Tek çiçekle bahar gelmez deseler de, bütün baharlar tek çiçekle başlar.
Seralarda özel şartlarda yetiştirdiğiniz çiçekler baharın habercisi değildir elbette. Bütün kışlar da bir damla yağmurla başlar. Ve bir gün sûr’a üflendiğinde tek sesle hayat sona erecek. 1, 2, 3 ve son!
Devrimler de öyle olur. 15 Temmuz da böyle başladı. Tunus’ta kendini yakarak 23 yıllık Zeynel Abidin bin Ali iktidarına son veren ayaklanmayı ateşleyen seyyar satıcı Muhammed Buazizi’nin anısına Sidi Buzid kentine bir anıt dikildi. Bugün Mısır’daki ayaklanmanın arkasında da gelinen nokta şu: İspanya’da yaşayan Mısırlı müteahhit Muhammed Ali, darbeci Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi görevi bırakmadığı takdirde cuma günü Mısır’da milyonluk gösteri düzenlenmesi çağrısı yaptı.
Yine bir adam çıktı, ülkesi dışında yabancı bir ülkede, diktatör Sisi’nin hırsızlıklarını, cinayetlerini ve ahlaksızlıklarını kısa video mesajlarla tek tek ortaya koydu. Aslında bu söyledikleri herkesin bildiği bir “sır”dı, ama bir adam çıktı ve “kral çıplak” dedi ve olaylar başladı. O bir “cesur yürek” mi, yoksa, başka bir planın parçası olan bir kripto mu göreceğiz. Aslında bu iş tek başına bir “cesur yürek” işi değil. Birçok cesur yürekler oldu geçmişte. Sindirildi, susturuldu, sesini kimseye duyuramadı, ya da insanlar onların seslerini duymadı. Bardak dolmamış, işi vadesi dolmamış, toplum harekete hazır hale gelmemişti. O sesi veren ağız kadar, o sesi işitenlerin harekete geçmesinin birbirine eklenmesi gerekiyor. Dikkat, bu süreci birileri örgütleyebilir, yönlendirebilir, ele geçirebilir.
Daha önceki Mısır’daki o “asıl Rabiamız”ı hatırlayın. Hareket bir Cuma günü, cenazeler camiden tekbir sesleri ile alınınca hareket İhvan’ın kontrolüne geçmişti. İhvan mensupları ellerinde sürahilerle su, torbalarla ekmek dağıtıyorlar, yaralıların yaralarını sarıyor, kayıpları buluşturuyordu.
Bu hareketi kim başlatırsa başlatsın (Bazen Allah kâfirlerin, bukağılı şeytanların elleri ile dahi dinine hizmet ettirebilir), Cuma günü hareket yeniden İhvan’ın kontrolüne geçebilir. Mısır’da asker olmadan da, İhvan olmadan da kolay kolay devrim de olmaz, darbelere de dur demek mümkün değil. İhvan Mısır halkının vicdanıdır. Bu hareket Sisi’ye karşı bir hareket. Ordu ayaklanmaya karşı sert bir tepki vermedi. En azından ordu içinde bir kanadın bu harekete destek verdiği söylenebilir.
Bu hareket diğer ülkeler için örnek bir muhalefet modeli oluşturabilir. Mesela hareketin Gezi’ye benzeyen yönleri de var, Fransa’daki, Hong Kong’daki muhalefet hareketine benzeyen yönleri de var. Yolsuzluk ve diktatörce uygulamaları olan bütün yönetimler için bir muhalefet yöntemi olarak model oluşturabilir. Bu anlamda Arap yarımadası ve daha birçok ülkedeki yönetici için endişe verici olabilir.
Bu hali ile bile bu süreç, Trump ve Kushner, Netanyahu, Dahlan ve Veliaht Prensi, BAE emiri için bir felaket anlamı taşımaktadır. Doğu Akdeniz’deki planların suya düşmesi anlamına gelmektedir. Evangelikler için bir sükûtu hayal vesilesidir. PYD’nin Kürdistan hayalleri için de şok edici bir gelişmedir. Bu durum Suriye, Irak ve İran üzerinde de etkisi olacak olan bir süreçtir. Şahinler bundan sonrası Tufan anlayışı ile Suudi Arabistan ile İran arasında bir füze savaşı çıkartabilir. Mısır’da askerler tekrar yönetime el koyabilir, halk direnişi daha da yayılıp içeride bir çatışma zemini oluşturulmaya çalışılabilir. ABD devreye DAEŞ’i sokabilir. Fergana’ya gönderilen DAEŞ militanları Rusya, Pakistan, Çin üçgeninde aktif hale getirilebilir. Hindistan’la Pakistan arasında füze savaşı başlatılabilir. Eş zamanlı olarak Hong Kong’daki çatışmalar daha da şiddetlenebilir.
Bakın, Çin’in Hong Kong Özel İdari Bölgesi’nde devam eden protestolarda, göstericiler hükümet binasından indirdikleri Çin bayrağını yaktı. Hong Kong daha önce İngiliz bölgesi idi. Bugün orada göstericilerin elinde Amerikan bayrağı var ve Çin bayrağı yakıyorlar. ABD ekonomik olarak Çin havzasındaki ve İngiliz, Hollanda siyasi inisiyatif alanında ABD ilk defa ortak askeri tatbikat yapıyor. Bunların hepsi birbiri ile ilişkili.
