SEVGİLİLER GÜNÜ, HAÇLI ÜRÜNÜ, HRİSTİYANLAŞTIRMAYA GEÇİT YOK.461.HAFTA BASIN AÇIKLAMASI
Müslüman Anadoluyu 90 seneden beri sinsiceHristiyanlaştırma projesi içinde kutlanması dayatılan Sanit Valentin, halk arasında gizlenmiş ismiyle “sevgililer Günü” Kocaeli İnanç Özgürlüğü Platformunun 10.yıl, 461.hafta basın açıklamasının konusuydu. Önce CumamızıPazar yaptılar, sonra Hicri takvim yerine İsevi takvimi getirdiler, Hilafeti kaldırdılar. Resmi ve gayri resmi mihraklarca sürdürülen asimilasyon çabası sevgi görüntüsüyle hoş gösterilerek halka kabullendirmeye çalışılıyordu. Buna tepki içeren basın açıklamasını İnsan Haklarısavunucuları Derneği genel başkanı Ali Akbaş yaptı. Vatandaşlar,” sevgililer günü, Haçlı ürünü, kutlamıyoruz”,”Aziz Valentin gününü kutlamıyoruz”, “Müslüman sevgililer günü kutlamaz” pankartlarını taşıdılar.
BASIN AÇIKLAMASININ TAM METNİ:
KOCAELİ İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU 461.HAFTA BASIN AÇIKLAMASI
Değerli halkımız ve basın mensupları, 461. Hafta basın açıklamamıza hoş geldiniz.14 Şubat sevgililer günü olarak kutlanan bugün, emperyalist batının müslümanlara dayattığı pisliklerinden bir gündür. Haramların ve zinanın doruğa çıktığı bu gün müslümanlara ait bir gün değildir. İnsanlığın ve islamın karşıtı batının, müslümanlara ait olmayan bu gününü, müslümanların kutlaması kadar İSLAM’ı aşağılayıcı bir durum olamaz. Müslümanlar illa bu günü kutlayacağım diyorlarsa en sevgili olan ve tek sevgili Hz MUHAMMED’i seviyoruz günü olarak kutlarlarsa daha isabet etmiş olurlar. 14 Şubat sevgililer günü kutlamaları Roma devletinde, kızların ve erkeklerin, bir gün ve bir geceliğine istedikleri erkeklerle ve istedikleri kızlarla istedikleri şekilde beraber olmalarının adıdır. Müslüman olduğunu söyleyen ALLAH’ın emrine aykırı olan böyle pis bir günü kutlayamaz. Kutlayanların İSLAM dairesinden çıkma tehlikesi vardır ve bundan dolayıdır’ki müslümanlar bu günü kutlayamazlar.
Türkiye halkı % 99 u müslüman olan bir ülkedir. Anadolunun müslüman halkına, atatürkçü laik ve kemalist kesimin kutladığı ve islamın kabul etmediği pislik bir günü zorla dayatarak kutlattırmaya çalışmak büyük bir zulümdür. Batı medeniyetsizliğinin kutladığı her günü müslümanlarda kutlamak zorunda mı?. Müslümanların kendilerine özgü değerleri vardır, müslümanlar ancak kendilerine ait olan günleri kutlayabilirler. Asla bir müslüman, kâfirlere ait olan günleri kutlayamaz, kâfirlere ait olan günleri kutlamak müslümanlar için haramdır ve bu durum iman’i bir meseledir. “Ey rabbimiz bizleri zalimler topluluğu ile beraber bulundurma” ayeti ( ARAF SURESİ 47. AYET ) müslümanların hatırından hiç çıkmamalıdır. Müslümanın hayatı KUR’AN’a göre tanzim edilmelidir, müslümanlar, Yahudi ve Hristiyan adetlerinden uzak durmak zorundadırlar.
Dünyanın çeşitli bölgelerinde, batılı zalim kâfirler tarafından, müslümanlara yapılan katliamlar ve saldırılar artarken, bu zulümler devam ederken, sen ey müslüman, batılı kâfirler tarafından bacılarının namusları kirletilirken, nasıl olurki sende senin namusunu kirleten kâfir’lerin günlerini kutlarsın. Ey müslümanlar şunu sakın unutmayın, “kim bir Yahudi ve Hıristiyan adet ve adetlerini kutlarsa oda onlardandır”. Müslümana düşen görev, Yahudi ve Hristiyan adet ve geleneklerini reddetmek ve bunlara karşı mücadele edip bu pisliklerin ortadan kaldırılması için savaşması elzem bir olaydır.
