ANKARA İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU’NUN
10 MAYIS 2014 TARİHLİ 431. HAFTA BAS...IN AÇIKLAMASI
Değerli misafirler! Basın açıklamamıza hoş geldiniz.
Türkiye ve dünyada Müslüman kamuoyu Mısır’da cuntacı yargıçların verdiği kitlesel idam kararlarıyla meşgulken, Suriye’de zalim Esed’in ordusu her gün ortalama 80-100 Müslümanın katline devam ediyor. BM Güvenlik Konseyi’nde Rusya’nın desteğiyle aleyhine alınan kararları veto ettiren Suriye rejimi katliamlarını rahatça sürdürüyor. Zalim Esed’in ordusu uçaklarla, varil bombaları ve kimyasal silahlarla Müslümanların üzerine ölüm yağdırıyor. Bombalanan yerlerin bazen bir pazar yeri bazen bir okul olması; Esed’in muhalif teröristlere karşı savaştığı yalanını acı bir şekilde çürütüyor.
1979 yılında İran’da Şah’ın devrilmesi sonucu yaşanan iktidar değişikliğini dünyaya İslâm Devrimi olarak pazarlayan İran yönetimi ABD karşıtı söylemler ile Müslümanlar arasında sempati kazanmıştı. Ancak İran’ın ABD karşıtlığının sadece görünüşten ibaret olduğu yaşanan gelişmelerle görüldü. İran – Irak savaşı sırasında Amerika’nın İran’a silah sattığı İrangate skandalı sonucu ortaya çıktı. ABD’nin Irak’ı işgal ederek Saddam’ı devirmesinden sonra Irak’taki iktidarı İran kontrolündeki Şiilere teslim etmesi İran’ın nüfuz alanını genişletti. İran bu gün de Suriye’de Esed rejimine destek vererek Müslüman katliamına ortak oluyor. Bu destek önceleri inkâr edilse de artık açıkça ilan ediliyor. Rasthaber internet sitesinde General Hamadani; İran’ın savaş tecrübelerini Suriye ordusuna aktardığını, Suriye’de ikinci bir Hizbullah kurduklarını ve Suriye’nin tüm kentlerinde örgütlendiklerini övünerek anlatıyor. Böylece Nusayri Esed rejimini Müslümanlara tercih ettiklerini itiraf ediyorlar. İran bu vesileyle nüfuz alanına Suriye’yi de katarak Akdeniz’e ulaşmış olacak.
İran İslâm Cumhuriyeti’nin Suriyeli Müslümanlara yapmış olduğu bu ihanet ile birlikte Irak Şam İslâm Devleti Örgütü’nün ihaneti de olmasaydı bu gün Suriye’de zalim Esed yönetimi çoktan devrilmişti. IŞİD güya Esed rejimine karşı savaşmak için Suriye topraklarına girmişti. Bu güne kadar Esed güçleriyle çatışmaya girdiğini gören olmadı ama her gün Müslüman kanı dökmekten geri durmuyorlar. Haricilerin günümüz versiyonu olan, Vahabiliği Selefilik olarak pazarlayan bu grup, günah işlediğine karar verdiği Müslümanları tekfir ederek zalimce katlediyor, katlettiği Müslümanların kesik başlarını da sokaklarda teşhir ediyor. Peygamber Efendimiz (sav) kurban keserken bile hayvana eziyet etmeyi yasaklamışken, Müslümanlara bu muameleyi reva görenleri lanetliyor ve Allah (cc)’a havale ediyoruz. Günah işliyor diye Müslümanları tekfir ederek kâfir ilan eden bu sapık fitnecilerin şerrinden çocuklarımızı korumak için bütün Müslümanları başta akaid olmak üzere İslâmî ilimleri öğrenmeye davet ediyoruz. Bu gün bütün İslâm topraklarında oluk oluk Müslüman kanı akmaktadır. Emperyalist kâfirler Müslüman kanı dökerken Müslüman’ı Müslüman’a kırdırmayı tercih ediyorlar. Emperyalistlerin bu fitne tuzaklarına düşmemek için İslâmî ilimlerin ihya edilmesinde zaruret vardır.
Bütün insanların akıl, nesil, can, mal ve din emniyetlerinin sağlandığı bir dünyada buluşmak temennisiyle katılımlarınız için teşekkür ederiz.