Tunus, Libya ve Mısır’daki gelişmelerle ilgili olarak biz buradan şimdi bu yeni durumda ne yapmalıyız sorusunu sormalıyız kendi kendimize. Ne oluyor, kim ne yapıyor sorusu yanında asıl sormamız gereken soru bu. Bu yeni durumu doğru okumalı ve yeni bir girişimde bulunmalıyız. Yoksa gideceği yeri bilmeyen bir kaptana hiçbir rüzgâr fayda sağlamaz. Tribünden sahaya inmemiz gerekiyor. Övünme ve dövünmeyi bırakıp, karanlığa küfretmeyi bırakıp bir mum yakmamız gerekiyor.
Bugün ayın 23’ü, “Haram ay” bu hafta sonu bitiyor. Bölgede ne yapacaksak yapmalıyız.
Bakın artık, şu komedi de bitmeli! ABD, Irak’tan Suriye’nin YPG / PKK işgalindeki bölgeye yaklaşık 200 TIR sevkiyat yaptı. ABD’nin Güvenli bölge bahanesinin arkasına saklanarak ortak devriye oyunu ile artık daha fazla zaman kaybetmenin bir anlamı yok. Bu oyunu Türkü de Kürdü de görmeli artık. Ne bizim askerimiz Amerikan ordusunun “ucuz asker deposu”, “sıçrama tahtası” olmalı, Mehmetçik bu anlamda Neo Haçlı ordusuna elbette asker yapılmamalı, ne de Selahaddin’in çocukları Neo haçlı ordusuna asker olmamalı. Aslında Çekiç Güç de, o malum tezkere de, BOP da bizi haçlı ordusuna asker yapma oyununun bir parçası idi. Mehmetçik üzerinden kirli planlarını gerçekleştiremeyince, BÇG üzerinden önce ordudaki dini hassasiyeti yok etmek, ardından da FETÖ üzerinden, “Amerikano İslam”ın misyonerliğine soyundular. O da olmadı, bu defa, baktılar PKK ile olmuyor, PKK, Halkın Mücahidleri, bölgedeki Hristiyan unsurları da başlarına toplayıp, bölgede yeni bir haçlı ordusu kurup, PYD’lilere Kürdistan vaadi ile, onları bu haçlı ordusuna asker yaparak bölge devletlerini yeniden dizayn etmek, Türkiye, Suriye, Irak’a haddini bildirmek istediler.
Bakın PYD içindeki kimi Kürt kökenliler artık Amerikan vatandaşı ve boyunlarında haç taşıyorlar, başka isimleri var artık. Türk askerleri ile devriyeye çıkan Amerikan askerleri arasında, Mehmetçik arasındaki Kürt kardeşlerimiz kadar PYD’li Kürt var.
Dağdaki PKK’lılar biliniyor ve sayıları artık yüzlerle ifade ediliyor. El konulan belediyelerin tepesinde seçilen HDP’liler yanında, seçilmeden duruma vaziyet eden örgütün tayin ettiği eş başkanlar var. Onların da tepesinde örgütün kripto temsilcileri oturuyor. Belediye kadrosuna aldıkları personelin kardeşini dağa militan olarak gönderirken içerideki kardeşi maaşlı rehine haline getiriyorlardı.
Artık HDP’nin PKK’nın siyasi uzantısı olup-olmadığı ile ilgili kimsenin kafasında bir soru işareti yok. Kayyıma devredilen belediyelerde aslında seçilen başkanların başkanlıkları düşürülmüş değil. Tedbir olarak bir görevden el çektirilmeleri söz konusu. Yargıdan aklanırlarsa geri görevlerine dönebilirler. Haklarında devam eden yargılama olduğu için ve suçları sübuta ermediğinden adaylıklarına mani bir hal yok. Ama seçilince idari olarak uygulanan bir tedbir var ve bu şekilde seçilmemişlerin yönetimde siyasi olarak söz sahibi olması ve tepede örgütün kripto elemanının kamu kayaklarını belirleyici pozisyonda olmasının bu şekilde önüne geçilmeye çalışılıyor. Anaların dağa çıkan çocuklarının peşine düşmesi de bu süreçte önemli bir konu.
Kürt halkı ile aşiret ve dini otoritelerle, Barzani ya da diğer gruplarla dirsek temasının kaybedilmemesi, şikâyetlerin dinlenmesi ve çözüm üretilmesi şart. Ama örgütle bu saatten sonra yeni bir süreç ABD ile Doğu Fırat’ta yaşanan zaman kaybına benzer. Yine Suriye’deki halklarla her türlü temasa evet ve özellikle Mısır’daki gelişmelerden sonra Esed’le doğrudan bir temasın faydası yok. O temas noktası olması gereken ölçüde ve dolaylı olarak zaten Rusya ve İran üzerinden var. Mısır’daki gelişmeler, bölge siyasetindeki dengeleri radikal olarak değiştirecek. Görelim Mevla’m neyler, neylerse güzel eyler.. Netanyahu’nun, Trump’ın, Veliaht Prensin, Dahlan’ın, Kushner’in ve onların bölgemizdeki işbirlikçilerinin planları da bu vesile ile suya düştü. Teşekkürler akıl ve vicdan sahibi İsrailli seçmen. İsrail halkı da Netanyahu’ya tek başına iktidar vermedi bu arada. Mekerallahu. Selam ve dua ile.