Kocaeli İnanç Özgürlüğü Platformu 10.yıl, 457.yıl basın açıklamasının konusu, siyasi parti gibi çalışan HSYK'ya tepki ve İHH üzerinde İsrail güdümlü, Van merkezli operasyondu. Basın açıklamasını İnsan Hakları Derneği Genel Başkan Yardımcısı Orhangazi Ergin yaptı. Açıklamaya destek veren vatandaşlar, “HSYK ve yargı üzerinde halk vesayeti istiyoruz”, “Hepimiz İHH'yız”, “İHH'ya uzanan eller kırılsın”, “İsrail ev Amerika maşaları ihanetinizin hesabını soracağız”, “İsrail ve maşaları TIR komplosunun farkındayız” pankartları taşıdılar.
KOCAELİ İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU 10. YIL 457. HAFTA BASIN AÇIKLAMASI.
Değerli halkımız ve basın mensupları, 10.yıl, 457.hafta basın açıklamasına hoş geldiniz. HSYK ve yargı üzerine yapılan tartışmalarla dolu günler geçiriyoruz. Piyasada ne kadar çok bağımsız yargı şampiyonu varmış hep beraber gördük. Ülkemiz, kağıt üstündeki hukuk metinlerinde bağımsız olduğu yazılan, Cumhuriyet Savcılarının yaptığı soruşturmalarla çalkalanıyor. Kanunda bağımsız olduğu kaydı bulunan savcıların, idareye bağlı olan emniyet teşkilatındaki bazı polis şefleriyle, ortaklaşa !! yürütülen, “gözaltına al sonra delil ayarlarız” operasyonlarıyla, “hukukun üstünlüğü”, “yargı bağımsızlığı”, “kuvvetler ayrılığı”, “demokrasi” gibi kutsanmış değerler silsilesiyle, kanusuzlukları koruma altına alınmaya çalışılıyor.
Yargının bağımsızlığı ilkesi, yargı mensubunun suç işleme hürriyeti şeklinde anlaşılamaz. Yargı bağımsızlığı, “hakimler devletine” kadar sürdürülemez, çekiştirilemez. Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı ilkesi, yargının hukuka bağlılığı ilkesini çiğneyemez. Yargı, hukuktan da bağımsızlaştırıldığı takdirde ortaya çıkan durum, “jüristokrasi”dir. Jüristokraside yargının bağımsızlığı mutlaktır ! ve hukuka da bağlı değildir. Çünkü hukuk yargıçların tekelindedir. HSYK tarafından, koruma şemsiyesi altına alınan jüristokrasi heveslileri, hukuka karşı da bağımsızlaşmış, millete ve onun hükümetine karşı savaş ilan etmiş yargı mensuplarıdır.
Savcıların ve hakimlerin hukuka karşı bağımsızlaşamaması! ve hukuk içinde kalmaları! amacıyla kurulmuş olan HSYK, hakimlerin ve savcıların koruyucusu değil, hukukun koruyucusu olamlıdır. HSYK, hukuku değil, hakim ve savcıları koruma çabası içindedir ve bunu da açıkça ve pervasız şekilde yapmaktadır. Önemli ve öncelikli olan yargının bağımsızlığı ve korunması değil, hukukun korunması ve işletilmesidir. Hukuk yoksa zaten yargı yok demektir. -HSYK’yı hukuku korumaya !-, hukukun dışına çıkan savcı ve hakimleri hukuk içinde tutmaya!, buna imkan olmadığında ise “yargının dışına çıkarmaya!” davet ediyoruz.
