Baykal'ın girdiği koridor

Ahmet Taşgetiren

Baykal'ın girdiği koridor

 

 

CHP lideri Baykal'ın girdiği koridor, demokrasi açısından gerçekten içinden çıkılmaz bir koridordur. Millet iradesi ile Anayasa Mahkemesi'ni karşı karşıya getirmek ve burada, çağdaş milli iradeyi "siyasi irade" diye uyduruk bir tanımlamayla dışlayıp, taa Cumhuriyet'in başlangıç günlerinden bir irade transferine kalkmak, sonra AYM'yi o irade ile bütünleştirmek, AYM'nin "Anayasa koruyuculuğu"nu, kutsal, değişmez bir metnin koruyuculuğu gibi görmek ve ardından AYM'ye yamanmak...

AYM'nin Millet Meclisi karşısında yaptığı her şeyi kutsamak... Bunu, CHP grubunca ayakta alkışlanan, ama unsurları asla birbiriyle buluşmayan bir boş belagatla yapmak... Hani sapla samanı birbirine karıştırmak diye bir şey var ya, Baykal tam da onu yapıyor. "Anayasa milli mücadeleye dayanıyor, kurucu irade odur ve tüm zamanların meclisleri, bu kurucu iradenin çizdiği ana şablona uymak zorundadır!" Tüm zamanlar... yani aradan 80 yıl da geçse, bin yıl da geçse...

Peki bu, gerçeğe uyuyor mu? Bir kere Milli Mücadele'nin formatında bugünkü CHP'nin ve AYM bakışının esamisi yoktur. Milli Mücadele bir İslam ve vatan savaşıdır, o gün, İslam ve vatan da birbirinden ayrılmaz iki değerdir. Alın okuyun şu sözleri:

"Müslümanlık Cumhuriyet'in temelinde var. Cumhuriyet'in başında Türkiye dine sarılmıştır. 1924 Anayasası'nın devleti tarif eden ikinci maddesinde Türkiye Cumhuriyeti bir İslam devleti olarak tarif edilmiştir. Ve 1920'de, Türkiye cumhuriyeti kurulmazdan önce Meclis, Büyük Millet Meclisi açılırken, 21 Nisan 1920'de Mustafa Kemal Paşa'nın bütün ordulara ve vilayetlere gönderdiği bir tamim vardır. O tamimde, camilerde dua edilmesini, Kur'an okunmasını, Mevlid- i Şerif ve Buhari-i Şerif okunmasını ister."

Sizce bu sözleri kim söylemiş olabilir? Devam edelim: "Bir defa Cumhuriyeti kuran Atatürk değil mi? Atatürk laik bir cumhuriyet kurmamış. Eğer şimdi TC devletinin kuruluşu yanlışsa o başka. TC devleti kuruluşunda dini olan bir devlettir." Bu sözleri ne Tayyip Erdoğan söyledi, ne Bülent Arınç, ne Abdullah Gül... Anayasayı ihlalden ipe çekilen Menderes'in sözleri de değil bunlar.... Demirel'in sözleri... (1) Demek ki, milli mücadele safhasında hadise hangi zemindeymiş?

1924 Anayasasında "Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir" ifadesi var ve orada AYM yok. 1937'ye kadar Anayasa'da laiklik de yok. AYM, bir ihtilal sonrasında, 27 Mayıs İhtilali ve 61 Anayasası'yla geliyor. Yani 61 Anayasası, Atatürk'ün anayasasını rafa kaldırıyor. Buna göre ya Anayasalar kutsal metinler değil, ya da ihtilalciler kutsal metin ihdas etme yetkisine sahipler....

Hoş 61 Anayasası da öyle kalmıyor. Onun üstünden 12 Eylül darbecileri geçiyor. 1982 Anayasası da, yüzde 92 oyla kabul edildiği günden bugüne, yani 26 yıldır, defalarca değiştiriliyor. 83 madde değişikliği yapılıyor ve bunların bir kısmı, AB'nin talepleri istikametinde gerçekleşiyor. Herkes biliyor ki, hala da bu Anayasada köklü değişikliklere ihtiyaç var. Şu son hadise, en çok "köklü bir anayasa değişikliği ihtiyacı" nı gündeme getirmiş durumda. Baykal Başbakan'a sesleniyor:

"Diz çök Anayasa önünde!" Niye? Teabbüd için. Bunlar kutsal metinler ya! Darbeciler kutsal metin falan dinlemiyor, AB bastırınca da kutsal metinlik kalmıyor. Yalnız, üç - beş başörtülü kız öğrencinin eğitim hakkı söz konusu olduğunda, hangi kutsala bağlı olduğu bilinmeyen bir kutsallık devreye giriyor ve AYM, kutsalı korumak için seferber oluyor. Bunlar gerçekten Türkiye adına dramatik hadiseler. Baykal bir ana muhalefet lideri, ama millet iradesine güveni yok.

28 Şubat'ı "TSK'yı en büyük sivil toplum örgütü" diyerek meşrulaştırmıştı, şimdi AYM'nin Meclis iradesini subjektif yorumlarla by-pass eden yaklaşımını, 80 yıl öncesinden bir irade transfer ederek meşrulaştırmaya yöneliyor. Bunun adı tabii ki demokrasi değil. Bunun adı, CHP'nin tek parti zihniyetinin her hal ve şart altında sürdürülmesi mantığı...

Halktan yeterli rey alamayan bir zihniyet, ya askeri darbe ile kendini var kılmak istiyor ya başka ikame kurumların iradeleri ile...

Böyle bir misyonun içine yargının sürüklenmesi, yargıya gerçekten telafisi zor bedel ödetiyor. Yargı hem "Millet adına" hüküm veriyor gözüküyor, hem de millet iradesini by-pass ederek millet vicdanında yara alıyor. Şu an Türkiye'nin en önemli gerçeği bu. 1.) Bkz. Demirel'in 1980 sonrası düşüncelerini derleyen İslam, Demokrasi Laiklik isimli kitaptaki mülakatlar)

bugün