Bugün size “kolay çözüm” denemesi yapacağım. Kendimizden örnek verecek olsam, bu rahatsızlık verir. Ön yargılarımız bazı gerçekleri anlamamıza engeldir. Onun için soyutlama ve sorunu dış örneklerle modelleme, din ve felsefeden, tarihten örnekler vererek konuyu sanatla estetize etmek gerekebilir. Yoksa işimiz zor.
Bir de ille de hemen sorunu çözmek yerine çözüm yönünde, çok küçük bir adım da atmak bile aslında çok önemli. Hepsinden önemlisi o yönde bir istikamet kazandırmak, ön yargıların at gözlüğünden kurtulmak çok önemli. Fikir de mayalanır. Tohumun toprağa alışması gerekir. Fikirlerin de insan beyninde ve yüreğinde hayat bulması için beklemek gerekir. Asıl meseleyi bilip anlamadan çözüm arayışına girmek, bazan aslında çözümün önündeki asıl engeli oluşturabilir. Çözüm denilen şey çözümsüzlüğün tâ kendisi olabilir bazı durumlarda. Yani kaçtığımızı sandığımız şeye doğru koşuyor olabiliriz. İlk duyuşta anlamsız gelen sözler dinleyince farklı bir anlam kazanabilir.
Hindistan! Eski bir Türk devleti. Babür İmparatorluğu 1526 yılında, Devlet adamı, Şair, Hattad Kalem, Kelam ve Kılıç İmparatoru Zahireddin Zahiruddin Muhammed Babür tarafından Delhi›de kuruldu ve varlığı 1858 yılında İngilizler tarafından sonlandırıldı. Babur Şah Çağatay Türkçesi konuşuyordu. Babası Timur’un oğullarından Miran Şah’ın torunu Fergana valisi Ömer Şeyh Mirza, annesi Cengiz Han’ın Doğu Çağatay Hanı Yunus Hanın kutluğ Nigar hanımdır.
Bizimkiler “Hindistan eski bir Türk devleti” diye övünür ama, ne Hind tarihinden haberimiz var, ne Sanskritçe bilenimiz. Ticaretimiz de sınırlı. “İslamcı” geçiniriz, 250 milyon Müslümanın yaşadığı bir ülke hakkında fazla bir bilgimiz yok. Çanakkale savaşı olurken Pakistan diye bir ülke yoktu. Türkiye’ye yardım gönderen bir Hilafet fonu vardı. Hind Hilafet Fonu hakkında da fazla bir bilgimiz yok. Hindistan Dünyanın en büyük yedinci coğrafi alanı ve en büyük ikinci nüfusuna sahip olan ülkedir. Yüzölçümü 3.287.000 km², Nüfusu 1,450 milyondur. Hindistan’da Müslümanların sosyolojik olarak 1. sırada olmasını engellemek için İngilizler bir oyun oynadı. Müslümanların ayrı bir devlet olması fikri gündeme geldi. Pakistan 14 Ağustos 1947 tarihinde Muhammed Ali Cinnah tarafından kuruldu. Mevdudi destekledi. Ebul Kelam Azad karşı çıktı. Pakistan’ın yüzölçümü 881.913 km² Nüfusu 197 milyon (2017). Önce Bangladeş ile Pakistan birdi. 26.3.1971’de Bangladeş’i Pakistan’dan ayırdılar. Bangladeş’in Nüfusu 164,7 milyon (2017), yüzölçümü 147.570 km². 7 Kasım 1975 tarihinde General Ziya-ür-Rahman bir darbe ile Halid Müşerref›i devirdi. Yeni laikçi bir yönetim kuruldu. Pakistan’da da darbeler oldu. 1947’de Hindistan’dan bağımsız Pakistan devletinin kuruluşu ilan edildiğinde Bangladeş de, Doğu Pakistan adıyla bu devlete bağlanmıştı. 1971’de iki Pakistan arasında iç savaş başladı. 26 Mart 1971 - 16 Aralık 1971 arasındaki savaşa Hindistan da müdahale edince, Pakistan direnemedi. Mart 1973 yılına kadar Hindistan’ın işgalinde kalan Doğu Pakistan, Hindistan’ın çekilmesiyle bu tarihten itibaren Bağımsız Bangladeş Devleti oldu.