Ayrıca kendisini müslüman bir gazete olarak tanıtan ve müslümanların dini duygularını sömüren Zaman gazetesinin bu pislik gün için ve kâfirlerin gününü kutlayan sevgililer günü eki vermesini kınıyoruz. Saman gazetesini yaptığı insani olmayan, islam dışı yayınlar ve zinakarların günü olan sevgililer gününü müslümanların günüymüş gibi lanse etmesinden dolayı kendilerini intikam sahibi olan âlemlerin rabbi olan ALLAH’ a havale ediyoruz ve müslümanları bu gazetenin yayınlarına karşı uyarıyor ve dikkatli olmalarını tavsiye ediyoruz. Saman gazetesini alıp evlerine götürmemelerini ve ailesini çocuklarını bu büyük tehlikeden uzak tutmalarını tavsiye ediyoruz. 10 Kasımda “o olmasaydı “ ilanından sonra, “14 Şubat sevgililer günü” eki ile gerçek yüzleri ortaya çıkmıştır. Halkımızı bu muzur neşriyata karşı uyarıyor ve basın açıklamamıza katıldığınız için teşekkür ediyoruz
İNSAN HAKLARI SAVUNUCULARI DERNEĞİ
15 ŞUBAT 2014 TARİHLİ 419. HAFTA BASIN AÇIKLAMASI
...
Değerli misafirler! Basın açıklamamıza hoş geldiniz.
İslâm Dini’nin temel hedefi; dünyada adaleti hakim kılarak bütün insanların akıl, nesil, can, mal ve din emniyetlerini sağlamaktır. İslâm tarihinde hilafetin saltanata dönüşmesinden sonra bir çok siyasi kargaşa ve kavgalar yaşansa da, saraylarda yaşanan bu mücadele halkın günlük hayatını çok fazla etkilememiştir.
Bütün insanların akıl, nesil, can, mal ve din emniyetlerinin sağlandığı bir dünyada buluşmak temennisiyle katılımlarınız için teşekkür ederiz.
Eğitim İlke-Sen: Eğitim Sistemi Çöktü!
Sakarya’daki 440. hafta adalet ve özgürlükler eyleminde basın açıklamasını yapan Eğitim İlke-Sen, eğitim sisteminin çöktüğünü, eğitim ve bilim çalışanlarının ise bu yükün altında ezildiğini iddia ederken, Meclis’e sevk edilen MEB yasa tasarısının yeni sorunlara yol açacağını söyledi
Her cumartesi günü yapılan adalet ve özgürlükler eylemlerinin 440. hafta basın açıklamasını Eğitim İlke-Sen MYK üyesi Beytullah Önce okudu. “Eğitim sistemi çöktü” başlığıyla yapılan açıklamada Önce, “Kabul etmek gerekir ki mevcut eğitim sistemi, ne insana ne de topluma hizmet ediyor! Anaokulundan üniversiteye, her kademede yıllarca sürdürülen ve adına “eğitim” denilen bu süreç, şu an için yalnızca zorunlu bir dayatmadan ibaret. Okullar devletin siyasi, kapitalist sistemin ekonomik çıkarları arasında sıkışmış vaziyette. Yap-boz halini alan eğitim sistemi ise her yıl milyonlarca çocuğun, gencin hayal ve zihin dünyasını yoksullaştırıyor. Okullar ahlaki, düşünsel ve kültürel yozlaşmanın zeminine dönüşüyor. Onca yılın sonunda öğrenemeyen, sorgulayamayan, eleştiremeyen ve düşünemeyen kitleler yaratılıyor. İsteniyor ki, düzene itaatkâr yığınlar oluşsun! Böyle bir eğitim sistemini asla kabul etmeyelim!” dedi.
