"Meselenin birden fazla boyutu var, kürtaj derken hem bebeğin hem de annenin hayatından bahsediyoruz. Sert ve keskin beyanatları böyle bir konu kaldırmaz" diye başlayan bir açıklama.
Açıklamada bundan sonra, "Bugün Türkiye'de kadınların keyfi olarak çocuklarını öldürmek için kürtaj olmadıkları, belli zaruret noktaları bulunduğu ve bunlara bakmak gerektiği" ifade ediliyor.
Sonra, bir zaruret noktası olarak "annenin hayatının tehlikeye girmesi"ne işaret ediliyor ve bu durumda İslam'ın "bebeğin hayatının sonlandırılmasını uygun görebildiği" vurgulanıyor.
Bedeli bebeğe ödetmek
Açıklamanın sonrası şöyle:
"Ancak günü birlik ya da serbest ilişkiler yaşayıp tedbir alınmadığı durumlarda kürtaja karşıyız. Özgür cinsel hayat yaşayan bireyler tedbir almadıkları eylemlerinin sorumluluğunu yeni oluşan bir bebeğin yaşama hakkını elinden alarak o bebeğe yükleyemezler. İnsanlar bilinçli olmalı, kendi hayatlarını başka bir bebeğin ölümüne yol açacak şekilde kurmamalılar.
Siyasiler de kürtaj gibi hassas konularda keskin açıklamalar yapmaktan kaçınmalılar ki zaruret hallerinde bu yola başvuracak kişileri zan altında bırakmasınlar.
İnsanlar farklı hayat tarzlarını benimseyebilir. Bizim kürtaj konusunda durduğumuz yer hem kadının hem de yeni başlayan bir hayat olarak bebeğin yaşam hakkını savunmaktır.
Bebeğin anne karnında hayatiyet bulması anneye bebeği istediği an herhangi bir nedenle öldürebilme hakkı kazandırmamalıdır."
Açıklamada bir de sezaryenle ilgili bölüm var: Bence o da oldukça dengeli bir değerlendirmeyi içeriyor: Şöyle ki:
"Sezaryen ise normal yolla doğumda bebeğin ya da annenin ya da her ikisinin birden hayatının tehlikeye gireceği durumlarda tıbbi bir zaruret olarak tüm dünyada uygulanmaktadır. Tek kelime ile sezaryene karşı olmak normal yoldan sağlıklı doğamayacak bebeklerin ya da sağlıklı doğum yapamayacak olan annelerin ölümlerine razı olmak anlamına gelir.
Sezaryene karşı olmak yerine Türkiye'deki gibi doktorların ekonomik kaygılarıyla ya da anne adaylarının salt doğum korkusu nedeniyle keyfi olarak bu yolu seçmesine karşı olmak daha yerinde olacaktır."
Beden ve özgürlük
Bu açıklamayı paylaştıktan sonra bir de konu tartışılırken en çok vurgu yapılan "kadın bedeni kadına aittir" söyleminin değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Ben, "Kadın, bedenini dilediği gibi kullanır" yaklaşımının problemli bir yaklaşım olduğunu düşünüyorum.
Kanaatim şu ki, kadın-erkek hiç kimsenin bedeni sadece kendisine ait değildir.
Öyle zannetmek, bedeni ve kendi varlığını kendisinin ürettiği, yarattığı kanaatinden doğan bir yanlışlıktır.
Belki "Beden benim değil mi, keyfime göre kullanırım" söylemine yönelenler, bunun altındaki inanç sapmasının farkında bile değildir.
Bunu söyleyenler, belki hamile kalınan bebeğin de, bir anne baba üretimi olduğunu zannederler.
Oysa beden de mutlak anlamda bizim değil, bedenlerimizde büyüyen çocuk da.
Bize ve çocuklarımıza can veren Kudret, Yaratan kudrettir.
Onun için İslam, insana, bedeni üzerinde keyfine göre operasyon yapma hakkı tanımaz.
Kolumuzu kesemeyiz mesela.
Canımıza kıyamayız mesela.
Uyuşturucu, alkol kullanamayız mesela.
Kendi çocuğumuzu öldüremeyiz mesela.
Onun gibi, anne rahmindeki cenine karşı da, bıçak kullanamayız.
Son söz: Bu konulara siyaset çerçevesinde bakmamak gerekir. Kürtaj, sezaryen konuları, çok daha geniş sosyal, kültürel, ekonomik gelişmeler, erozyonlar ve çareler bağlamında ele alınmalıdır.
bugün