Düne kadar Ergenekon davaları belli odaklar tarafından yönetiliyor diyenler !, Amerika'ya gidip icazet aldıktan sonra, bağımlı yargı iddialarında çark ederek, bu yapıya her müdahalenin “ bağımsız yargıya” müdahale olduğundan dem vurmaya başladılar. Bunların halkın dili ile konuşmadığı muhakkaktır. Onlar bağımsız yargı dedikçe, halk alt yazılı tercümesini, göbeğinden Amerika'ya, İsrail'e, falanca mezhebe, filanca yapıya bağlı yargı olarak okuyor. HSYK’ nın bir kurum olduğunu unutup, siyaset arenasında verdiği demeçlerle, bir parti gibi çalışmasına tepki gösteren on binlerce halk yapılan mitinglerle, tepkisini ortaya koydu. Halk bu kurumlara, savcılara, vergileri ile bir siyasi parti temsilcisi gibi, basın açıklamalarıyla siyaset yapması için mi? maaş ödüyor?, yoksa işini yapması için mi? Verdiğimiz her kuruş verginin hesabını soruyor ve adalet bakanını göreve çağırıyoruz. Bizim vergilerimizle maaş alıp, siyaset yapanlara derhal müdahale edin. Siyasete o kadar meraklıysalar, halk olarak bizim onlara sağladığımız maaş ve makamlarla değil, kendi imkânları ile siyaset yapsınlar.
Bağımsızlık iddiasında olup!, Amerika'dan, İsrail'den gelen direktifler ışığında operasyonlar yapıldığını, olaydan oy devşirmek niyetinde olanlar görmezden gelse de, bu halk gayet iyi görüyor. O merkezlerden gelen direktifler doğrultusunda, İsrail'in yargılanamayacağı hükmü çıkıyor. İsrail'in, İHH 'yı terörist gösterme çabaları çerçevesinde, TIR'da yapılan aramamalara, İHH Suriye'ye silah götürüyor damgası vurulmaya çalışılıyor. Ya da İHH binalarında yapılan hukuksuz aramalar, terör örgütü operasyonları ile birleştirilerek, İHH gibi insani yardım çabası içinde olan bir kuruluşa terörist damgası vurulmaya çalışılıyor. Halkı aptal yerine koyanlar!, bağımsız denilen bu yapıların, göbeğinden nerelere bağlı olduğunu!, halkın görmediğini mi, sanıyorsunuz?. Halkın aklını hiçe sayıp, duyarlılıklarına rağmen operasyona girenler, bunun bedelini çok ağır bir şekilde ödeyeceklerdir.
Bir ülkenin gerçek anlamda cumhuriyet olması için, yargının da sözde bağımsız değil halkın istekleri ile uyum içinde yargı olması gerekir. Yoksa ülkenin adını cumhuriyet koyacaksınız, meclisin aldığı kararlar hiçbir hüküm ifade etmeyecek, gerektiğinde yargıyı, falanca mezhep, filanca yapı, hatta CIA, MOSSAD ajanları işgal edecek ve halkın istediklerini gerçekleştiren meclisin kararları buralardan dönecek. Bu ülkede cumhuriyetten söz edilebilir mi?. Cumhuriyetlerde halk ne isterse, yargı da ona hükmetmelidir. Ne yazık ki yargı üzerindeki vesayeti kaldırıp halka teslim girişimi, başka bir vesayetin işgal operasyonu ile noktalanmış, vesayet kalkmamış, el değiştirmiştir. Halk referandumda, oylarını yargı halkın yargısı olsun diye verdi, birilerine oraları peşkeş çekmek için değil. Bürokrasiye, yargı vesayetine, yargıçlar cuntasına bu halk geçit vermeyecektir. HSYK ve diğer yargı kurumlarına atamalar meclisteki partilerin temsil oranlarına göre, TBMM elinde ve kontrolünde olmalıdır. Ancak bu şeklide cumhuriyetin ruhuna uygun bir yargı sistemi tesis edileceğine inanıyoruz.
İHH üzerinde, İsrail'den gelen direktifler doğrultusunda kurgulanan senaryoları, oynanan komedi benzeri orta oyunlarını herkes görüyor. Dünyanın her tarafında inancına bakmaksızın mazlumların hayır duasını almış bu kuruluşun, haçlı ve Siyonist alemini çokça rahatsız ettiği muhakkaktır. Afrika başta olmak üzere, dağıtılan kurban etleri, kuranı kerimler, açılan camiler, hastaneler, mederesler, su kuyuları, hastaneler, erzak ve gıda yardımları, haçlı ve Siyonist alemi çokça rahatsız ettiği muhakkaktır. Hayırda yarışan, Osmanlının torunları, ruhlarını satmış maşalarca, terörist olarak damgalayıp, dünya üzerinde mazlumlara yardım götüremez duruma getirilmeye çalışıyor. Sizin şer bildiğinizde hayır vardır diyor kuranı kerim.