Eğitim İlke-Sen MYK üyesi Beytullah Önce, eğitim ve bilim çalışanlarının sorunlarını da gündeme getirirken, toplumun tüm kesimlerinin ciddi bir geçim sıkıntı yaşadığını belirtti. Önce konuyla ilgili olarak “Eğitim sistemi çökerken, eğitim ve bilim çalışanları da bu ağır yükün altında her geçen gün daha fazla eziliyor. Emeğimizin hakkını alamadığımız gibi her geçen yıl kayıplarımız daha da artıyor! Neoliberal politikalar, kamu çalışanlarının mali ve sosyal haklarını gasp ediyor. Geçen yıl yapılan toplu görüşmelerdeki kayıplarımızın boyutları ise son dönemde artan hayat pahalılığı ve enflasyon ile bir kez daha ortaya çıktı. Bu yıl için verilen zam, daha ilk ayda eriyip gitmiş vaziyette. Akademik görevlilere ise henüz zam dahi yapılmış değil! Yoksulluk sınırı altında yaşayan milyonlarca asgari ücretli, emekli, taşeron işçi gibi kamu çalışanları da ciddi bir borç sarmalında! Toplum olarak kan emici bankaların kredi bataklığında çırpınıyoruz! Bu durum mutlaka değişmek zorundadır. Herkes emeğinin karşılığını almalıdır.” ifadelerini kullandı.
Açıklamada, Meclis’e gönderilen “Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”nın yeni sorunlara yol açacağını dile getiren Beytullah Önce, bu konuda çekincelerini şöyle sıraladı: “Gerek aday öğretmenlerin kadroya geçirilmesinde, gerekse okul yöneticilerinin atanmasında getirilen düzenlemeler; siyasi iradeye teslimiyet istendiğini gösteriyor. Eğitimde, hakkaniyeti ve liyakati değil iktidar yandaşlığı öne çıkaran değişikliklerle dolu MEB tasarısının yasalaşması halinde olumsuz sonuçlar doğuracağı konusunda bakanlığı uyarıyoruz. Yine tasarıda yer alan bir madde, devletten bağımsız bir şekilde sivil alanda yürütülen tüm eğitim-öğretim faaliyetleri açısından sorun teşkil nitelikte. Tanımı yapılmadan, sınırları net biçimde çizilmeden hazırlanan bu maddeyle, tüm eğitim-öğretim hizmeti sunumları bakanlığın izin ve denetimine tabi kılınıyor. Yeni bir 28 Şubat süreci yaşandığında, bu maddenin yol açacağı sonuçlar göz ardı edilmemeli, o madde tasarından mutlaka geri çekilmelidir!”
ADALET VE ÖZGÜRLÜKLER EYLEMİ – 440. HAFTA BASIN AÇIKLAMASI
EĞİTİM SİSTEMİ ÇÖKTÜ!
Değerli basın mensupları, duyarlı Sakarya halkı,
2013-2014 eğitim-öğretim yılının ikinci dönemi başladı. Yaklaşık 17 milyon öğrenci ve 800 bin öğretmen için ders zili yeniden çalmaya başladı. Lakin ne zillerin çalıyor olması, ne de okulların her sabah açılması, eğitim sisteminin aslında çökmüş olduğu gerçeğini değiştirmiyor.
Kabul etmek gerekir ki mevcut eğitim sistemi, ne insana ne de topluma hizmet ediyor! Anaokulundan üniversiteye, her kademede yıllarca sürdürülen ve adına “eğitim” denilen bu süreç, şu an için yalnızca zorunlu bir dayatmadan ibaret.
Okullar devletin siyasi, kapitalist sistemin ekonomik çıkarları arasında sıkışmış vaziyette. Yap-boz halini alan eğitim sistemi ise her yıl milyonlarca çocuğun, gencin hayal ve zihin dünyasını yoksullaştırıyor. Okullar ahlaki, düşünsel ve kültürel yozlaşmanın zeminine dönüşüyor.
Onca yılın sonunda öğrenemeyen, sorgulayamayan, eleştiremeyen ve düşünemeyen kitleler yaratılıyor. İsteniyor ki, düzene itaatkâr yığınlar oluşsun! Umuluyor ki, siyasi ve iktisadi sistem için köleler yetişsin! Ya devlet ya da piyasa tanrısına kul olsunlar!
