Rakamlar, iddialar çok abartılı.. Geçen gün bu iddiaların bir kısmını köşeme taşıdım.. Her iki kesim için de "yok canım, o kadar da değil" demek geliyor içimden..
Ben Sağlık Bakanlığı"nın bu konuda "kötü niyetli" olduğunu düşünmüyorum, ama biliyorum ki, hepimiz için şu kural her zaman geçerli: Cehennemin yolları iyi niyet taşları ile döşelidir. Tek başına iyi niyet yeterli değildir. Yoksa Marks da, Stalin de iyi niyetli olabilir!.. Ama sonuç ortada..
Eğer bakanlık böyle bir tedbir almasaydı ve gerçekten bir domuz gribi salgını yaşansaydı, mesela Baykal ve Bahçeli"nin çıkıp neler diyebileceğini düşünmek bile istemiyorum..
Peki bu konuda başka ne tedbir alınabilir? O konuda da fazla bir alternatif yok.
Belki "ha bu olaylar bize ders olsun" deyip, hükümetin aşı üretimi konusunda üniversite ve ilaç sanayicileri ile birlikte bir çözüm üretmesi gerekir..
Bu aşamada ise, tüm iddiaların gerçek olsun ya da olmasın ciddiye alınarak, öfkelenmeden incelenip cevaplanması gerekir..
İddialar akla ziyan şeyler gibi gözükse de, Kızılderililere, zencilere, Çinlilere, Hindistanlılara uygulanan imha hareketinin bir komplo teorisinden ibaret olmadığını biliyoruz..
Çin"de Boxor isyanı, Hindistan"da dokuma ustalarının başına gelenler. Afrika"da köle tüccarlarının insan avcılığı, Kızılderililerin nasıl yok edildiğini bilmeyen var mı?
Lumumba, niçin, kim tarafından ve nasıl katledildi?
Afrikalıların elmas ve altın madenlerini ele geçirmek için beyazların işledikleri cinayetleri bilmiyor muyuz?
Yakın zamana gelelim. Irak"ta, Bosna"da seyreltilmiş uranyum kullanmadılar mı? Saddam"ın Halepçe"de kullandığı zehirli gazları kim, niçin verdi?
Soğuk savaş neyin nesiydi? Bizi bize kırdırmadılar mı? 28 Şubat"ta yüz binlerce insanın ölümüne sebeb olacak senaryolar üzerinde çalışmadılar mı? Bu işi bu yolla yapmayı düşünemezler miydi? Hitler sadece Yahudilerle uğraşmadı. Kitaplar, üzerinde çok durmasa da solcular, çingeneler ve engelliler de aynı imha operasyonunun kurbanıydı. Bugün de Hitler kafalıların, irtica ya da terörün sorumlusu gördükleri etnik topluluklara yönelik imha planları yapmayacağını kim garanti edebilir?. Ergenekon"da ortaya çıkan planlar, tehdidin hiç de küçümsenemeyecek türden bir tehdit olduğunu gösteriyor..
Suriye"de her çıkan koleranın asıl sebebi neydi? Araya bu mayınları kim döktü?.
Sizi tehdit olarak algılarlarsa ve çıkarlarının önünde engel olarak görmeye başlarlarsa yapmayacakları bir şey yok.. Onların dostları yok, çıkarları var..
Eskiden bir HZİ vakfı olayı vardı.. Birileri, "ilaç yardımı" maskesi arkasında, doktorları da suç ortağı yaparak hastaları ilaç araştırmalarında kobay olarak kullanmadı mı? Daha sonra bir kan toplama kampanyası vardı. Dendi ki, "Türk halkının gen haritası çıkartılıyor"..
Demokrasi, insan hakları kimileri için, karanlık yüzlerini gizlemekte kullandıkları bir maske sanki..
Aşı konusunu biz ilk kez tartışmıyoruz.. Ama potansiyel olarak toplumda ciddi bir tehdit algılaması var.. Bu algı, projenin başarısı açısından önemli.. Hatta bu tedirginlik, aşı olanlar açısından da son derece rahatsız edici bir durum.. Bu kaygının sosyo psikolojik ve politik yansımalarının olacağı da açık..
Yani demem o ki, toplum, sütten ağzı yanan bir toplum. Onun için yoğurdu üfleyerek yiyecektir.. Bu duyarlılığı, verimli, üretken bir çözüme dönüştürebiliriz. Onun için bugünkü acil ihtiyaçların ötesine geçip, gelecekte yaşanacak muhtemel krizleri yaşamamak için aşı üretimi konusunda bir şeyler yapmamız gerekiyor..
Aslında sadece aşı değil, hem sağlık politikaları açısından, hem SGK açısından ilaç ve tıbbi donanım konusunun artık masaya yatırılmasının zamanı gelmiş olmalı. Sağlık konusunda doktorların tek yerde çalışması ya da hastane paylarından daha ciddi konular var.. Kuşkusuz bu konular da önemli. Sonuçta sektördeki kriz hastaya yansıyacak.. Sağlıksa ertelenecek bir konu değil.. Kuşkusuz sektördeki yolsuzluk olayları da ciddi.. Sorunun çözümü de çok kolay değil.. Hal böyle iken, yeni ve gereksiz tartışmalara sebeb olacak kararlar konusunda ihtiyad etmek gerekiyor..
Sağlık hayati bir konudur, işin mali, iktisadi ve stratejik boyutları da vardır..
Bu kaygı sadece Türkiye halkının kaygısı değil. Batılı ülkelerde de, ciddi eleştiriler var.. Onun için tepkileri anlayışla karşılamak gerek..
Bugün ilaç konusu mesela İran"da bir sorun olarak ortaya çıkmıyorsa, bu, İran"ın bu konuda dışa bağımlılıktan kurtulması ve kendi milli çözümünü üretmiş olmasından kaynaklanıyor.. Sağlık konusu bizim için gider kapısı değil, bölgedeki konumumuz da düşünüldüğünde tasarruf, gelir ve istihdam kapısı olabilir..
Bu tedirginlikler, marazi bir hal almadıkça ve bu konu kontrolsüz bir tartışma zeminine kaymadıkça, aslında verimli bir itici güç ya da toplumsal refleksleri canlı tutan bir korunma mekanizmasına zemin hazırlıyor olabilir..
Eskiler, "huylu huyundan kolay kolay vazgeçmez" der. Size göre batı cephesinde bu anlamda bir değişiklik var mı? Bana kalırsa toplumsal planda bazı değişim emareleri görülse de, iktidarlar düzeyinde değişen çok fazla bir şey yok.. Derin devlet düzeyinde ise eski hamam, eski tas sanki..
Bu iddiamı test etmek için İsrail"e ve İsrail"in saldırgan politikalarına destek veren ülkelere bakın.. İsrail"in savaş suçu işlediğini söyleyen 25 ülkeden AB ülkesi olan tek bir ülke var mı? İsrail"in saldırgan politikalarını eleştiren Türkiye"ye karşı takınılan tavra bakar mısınız?
Selam ve dua ile..