Müslüman olup Taliban'a katılan Avustralyalı asker, Vakit'e konuştu... Müslüman olup Hamza ismini alan Avustralyalı asker Mefyu Stifut, Müslüman oluş öyküsünü Taliban Kampları'na giren Dış Haberler Muhabirimiz Adem Özköse'ye anlattı.“Batılılıların hayat standartları Taliban'ın şartlarından çok daha iyi olabilir. Fakat hiçbiri buradaki mücahidler kadar mutlu değiller. İnsan ancak Müslüman olarak, İslâm'ı yaşayarak mutlu olabilir. Amerikalılar, Avustralyalılar, İngilizler, İtalyanlar aradıkları huzuru ancak İslâm'da bulabilirler. Onların ne kadar mutsuz olduklarını ben çok iyi biliyorum.”
Afganistan'daki Taliban kamplarında bizi en çok şaşırtan şey, Müslüman olup direnişçilerin saflarına katılan Batılı gençlerdi. Kamplarda; daha önce Hıristiyan olan ve ülkelerindeki yüksek hayat standartlarını terkederek Afganistan dağlarına gelen Amerikalı, İngiliz, Norveçli, İspanyol ve Avustralyalı gençlere rastladık. Hepsinin çok ilginç öyküleri vardı. Kendileriyle sohbet etme imkânı bulsak da, güvenlik gerekçesiyle röportaj vermeye çok yanaşmadılar. Biri hariç... Avustralyalı asker Mefyu Stifut... 6 yıldır Taliban kamplarında yaşayan Mefyu, Müslüman olduktan sonra ismini Hamza olarak değiştirmiş. Hamza; çok iyi şekilde İngilizce, Arapça, Peştuca, Farsça bilen ve şu an ABD askerlerine yönelik taarruzlara katılan dindar bir direnişçi. Bize iki büyük hayalinin olduğunu söyledi. Birisi çok sevdiği annesinin iman edip Müslüman olması, diğeri de Kabil ve Kudüs'ün yeniden Müslümanlar tarafından fethedilmesi... Avustralyalı Hamza'nın Müslüman oluş öyküsü bize son derece ilginç geldi. İlgiyle okuyacağınızı tahmin ediyoruz.
ADEM ÖZKÖSE
“Afganistan'a geldiğimde karşımda inanılmaz derecede saf ve temiz insanlar vardı. Batı insanında olan bencillik, hırs bu insanlara çok uzaktı. Bir de inanılmaz derecede misafirperverdiler. İçimi güzel bir huzur kaplamıştı. Bedensel ihtiyaçlardan ziyade, ruhlarının ihtiyacını gidermeye çalışıyorlardı. Doğru yere geldiğimi ve ruhumun aradığı mutluluğu burada bulacağımı hissetmeye başladım.”
- Sohbetimize, Müslüman olmadan önceki hayatınla başlamak istiyorum. Afganistan'a gelmeden önce Avustralya'da nasıl bir yaşantın vardı?
- Benim yaşadığım şehir olan Brizbint, Avustralya'nın en güzel şehirlerinden biriydi. Harika bir denizi ve sahili olması sebebiyle insanlar buraya akın ederlerdi. Özellikle sörf meraklıları... Ben de sürekli denize girer, içkili partilere katılır, hayatımı eğlenceyle geçirirdim. Belli bir zaman sonra benim gibi sörfle uğraşan arkadaşlarımın organize ettikleri kokain partilerine katılmaya başladım. Bu partilerde aklınıza gelebilecek bütün ahlâksızlıkları gerçekleştiriyorduk. Kokain bir süre sonra bende öyle bir bağımlılık yaptı ki, aklımı kaybetme noktasına geldim. Eve gitmiyor, çoğu zaman sokaklarda sabahlıyordum. Çevrem ve ailem bana delirmiş gözüyle bakıyordu.
- Sonra...
- Kendimde olduğum bir gün zihnime şiddetli bir korku geldi. Öldüğüm zaman ben ne olacağım diye düşünmeye başladım. Bu o kadar şiddetli bir korkuydu ki, kelimelerle ifade edemem. O günden sonra kiliseye gitmeye ve İncil'i okumaya başladım. Kiliseye gitmek ve İncil'i okumaya başlamak bana bir nebze olsun iyi gelmiş, kokaini daha az kullanmaya başlamıştım.
NİÇİN ORDUYA KATILDI?
- Avustralya ordusuna asker olarak katılmaya niçin karar verdin?
- Gittiğim kilisenin papazı, vaazlarında sürekli olarak Avustralya ordusuna katılıp Doğu Timur'daki Müslümanlara karşı savaşan gençlerin günahlarının af olacağını söylüyordu. Orduya katılmanın kötü alışkanlıklarımdan kurtulmak için de iyi bir fırsat olacağını düşündüm. Ayrıca anne ve babamın gurur duyduğu iyi bir Avustralya vatandaşı olacaktım.
- Orduya katıldıktan sonra hayatında neler değişti?
