Kocaeli'de 262. Başörtüsü Eylemi
Kocaeli Gönüllü Kültür Teşekkülleri tarafından İzmit İnsan Hakları Parkı Özgürlük Meydanı'nda düzenlenen başörtüsüne özgürlük eylemi 262. haftasına girdi. Basın açıklamasını Mazlumder Kocaeli Şubesi yönetim kurulu üyesi Sinan Çamurcu okudu.
Basın Açıklamasının Tam Metni:
HAKİMİYET HALKIN MI? YOKSA DARBECİLERİN, CÜPPELİLERİN, OLİGARŞİNİN Mİ?
Değerli Basın Mensupları,
Özgürlük ve Adalet adına başlattığımız mücadelemiz geçen hafta 6.yılına girdi. Bu vesile ile maddi ve manevi desteklerini esirgemeyen dostlarımıza teşekkürü bir borç biliyor, haklarımıza kavuşmak ve özgürlüklerin sınırlarını genişletmek için mücadeleden başka bir yol olmadığını bir kez daha ifade etmek istiyoruz.
Dün 23 Nisan'dı. Birinci meclisin açıldığı bu tarih modern Türkiye Cumhuriyeti'nde Ulusal Egemenlik bayramı olarak kutlanıyor. Bu günde Egemenliğin bir kişiden veya aileden milletin bizzat kendisine verildiği şiirsel söylevlerle anlatılıyor. Gerçekten de 1921 yılında hazırlanan ilk anayasanın bir ve ikinci maddelerinde çok aşina olduğumuz şu tanımlamalar vardır '' Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir'' ve ''Millet bu egemenliği seçilmiş meclis eliyle kullanır''. Milletin özgürce temsil kabiliyetinden rahatsız olanlar, 1960 darbe anayasasıyla egemenliğe ortak olmuşlar hatta 411 milletvekilinin kabul oyu vererek yaşam tarzına müdahalenin önüne geçecek değişiklikleri Anayasa Mahkemesi kararıyla iptal ederek yine milletin egemenliğinin önüne geçmişlerdir.
İmparatorluk bakiyesi elde kalan ve işgal altındaki toprakta kurtuluş mücadelesini milli egemenlik şiarıyla başlatan bir millete tarihte pek rastlanmaz. Kurucu Meclisin bu özgürlükçü yaklaşımının geçen 90 yıl sonunda yerini totaliter ve otoriter bir rejime bırakması hayal kırıklığına yol açmaktadır.
1980 askeri darbesinden sonra devleti milletten koruma mantığı ile dizayn edilen Anayasa'da yapılan onlarca değişikliğe rağmen değişen ihtiyaçlara cevap vermemesi, sorunun yamalardan çok toplumun tüm kesimlerinin temsil edileceği, katkı sunacağı yeni ve özgürlükçü bir anayasa ile çözülebileceğini göstermiştir. Umarız bu gerçek iktidar partisi tarafından da görülür ve devlete karşı insan haklarını önceleyen yeni bir anayasa ile yaşanabilir bir ülkeye kavuşuruz.
Değerli Basın mensupları, basın açıklamamızın ikinci bölümünde katsayı adaletsizliği konusuna değineceğiz. Bildiğiniz gibi liseler ile İmam Hatip ve Meslek Liseleri arasındaki katsayı adaletsizliği devam etmektedir. Özellikle İmam hatip liselerini itibarsızlaştırmak isteyen seçkinci kesim, YÖK'ün üniversiteye girişte katsayı uygulamasını kaldıran 21 Temmuz 2009 tarihli kararına itiraz etmiş Danıştay 8. Dairesi de oybirliği ile yürütmeyi durdurma kararı almıştı.
YÖK'ün yeni katsayı uygulaması şimdilik statükoyu memnun etmiş görülüyor. Üniversite sınavlarında birkaç puanlık fark bile sıralamaları ciddi bir şekilde değiştirmektedir. Örneğin EA-2 puan türünden sınava giren bir öğrenci için söz konusu 15 puanlık fark 16 bin ile 122 bin arasında sıralamanın değişmesi demektir.