ANKARA İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU
ÇOCUK VE KADIN CİNAYETLERİNE, KATİLLERE KISAS, İDAM CEZASI UYGULANSIN.473.HAFTA
İNSAN HAKLARI SAVUNUCULARI İNSANİ VE İSLAMİ İNSAN HAKLARI AKTİVİSTLERİ
Kocaeli İnanç Özgürlüğü Platformunun 10.yıl, 473.hafta basın açıklamasının konusu son zamanlarda sıklaşan, devletinde hiç bir ciddi çözüm üretemediği, çocuk, kadın cinayetleriydi. İnsan hayatının sonlandırılmasını en büyük insan hakları ihlali olarak gören İslami insan hakları aktivistleri, bu zulmün sona ermesi için kuranda geçen şekliyle kısasın uygulamaya alınıp, idam cezasının ceza kanunlarında yer almasını istedi. Ancak bu tür caydırıcı cezalarla katliamların sona erdirilemese dahi en aza indirleceği ifade edildi. Basın açıklamasını İnsan Hakları Savunucuları Derneği genel başkan yardımcısı Orhangazi Ergin yaptı. Destek veren vatandaşlar, “Çocuk cinayetlerinin, kadın cinayetlerinin son bulması için idam cezası uygulansın” pankartı açtılar.
KOCAELİ İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU 10.YIL 473. HAFTA BASIN AÇIKLAMASI, İZMİT ÖZGÜRLÜK MEYDANI / HİCRİ 10 RECEB 1435/
İSLAMİ VE İNSANİ MÜCADELE KENDİLERİNİ ÂLEMLERİN RABBİ OLAN ALLAH’A ADAMIŞ YİĞİT İNSANLAR ELİ İLE YÜRÜTÜLÜR
İHSD GENEL BAŞKANI: ALİ AKBAŞ
İNSAN HAKLARI SAVUNUCULARI DERNEĞİ GENEL MERKEZİ,
RESMİ BASIN AÇIKLAMASI
Değerli halkımız ve basın mensupları, 473.hafta basın açıklamasına hoş geldiniz. Bu hafta büyük bir insan hakları ihlali gördüğümüz bir konuda, çocuk cinayetleri, kadın cinayetleri konusunda açıklama yapacak ve çözümü noktasında görüş beyan edeceğiz. Adına laiklik denilen sistemde, İslami kurallara el ayak çektiren anlayış, insanlara en büyük zulümlerin yapılmasına, insan hakları ihlallerine sebep olmaktadır. Bu anlayışın terk edilip acilen bu toplumun inancı İslama ve onun kurallarına dönülmesi, insan hakları alanında atılmış en doğru adım olacaktır.
Kuranı kerim bir insanı öldürmenin tüm insanları öldürmek gibi olduğunu ve cezasının çıkmamak üzere cehennem olduğunu bildiriyor. Biz islami insan hakları aktivistleri, referans kaynağı olarak kur’an, ı alıyoruz. Gün geçmiyor ki, medyada bir çocuk cinayetine, eşi tarafından dövülerek öldüren bir kadın cinayetine ve başka cinayetlere rastlamayalım. Şu anda laik anlayışın kanunları ne yapıyor, çocukları, kadınları, insanları katleden bu cani katilleri, caydırıcı olmayan bir şekilde hapse atıp, sonrada ceza indirimleri ile 3-5 sene sonra yeni cinayetler işlemesi, yeni canlar yakması için, toplum içine salıyor. Bu mudur adalet? İnsan hakları ihlallerine sebep olan bu anlayışı reddediyoruz.
Çocuk cinayetlerinde, Kadın cinayetlerinde ve tüm cinayetlerde cezanın caydırıcı olması için Allahın hükümleri acilen uygulamaya sokulmalıdır. Şu göklere, yerlere, atomlar âlemine bir bakın, Allahın kanun koyduklarında zerre kadar uyumsuzluk görebiliyor musunuz? Ya şu insan aklıyla konulan, kanunlarla yönetilen toplumlara bakın. Her şeyi perişanlık, zulüm, adaletsizlik. Âlemlerin Rabbi insan öldürenler için Kuranı Kerimde ne buyuruyor.” Allah size kısası farz kıldı”, insan öldürmenin cezası öldürülmektir.
