Bazı şeyleri yeniden düşünmek..

Abdurrahman Dilipak

Köprünün altından çok sular aktı. Ümmet, imamesi kopmuş tespih taneleri gibi, darmadağın.. Toplumun din ve tarih algısı altüst oldu.. Bundan sonra ne olacağını kestirmek pek kolay değil. Her şey mümkün.

Gençler “laf dinlemez”, yaşlılar ezberlerini bozmak istemez. Kadınlar eski köye yeni adet getirme derdinde, erkekler dediğim dedik..

Bir yanı ile de iyi oluyor. Bütün taşlar yerinden oynuyor. Bulanmadan durulmayacaktı. Bir yere varacak bu işin, gidişi olduğu gibi bir de dönüşü olacak.. Zaten bu iş böyle devam etmeyecekti. Sonuçta akacak kan damarda durmaz. İnceldiği yerden kopacaksa kopacak.

Kimse hakkına razı olmak istemiyor.. Bir yanda Tanrıyı kıyamete zorlayanlar, öte yanda Tanrılarının gücüne güçlerini, aklına akıllarını, parasına paralarını, silahlarına silahlarını ekleyerek Tanrılarını iktidara zorlayanlar ya da din büyüklerini İlah ve Rab edinenler. Bir yanda da inkarcı bir topluluk ya da seküler kutsalları olan kalabalıklar.. Dine karşı bir din gibi Laikliği savunanlar..

İyi, durmak yok, yola devam.. Ne olacaksa olacak.. Bizi gören, duyan, bilen, hüküm sahibi, Kadir-i Mutlak bir Allah’ımız var. Bu işler belli olmaz.. İyi başlar gibi görünüp kötü biten, kötü gibi başlayıp iyi biten bir çok olay vardır. Bu işler gece-gündüz gibi birbirini izler.. Karanlığın en koyu anı, sonuçta aydınlığa en yakın olduğu zamandır. Bu çileli günler aslında bizim için bir imtihan olduğu gibi bir mektep de oluyor. Bazı gerçekleri yaşayarak öğreniyoruz.

Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretlerinin dediği gibi, “Hak şerleri hayreyler, sen sanma ki gayreyler, Arif anı seyreyler, Görelim Mevlam neyler, Neylerse güzel eyler.”

Din, mezhep, tarikat, tarih, siyaset, ideoloji, devlet, etnik kimlik, adalet, barış, özgürlük, milliyetçilik, ulus devlet, federalizm, liberalizm, globalizm, laiklik, cumhuriyet, demokrasi, emperyalizm, Siyonizm, Mehdi, Mesih, kutsal, sekülerizm, birey, aile, toplum, sahi tartışmadık, dokunulmadık ne kaldı? Yine de bilgi sahibi olmadan kanaat sahibi olan bir sürü insan var. Kafa konforunu bozmamak adına bu tartışmalara kulağını tıkayanlar olduğu gibi.

Zenginler, esnaf, köylü, işçi, memur, hepsi bir alem.. Hepsi laf ile aleme binlerce nizam veriyor ama, kimse kendi hanesindeki seyyieleri görmek istemiyor. Evet, siyasetçisi, sivil toplumu, bilim adamı, aydını, kanaat önderi, gazetecisi, sanatçısı, burjuva/havas neyse onlar, hepsi birbirine benziyor, al birini vur ötekine.

Gerçek şu ki, biz kendimizi değiştirmedikçe, bizim hakkımızdaki hüküm değişmeyecek. Allah, cahil ve zalim bir topluluğa hidayet nasip etmeyecek. Onların dualarına icabet etmeyecek..

Bir çok şeyi yeniden düşünmemiz gerekiyor. Bu karmaşa ve belirsizlikler biz aklımızı başımıza toplayana kadar derinleşerek devam edecek.. Kurtarıcı yok. Kurtuluşa çağıranlar olabilir.. Ötesi yok.. Sonuçta herkes için yaptığının bir karşılığı vardır. İçimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden de başımızın belaya girebileceğini düşünmemiz gerekiyor..

Ne varlığa sevinelim, ne yokluğa yerinelim. Her ikisi de geçicidir. Korku ile umut arasında bir yerde duralım. Sevgimiz nefretimizden, merhametimiz gazabımızdan büyük olmalı, affedici olmalıyız. Daha fazla bilgi düşünce, sevgi, merhamet, cesaret, düşünce, fedakarlık sabra ihtiyacımız var. Zevk, eğlence ve hazdan çok çileye ihtiyacımız var. Ne kadar cefakârız. Ne kadar direnebiliriz. Ne kadar dürüstüz. Ne kadar adiliz acaba.

Yaşadığımız zamana ve mekâna şahitlik görevimizi yeterince yerine getirebiliyor muyuz? Yeterince sorumluluklarımızı yerine getirebiliyor muyuz? Başkalarını hesaba çekmeden önce bu soruları kendi kendimize sormamız gerek.

Sürekli eleştiriyoruz ve istiyoruz. Ama yapmamız gerekenler konusunda neden bu kadar isteksiziz.. Şükretmeyi pek bilmiyoruz. Başkalarını düşünmüyoruz. Paylaşmak da istemiyoruz..

İhtirasla ve ısrarla istediğimiz bazı şeylerin bizim için “dua ile istenen bela”ya dönüşebileceğinin sanki pek de farkında değil gibiyiz.

Başımıza gelen felaketler konusunda “inni küntü minezzalimiyn” diyebilir miyiz. Ya da bütün bunların bizim için bir imtihan vesilesi olabileceğinin ne kadar farkındayız. Zira “Allah; bizi mallarımız, canlarımız ve sevdiklerimizle, kimi zaman artırarak, kimi zaman eksilterek imtihan edecektir”. Hem değil mi ki, “Allah; bizim için hayır gibi gelen şeylerde şer, şer gibi gelen şeyler hayır murad etmiş olabilir. Biz bilmeyiz Allah bilir.” “Hak şerleri hayreyler” icabında.

Miladi yeni bir yıla girerken bazı şeyleri bir kere daha düşünmemiz gerek.. Herkes kendinin haklı olduğunu düşünüyor. Herkes başkalarının ve başımızdakilerin değişmesi gerektiğini düşünüyor. Herkes başına gelenlerden şikayetçi. Herkes herkesi eleştiriyor. Ama söz konusu olan kendi nefsimiz olunca.. Herkes kendi şeytanına toz kondurmuyor, herkesin derdi ötekilerin şeytanı. 

Ay ve güneş Allah’ın iki şeairidir. Doğu da, batı da Allah’ındır. Ve biz Hakk’ın ve halkın yeryüzünde, mecazi anlamda gören gözü, işten kulağı, tutan eli, haykıran sesiyiz.

Selam ve dua ile..

yeniakit