Öğrenciler arasında eşitsizlik doğuran yeni katsayı ile ilgili olarak Başbakan'ın ve YÖK Başkanı'nın sorunun çözüme kavuşturulduğunu belirtmeleri oldukça şaşırtıcı ve umut kırıcıdır. İktidarın Anayasa çalışmalarında olduğu gibi katsayı çalışmalarında da geri adım atmış olması bu sorunun mağdurlarını hayal kırıklığına uğratmıştır. Ak Parti iktidarı bu kararlarda devletçi reflekslerle hareket ederek tabir yerindeyse halkın partisinden devlet partisine doğru bir evrimle yaşamaktadır. Umarız gelişmeler bizi haklı çıkarmaz.
KOCAELİ GÖNÜLLÜ KÜLTÜR TEŞEKKÜLLERİ
Ankara'da 222. Başörtüsü Eylemi
Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu tarafından düzenlenen başörtüsüne özgürlük eylemi 222. haftasına girdi. Basın açıklamasını platform adına İlke İlim Kültür ve Dayanışma Derneği'nden Hadiye Kılıç okudu.
Basın Açıklamasının Tam Metni:
Sayın basın mensupları ve değerli katılımcılar;
TBMM bu günlerde hummalı bir çalışma yürütüyor. Türkiye, artık kendisine dar gelen, her bir yanında çatlaklar oluşan, bu çatlakları da anti demokratik yöntemlerle kapatılmaya çalışılan, darbe anayasasını değiştirmek için adım attı. Muhalefete rağmen maddeler tek tek geçmeye devam ediyor. Bu anayasanın bizi demokratikleşmeye bir adım daha yaklaştıracağı ümidini taşıyoruz. Ancak yapılan düzenlemeleri insan hakları bağlamında yeterli görmüyoruz. İnanan insanların en büyük sorunu haline gelen "inandığı gibi yaşama hakkı" yani "din ve vicdan özgürlüğü" alanında sorunları çözmeyen değişiklikler daima eksiktir.
Anayasa maddelerinden biri de kadına yönelik pozitif ayrımcılık. Bunu kadın olarak desteklemekle birlikte, mesafeyle izlemek istiyoruz. Çünkü bizler Anayasada olmadığı halde varmış gibi hüküm çıkartılan başörtüsü yasağının mağdurlarıyız. Anayasa maddesine değil, uygulamanın nasıl olacağına bakmamız gerekiyor. Türkiye'de maalesef "hukukun üstünlüğü " değil "egemenlerin hukuku" uygulanmakta.
Tarih boyunca insan haklarını kısıtlayanlar hep iktidar sahipleri olmuştur. Oysa bugünlerde ülkemizde bunun tam tersini hep birlikte izliyoruz. İktidar insan hakları konusunda olumlu adımlar atarken bir de bakıyoruz ki muhalefet çelme takmaya çalışıyor, hukukun ve insan haklarının savunucusu olması gereken yargı erkleri sözleşmişçesine koro halinde karşı hamleler yapmanın yolunu arıyor. Bu durum bize şunu düşündürüyor: Bugüne kadar izlediklerimiz bir Hacivat-Karagöz oyunu muydu? Perdenin önünde görünen kuklaları istediği gibi oynatanlar bugün anayasa değişikliğine karşı çıkan gerçek iktidar sahipleri miydi? Yoksa iktidarlarını halka teslim etmekten mi korkuyorlar?
Danıştay saldırısında yine Ergenekon parmağı olduğu ortaya çıktı. TÜBİTAK'ın incelemesiyle kamera kayıtlarının silindiği kesinleşti. Saldırıdan birkaç saat sonra tetikçinin yakalanması bir yana, azmettirenlerin, bu ülkenin laik düzenine kastedenlerin inançlı ve mütedeyyin insanlar olduğu, bu saldırının da başörtüsü yüzünden yapıldığı söylendi. Bunları söyleyenler de sıradan insanlar değil hakim, avukat, ana muhalefet partisi genel başkanı hatta Cumhurbaşkanı idi. Şimdi dava tersine döndü. Biz inanan insanlar olarak yargısız infaz yapanları unutmadık. Onların milletimize özür borçları var. Tetiği çektiren de, bombayı atan da, arkasından suçlayan da aynı eller. Biz bu filmi Uğur Mumcu, Bahriye Üçok, Çetin Emeç cinayetlerinde hep gördük. Bu suikastleri inanan insanları köşeye sıkıştırıp, haklarını tamamen kısıtlamak için kullandılar, kendi idollerini de hiç acımadan yediler.
