Bazı insanlar vardır..

Abdurrahman Dilipak

28 Şubat’ta, “Biz vatan için canını siper eden insanlarız. Biz, sınırda nöbet tutanlar değil de köyünde camide namaz kılanlar bizden önce mi cennete gidecek. En büyük ibadet bizimki” derlerdi. Onların kalpleri temizdi ve hep iyi işler, güzel şeyler yaparlardı! Değil mi ki, “Âlimin uykusu, cahilin ibadetinden daha hayırlı” idi ve onlar da şehidlerle kıyaslanırdı. Askerlik ise şehidlik mesleği idi. Tabi yanıldıkları, ıskaladıkları bir hakikat vardı orada. Nafile ibadetler belki kıyaslanabilirdi, ama farz ibadetler diğer nafile ibadetler ya da “iyi işler” zannedilen işlerle kıyaslanamazdı. Hem, o “cahiller” kimdi? “Cehaletin babası: Ebu Cehil” denilen kimdi? Her “Okumuş”, “Alim” midir! Dün olduğu gibi bugün de, bu defa bizden görünen, içimizden çıkma ya da bize yaklaşan birileri, para kazanıyorlar ya, nasıl kazandıklarını, ihale hileleri, fahiş “kâr” kılıfı giydirilmiş gaspları, rüşvetleri, torpilleri, israfı görmezden gelip, para karşılığı, ya da halktan topladıkları ile yaptıkları işleri sanki büyük bir ibadetmiş gibi sunmaya çalışıyorlar. Hele hele bunlardan küçük bir kısmını sponsor olarak bazı iyiliklerde kullanarak kendilerini aklamaya çalışmıyorlar mı? Bunlar her yerde her zaman vardır. Ama daha çok varolan iktidar üzerinden sürdürülür bu tartışma. Oysa bunlar dün de böyleydi. İSKİ skandalını, Yuvacık Barajı skandalını unutmadık ve tabi daha nicelerini. Tek Parti dönemini, “Selam verdim, rüşvet değildir diye almadılar” şikâyetlerinin yaşandığını asırlar öncesine kadar gider. Yarın da bunlar yaşanacak. Cehennem onları, ölüyü bekleyen mezar gibi bekliyor. Bakın sonuçta bu işin sizden’i, bizden’i yok, zulüm nasıl tek bir milletse, hırsızlar da tek bir millettir. Oysa dini vergilerin bir borç olduğunu anlamıyorlar, anlamak istemiyorlar sanki. Hem eğer haram para ise kazandıkları para, haram paranın dini vergisi mi olur? Yani her “vergilendirilmiş kazanç kutsal” değildir. Çalınan, gaspedilen, hileli kazançtan iyilik yaparak ne kazanan, ne de kazanılan aklanamaz. Kehf Suresi (103-105) bize bunu anlatır: “De ki: ‘Amelce en çok ziyana uğrayan; iyi iş yaptıklarını sandıkları hâlde, dünya hayatındaki çabaları kaybolup giden kimseleri size haber verelim mi?’. Onlar, Rab’lerinin âyetlerini ve O’na kavuşacaklarını inkâr eden, böylece amelleri boşa çıkan, o yüzden de kıyamet gününde amelleri için bir terazi kurmayacağımız kimselerdir.” Allah’ı ve ahiret gününü hesaba katmadan yaptıkları işlerden dolayı insanlar “iyi işler” yaptıklarını ileri sürerek Allah’ın gazabından kurtulamazlar. Allah onların işlerini sarp dağlara sardıracak, kazançları onlara fayda sağlamayacak. Kazandıklarının bereketi olmayacak! Onların “iyilik” diye yaptıkları şeyler, kâr hanelerine yazılmayacak. Politikacılar, bürokratlar ve iş adamları Kehf suresindeki bu uyarıyı akıllarından çıkartmasınlar. Bu zalimler, utanmaz, arlanmaz kişiler çaldıklarının çok az bir kısmını sponsorluk yaparak kamuya iade ederken, 3 liralık işi 10 liraya yaptıkları halde, hem de gözümüzün içine baka baka utanmadan