Hayatımızı yeniden gözden geçirmemiz gerekiyor. Biz kendimizi değiştireceksek, önce zihinsel bir devrim gerçekleştirmemiz gerek kendi içimizde. “Eski hal muhal, ya yeni hal, ya izmihlal”.
Önce şunu kafamıza koyalım, “Biz kendimizi değiştirmeden Allah bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecek”. Bunu başaramaz isek, (haşa) babamız peygamber olup gelse bizi kurtaramaz! Ne Mesih, ne Mehdi kurtaramaz. Onların kurtarıcı gücü yok. Onlar kurtuluşa, yani Alla’ha, resulüne ve kitaba çağırırlar!
Şu gelirse, ne olur, şu giderse ne olur!? Ne olursa olsun, biz kurtuluşu hak eden bir halde ise kurtuluruz, değilse, çevresel şartlar ne olursa olsun helak oluruz. Hem değil mi ki, “Bize hayır gibi gelen şeylerde şer, şer gibi gelen şeylerde Allah hayır murat etmiş olabilir. Biz bilmeyiz Allah bilir”. Allah’ın rızasına ulaşmak için ise,
1- Akıllı, dürüst ve cesur olalım.
2- İstişare ve şuradan ayrılmayalım. Kötü insanlardan uzaklaşıp iyileri dost edinelim. Merhametimiz gazabımızdan, sevgimiz nefretimizden büyük olsun. Zalim, dedikoducu, gıybet eden, müfteri, müfsit, münkir, münafık, müstekbir, muhtekir, kıskanç ve yalancılardan uzaklaşalım. Onlara yardım etmeyelim, çünkü o zaman ateş bize de dokunur.
3- İman edenlerden olalım, iyi şeyler yapalım, sabrı tavsiye edelim ve sabredenlerden olalım.
4- Şirkten, masiyetten yakamızı kurtaralım ve hatalarımızdan tevbe edelim.
5- Allah’a uzattığımız ellerin bir Yed-i Beyza’ya dönmesi için, içimizdeki ve dışımızdaki, maddi ve manevi haramlardan kurtulalım.
Sadece elimiz ve yüzümüz değil, aklımız ve kalbimizin de temiz olması gerekiyor. Aynı şekilde cüzdanımızın, o paralarla ya da meşru olmayan yollardan aldığımız, elde ettiğiniz her türlü edinim, makamın, malın, şöhretin fitnesinden yakamızı kurtarmamız gerekiyor.
Bizim (o biz her kimse, Müslüman, Türk, Kürt, devletin ali menfaati, hangi aidiyet sebebi ile olursa olsun) çıkarımıza göre bir din ve helal tanımı yapanların işleri sarp dağlara sardırılacak. Gelin biz Hakk’ın rızasını seçelim. Allah’ın rızasının tecellisinin vesilesi olalım. Haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, mazlumdan yana, zalime karşı olalım, zalim kim olursa olsun, mazlum kim olursa olsun. Biz “Müslümancı” da olamayız bu anlamda. Biz ancak Hakk’tan yana olabiliriz. Allah bizim adil şahitler olmamızı emrediyor. “Pragma putu”nun önünde eğilerek Allah’ın rızasına ulaşamayız. Meşru anlamda en büyük “fayda”, Allah’a kulluktur. İlahi rızadır. Evet, iman ettiğimiz kitap şöyle diyor: “Onlara ki, sözü dinler, sonra da en güzelini uygularlar. İşte onlar Allah’ın kendilerine hidayet verdiği kimselerdir, işte temiz akıllılar da onlardır.” (Zümer 18), Biz hakkı söylemeye devam edelim. Birilerinin kalbi mühürlenmişse, onların gözleri olacak görmeyecekler, kulakları olacak duymayacaklar, kalpleri var hissetmeyecekler. Biz onlara hakkı söylemeye devam etmeliyiz. Kalbinin kilitlenmiş olup-olmadığını bilmeyiz. Biz davetimizi sürdürürüz. Sonuçta biz yaptığımızın karşılığını göreceğiz. Birileri inadına bir şeyler yapıyorsa, onlar hakkında ayette mealen deniyor ki, “Hakkında azap hükmü kesinleşmiş kimseyi, sonuçta ateşi boylayacak olanı sen mi kurtaracaksın?”(Zümer 19). (Bakara 7) denildiği gibi “Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir, gözlerinde de kalın bir perde bulunmaktadır ve onlar için büyük bir azap vardır.”