Eğitimin insanları ayrıştırmak, ötekileştirmek, hatta fişlemek için kullanıldığı tek ülkenin Türkiye olduğunu son zamanlarda öğrendiğimiz fişlemeler tescilledi. Zorunlu ders olarak okutulan Milli Güvenlik dersi hocaları akıl almaz bir şekilde fişlemeler yapmışlar. Kızının başörtülü olduğu gerekçesiyle müdür yardımcısını, bir diğer okulda yatılı çocuklara iftar yemeği veren müdire hanımı, okula gelen ziyaretçileri, namaz kılan öğretmenleri fişlemişler. Bunu yapabilmek için anket bile düzenliyorlar. Çocukları daha küçük yaştan itibaren askerlik, savaş v.b çağrışımlarla etkileyen bu dersin kaldırılmasını veya Millî Eğitim Bakanlığı'nın atadığı sivil öğretmenler tarafından verilmesini istiyoruz. Savaş disiplini ile yetişen ve pedagojik formasyonu olmayan askerlerin çocuklara ders vermesini sakıncalı buluyoruz.
Dün tüm ülkemizde 23 Nisan Çocuk Bayramı kutlandı. Bu günler aslında çocukların sorunlarının masaya yatırıldığı günler olmalı. Yüzeysel, resmî, zorunlu kutlamaların ülkeye faydası yok. Kimse sokak çocuklarının, Terörle Mücadele Kanunu mağduru olan, cinsel istismara maruz kalan, uyuşturucu bağımlısı, başörtülü okuluna gidemeyen, küçük yaşta çalışmak zorunda kaldığı için eğitimini tamamlayamayan, ıslahevlerinde çocukluğunu tüketen, eğitim sisteminin zorlamasıyla dershane ve okul arasında yarış atlarına dönen çocukların sorunlarından bahsetmiyor ve bu sorunlara çözüm üretmiyor. Oysa bizim beklentimiz bu çocukların sorunlarına eğilinmesi ve onlar için güzel bir gelecek hazırlanması.
Türkiye'yi aydınlık günlerin beklediği inancımızı hiç kaybetmedik Bu meyanda 222 haftadır verdiğimiz mücadele de bu inancımızın bir tezahürüdür. Mücadelemiz tüm haksızlıklar ortadan kalkıncaya kadar her platformda devam edecektir.
ANKARA İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU
Akyazı'da 168. Başörtüsü Eylemi
Akyazı Başörtüsüne Özgürlük Platformu tarafından düzenlenen başörtüsüne özgürlük eylemi 168. haftasına girdi. Basın açıklamasını platform adına Mazlumder Akyazı Şube Başkanı Burhan Çimşit okudu.
Basın Açıklamasının Tam Metni:
Akyazı Başörtüsüne Özgürlük Platformu'nun düzenlemiş olduğu 168. basın açıklamasında beraberiz.
Ülkemizde meydana getirilen her olumsuz hadiseyi başörtüsü yasağına karşı duran inançlı insanlara fatura etmeyi kendilerine görev bilen dayatmacı ve statükocular! Tübitak'ın raporunu duydunuz mu okudunuz mu? Hani güvenlik kameraları arızalı idi ne oldu şimdi? Cevap verin bakalım. Kamera kayıtlarını kimler niçin sildi? Yoksa yine masum ve inançlı insanlara iftira atmak için plan mı yapıyorsunuz?
Laiklik, çağdaşlık, Kemalizm ve benzeri soyut ve muğlak kavramlar ile oligarşik düzeninizi daha ne kadar yutturacaksınız?
Siz hiç utanmaz mısınız, siz hiç sıkılmaz mısınız, sizin vicdanınız hiç rahatsız olmaz mı? On yıllardır irtica diye yaygaralar yaptınız irticacılar diye pırıl pırıl Müslümanları suçladınız birçok insanın hayatını kararttınız. Bu kadar vahşilik yetmedi mi sizlere? Ne zaman aklınız başınıza gelecekte, biz kendi halkımıza değil başkasına hizmet etmişiz, artık yanlış işler yapmaktan tövbe ediyoruz diyeceksiniz.