- Orduya katıldıktan kısa bir süre sonra Doğu Timur'a gidip Hıristiyanların yanında Müslümanlara karşı savaşmaya başladım. Orduya katılmıştım; fakat iç huzurum yine yoktu. Avustralya toplumundan ve ordudan nefret etmeye başlamıştım. Çünkü tek yaptıkları şey içki içmek ve eğlenmekti. Bunları yapmak da bana çok basit bedensel zevkler olarak geliyordu. Ayrıca Hıristiyanlık bana saçma gelmeye başlamıştı. Ben farklı bir şey arıyordum ve içimdeki ses ona ulaştığımda huzur bulacağımı söylüyordu.
- Müslüman olmadan önce zihnindeki İslâm imajı nasıldı? İslâm hakkında neler biliyordun?
- İslâm hakkında pek fazla bilgim yoktu. Fakat ailemden ve okuldan aldığım bilgilere göre; İslâm'ı kadınları aşağılayan bir din, Hz. Muhammed'i de kadın düşkünü bir kimse olarak biliyordum. Ayrıca orduya katılmadan önce gittiğim kilisenin papazı, Müslümanların dünya için en büyük tehlike olduklarını, Müslümanların güçlenmesini mutlaka engellememiz gerektiğini söylüyordu.
“HATTAB'IN BAKIŞLARINDA
HUZURU GÖRDÜM”
- İslâm'a ilgi duymaya başlaman nasıl oldu?
- Bir Yaratıcı'ya inandığım için sürekli O'na dua ediyor, O'ndan ruhuma huzur verecek yolu göstermesini istiyordum. Günlerce dua ettim. Hatta bazı geceler, ağladığım bile oluyordu. Sanırım bu dualarım kabul edildi ve bir gün internette gezinirken Çeçenlerin ünlü komutanı Hattab'ın resmine rastladım. Hattab'ın bakışlarında hiçbir insanda görmediğim huzuru gördüm. O kadar çok etkilendim ki, anlatamam.
- Hamza, söylediklerin çok ilginç...
- Yaşadıklarım, hissettiklerim gerçekten çok ilginç şeylerdi. Allah sanki ruhuma yeniden şekil veriyordu. Birkaç gün sonra Hattab'ın resmini bilgisayardan çıkarıp, karargâhtaki yatağımın başucuna astım. O günden sonra da Hattab'la ve İslâm'la ilgili araştırmalar yapmaya başladım. Yoğun şekilde İslâm'ı anlatan kitapları okuyordum ve Çeçen direnişçilerle ilgili bilgisayarlardan indirdiğim görüntüleri seyrediyordum. Özellikle Müslüman direnişçilere karşı büyük bir sevgi beslemeye başladım.
- Niçin?
- Verdikleri savaş benim için çok anlamlıydı. Bir grup insan, dünyanın süper güçlerine isyan ediyordu. Bu çok asil ve onurlu davranış. Öyle değil mi?
- Ne zaman Müslüman oldun?
- Afganistan'a geldikten sonra...
- Peki, Afganistan'a gelmeye nasıl karar verdin?
- İslâm'ı araştırdıkça Müslüman direnişçilerle tanışma isteğim daha da arttı. Bu arada, Avustralya ordusundan ayrılmaya karar verdim. 3 sene Avustralya ordusunda bulunmuştum; fakat artık kendimi başka bir dünyaya ait hissetmeye başlıyordum. Bir an önce Müslümanlarla tanışmak istiyordum. Brizbint'te birkaç Müslümanla tanıştım, fakat düşündüğüm gibi çıkmadılar. Kendilerini Müslüman olarak isimlendiriyorlardı, ama yaşantıları Avustralyalı Hıristiyanlardan çok da farklı değildi. Onlar da dünya zevklerinin peşine düşmüşlerdi. Tanıştığım Müslümanlardan beni Hattab'la görüştürmelerini istedim. Bunun imkânsız olduğunu, çaba gösterirsem Afganistan'daki direnişçilerle görüşebileceğimi söylediler. Zaten tanıştığım Müslümanlar cihada da çok sıcak bakmıyorlardı. Bunun üzerine ben de Afganistan'a gitmeye karar verdim.
- Afganistan'a gidişin ne zaman gerçekleşti?
- İkiz kulelere yapılan saldırılar olmadan 1 ay önce..
- Yani, Taliban iktidardayken...
- Evet...
- Daha Müslüman olmamıştın, değil mi?
- Hayır, olmamıştım.
TALİBAN'LA İLK KARŞILAŞMA
- Afganistan'a gitmeden önce hiç korkmadın mı? Çünkü o zaman Batı basınında Taliban'la ilgili son derece olumsuz haberler çıkıyordu.
