"Bazı MİT'çiler görev dışına çıktı. Örgütün eylemlerini gerçekleştirmeye yardım ettikleri şüphesini doğuracak işler yaptı..."
Seçen bu açıklamayı, savcıların konumunu savunurken yapıyor.
Şimdi net soru şu:
Seçen'in "Bazı MİT'çiler" dediği kişiler, MİT Müsteşarı Hakan Fidan mı, eski MİT Müsteşarı Emre Taner mi, eski MİT Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş mi ya da Oslo görüşmelerine katılan diğer iki MİT üst görevlisi mi?
Özel yetkili mahkeme, örgütlü suçlara bakıyor. Anlaşılıyor ki, KCK-MİT ilişkisi, savcılık nezdinde, müşterek bir terör örgütü yapılanması olarak görülüyor ve MİT'in en tepe isimleri de örgüte dahil oluyor!
Bu mudur?
Sayın Seçen'in açıklaması, Hakan Fidan'ı ya da eski MİT sorumlularını kapsamıyor gözüküyor çünkü onların fiilen KCK ile suç işbirliği yaptığından söz edilemez. Öyleyse neden onlar "şüpheli" oluyorlar? Yoksa KCK içindeki MİT'çilere onların, "Bombalı eylemlere yöneticilik yapın, otobüs bombalayın" dediği mi farz ediliyor ya da buna dair elde mevcut bilgiler mi var?
Ben ve bir kısım insan diyor ki:
"Şayet KCK'nın terör eylemleri içinde suç işlemiş MİT mensupları var ise savcılık bilgi alışverişi yapma çerçevesinde MİT sorumlularını, bu arada diyelim Hakan Fidan'ı davet eder, bilgisine başvurur. O zaman da bunca kıyamet kopmaz."
Savcılığın girişimi, MİT'in tepe yöneticilerini "şüpheli" durumuna getiren bir özellik taşıyor, bu çok net. Kimse kimseyi aptal yerine koymasın. Fikret Seçen'in açıklaması da, mızrağı çuvala sığdırmıyor.
Yapılabilseydi, daha net bir açıklama yapılırdı: Yani Emre Taner'i, Afet Güneş'i, Hakan Fidan'ı, şu şu eylemleri sebebiyle şüpheli olarak ifade vermeye davet ediyoruz denirdi. Var mı böyle bir şey?
MİT'çiler yanlış yaptı... Yapar. Yakasına yapışırsınız. Hatta MİT Müsteşarı da, yanlış yapan elemanının yakasına yapışır. Sırf MİT kimliği taşıyor diye cinayet işleyen birisini korumak, MİT Müsteşarı'nın da işi değildir.
Tabii ki MİT'te yanlış adamlar bulunabilir.
Belli ki hükümet, iktidara gelişinin 8'inci yılında MİT'in başına, MİT'i bir hale yola soksun diye, güvendiği bir ismi getirmiştir. Ne yazık ki bu savcılık girişimi, hükümetin MİT'te yeni düzenleme yapma girişimini, hadi sabote demeyeyim ama imaj çizme gibi bir işe yarıyor. Bunu mu amaçladı savcılık? Ne garip işler!
KCK'lılar hiç mi dert etmez?
MİT-KCK olayına bir de şöyle bakılabilirdi:
MİT, KCK içine ajanlar sokmuş. Bunlar yer yer KCK kadrolarını yönetir hale gelmiş.
Bundan en çok endişeye kapılması gereken, bizatihi KCK'nın patronları olmalı değil mi?
Bakın, önceki günkü Taraf gazetesinde, Orhan Miroğlu bu çetin soruyu gündeme getiriyor; diyor ki:
"KCK denen yapılanmada, kimin MİT'çi, kimin KCK'lı olduğunun belirsiz hale gelmesi, Kürt siyasetini ve siyasetçilerini hiç mi rahatsız etmiyor?.. KCK ve MİT arasındaki bu tuhaf ortaklık, bu iç içe geçmişlik nasıl izah edilecek?"
Orhan Miroğlu sorgulamaya devam ediyor:
"Tüzük ve programına bakılırsa, yargısı, yasaması ve icrasıyla, savaşa ve barışa karar verecek olan örgüt KCK'dır. KCK'nın meclisidir. Devletin istihbarat örgütlerinin içine bu kadar derin nüfuz ettiği bir örgüt, Kürt halkına nasıl öncülük edecek de yargı, yasama ve icra yapacak, demokratik özerklik kuracak?"
"Kendi ayağına kurşun sıkmanın böylesi az bulunur."
Müthiş soru, müthiş gerçek budur.
Belki de henüz Kandil'de, İmralı'da, Avrupa Kürt diasporasında jeton düşmüş değildir.
Bilmiyorum, belki de, bizim kargaşa, gerilim gibi gördüğümüz son hadise, MİT, Yargı ve Emniyet'in KCK yapılanmasına karşı birlikte oynadığı bir büyük oyundur.
bugün