Bu kural uygulanmadığı için, her zaman en doğruyu söyleyen şanı yüce olan Allah’ ın indirdiği ile hükmedilmediği için, bu toplumda daha çok canlar yanacaktır. Bir zamanların tescilli masonu Süleyman Demirel “artık kısas devri kapanmıştır” diyor. du. O günden bu yana onbinlerce insan bu ülkede cinaye kurban gitti. Birileride bu günlerde kalkmış, “idam cezası geri gelemez, toplumdan böyle bir talep yok ” diyor. Bu toplumda demokrasi var ve cumhuriyetiz diyen yalancı sahtekârlar, idam cezasının kaldırılmasını topluma mı sordunuz? İddia ediyoruz ki, referandum yapıp, “ çocukları katleden, kadınları katleden, insanları katleden zorbalar için, idam cezası geri gelsin mi?” diye bir soru referandumla topluma sorulsa, bu toplumun büyük çoğunluğu, kuranda emredildiği şekilde, “Evet idam cezasının geri gelmesini istiyoruz” diyecektir. Bu gün AB’ ye gireceğiz diye idam cezasını kaldıranlara sorarız, bir insanın hayatı AB’ nin tüm sağlayacakları menfaatlerin üstünde değil midir?.
Sosyal devlet gereği önce insan denilerek, bunun gereğini yerine getirip idam cezasını tekrar uygulamadıkça, çocuk cinayetleri, kadın cinayetleri ve tüm cinayetler durmayacak, insan hakları ihlalleri devletin görevini yapmmaması yüzünden sürecektir. Topluma çağrıda bulunuyoruz, bu cinayetleri işleyen katillerin idam edilmesi için tepkinizi mutlaka ortaya koyun. Suskun kalırsanız, belki bir gün sizinde bir yakınız öldürülecek ve katili 3-5 sene sonra salınıp, elini kolunu sallaya, sallaya sokakta dolaşacaktır. Toplum olarak siz bu insan hakları ihlaline dur demedikçe, gerektiği gibi tepki koymadıkça, hiç bir şey değişmeyecek, cinayetler devam edecektir. Susmayın !, susarsanız gerçekten bir gün sıra size gelebilir. Basın açıklamasına katıldığınız için teşekkür ederiz.
İNSAN HAKLARI SAVUNUCULARI DERNEĞİ
Sakarya 452. Hafta: Toprağımızı ve suyumuzu koruyacak, tabiatın talanına sessiz kalmayacağız!
Sakarya’daki 452. Hafta basın açıklamasında endüstriyel kullanım sonucunda Sapanca Gölü'nün suyunun çekilmesine ve şehir stadının yerine AVM yapılacağı ve Şeker Fabrikası'nın arazisinin konut alanına çevrildiği iddialarına değinildi, "toprağımızı ve suyumuzu koruyacak, tabiatın talanına sessiz kalmayacağız!" mesajı verildi. Açıklamada gündemdeki gelişmelerden hareketle "En temel hakların kullanımının dahi şiddetle bastırıldığı bir ülkenin özgürleştiğini iddia etmek ne kadar sahicidir?" sorusu yöneltildi.
Sakarya'da her cumartesi yapılan adalet ve özgürlükler eyleminde 452. hafta basın açıklamasında Sakarya Dayanışma Derneği'nden Kadrican Mendi okudu. Açıklamada 'kulağa Müslümanca gelen sözlerin söylendiği fakat İslam’ın adalet ve ahlak anlayışının ayaklar altına alındığı bir dönemde olduğumuzu' belirten Mendi, Ankara'da BM binasının önünde haklarını aramak için oturma eylemi yapan Afgan mültecilerin polis şiddetiyle dağıtıldığını ifade etti.
1 Mayıs'ta uygulanan hukuksuz yasak ve orantısız polis şiddeti sebebiyle onlarca kişinin gözaltına alındığı ve müdahaleler sonucunda gözünü kaybedenlerin bulunduğunu söyleyen Mendi, yargının son dönemde 28 Şubat sürecinin devamı niteliğindeki davalarda verdiği adaletten uzak kararları da gündeme taşıdı. Mendi, son süreçte haksız yere hapiste yatmayı sürdüren Salih Mirzabeyoğlu ile Sivas davası sanıklarına Umut Davası mağdurları ve Yakup Köse ve arkadaşlarının eklendiğini söylerken, "Kendisine çeki düzen vermeyi bırakıp, dünyaya nizamat vermeye kalkışanların sözü ne kadar değer taşıyabilir?" diye sordu.