bir de kendilerini alkışlatmak istiyorlar. Bunların bazıları yaparken yerler, bazıları ise yemek için yaparlar. Yapmadan yiyenler hırsız, gasıp. Bunlar minareyi çalıyorlar ama kılıfını da hazırlıyorlar.. Evet, evet, Kehf suresindeki şu uyarıyı bir kere daha okuyalım: İyi iş yaptıklarını sandıkları hâlde, dünya hayatındaki çabaları kaybolup giden amelce en çok ziyana uğrayan kimseler kimlerdi. Allah’ın adı anılarak, onun rızası gözetilmeden yapılan, Allah’ı ve ahiret günü hatırlamadan yapılan her iş yapana zarar verecektir. Çaldıkları ile hayır yaptıklarını söyleyerek kendilerini gizlemeye, hatta suret-i haktan göstererek ödüllendirilmeyi bekleyenler iki kat cezalandırılacaklardır. Çünkü onlar insanları iki kez aldatmaktadırlar. “Ben namaz kılıyorum, hacca gidiyorum, İmam-Hatipliyim, dedem müftü” demenin bir anlamı yok. Sen neysen osun. “Vay o namaz kılanların haline ki…” diye başlayan ayeti hatırlayın. Ne haccınızın, ne de orucunuzun, kestiğiniz hayvanın size bir faydası olmayacağı durumlar vardır. Çaldığınız maldan verdiğiniz sadaka, sadaka değildir. Allah’ı aldatamazsınız. Aksine O’nun gazabını artırırsınız, insanları aldatmak için yaptıklarınızla. Aslında sadece siz kendinizi kandırırsınız. Sakın ola “Şeytan” sizi, siz de başkasını “Allah” ile, günahlarınızı gizlemek için perde olarak kullandığınız “iyilikleriniz” ile aldatmayın!? Aldatanlar, aldatırken aldanırlar! Onlar şeytan tarafından aldatıldıklarını o gün anlayacaklar! Onlar şunu asla akıllarında çıkarmamalılar: Kem alat ile kemalat olmaz! Bunların yaptıklarını anlatarak itibar kazanamayız. Onların yaptıkları, dıştan bakınca “güzel” gibi gözükse de, içindekiler ondan hayır görmezler. O işleri bereketi olmaz. Olmuyor da. Onlar farkında değiller belki, ama haksız şekilde elde ettikleri kazanç, makam ve şöhret, onlar için cehennemde kendilerini yakacak odun ve kömür, yakıt parası olacak. Yedikleri zakkuma dönüşecek, elde ettikleri şeyin bereketi olmayacak. Kul hakkına tecavüz ettikleri için bağışlanmayacaklar. Allah onların dualarını da kabul etmeyecek. Onlara yardım da etmeyecek, onların işlerini sarp dağlara sardıracak. Eğer yiyorlar ve bugün başlarına bir iş gelmiyorsa, bu “gelmeyecek” demek değildir ve ertelenen o ceza geldiğinde günlerini göreceklerdir. Bugün için ertelenen cezaları Allah’ın gazabının şiddetini artıran bir mühletten başka bir şey değildir onlar için, ama onlar cahildirler, bilmiyorlar. Allah onların yaptıklarından haberdardır. Onları görüyor, biliyor ve kapalı kapılar karkasında konuştuklarını duyuyor ve o hüküm sahibidir. İhmal etmiyor, sadece erteliyor. Bu süreçte gerçekten iman edenler ve etmeyenler, sabredenler ve direnenler ya da haksızlıklar karşısında susanlar, ya da zalimlerden, o güç ve servete nasıl sahip olduklarına bakmadan güç ve makam, servet sahibi olanlardan yana olanlar belli oluyor. Hakkı ile kazananlar, makam sahibi olanlara ne mutlu. Değilse, torpille ya da soru çalarak makam sahibi olanlara, çalıp çırpanlara, rüşvet alanlara ve verenlere veyl olsun. Esselamu menittebeal huda ve dua ile. Yeniakit