niyetleri üzerinden de konuşacak da değiliz. Böyle bir yetki ancak gayb bilgisine sahip olanın elindedir. Maksat ve hedefler ise sonuçlardan ve ulaşılmak istenen yerlerden anlaşılabilir. Ülkemizde malum tarafeynin çatışmaya dönüşen atışmaları herkesce malumdur. Bu iki hizip, geçmişte batıl bir zeminde, batıl amaçlarla batıl bir biçimde müttefik olmuşlar idi. Şimdi de aynı şekilde, batıl bir zeminde, batıl amaçlarla ve batıl bir biçimde çekişmektedirler. Bu dava başta da hak değildi, sonunda da hak değildir. Bu iki hizbin müttefik oldukları zamanda tarflardan her hangi birine yöneltilen tenkidlerde diğer tarafta eleştiri kendisine yapılıyormuş gibi hemen savunmaya geçiyordu. Birinin suçlu dediğini öteki yakalayıp hapsediyordu. Bu ittifakta problemlerin olduğunu söyleyenlere tepki her iki taraftanda geliyordu. Menfeat birlikteliği fiziksel bir aynilik biçiminde görülüyordu. Öküz mü öldü? Yoksa başka bir sebeple mi oldu? Ortaklık bitince tarafeyn karşı taraf hakkında ortaya atılan geçmişteki bütün iddiaları katmerleyerek sahiplenmeye başladı... Bu iddialar ya doğrudur ya da yanlıştır...Doğru ise; Siz geçmişte bunları kabul etmiyor ve gereğini yapmıyordunuz? Yani yanlışı savunuyordunuz, suçun o gün ortağı idiniz. Yok o gün yanlış ise; bugün bu yanlışı sahiplenerek niye insanlara zulmediyorsunuz? Hal böyle iken elinizi, dilinizi ve gönlünüzü yıkamanız gerektiği halde niçin daha fazla kirlenmekte ısrar ediyorsunuz? Hiziplerin çatışmasından bu hiziplerin dışında olanlarda zarar görmektedir. Milyonlarca dolarlık ekenomik zararlar gelen taze zamlarla giderilmeye çalışılmakta. Bu çatışmanın faturası halkın cebine kesilmektedir. Ahlaki ve ilkesel zararlar ise ekenomik zararlarla ölçülemeyecek boyuttadır. Müslümanlar olarak, herhangi bir insanı ve grubu, iman ettiğimiz Dinimiz için eleştirmekten çekinmemeli, kınayıcıların kınamasından korkmamalıyız. Çünkü eleştirmekle amacımız, insanların şahısları, malları, kazançları, ticaretleri v.b. değildir. Her insanın uyarılmaya, eleştiriye ihtiyacı vardır. Eleştirmemek, sorunları halının altına süpürmek ve yapılan haklı eleştirileri taammüden örtbas etmek bilakis kınanmalıdır. Belki de bizim eleştirimiz, yanlış yolda olan bir tek kişinin bile olsa, yanlıştan dönmesine vesile olacaktır. Önemli olan, eleştiride adaletli olmak, insafı elden bırakmamak, sırf zanna dayanarak eleştiri yapmaktan kaçınmaktır. Tarfeyne olan uyarılarımız; “Din nasihattir” ilkesinden dolayıdır Tarihin bir ibret levhası olduğu sonu kan ve zulümle bitecek heyecanların bulunmadığı tevhit ve adalet üzere kurulu bir dünyada yaşama umudu ile hepinizi 331. Haftada aynı yer ve saatte buluşmak üzere Allah’a emanet ederiz. KONYA İNANÇ ÖZGÜRLÜKLERİ PLATFORMU
02 REBİULEVVEL 1435 - 04 / 01 / 2014
 
 