İnsanı yozlaştıran, köleleştiren böyle bir eğitim sistemini asla kabul etmeyelim! İnsani değerlerin, toplumsal taleplerin yok sayıldığı, devletin tektipçi, dayatmacı, baskıcı ve yasakçı eğitim anlayışına teslim olmayalım!
Aynı şekilde “eğitimde dönüşüm” adı altında, okulların faiz ve rant ekonomisi olan kapitalist sisteme entegre edilmesine de kayıtsız kalmayalım.
Kamu okullarına doğru dürüst bütçe verilmezken, halkın parası özel okullara aktarılmasın. Eğitim ticaret, okullar ticarethane olmasın.
Değerli dostlar,
Eğitim sistemi çökerken, eğitim ve bilim çalışanları da bu ağır yükün altında her geçen gün daha fazla eziliyor. Emeğimizin hakkını alamadığımız gibi her geçen yıl kayıplarımız daha da artıyor! Neoliberal politikalar, kamu çalışanlarının mali ve sosyal haklarını gasp ediyor.
Geçen yıl yapılan toplu görüşmelerdeki kayıplarımızın boyutları ise son dönemde artan hayat pahalılığı ve enflasyon ile bir kez daha ortaya çıktı.
Bu yıl için verilen zam, daha ilk ayda eriyip gitmiş vaziyette. Akademik görevlilere ise henüz zam dahi yapılmış değil! Yoksulluk sınırı altında yaşayan milyonlarca asgari ücretli, emekli, taşeron işçi gibi kamu çalışanları da ciddi bir borç sarmalında! Toplum olarak kan emici bankaların kredi bataklığında çırpınıyoruz! Bu durum mutlaka değişmek zorundadır.
Herkes emeğinin karşılığını almalıdır. İnsanca koşullarda yaşamasına imkân tanıyacak bir ücret almalıdır. Bu talebimiz, yalnızca kendimiz için değildir.
İstiyoruz ki hiç kimse ezilmesin, sömürülmesin, kula kulluğa zorlanmasın!
Görüyoruz ki; eğitim sistemi çökerken, eğitim emekçileri bu enkazın altında çırpınırken; Milli Eğitim Bakanlığı ise eğitim sisteminin, kamu çalışanlarının, atama bekleyen öğretmenlerin sorunlarını çözmek yerine, yeni yeni sorunlara zemin hazırlıyor.
Bunun son örneği Meclis’e sevk edilen yasa tasarısıdır. Gerek aday öğretmenlerin kadroya geçirilmesinde, gerekse okul yöneticilerinin atanmasında getirilen düzenlemeler; açık biçimde siyasi iradeye teslimiyet istendiğini gösteriyor.
Eğitimde, hakkaniyeti ve liyakati değil iktidar yandaşlığı öne çıkaran değişikliklerle dolu MEB tasarısının yasalaşması halinde olumsuz sonuçlar doğuracağı konusunda bakanlığı uyarıyoruz.
Yine tasarıda yer alan bir madde, devletten bağımsız bir şekilde sivil alanda yürütülen tüm eğitim-öğretim faaliyetleri açısından sorun teşkil nitelikte. Tanımı yapılmadan, sınırları net biçimde çizilmeden hazırlanan bu maddeyle, tüm eğitim-öğretim hizmeti sunumları bakanlığın izin ve denetimine tabi kılınıyor. Haliyle kaldırılmasını istediğimiz Tevhid-i Tedrisat Kanunu, güncel ilavelerle daha da güçlendiriliyor!
Yarın bu maddeye dayanılarak, sivil alandaki tüm alternatif eğitim faaliyetlerinin yasaklanmayacağını kim, neye dayanarak garanti edebilir ki?
Yeni bir 28 Şubat süreci yaşandığında, bu maddenin yol açacağı sonuçlar göz ardı edilmemeli, o madde tasarından mutlaka geri çekilmelidir!
Değerli dostlar;
Son dönemde, dershane tartışmasıyla yeniden gündeme gelen eğitim meselenin, kirli bir siyasi güç ve rant kavgasının malzemesine dönüştüğünü gözlemliyoruz.
Sonuçları itibariyle sadece taraflarını değil, herkesi ilgilendiren eğitim gibi önemli bir konuda, günübirlik bir çıkar kavgasına dönük atılacak adımların, telafisi zor sonuçlar doğuracağı unutulmasın!
