Talebinde ısrar eden Başsavcı, parti kapatmak için Ceza Kanunu'nda suç olan fiilleri işleme zorunluluğu bulunmadığını savundu. 1946 yılında çok partili hayata geçilmesiyle birlikte irticanın partilere sızdığını ileri süren Yalçınkaya, ilginç değerlendirmelerde bulundu: "Partilerin kapatılması çoğulcu demokratik sistemin kendini koruma araçlarındandır. Suç niteliği taşımayan eylemler ile suç olmaktan çıkarılan fiiller, partiler için yasak olma niteliğini sürdürebilir. Kapatma bir ceza değildir. Delillerin gazete kupürlerinden temin edilmesi kanuna uygundur. Türban, bir siyasî simgedir. Din ve vicdan özgürlüğü kapsamında koruma göremez, insan hakkı olarak savunulamaz."
Hükümet, Türkiye'nin istikrarına darbe vuran kapatma davasının bir an önce sonuçlanmasını istiyor. Bu düşüncesinden dolayı da savunma için ek süre istemedi. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Yalçınkaya ise esasa ilişkin mütalaasını vermek için son güne kadar bekledi. Yalçınkaya'nın savunmadan bir ay sonra Anayasa Mahkemesi'ne gönderdiği esasa ilişkin görüşleri 45 sayfa ile 16 sayfalık ek ve 2 CD'den oluşuyor. Başsavcı'nın görüşünde, "Ulusalcı" kesimlerin jargonunu sıkça kullanması dikkat çekiyor. Emperyalizmin günümüzde de yayılmacı politika sürdürdüğünü savunan Başsavcı, 'yerli işbirlikçilerini din tacirleri ve sözde aydınlardan devşirdiğini' iddia etti. İrticanın, 1946 yılında çok partili hayata geçişle birlikte siyasi partilere sızdığını savundu. AK Parti'nin hazırladığı ve "Cevap" adını verdiği ön savunmayı eleştiren Başsavcı, "Davalı partinin iddianame hakkında düşünceleri ifade özgürlüğü, savunma masuniyetini de aşan, hukukun üstünlüğü ilkesini tahribe yönelik beyanlardır. Hukuki savunma yapılması yerine, yargıya saldırıyı esas alan bir yöntem izlenmiş, Yargıtay ve anayasal sisteme ağır eleştirilerde bulunulmuştur." dedi.
'AB müzakereleri durur' görüşüne karşı çıktı
Başsavcı, AK Parti'nin kapatılması durumunda AB ile müzakerelerin duracağı eleştirilerine şu şekilde cevap verdi: "Türkiye'nin AB ile birleşme müzakereleri davalı parti zamanında başlamadı. Kaldı ki, uluslararası ilişkiler parti temelinde değil, devletler ya da onların oluşturduğu kurumlar temelinde yürür. Davalı parti, AB ile müzakere sürecini laikliğe aykırı faaliyetlerde bulunma için uygun ortam olarak değerlendirmiş, ülkemizde kendi siyasal gelişimi ve hedeflerine engel olarak gördüğü bazı kurumları tasfiye etmek, etkisizleştirmek için kullanmıştır."
'Takiye yapıyor' suçlamasıyla niyet okudu
Abdurrahman Yalçınkaya, parti kapatmada demokratik ülkelerde evrensel norm olan Venedik Kriterleri'ne ilginç bir yorum getirdi. Avrupa ülkelerinde rejim değişmezliği konusunda uzlaşma olduğu için parti kapatmanın az olduğunu savunan Yalçınkaya, "Davalı partinin eylemlerinin bir şeriat devletine giden yolu açmaya yönelik olduğu ve bu yolda takiye yapıldığı açıktır. Şeriatın içerdiği şiddet (cihat) unsuru da dikkate alındığında davalı partinin eylemlerinin İHAS ve Venedik İlkeleri'ne aykırılığı açıkça ortaya çıkmaktadır." ifadelerini kullandı.
Başsavcı'ya göre türban insan hakkı değil
BOP için "Türkiye'ye ve bölgeye dayatılan, ideolojik altyapısı ılımlı İslam olan bir proje" nitelendirmesinde bulunan Yalçınkaya, 'bir başka siyasi hegemonya projesi' olarak gördüğü Medeniyetler İttifakı ile BOP'u karıştırmadığını öne sürdü. Davalı parti liderinin iddianameye konu olan beyanlarının başka siyasiler tarafından söylenmiş olmasının kapatma davasında savunulamayacağını iddia eden Yalçınkaya, türbanın siyasi simge olduğunu, din ve vicdan özgürlüğü kapsamında koruma göremeyeceğini, temel insan hakkı olarak savunulamayacağını belirtti. Başsavcı'nın AK Parti'nin iç işleriyle ilgili yaptığı şu değerlendirme de dikkat çekti: "Hüsnü Tuna hakkında partiden kesin ihraç cezası verilmesi gerekirken, bu şahıs adeta korunup ödüllendirilmiştir. Buna karşılık, partinin bazı uygulamalarını eleştiren Turhan Çömez partiden kesin ihraç edilmiştir."