- Açıkçası korktum. Ben de ister istemez Taliban'la ilgili yapılan haberlerin etkisi altında kalmıştım. Fakat içimde Afganistan'a gitmek için büyük bir arzu vardı. Hattab'a, Afganistan'da kuracağım bağlantılarla ulaşabileceğimi düşünüyordum. Çünkü, Müslüman direnişçilerin birbirleriyle ilişkileri olduğunu duymuştum. Afganistan'a gitme kararını alınca Malezya üzerinden İran'a bilet aldım ve uçakla Tahran'a indim. Tahran'da bir Afganistanlıyla karşılaştım. Ona Afganistan'a gitmek istediğimi söyleyince bana Peştuca bir mektup yazdı ve eğer yolda zor durumda kalırsam bu mektubu Afganlılara göstermemi söyledi. Daha sonra Tahran'dan Meşhed'e geçtim. Meşhed'de param çalındı ve İran'da beş parasız ortada kaldım. Meşhed'de çarşıda gezerken 2 Afganlıyla karşılaştım. Aklıma mektup geldi, mektubu karşılaştığım Afganlılara verdim. Mektubu okudular ve beni Afganistan'a götürebileceklerini söylediler. Onlara hiç param olmadığını belirttim. Bana, Taliban'a ulaşana kadar bütün masrafları kendilerinin karşılayacaklarını söylediler. Meşhed'den Herat'a hareket ettik. Herat'ta Taliban'a bağlı direnişçiler tarafından karşılandık. Daha sonra da Herat'tan Kandahar'a geçtik.
- Taliban sizi nasıl karşıladı? Onlar hakkındaki ilk düşünceleriniz ne oldu?
- İlk önce beni sorguladılar. Çünkü ben Müslüman değildim ve de bir Batılıydım. Onlara yaşadıklarımı anlattım, İslâm'ı ve direnişçileri tanımak için Afganistan'a geldiğimi söyledim. Yaşadıklarımı dinledikten sonra bana çok iyi davranmaya başladılar. Karşımda inanılmaz derecede saf ve temiz insanlar vardı. Batı insanında olan bencillik, hırs bu insanlara çok uzaktı. Bir de inanılmaz derecede misafirperverdiler. İçimi güzel bir huzur kaplamıştı. Bedensel ihtiyaçlardan ziyade, ruhlarının ihtiyacını gidermeye çalışıyorlardı. Doğru yere geldiğimi ve ruhumun aradığı mutluluğu burada bulacağımı hissetmeye başladım. Kandahar'a geldiğimde vakitlerimi Taliban'la birlikte geçiriyor, onların hayatlarını gözlemliyordum. İngilizce bilen bir Taliban mensubuyla günlerce İslâm üzerine sohbet ettik. İslâm'la ilgili aklıma takılan bütün soruları ona sordum ve sonunda Müslüman olmaya karar verip Kelime-i Şahadet getirdim. Müslüman olduktan kısa bir süre sonra da, Taliban saflarında ABD'ye ve NATO askerlerine karşı savaşmaya başladım. Taliban artık benim ailem oldu.
Önemli olan iç huzur
- Buradaki hayata alışman zor olmadı mı? Çünkü, Avustralya'daki hayat standartları buradan çok daha iyi ve farklı...
- Ben zaten ülkemden yeni bir hayata, huzurlu bir dünyaya başlamak için çıkmıştım ve aradığım mutluluğu da burada buldum. İlk başlarda bazı zorluklar çektim; fakat şu an her şeye alıştım. Hiçbir zaman da buradan ayrılmayı düşünmüyorum. Batılılıların hayat standartları Taliban'ın şartlarından çok daha iyi olabilir. Fakat hiçbiri buradaki mücahidler kadar mutlu değilller. İnsan ancak Müslüman olarak, İslâm'ı yaşayarak mutlu olabilir. Amerikalılar, Avustralyalılar, İngilizler, İtalyanlar aradıkları huzuru ancak İslâm'da bulabilirler. Onların ne kadar mutsuz olduklarını ben çok iyi biliyorum.
Müslümanlar direnişçilerle gurur duymalı
Müslüman olup Taliban saflarına katılanlar arasında Amerikalı, Norveçli, İngiliz, İspanyol gençler bulunuyor. Hamza bu gençlerin Batı'da bulamadıkları huzuru Afgan dağlarında, Müslümanlar arasında bulduklarını söylüyor.
- İslâm dünyasının şu anki durumunu nasıl görüyorsun?
- Çok iyi gençler var. Bu takvalı gençler, Irak'ta, Çeçenistan'da ve Afganistan'da çok iyi işler yapıyorlar. Bütün Müslümanlar onlarla gurur duymalı ve bu gençlerin işgalcilere karşı verdikleri savaşı mutlaka desteklemeliler. Müslümanlar olarak acil şekilde birlik ve beraberliğe ihtiyacımız var. Eğer Peygamberimiz'in istediği gibi birlik olursak, o zaman bütün sorunların üstesinden geliriz.
- Sürekli olarak cephedesin. Bize son olarak Afganistan'daki savaşın durumu hakkında bilgi verir misin?
- Özellikle bu yıl ABD askerlerine yönelik çok iyi taarruzlar düzenledik. Sürekli olarak ABD üslerini bombalıyoruz. İngiliz ve Kanadalıların askeri konvoylarını pusuya düşürüyoruz. Düşman da iyice panikledi, bunu artık çok yoğun olarak hissediyoruz. İnşallah Allahu Teâlâ bize yakında büyük bir fetih nasip edecek.