Mevcut anayasaya dayanarak resmi ve ideolojik dayatmalar ile bu topraklar üzerinde yaşayan insanların özgürlükleri, huzuru, refahı, sosyal ve ekonomik yapısı hasta hale getirilmiştir. Tedavisi ise tüm vatandaşların güvenliğini hak ve hürriyetlerini sosyal ve ekonomik yapısını sağlığa kavuşturacak anlayışı ve uygulamayı ortaya koymaktır.
Irkçı ve militarist anayasa anlayışı terk edilmelidir. Topluma karşı hiçbir sorumluluğu olmayan tüm üst kurullar geçersiz sayılmalıdır. Halkın İslami kimlik ve değerlerini baskı altında tutan tüm düzenlemeler kaldırılmalıdır.
AKP hükümeti anayasa değişikliği paketi 75 milyon ülke insanını sukutu hayale uğratmamalı beklentilere tümüyle cevap vermelidir. Özgür toplum yasaksız haklar temennisiyle gelecek hafta cumartesi 12:30'da buluşmak üzere Allah'a emanet olunuz.
AKYAZI BAŞÖRTÜSÜNE ÖZGÜRLÜK PLATFORMU
Konya'da 137. Başörtüsü Eylemi
Konya İnanç Özgürlükleri Platformu tarafından düzenlenen başörtüsüne özgürlük eylemi 137. haftasına girdi.
Basın Açıklamasının Tam Metni:
Rahman, Rahim, Allah'ın adıyla
"Göklerdekilerin ve yerdekilerin hepsi Allah'ı tesbih etmiştir. O üstündür, hikmet sahibidir. Ey inananlar, niçin yapmayacağınız şeyi söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyi söylemek, Allah yanında en sevilmeyen bir şeydir." (Saf Suresi, 1-3. Ayetler)
Sevgili dostlar, değerli basın mensupları,
Öyle bir ülkede yaşıyoruz ki, şaşmamak elde değil. Güç ve iktidarı elinde bulunduranlar, sorumluluk almaktan, problemlerin üzerine gitmekten çekiniyor, muhalefet çalıyı dolanma oyunları oynuyor. Bazen, hak ve özgürlük konularını, iktidarı köşeye sıkıştırmak için kullanıyor. Bazen de iktidar kendi elinde olsa, yapmayacağı şeyleri -tecrübeyle bildiğimiz vaat ediyor. Bir bakan, yeni anayasa tartışmalarında, başörtüsü problemi neden gündemde yok diye sorulan bir soruya, onu da siz gündeme getirin, bir öneri de siz verin diyerek, topu taca atmayı yeğliyor. Sonra kendilerinin niye böyle bir şey yapmadığına, belki ileride de yapmayacağına dair gerekçelerini daha önce siyaset yaptığı partinin başörtüsü meselesini gündeme getirdiği için kapatıldığını, şimdiki partisinin de hakkında kapatılma davası açıldığını ifade ederek, böyle bir riske giremeyeceklerini belirtiyor. Oysa başörtüsünün namus borcu olduğunu ifade etmişti kendileri"
Yani durum anlaşılıyor ki; yemek buldun mu ye, dayak buldun mu kaç vaziyetleri" Başörtüsü meselesi, oy getirecekse, oya tahvil edilebilecekse, siyaset malzemesi yapılabilecekse, namus borcu; kapatılma gerekçesi olarak sopa gösterilecekse, siz yapın söylevleri" Evet! Başörtüsünü malzeme yaparak, ikbal elde edenlere ve Müslüman halkın inançları üzerinden siyaset yapanlara ama iş bunları savunmaya geldiğinde yerim dar, yinim de dar diyenlere, bir sorumuz var:
Bahanelerin tükendiği gün, o zorlu günde, ne söyleyeceksiniz? Şuanki bahaneleriniz sizin için mazeret olarak yeterli olacak mı?
Katsayı meselesinde, bize sunulan ve sevindirici çözüm olarak gösterilen yolun, ölümü gösterip sıtmaya razı etmek olduğunun farkındayız. Yasakçılar da yasaklara karşı mücadele ettiklerini söyleyenler de bu politikanın genel geçer bir siyaset olduğuna inanıyorlar galiba. Bizden de alkış bekliyorlar. Ve her problemi bu yöntemle çözeceklerini deklere ediyorlar. Sıtmalı bir toplum üreteceksiniz beyler" Öldürmeyen ama sıtmadan süründüren problemler yumağını önümüze sürüp bir de teşekkür bekleyeceksiniz. Bizler, hak üzere bir hürriyetin tamamının ve şimdi olmasını istiyoruz.