Kocaeli İnanç Özgürlüğü Platformu tarfından 2004 yılında başlatılan “Başörtüsüne Özgürlük” eylemleri 455. hafta basın açıklamasıyla 10.yılına girdi. 10 .yılın ilk eyleminin kon usu, darbe davalarının yeniden görülmesi gerektiğinin konuşulduğu bir zamanda, 28 Şubat darbesi döneminde görülen siyasal davalardı. İrtica birfingi almış, darbecielre bağımlı yarrgı çok sayıda masum, hiç bir şiddet eylemine karışmamış, inançlı insanı değişik bahanelerle hapse atmıştı. Başta salih Mirzabeyoğlu ve bu şekiklde uydurma suçlamalarla hapis yatarken bir isyana karışmakla suçlannan ve ceza alan, Yakup Köse ve arkadaşları için özgürlük talepleri dile getirildi. Basın açıklamsına katılanlar, ellerinde “yakup Köseye özgürlük”, “Mirzabeyoğluna özgürlük”, “28 Şubat dönemi davaları tekrar görülsün” yazılı pankartlar taşıdılar. Platformun 10.yıl ilk açıklamasını İnsan hakları savunucuları Derneği genel başkan yardımcısı Behlül Metin yaptı.

 BASIN AÇIKLAMASININ TAN METNİ:

 KOCAELİ İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU 10. YIL 455. HAFTA BASIN AÇIKLAMASI

 Değerli halkımız ve basın mensupları 10.yıl, 455.hafta basın açıklamasına hoş geldiniz. Bu açıklamamızla, insan hakları alanında bu meydandaki mücadelemiz 10. yılını giriyor. 10 yıldan beri, Allahın rızasından başka hiçbir çıkar beklemeden, her alanda başörtüsüne özgürlük için, insan hakları için, kadına şiddete hayır demek için, çocuk hakları ve teröre hayır demek için, mazlum insanlar için, kış, soğuk, kar, yağmur, sıcak demeden bu meydandayız. Bu gün 10.yılın ilk basın açıklamasını yapıyoruz. İnsan Hakları Parkı, özgürlük meydanında 10 yıldan beri verilen bu mücadele, insan hakları alanında dünyada ender, Türkiye'de sayılı mücadelelerden biridir. Başörtüsü konusunda, bu mücadelelerin sonucunda  bazı alanlarda özgürlük sağlansa da, ilk, orta, lise ve her alanda tam özgürlük sağlanana kadar, Allahın izniyle bu mücadelemizi sürdürmeye devam edeceğiz.

 Bu haftanın en çok konuşulan konusu Başbakan Başdanışmanı Yalçın Akdoğan’ın, ‘milli orduya kumpas kuruldu’ sözleri oldu. Darbe davalarında haksızlık yapılmış olabileceği sinyalini verdi.TSK'da bu davalarda “kumpas” iddiasına karşı , suç duyurusunda bulundu. Başbakan Yardımcısı ve Hükumet Sözcüsü Bülent Arınç, bu açıklamasının ardından Ergenekon ve Balyoz davalarının yeniden görülmesi gerektiği yönündeki görüşleri ise ‘temenni’ olarak değerlendirdi.  Bu davaların şu anda hala görüldüğünü yapılan bir yanlışlık varsa düzeltme imkanının olduğunu belirtti. Bu ülkede 1950'ler den bu yana, halktan yeterli tabanı olmayan Kemalist azınlığın her fırsatta darbeyle yönetimi elinde tutmaya çalıştığı bir gerçektir. 2003'ten bu yana başarıya ulaşamamış 27 darbe girişiminden bahsediliyor. Darbe girişiminde bulunanlar, bunu başarsalardı, Menderes'in asılmasından, 80 darbesi sonrası idamları, 28 Şubatta yapılan insan hakları ihlallerine kadar, eskiden olduğu gibi yine birçok hukuksuzluğa imza atacaklardı. Bu teşebbüste bulunanlar mutlaka cezalandırılmalı. Fakat bu davalarda, ast olduğu halde, tek suçu üstünden aldığı emirleri uygulamak olan, ya da sonradan üretilmiş, gerçek olmayan kanıtlarla suçlanmış olanlar varsa mutlaka bu iddiaların çok iyi araştırılıp, suçsuz olanların berat  etmesi gerektiğine inanıyoruz. Bu bir insan hakları ihlalidir.

