Geçtiğimiz haftanın en önemli gelişmelerinden biri Danıştay"ın başörtüsü konusunda verdiği bir karardı. Medyada da yankı bulan karar kimilerini üzdü, çoğunluğu da sevindirdi. Milliyet gazetesinin karikatüristi birinci gruba dahil olmalı ki ülkemizde artık nesli tükenmeye yüz tutan, mensuplarının bile açıktan değil de kıvrım kıvrım sözü dolandırarak savunabildiği, başka değerlerin arkasına gizleyerek öne sürebildiği kemalist ideolojiye sadık kalarak Oryantalizm pratiği yaptı. İkinci gruptakilerse Türkiye"nin artık bu yasak sorunu aşması gerektiğine çoktan kanaat getirenlerdi.
Ancak bu grubun içinde gelişmeye temkinli yaklaşılması gerektiğini savunanlar da az değil. Ben de memnun olmakla birlikte bir taraftan "olamayacak kadar hayal mi" ile "bu yeterli mi" arasında gelip gidenlerdenim. Yasak dediğiniz öyle gaddar, öyle katı, öyle uzun süreli, öyle dallı budaklı ki -kendimden örnek vereyim: bakınız bu satırları yazarken hala yasak sonuçları içinde yazıyorum. Ülkemden uzakta yazıyorum, yasağı 1981"den itibaren her gün, her saat, her dakika, her saniye soluyarak yazıyorum, benim örneğimi alın ve yüz binlerle çarpın, yasağın sonucuna varacaksınız- onun bitebileceğini göz görse, kulak işitse, dil ikrar etse de bir "acaba?" hep içinizde feryat ediyor. Diğer taraftan da rasyonelliği devreye soktuğunuzda Allah"tan (cc) başka hiçbir şeyin ebedi olmadığının bilinci içerisinde o da bitecek, elbet bitecek diyebiliyorsunuz.
Şimdi mi bitecek? Şu oldu: Avukat kimliğinin yenilenmesi istemiyle yaptığı başvuru, başörtülü fotoğraf verdiği gerekçesiyle Türkiye Barolar Birliği"nce reddedilen başörtülü avukat Figen Şaştım, Türkiye Barolar Birliği meslek kurallarının 20. maddesinin iptali istemiyle Danıştay"da dava açtı. Davayı görüşen Danıştay 8. Dairesi, 20. maddedeki "Avukat ve avukat stajyerleri mesleğe yaraşır bir kılık ve kıyafetle başları açık olarak mahkemelerde görev yaparlar" düzenlemesindeki "başları açık" ibaresinin yürütmesini oy çokluğu ile durdurdu.
Özgürlüğe açtığı kapı anlamında benzer, içeriği farklı bir kararı Ocak ayı başında yine almıştı Danıştay"ın aynı dairesi. Onda da Sarıyer İmam Hatip Lisesi mezunu Gülsüm Coşkun, Anadolu Üniversitesi İlahiyat Ön Lisans Programında gördüğü eğitim çerçevesinde 5 Nisan 2008"de düzenlenen Açık Öğretim Fakültesi sınavlarına katılmak için İstanbul Okmeydanı"ndaki İTO Anadolu Ticaret Meslek Lisesi"ne gitmiş, başına peruk takarak sınava girmiş. Yanına gelen salon sorumlusu olan aynı okulun öğretmenlerinden Sevilay Akça "Peruğunu beğenmedim, saça benzemiyor, çıkar onu, öyle sınava gir" demiş. Coşkun"un itiraz etmesi üzerine "Çeneni kırarım senin" diye tehdit etmiş Akça ve sınav sonrası kılık kıyafet gerekçesiyle Coşkun"a "Sınava hiç gelmedi" işlemi yapmış. Sınavın ardından Coşkun bina sorumlusuna giderek Akça"dan şikayetçi oldu. Bina sorumlusunun, böyle bir işlem yapmasının yasal olmadığı yönündeki uyarısına rağmen öğretmen Akça işlemini geri almamış. Coşkun ise 8 Ekim 2008"de internetteki sonuçlar listesinde kaydının olmadığını görünce Akça"nın uygulamasından ötürü böyle bir sonuçla karşılaştığını anlamış. Coşkun konuyu Eskişehir 2. İdare Mahkemesi"nde yargıya taşıdı. Öğrencinin sınavlarda uyarılmasına karşın sınav görevlilerinin talimatlarına uymadığını belirten İdare Mahkemesi, "Hukuka aykırılık yok" diyerek öğretmen Akça"nın uygulamasını savunmuş. İdare Mahkemesi"nin kararını bozan Danıştay 8. Dairesi, Anayasanın "Eğitim ve öğrenim hakkı" başlığını taşıyan 42"nci maddesinde kimsenin eğitim ve öğretim hakkından yoksun bırakılamayacağına atıf yaptı.
Bunlar iki farklı kategoriyi temsil eden örnekler. Birinde hizmet vermek diğerinde hizmet almak hedefleniyor. Biri mesleki diğeri eğitim ortamına ait aynı dairenin sonuçlandırdığı iki karar. Devam edeceğiz inşallah.
yeniakit