Siyasal partilerin kapatılmasının, yasayla zorlaştırılmaya çalışıldığı şu günlerde, bir sivil toplum örgütünün sudan gerekçelerle kapatılmasının mantığını anlayabilmiş değiliz. Hani sivil toplum örgütleri, önemliydi ve özgürlüklerin teminatıydı" Kimsenin Diyarbakır merkezli Mustazaf-Der'in kapatılmasına ses vermemesi, üzücü bir olaydır. Özgürlük taleplerinin bu şekilde kısılmaya çalışılmasını kınıyoruz. Sessiz kalanlara da aynı şeyler sizin de başınıza geldiğinde neden kimse ses vermiyor diye sızlanmayın diyoruz.
Özgürlük mücadelelerinin Kafkaslarda çekilen hür bayrağı Dudayev şehadet yıldönümünde hak ve özgürlükler alanında sönmez bir meşale olarak, yolumuzu aydınlatmaya devam ediyor. Sınırlı özgürlüklerin, genişletilmiş kölelik olduğunu ve ancak bu köleliğin direnişle sona ereceğini öğretiyor.
Özgürlüklerin tam ve kâmil olduğu, hakların hiç ihlal edilmediği, hürriyetin bayrak bayrak dalgalandığı bir dünyada yaşama umudu ile 138. Haftada aynı yer ve saatte buluşmak üzere
Allah'a emanet ederiz.
KONYA İNANÇ ÖZGÜRLÜKLERİ PLATFORMU
HAKSÖZ-HABER
Sakarya'da 241. Eylem Düzenlendi
Öncelikle ülke olarak yaşanmakta olan normalleşme sürecini, açılım çalışmalarını baltalamaya yönelik provokatif eylemleri üzüntü ve endişeyle takip etmekte olduğumuzu ifade ediyoruz. Etnik ayrımcılıktan beslenen Türk ya da Kürt, şovenizmin her çeşidini esefle kınadığımızı özellikle belirtiyoruz. Anlaşılan o ki, askeri ve sivil vesayetin siyasi temsilcileri, darbe ve terör tehditleriyle halkın canından bezdirilerek özgür iradesine ipotek koymak istemektedirler.
Toplumu, bu karanlık ve kanlı eylemleriyle yıldırmak isteyenler umduklarını bulamamanın yorgunluğuyla kahrolacaklar. Halkımızın her türlü tehdide rağmen bu tahriklere kapılmayarak, çağa ve değişime direnen statükocuları en güzel şekilde cezalandırdığını düşünüyoruz. Yeni anayasa çalışmalarının meclis ve kamuoyu gündemine oturduğu şu günlere, devlet ile toplum arasındaki çatışmaların çeşitli örneklerine şahit olarak geldik.
Hatırlarsak, başörtülü milletvekili milletin meclisinden baskıyla çıkarılıyor" YÖK'ün Üniversitelerde başörtüsüne serbestlik getiren uygulaması Anayasa Mahkemesinden geri dönüyor"Adaletsiz katsayı uygulamasını iptal ve yürütmesinin durdurulması istemini danıştay reddediyor"
Evet, ibretle izlemekte olduğumuz bu kanun savaşlarının, bölgedeki kaçınılmaz değişim sürecinde vaziyet alma mücadelesi olduğunun farkındayız. Gerek iç dinamiklerin gerekse dış etkenlerin beslediği yeni yapılanmada, pazarlık gücünü artırmaya yönelik bu kavgaların ardırda nüfuz alanını genişletme, kontrol gücünü artırma çabaları olduğunu biliyoruz. Ulusalcı kemalist statükocularla liberal uluslar arası sermaye arasındaki kavgada müslümanların istismarına asla fırsat vermeyeceğiz. Yasaklar üzerinden yürütülen havuç politikalarına kanmayacağız. Kayıtsız şartsız başörtülü bayanlara yönelik her türlü ayrımcılığa son verilene kadar direneceğiz.