Açıklamada Sapanca Gölü, şehir stadının yerine inşa edilmesi planlanan AVM ve Şeker Fabrikası arazisinin 'konut alanı'na dönüştürüldüğü iddiası da gündeme geldi. Yağmurların yağmasıyla beraber Sapanca Gölü'nde yaşanan iyileşmenin kalıcı olmadığına dikkat çeken Mendi, kapitalist şirketlerin kar hırsları için gölün yok olmasına göz yumulmaması gerektiğini belirtirken "gölden sanayi amaçlı su çekilmesine tepkimiz devam etmeli." dedi.
Mendi açıklamada, şehir stadı yerine yapılması planlanan AVM'yi ve Şeker Fabrikası arazisinin 'konut alanı'na çevrildiği iddiasını hatırlatarak "suyumuzla birlikte her geçen gün betonlaşan toprağımıza da sahip çıkmak zorundayız." ifadelerini kullandı. Tüm bu gelişmelerin kentsel dönüşüm adı altında nasıl bir rant pazarlığının yürütüldüğünü gözler önüne serdiğini ifade eden Mendi, "platformumuz, geçici çıkarlar uğruna Allah’ın emaneti olan tabiatın bu şekilde talan edilmesine kesinlikle sessiz kalmayacaktır." dedi.
452. HAFTA ADALET VE ÖZGÜRLÜKLER EYLEMİ
Değerli basın mensupları, duyarlı Sakarya halkı
Haksızlığın ve hukuksuzluğun giderek kural olmaya başladığı günlerden geçiyoruz. Adaletle hükmetmesi gerekenlerin zulmettiği, hesap vermesi gerekenlerin hesap sormaya kalkıştığı bir dönem bu. Yazık ki, yeni efendilerden hesap sorma iddiasında olanlar da; kuzu kılığına girmiş eski düzenin kurtları!
Kulağa Müslümanca gelen sözlerin söylendiği fakat İslam’ın adalet ve ahlak anlayışının ayaklar altına alındığı bu dönemde; güç, iktidar ve rantı muhafaza etme adına her türlü çirkinlik meşru gösterilebiliyor. Toplum birbirine karşı amansız bir şekilde cepheye sürülüyor. Ve böyle bir düzende, en temel hakların çiğnenmesi rutin hale gelebiliyor.
Bunun son örneğini, 1 Mayıs eylemlerine yapılan haksız müdahalelerde gördük. Özellikle İstanbul ve Ankara’da fiili bir olağanüstü hal durumu oluşturuldu. İnsanların ifade ve yürüyüş hakları gasp edildi. Onlarca kişi gözaltına alınırken, atılan plastik mermiyle gözünü kaybedenler oldu. En temel hakların kullanımının dahi şiddetle bastırıldığı bir ülkenin özgürleştiğini iddia etmek ne kadar sahicidir?
Afganistan’daki işgalden ve iç çatışmalardan kaçıp ülkemize yerleşen mültecilerin Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği önündeki hak arama mücadelesi de polis müdahalesiyle dağıtıldı. Kendileriyle ilgili sorumlulukların yerine getirilmesi için bina önünde sessizce oturma eylemi yapan Afgan sığınmacılara karşı yapılan muamele insanlık dışıdır ve kabul edilemez. Her ne olursa olsun, yerinden yurdundan kaçıp buraya sığınmış insanların sahipsizliği istismar edilemez. Bu gerçek aynı şekilde Suriyeli sığınmacılar için de geçerlidir.
Yine son dönemde, yargı sisteminin adalet dağıtmadığını da bir kez daha gördük. 28 Şubat darbesinin aktörleri birer birer salınırken, o sürecin siyasal yargı kararlarıyla mahkûm edilen Salih Mirzabeyoğlu’na ve Sivas davası sanıklarına, son olarak Umut davası mağdurları eklendi. Yakup Köse ve arkadaşlarına verilen haksız cezalar eklendi.