Bizim unuttuğumuz bir şey var: İmtihan oluyoruz. Allah (cc) bize haber vermedi mi? O bizi mallarımız, canlarımız ve sevdiklerimizle kimi zaman artırarak, kimi zaman eksilterek imtihan edecektir. Bu dünyada hiç kimse, hiçbir şey baki değildir. Başımızda kim olursa olsun, durum budur. İsrailoğullarının başında Hz. Musa, Hz. Harun, bir de Hz. Yuşa ile birlikte Hz. Asiye vardı. Denizi geçtiler ama Sina’da yollarını şaşırdılar. 10 günlük yolu 40 yılda kat ettiler. Lider, örgüt fetişizminden kurtulmak için, şeytanın en keskin hilelerinin başında olan, ilk haram olan ırkçılık fitnesinden yakamızı kurtarmamız gerek. Haramlar kronolojisinde ırkçılıktan sonra fahşa ve sonrasında katl vardır.
Hz. Yusuf ilginç bir örnek mesela, Hz. Musa da öyle. Bu iki örnek kişiler. Bu peygamberler, Firavun sarayında Cebrail’le buluştular, ama Hz. Yusuf bir Peygamberin evinde kardeşleri tarafından kuyuya atıldı. Kuşkusuz ehlibeytten olmak şereftir, ama eğer Allah’ın ipine tutunmazsak, o şeref bizi koruyamayacağı gibi, gazaba bile sebep olabilir. Veresetül Enbiya ya da “yaşayan bir Kur’an” olmak gibi bir ahlaka sahip olmazsak işimiz sor.
Her türlü necasetten de arınacağız, Hades’ten de. Başka çıkış yolumuz yok.
Eskiden “saflarımızı sık ve doğru tutalım” diye uyarırdı imam, şimdi saf tutmanın yerini “sosyal mesafe” aldı. “Hannas’ın vesvesesi” kuşattı beynimizi. “Hased edicilerin kıralı” “Şeytanın adamları”nın insanlığa hasedi bitmiyor. “Hannas’ın vesvesesi”nden ve “Hased ediciler”in hasedinden Allah’a sığınalım.
Sahi, eskiden biri hapşırdığı zaman “Elhamdülillah” der, hamd ederdi. Orada bulunanlar da “Yerhamukumullah” derdi ve hapşıran kişi tekrar “Yehdina ve yehdikümüllah” derdi. Böyle diyerek ne demiş olurlardı. CoVID bu kuralı kaldırdı mı? Siz “elhamdülillah” diyor musunuz, çevrenizdekiler ne yapıyor! 3 kere hapşırırsanız “sen şifayı kapmışsın” derlerdi. Ne demek oluyordu bütün bunlar! Şimdi yeniden düşünme zamanı!?
Kendimize bakalım bakalım, ne haldeyiz!? Hamd eden, şükreden, haksızlıklara, zulme, sömürüye karşı direnenlerden miyiz, yoksa haksızlıklar karşısında susanlardan mı? Dünyevi çıkar hesapları ile dinleri te’vil edenlerden mi! Biz bu “yeni normal” dönemin yeni yönelimleri ile kimin sünnetini taklit etmiş oluyoruz acaba!? Biliyorum bu söylediklerim “Bilimsel değil” ve bunları ne DSÖ ve ne de FDA onaylamaz. O zaman geçerliği de yoktur. “Yeni normal” dönemde birileri için sanki “Buhari” out, “M. Ceyhan “in”
Sakın şeytan bizi Allah’la kandırmasın. Sakın şu kişiyi-bu kişiyi İlah ve Rab edinmeyelim. Sakın cahillerden olmayalım.
Selam ve dua ile.