Konuşmaya gelince demokrasiden, insan haklarından, avrupa standartlarından dem vuran, ancak uygulamaya gelince ülkenin özel şartlarını dayatan devekuşu anlayışında bir kanun mantığını şiddetle reddediyoruz. Yeni anayasa çalışmalarının olgunlaşmaya yüz tuttuğu bu süreçte yaşanan hak ihlallerinin ortadan kaldırılması, sosyal adaletin ve barışın temini için önemli bir fırsat olarak değerlendirilmesini bekliyoruz.
Kayıtdışı alış veriş yapmaktan tutun da, trafik ışık ihlallerine kadar hiç bir kanun ihlalinin vatandaşın vicdanında olumsuz bir tesir yapmadığı gerçeği düşündürücü değilmidir? Yıllardır halkına cephe alarak kültürüne, düşüncelerine savaş açmış, aşağılamış, her türlü baskı ve zulümle ideolojik dayatmalarda bulunmuş, malıyla, canıyla bedel ödetmiş bir yönetim anlayışı hangi güven ve saygınlığı bekleyebilir? Bu münasebetle anayasa düzeyinde yaşanan gelişmeler bu güvenin tesisi için önemli bir fırsat olarak değerlendirilmelidir.
Kanun koymanın esasını teşkil eden vicdani karşılık oluşturulmadan, toplumsal mutabakat gözetilmeden oluşturulacak her metin beyhude bir çabanın ötesine geçmeyecektir.
Bir kez daha hatırlatıyoruz ki, milyonlarca başörtüsü mağduru için tek çözüm; isteyenin istediği her yerde başını örtmesine imkan sağlanmasıdır. Yasalarla teminat altına alındığı halde herkesin inandığı gibi yaşama özgürlüğü -hangi ölçüde olursa olsun- engellendiği sürece bu sorun sosyal barışı tehdit etmeye devam edecektir.
Son örneğiyle ayırımcılık kaynaklı tehdit, OYAK-RENAULT fabrikasında yaşanmıştır. Bize ulaşan mağdur ifadelerinden ve basına yansıyan haberlerden de anlaşıldığı üzere fabrika kooperatif alış-veriş merkezine başörtülü kadınlar alınmayarak ayırımcılık suçu işlenmiştir. Esasen söz konusu firmanın, diğer özel sektör kuruluşlarında olduğu gibi ibadetini yapan çalışanlara baskı yaptıkları, ibadet alanlarını kapatma yoluna gittikleri, çalışanları fişledikleri ve işten çıkarmakla tehdit ettikleri bilinen bir husustur. Aynı anlayış ürettikleri otomobillerin satışında başörtülü müşteriler için bir sınırlama getirecekler mi, bilemiyoruz. Artıkbu saçmalarıklara son verilmesini istiyoruz.
Bilinmelidir ki, ülkenin sıhhate kavuşmasına yönelik çabaları her alanda tıkamaya çalışan darbe yaltakçıları içinde bulundukları zilletten kurtulamayacaklardır. Ordunun, anayasa mahkemesinin, yargının siyasallaştırılarak tarafsızlık gibi en temel ilkenin ihlal edilmesine çanak tutanlar, millet iradesini kayıt ve şarta bağlamak isteyenler tarihe yalnızca kara bir leke olarak iz bırakacaklardır.
Son olarak "Rotamız Filistin Yükümüz İnsani Yardım" sloganıyla başlatılan Gazze'ye gemi çalışmaları son hızıyla devam etmektedir. Filistin halkına destek olmak, İsrail'in keyfi kuşatmasının tanınmadığını ortaya koymak, hukuki olarak ambargonun delinebileceğini ispat etmek amacıyla Gemilerle Gazze'ye binlerce ton ilaç, tıbbi malzeme, çimento ve demir götürülecektir. Halen Gazze'de İsrail saldırılarında zarar gören okullar, hastaneler ve evler onarılamadı. İsrail ve Mısır, inşaat malzemelerinin Gazze'ye girişine izin vermiyor.
Yük gemilerinin yanı sıra yolcu gemileri de 15 Mayıs'ta inşaallah yola çıkacak. Bu gemiler Filistin'e insan hakları aktivistlerini, sivil toplum kuruluşu temsilcilerini, gazetecileri ve sanatçıları götürecek. Hemşehrilerimize bu insani yardım gemisine her türlü destek çağrımızı yineliyoruz.
SAGİR adına İlim ve Hikmet Vakfı