O halde soruyoruz: Hak ihlallerinin böylesine arttığı bir dönemde, Türkiye’deki basın özgürlüğünün kısıtlandığı iddia eden bir rapora gösterilen siyasal tepkilerin ne kadar kıymet-i harbiyesi olabilir? Kendisine çeki düzen vermeyi bırakıp, dünyaya nizamat vermeye kalkışanların sözü ne kadar değer taşıyabilir?
Değerli dostlar,
Geride kalan hafta yine acı haberlerle doluydu. Suriye’deki iç savaşın bedeli her gün biraz daha ağırlaştı. Mısır’daki darbe yönetiminin zorbalıkları ise hapis ve idam cezaları ile hız kazandı.
Nijerya’da Boko Haram adlı bir örgüt, son dönemdeki bombalı saldırılarına bu kez 200 kız öğrencinin kaçırılmasını ekledi. Böylece ülkeye başta ABD olmak üzere dış güçlerin müdahale edebileceği bir zemin hazırlamış oldu. Mısır’daki kız çocuklarının idamla yargılanmasına sessiz kalanların, şimdi bu kız öğrenciler için ayağa kalkması dikkat çekici değil midir? Temennimiz, bu çocukların bir an önce ailelerine kavuşması ve bunun bölgesel bir müdahale için bahane kılınmamasıdır.
Diğer taraftan, ABD ve NATO güçlerinin Afgan halkına yıllardır çektirdiği acılara, bu kez 2000’den fazla köylüyü toprak altında bırakan heyelanın acısı eklendi. Kardeş Afgan halkına başsağlığı diliyor, yaralarının en kısa zamanda kapanmasını temenni ediyoruz.
Duyarlı Sakarya halkı,
Her ne kadar birkaç gündür yağan yağmurlarla Rabb’imiz bizi lütuflandırmışsa da, Sapanca Gölü’ndeki sorun devam etmektedir. 1 aylık yağışın 1 günde düşmüş olması, gölü ölüme sürükleyen süreci durdurmaya yetmemiştir. Göl hâlâ ciddi bir risk altındadır. Çünkü sorunun bir boyutunda kuraklık varsa, asıl kaynağında içme suyu kaynağımızın endüstriyel amaçlı kullanımı vardır.
Bir kez daha uyarıyoruz: Şayet kapitalist şirketlerin kâr hırsı için gölün yok olmasına seyirci kalırsak, bunun sonuçları hepimiz için ağır olacak. Bu sebeple yağan yağışlardan dolayı sorunun çözüldüğü fikrine kapılmayalım. Gölden sanayi amaçlı su çekilmesine tepkimiz devam etmeli. Aynı şekilde gölü besleyen su kaynaklarının su fabrikalarınca yok edilmesine de tepki gösterilmeli. Bu hepimiz için hayati bir sorumluluktur.
Suyumuzla birlikte her geçen gün betonlaşan toprağımıza da sahip çıkmak zorundayız. TOKİ tarafından yıkılacak şehir stadının yerine rezidans ve AVM yapılacak olmasına kayıtsız kalamayız. Yeşil alanların her gün azaldığı şehrimizde, o arazinin park olarak halka açılması gerekmektedir. Bunun yerine orayı da taşlaştırmak kabul edilemez.
Yetmezmiş gibi şimdi buna Şeker Fabrikası arazilerinin de aynı şekilde konut alanına dönüştürülmesi iddiaları eklendi. Tüm bu gelişmeler kentsel dönüşüm adı altında nasıl bir rant pazarlığının yürütüldüğünü gözler önüne seriyor.
Platformumuz, geçici çıkarlar uğruna Allah’ın emaneti olan tabiatın bu şekilde talan edilmesine kesinlikle sessiz kalmayacaktır.
Bu haftaki açıklamamızı, Lokman Suresi’nin 16. Ayetteki uyarıyı hatırlatarak tamamlıyoruz:
“Ey oğlum, (yaptığın iş) gerçekten bir hardal tanesi ağırlığında olsa da, (bu,) ister bir kaya parçasından ya da göklerde veya yerin derinliklerinde de bulunsa bile, Allah onu getirir, (açığa çıkarır). Şüphesiz Allah, latif olandır, (her şeyden) haberdardır.”
İşittik ve itaat ettik. Önümüzdeki hafta, yine burada, aynı saatte buluşmak üzere.
Sakarya Adalet ve Özgürlükler Platformu