 Çok merak ediyoruz, hükumet bu davalara gösterdiği ilgiyi neden 28 Şubat davalarında, irtica brifingi almış yargı tarafından haksız yere hapse atılan inançlı insanlara göstermiyor?. Sayın Bülent Arınç, yeni Adalet Bakanı Sayın Bekir Bozdağ, şu an görülmekte olan darbecilerle ilgili davaları düzeltme imkanı vardır ama 28 Şubat tutsaklarının davalarının yeniden görülmesi imkanı yoktur. Mağdurlar şu an hapistedir. 15 yıllık tutukluluk süresinin 10 yılını bu hükumet döneminde cezaevinde geçiren Mirzabeyoğlu ve diğer 28 Şubat tutsakları konusunda hükumet derhal harekete geçmeli, siyasallaşmış darbeci yargı tarafından görülen bu davalar iptal edilip, yeniden görülerek mağdurlar beraat ettirilmelidir. Bu davaların yeniden görülmesi için 500 bin imza toplanarak Cemil Çiçek'e verilmiş fakat bu konuda hükumette hiç hareket olmamıştır.

 28 Şubat döneminde, 1996 yılında 14 yaşındayken, haksız yere “yasa dışı örgüt üyesi olmak” suçundan tutuklanıp idamla yargılanan!! ve yaklaşık 10 yıl cezaevinde yattıktan 2004 yılında serbest kalan Yakup Köse'ye de tekrar hapis yolu gözükmüştür. Balyoz Davasından hüküm giyen Korgeneral Korcan Polatsu'nun emriyle gerçekleştirilen Noel Baba operasyonunda, askere isyan etmek ve yangın çıkarttığı iddiasıyla ceza alan Yakup Köse ve arkadaşlarının cezası Yargıtay tarafından onanmıştır. 28 Şubat darbesi olmasa bu insanlar hapiste olmayacaklardı. Yeni Adalet bakanını bu konularda duyarlı olmaya davet ediyoruz. Bu insanlara adalet neden hiç konuşulmuyor?, kalbur üstü insanlar olmadıkları için mi?, yoksa TSK'a sahip çıkmadığı, omuzlarında kalabalıkça rütbeler olmadığı için mi?. Acaba hükumet 28 Şubatta bu insanlara darbecilerin kumpas kurduğunun ne zaman farkına varıp?, harekete geçecek?. 28 Şubat darbesini yapanların hepsi hapishaneden tahliye olurken, bu darbecilerin yönlendirdiği yargının hapse attığı mazlumların, şu an hapiste olmasını hangi adalet, akıl, vicdan kabul eder. Necdet Sezer şiddete karışmış 250 yakın mahkumu yetkisiyle af ederken, hükumet, şiddet karışmamış bu inançlı insanlar için maalesef harekete geçmemektedir. Bir insan hakları derneği olarak, insan hakları ihlali gördüğümüz bu adaletsizliklere, yeni adalet bakanını derhal el koymaya davet ediyoruz. Sadece apoletlilere, kalbur üstülere değil, herkese ve 28 Şubat mağdurlarına da adalet. Basın açıklamamıza katıldığınız için teşekkür ediyoruz.

 İNSAN HAKLARI SAVUNUCULARI DERNEĞİ

Sivil Haber Haberleri

Katil İsrail'e kucak açan Uluslararası Olimpiyat Komitesi sınıfta kaldı
Paris Olimpiyatlarının güvenlik işlerinde neden İsrail güçleri kullanılıyor?
Alimlerden Gazze bildirisi: HER MÜSLÜMANA FİLİSTİN SORULACAK
PKK'nin kanlı tarihinden bir kesit: Susa Katliamı!
Diyarbakır bu akşam da Gazze için meydanlardaydı