Bu satılmış maşaların attığı çamurlar, şeytan ve dostlarından başka kimseyi inandıramıyor. Fakat kendilerinin İsrail bağlantılarını ortaya koyması açısındansa gayet inandırıcı kanıtlar ortaya koyuyor. Herkes gözleri ile gördü, sizin nerelere hizmet ettiğinizi. Birde utanmadan halkın gözünün içine baka baka, bizim İsrail'le, Amerika'yla alakamız yok diyorsunuz. Ey İsrail ve Amerika maşaları, maskelerinizi düşüren bu senaryoları sergilediğiniz içinde size teşekkür ediyoruz. Allah sizin maskelerinizi düşürdü ve ihanetinizi ortaya koydu. Biz sizlerin gerçek yüzünü bu halka ne kadar anlatmaya çalışsak, sizin kadar başarılı olamazdık. Bu gün belki Mısır’a yetişemiyoruz, belki Doğu Türkistan’a ulaşamıyoruz, belki Filistin’e gidemiyoruz ama kendi cephemiz olan Türkiye’yi korumaya, dünya Müslümanlarının ümitlerini boşa çıkarmamaya, ümmetin karargahı olan Anadolu’yu savunmaya, İsrail, Amerika güdümlülere bırakmamaya, kararlıyız, yeminliyiz.Basın açıklamasına katıldığınız için teşekkür ediyoruz.
İNSAN HAKLARI SAVUNUCULARI DERNEĞİ
ANKARA İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU’NUN
18 OCAK 2014 TARİHLİ 415. HAFTA BASIN AÇIKLAMASI
...
Değerli basın mensupları ve sevgili misafirler! Basın açıklamamıza hoş geldiniz.
Komşumuz Suriye’de Halep çevresinde muhalif kuvvetlerin direnişini kırmak için zalim Esed yönetimi tarafından varil bombaları ile saldırılar devam ediyor. Savaş suçu kapsamındaki varil bombaları, hiçbir hedef gözetilmeksizin muhalif ve sivil halkın üzerine yağdırılıyor. Dünya ise bu vahşeti seyretmeye devam ediyor. Son haberlere bakılırsa ABD ve Rusya, Esed’in kalması konusunda anlaşmış gözüküyor. Suriye’de olaylar başladığında Baasçı zalim Esed yönetiminin kendi halkını ordu eliyle ve ağır silahlarla katliama tabii tutmasını hoş görmek için, muhaliflerin ABD ve İsrail kuklası olduğunu iddia eden çevrelerden ses çıkmıyor. Suudi Arabistan destekli Vahhabi Selefiler ise Mısır’da Müslümanlara ihaneti yetmemiş olacak ki, Suriye’de de Esed’e karşı değil, diğer muhalif guruplara karşı savaşıyor. Suriye’den evlerini terk ederek kaçan üç milyondan fazla insanın kış şartlarındaki dramı ise yürekleri dağlıyor. Can korkusuyla evlerini terk eden Suriye halkı; bu defa da açlık, hastalık ve soğukla mücadele ediyor. Suriye içlerine insani yardımlara bile engel olan Esed yönetiminin Türkiye’deki destekçileri bu zulümler karşısında ellerine kına yakabilirler.