Hak, emek, adalet ve özgürlük mücadelemiz kesintisiz bir şekilde devam edecek.
EĞİTİM İLKE-SEN
KONYA İNANÇ ÖZGÜRLÜKLERİ PLATFORMU 336. HAFTA BASIN AÇIKLAMASI
Rahman, Rahim Allah’ın Adıyla: “İşte bundan dolayı emrolunduğun gibi doğru ol! Beraberindeki tevbe edenler de (doğru olsunlar). Aşırı gitmeyin! Muhakkak ki O, bütün yaptıklarınızı görüp durmaktadır. Ve zulüm yapanlara yakınlık göstermeyin ki, size de ateş dokunmasın. Allah'dan başka yardımcılarınız da yoktur. Sonra yardım da göremezsiniz.” ( Hud Suresi 112-113. Ayetler)
Doğru göreceli bir kavram değildir. Zamana mekana şartlara göre değişmez. Bir zaman yapıldığında doğru başka bir zaman yapıldığında yanlış olmaz bir şey. Kişiye göre de değişmez. Yanlış da böylecedir. Hele ittifaklara, yakınlıklara göre çıkarlara göre doğru ve yanlış belirleniyorsa orda büyük bir yanlış var demektir. Birileri bir zamanda yapılan yanlışlara sessiz kalıyorsa başka bir zamanda aynı yanlış işlendiğinde feveran ediyor büyük tepkiler koyuyorsa bu yanlışın ilkinin destekcisi olmuş olomaz mı? Şu an ki feveranı da pek çok soruyu beraberinde getirmez mi? Önce niye destekledin? Niye sustun? Şimdi neden tepki veriyorsun? Karşılığında ne alıyorsun? Demezler mi adama? Hele bu yanlışlar din alanı içerisinde yapılıyorsa önceden susanlar , zımnen destekleyenler şimdi bid’at, sapıklık, dinde tahrif diyobiliyorlarsa ne oldu hakikatı yeni mi gördünüz? Basiretiniz yeni mi açıldı? Yoksa açılan başka bir şeyler mi var? Demezler mi adama... Bir televizyon kanalı nebiyi zi şan efendimizi bir kamyonet kasasında hangi inanç ve ideoloji için savaştığı belli olan bir kolluk kuvvetini desteklemek için gelişi şeklinde yapılan karikatürize bir senaryo yayınlandı. Elbette ki yayınlanan böyle bir şeye tepki göstermek her Müslüman üzerine bir gerekliliktir. Böyle bir feceat asla kabullenilemez. Gerekli tepkileri vermek inacımızın geregidir. Bu şen’i tavrı sergileyenleri şiddetli bir şekilde kınıyor ve onlara hesap gününün dehşetini hatırlatıyoruz. Fakat bu şeneat ilk kez olmuyor ki...Peygamberimize yurt projesi çizdirenleri, O’nu yurtlarında yataklarını toplamayan haşarı öğrencilerin yataklarını toplayan bir hizmetçi pozisyonuna düşürenleri, Türkçe olimpiyatları gibi faşist bir şenliğe getirtip oralarda sazlı sözlü gayri İslami oyunları seyrettiren vb nice fecaatleri sergileyen bu fırkayı daha önceden hiç görmediniz mi? O gün bu fırkanın faaliyetleri ile sizin çıkarlarınız örtüşürken niçin sesiniz çıkmıyordu? Bugün yapılan yanlışta o gün yapılanlar mı dogruydu?!!! Tekrar tekrar söylüyoruz , siyasal ve çıkar çatışmanıza Aziz İslamı alet etmeyin, çekin ellerinizi yüce degerlerimizden...Kendi savaşınızı kendi kavramlarınızla verin... Tarihin bir ibret levhası olduğu sonu kan ve zulümle bitecek heyecanların bulunmadığı tevhit ve adalet üzere kurulu bir dünyada yaşama umudu ile hepinizi 337. Haftada aynı yer ve saatte buluşmak üzere Allah’a emanet ederiz.
KONYA İNANÇ ÖZGÜRLÜKLERİ PLATFORMU 15 REBİULAHİR 1435 - 15 / 02 / 2014