“Başörtü, laikler ve ordu ile siyasal İslâm arasındaki çatışmanın gerekçesi olarak Türkiye’de varlığını sürdürüyor. Başörtü, Erdoğan’ın arkadaşı ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün, eşi başörtülü olduğu için cumhurbaşkanlığı sarayına girmemesi gerektiği iddiasıyla cumhurbaşkanı olmasını engelleyen son çatışmanın açıklanmış sebebiydi. Bu durum, erken seçimlere götüren ve sonuçları iktidar partisi için ezici zafer olan sıcak bir çatışmaya start verdi. Türk ordusunun siyasetteki müdahalesine rağmen siyasi istikrarın sağlanmasında, birlikte yaşam ve iktidar değişimi formüllerinin sürmesinde seçim sandıkları bitirici bir etken olarak varlığını sürdürmektedir. Bu ise okunması gerekli anlamlı bir derstir.”
AHMED ZEYBAN
Türkiye’de 2002 parlamento seçim sonuçları sürpriz siyasi deprem mesabesindeydi. Bu deprem, Kemal Atatürk’ün yirminci yüzyıl başlarında Osmanlı Devleti’nin üzerine kurduğu laik cumhuriyeti koruma söylemi altında orduyla uzlaşıp siyasi hayata hükmeden sağcı ve milliyetçi liderleri ve partileri devirmişti.
ORDU, ERBAKAN’A MÜSAADE ETMEMİŞTİ
Belki de 2002 seçimlerinde sürpriz unsur, parlamentoyu silip süpüren ve koalisyonlara ihtiyaç duymaksızın hükümeti kuran AK Parti’nin Türkiye’de İslâmi hareketin rahminden gelmesi ve bazı liderlerinin Refah Partisi lideri eski başbakan Necmettin Erbakan’ın öğrencilerinden olması. Erbakan geçen yüzyılın doksanlarında seçimleri kazanmış, ancak hükümet kurması için başka partilerle koalisyon yapmak zorunda kalmıştı.
Ordu kendisine müsaade etmemiş, hükümetini devirmiş ve partisini kapatmıştı. Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki AK Parti’nin yıldızı parladığı vakit süratle Erbakan deneyimi sona erdi. Gözlemciler Erdoğan’ı Erbakan’ın halefi olarak gördüler.
BAŞÖRTÜ GEREKÇEYDİ
Başörtü, laikler ve ordu ile siyasal İslâm arasındaki çatışmanın gerekçesi olarak varlığını sürdürüyor. Başörtü, Erdoğan’ın arkadaşı ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün, eşi başörtülü olduğu için cumhurbaşkanlığı sarayına girmemesi gerektiği iddiasıyla cumhurbaşkanı olmasını engelleyen son çatışmanın açıklanmış sebebiydi.
LAİKLERİN PARTİZAN HEDEFİ
Bu durum, erken seçimlere götüren ve sonuçları iktidar partisi için ezici zafer olan sıcak bir çatışmaya start verdi. Bazılarının bu seçimleri Türkiye’nin laiklik ile İslâm arasındaki kimliği noktasında bitirici bir çekişme olarak görmesine rağmen, laik değerlere yönelik endişe, ordu ve laik partilerin siyasi ve partizan hedefleri için kullandıkları bir gerekçedir. Zira ortada Osmanlı Devleti ve hilafet sisteminin çöküşünden bu yana yaşanan korkunç değişiklikler vardır. Bu değişikliklerin gölgesinde hiçbir güç veya partinin geriye dönmesi imkânsızdır. Erdoğan zafer sonrası gayet netti.
Demokrasinin ve laikliğin değerlerini koruma, Avrupa Birliği'ne girme çabalarının süreceği taahhüdünde bulundu. Ki AB üyeliği, İslâmi rejimin anlayışıyla çelişen Avrupa şartlarına bağlılığı gerektiren bir hedeftir.
ARAP REJİMLERİ, BU DENEYİMLE İLGİLENMELİ
Sözün özü, Türkiye’de İslâmcıların deneyimi, Arap meslektaşları ve keza iktidardaki Arap rejimleri tarafından ilgiye şayandır. Türkiye muhafazakârlığı ılımlılığıyla, uluslararası denklemleri anlamasıyla ve ferasetle ilişki kurmasıyla ve bunun yanı sıra ekonomi ve reform alanında gerçekleştirdiği parlak başarıyla belirginleşti. Daha da önemlisi Türkiye muhafazakârlığı ABD küstahlığı karşısında Türkiye’nin saygınlığını ve heybetini korudu. Türk ordusunun siyasetteki müdahalesine rağmen siyasi istikrarın sağlanmasında, birlikte yaşam ve iktidar değişimi formüllerinin sürmesinde seçim sandıkları bitirici bir etken olarak varlığını sürdürmektedir. Bu ise okunması gerekli anlamlı bir derstir.
Katar’da yayımlanan Er Raye gazetesi, 24 Temmuz 2007, Arapçadan çeviri: Halil Çelik
Vakit