Öte yandan Suriye ile birlikte dünyanın her yerinde savaş, deprem, sel felaketi gibi afetlere maruz kalmış insanlara yardım için çalışan İHH adlı insani yardım kuruluşu Türkiye’de malum çevrelerce yargısız infaza tâbî tutulmak isteniyor. Gazze’deki abluka ve insanlık dramını bütün dünyanın gözleri önüne seren Mavi Marmara olayından sonra İsrail’in nefretini üzerine çeken İHH, İsrail’in düşman listesine aldığı bir kuruluş. Bütün dünyada mazlumlara ettiği yardımlarla Türkiye’nin manevi itibarını yükselten İHH’ya maalesef yine Türkiye’de bazı çevrelerin düşmanca tavırları dikkat çekiyor. “Suriye’ye silah götüren TIR” yalanı deşifre olunca bu defa da düzmece bir El-Kaide operasyonu bahanesiyle, İHH Kilis bürosu Terörle Mücadele polislerince basıldı. Kilis Emniyeti’nin haberinin olmadığı baskında aranan şahsın evi yerine İHH bürosunun basılması, aranan şahsın gelip teslim olması sonrası bile büronun aranmaya devam edilmesi, bilgisayarlara el konulması, arama sırasında içeriye kimsenin alınmayıp tutanak bile tutulmaması hukuk devleti olduğu iddia edilen bir ülkede nasıl olabiliyor? Bu hukuk dışı olay İsrail’in Haaretz Gazetesi tarafından dünyaya “Gazze Filosu’nun arkasındaki vakfa El-Kaide ile bağlantısı olduğu gerekçesiyle operasyon yapıldı” şeklinde duyuruldu. Daha önce Hatay’daki olayda TIR henüz aranmadan Today’s Zaman Gazetesi de “İHH TIR’ında silah iddiası” şeklindeki haberi dünya’ya servis ederek dikkat çekmişti. El-Kaide ve terör kelimelerinin geçtiği bu çeşit haberlerin yanına İHH’yı da katarak uzun vadede İHH’ya terörist örgüt damgası vurdurmayı hedefleyen bu yayınların şiddetle kınıyoruz. Ülkelerinin batılı emperyalist kâfirlerce işgali üzerine silahlı direnişe başlayan Müslümanları “İslâmcı Terörist” olarak yaftalayan çevreleri de şiddetle kınıyoruz. Kâfirlerin, direnişi kırmak için mücadele edenleri Terörist olarak nitelendirmesi, onlar açısından belki anlaşılabilir. Ancak “Ben de Müslümanım” diyenlerin, Müslüman direnişçilere terörist demesi ve bırakın direnişçileri bir insani yardım kuruluşunun bile “Terörist Örgütler” listesine katılmasına vesile olacak davranışlarda bulunması hiçbir şekilde kabul edilemez.
Bütün insanların akıl, nesil, can, mal ve din emniyetlerinin sağlandığı bir dünyada buluşmak temennisiyle katılımlarınız için teşekkür ederiz.
ANKARA İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU
Sakarya’daki 436. Hafta adalet ve özgürlükler eyleminde basın açıklamasını Sakarya Dayanışma Derneği’nden Deniz Çelik okudu. Son gelişmelerin değerlendirildiği basın açıklamasında “günün değil, konjonktürün değil, güç ve çıkar peşinde kavga edenlerin değil; hakkın, halkın, adaletin ve özgürlüklerin yanında durma” çağrısı yapıldı
436. HAFTA ADALET VE ÖZGÜRLÜKLER EYLEMİ
Değerli dostlar, duyarlı Sakarya halkı,
Ülkemiz son bir aydır siyasi bir kaos yaşıyor. Yolsuzluk iddialarıyla başlayan süreç, her gün yeni bir boyut kazanırken; ortalığı tam bir bilgi kirliliği, toplumsal tedirginlik, iftira ve hakaret furyası kuşatmış vaziyette.
Kavganın tarafları birbirini suçladıkça; bugüne kadar ne çok şeyin üzerinin üstünün örtüldüğü de ortaya çıkıyor.
Daha kötüsü, her iki taraf da İslami kavramları, değerleri ve hatta ayetleri, mızraklarının ucuna takmış halde. Oysa o dillerindeki ayetler, kalplerine gerçekten inmiş olsaydı, hiç bu halde olur muyduk?
Maalesef; güç, rant ve iktidar uğruna verilen, insaf ve izan adına hiçbir ölçünün kalmadığı kirli bir kavga bu…
Siyasetin, devletin ideolojik aygıtına dönüşmüş cemaat yapılarının, bunların sesi olan medyaların ve hepsinin bağlandığı ekonomik çıkar şebekelerinin çürümüşlüğü karşısında hakem olabilecek hiçbir kurum yok!
Balık baştan sona kokmuş durumda! Her ne kadar bu işi yargının çözeceği söylense de; inanmıyoruz, çünkü tuz da kokmuş vaziyette!
Düne kadar paralel yürünen yolların çıkmaz olduğu bugün daha net görülüyor! Oysa çıkarların ortaklaştığı günlerde; gizli kapaklı kurulan ilişkilerin, ittifaklar üzerinde yükselen iktidarın; izlediği siyasi, ekonomik ve sosyal politikaların tüm bedelini ödeyen bu ülkenin insanlarıydı! Ve şimdi, komplo teorileriyle her şeyin üzeri örtülerek, asıl verilmesi gereken hesaplar masadan kaçırılmak isteniyor!
Peki, böylesine bir vaziyette, adil bir şahitlik yapması gereken Müslüman kanaat önderleri, aydınlar, liderler ne yapıyorlar? Topluma ve siyasete yön vermesi gerekenlerin; bu çıkar kavgasında politik aktörlerin peşine takılması hayra alamet olabilir mi?
Kendilerine kardeşlik hukuku gereği hatırlatıyoruz: Yapıp ettikleriniz, bu ülkede İslam adına, Müslümanlar adına değil de devlet iktidarı adına bir kazanım sayılıyorsa; tüm bunların kime, ne hayrı olacak?
Değerli dostlar,
Sadece ülkemizde değil, bölgemizde de durum iç açıcı değil.
Suriye’de ölümlere, açlık korkusu eklenmiş vaziyette. İnsani dramın boyutları dayanılacak gibi değil! Rejimin varil bombalarıyla sivilleri hedef aldığı, muhaliflerin ise artık birbiriyle savaştığı bu tabloda; maalesef kısa vadede bir çözüm mümkün görünmüyor!
Yine de duamız, Suriye halkının tez zamanda tüm zalimlerden, fitnecilerden, kendisine musallat olanlardan kurtularak, esenliğe ve huzura kavuşmasıdır.
Aynı şekilde Irak’ta ve Lübnan’da artan bombalı saldırılar, mezhepçilik fitnesini yayanların yeni tuzaklar peşinde olduğunu gösteriyor!
Açık ki; petro-dolarlarla zenginlik içinde şımaranlar, hepimizi dipsiz bir çukura sürüklüyor! Diğer taraftan Mısır’da darbe karşıtı mücadele sürse de, darbeciler planlarını adım adım uygulamaya devam ediyor.
Ve nedense, ülkemizin dış politika gündemine bir türlü girmiyorsa da, Bahreyn halkı da, her Cuma yaptıkları gösterilerle, eşitlik, adalet ve özgürlük talebini dillendirmeyi sürdürüyor!
Tüm bunlar olup biterken, bölge halklarının baş düşmanlarından olan NATO’nun, ülkemizdeki radar üslerine, patriot füzelerine verilen iznin süresi de bir yıl daha uzatılıyor!
Şayet dış mihraklardan bahsediliyorsa, o mihrakların başını çeken NATO ile hâlâ ittifak içinde olmak, Paris görüşmelerinde ABD’yi müttefik ve dost bir ülke olarak selamlamak çelişki değil midir? İçeride ayrı, dışarıda ayrı verilen pozlardaki tutarsızlık aşikâr değil mi?
Platformumuz, günün değil, konjonktürün değil, güç ve çıkar peşinde kavga edenlerin değil; hakkın, halkın, adaletin ve özgürlüklerin yanında durmaya devam edecektir!
Dünüyle bugünü arasında 180 derece çark edenlere inat; doğru bildiği istikamette, kimseye boyun eğmeden yürüyüşünü sürdürecektir.
Sakarya Dayanışma Derneği