Hindistan’la Pakistan anlaşamasın diye aralarına bir “Keşmir sorunu” çakıldı, İngilizler tarafından. Cemmu ve Keşmir Alan: 222.236 km². Kuruluş tarihi: 26 Ekim 1947. Nüfusu 12,55 milyon (2011). Cemmu ve Keşmir, Hindistan’ın en kuzeyinde yer alır. Büyük çoğunluğu Himalaya Dağları üzerindedir. Pakistan tarafından Hindistan işgalindeki Keşmir olarak adlandırılır. Başkenti kışın Cemmu yazın ise Srinagar’dır. 222,236 km² alana sahiptir
Bu sorun çözülmez, çözülmemesi gerekir. Üretilmiş bir sorundur. Bu hem Hind Birliğinin kurulmasına engel olacak, hem de Hindistan üzerinden Hindistan’dan ayrılan Müslümanlar üzerinde baskı kurmanın bahanesini oluşturacaktır. Keşmir, Hindistan ve Pakistan’ı 1947 yılından beri üç kez savaşa sürüklemiş ciddi bir sorundur. Tabii bu sorunun çözülememesindeki en büyük etken, Keşmir’deki ayrılıkçı hareketler ve Pakistan’la birleşme talepleri için Pakistan’ı suçlayan Hindistan’ın reddedici tavrıdır. Keşmir, “Çözümsüzlüğün” çözüm olarak sunulduğu bir coğrafyanın adıdır aslında. Keşmir sorununun düğümlendiği nokta, Pakistan’ın BM kararlarına uygun olarak halk oylamasına gidilmesi önerisine Hindistan’ın yanaşmamasıdır.
Aslında asıl sorun, Müslümanları Hindistan’dan ayıran aklın ürettiği sorundur.
Tamam, Pakistan, Bangladeş ve Keşmir-Cemmu var. Herkes durduğu yerde dursun. Şu 1648 Vestfalya sendromundan kurtulalım, “Vatan”, “Ulus” sloganlarını bir kenara bırakalım. Hindistan’da yüzlerce din, dil, etnisite, ideolojik, politik, felsefi ve vijdani topluluk var. Hatta kast sistemi var. 3,5 asra yakın biz yönetmedik mi bu coğrafyayı. Cumhurbaşkanlığının yıldızlarından biri olan Babur yıldızını parlatalım. Bunca farklılıklarına rağmen onları nasıl barış içinde yönetti isek, o muhteşem günlerine geri dönsün Hindistan. “Büyük Hindistan Birliği” yeniden ihya edilsin. Bakın dünyadaki 3 Müslümandan biri Hind kökenlidir. Pakistan, Bangladeş ve ihtilaflı topraklar, mevcut halleri ile federasyona katılsınlar ve bir birlik olsun. Dünyaya örnek olan, farklılıklarına rağmen barış içinde bir arada yaşayan bir medeniyet kursunlar. Bu herkes için en iyi olandır. “Küçük olsun, benim olsun” değil. İri olalım, diri olalım.. İngilizlerin oynadıkları oyunu bozalım.
Bakın, biz de hafızalarımızı yeniden tazeleyelim. Tarihi övgü ya da sövgü kitabı yapmayalım.. Babür şahlığının arkasında “Timur” soyu da var, Cengiz Han soyu da. O Ertuğrul dizisinde ha bire kesip doğradığımız “Moğol”larla da akrabayız. “Tatarlar” kimlerdir bir bakın bakalım.. Tarih “övgü ya da sövgü kitabı” değildir, olmamalı. Buradan oturup Hind coğrafyası üzerinde ahkam kesmek kolay tabii! Ben anne tarafından Osmaniyeli, baba tarafından Maraşlıyım. Babam doğduğunda biz Suriye ile Yemen’le, Cezayir’le tek devlettik. Şimdi siyaset yaptığını sanan birtakım adamlar, “Burada Suriyelilerin ne işi var” ya da “Bizim oralarda ne işimiz var” diyor. Bir defa 100 yıl önce Suriye diye bir ülke yoktu. Orası Bilad-ı Şam’dı. Burası Bilad-ı Rum. Bizin nüfus kayıtlarımız, tapu kayıtlarımız, Adana dahil, Doğu Akdeniz bölgesindeki bütün güney Halep’e bağlı idi. Biz daha ilk kıblemiz olan Kudüs’ü, Filistin’i, Suriye’yi daha doğru düzgün anlayıp, anlatamadık ki, Hindistan’ın Pakistan’ın arasındaki ihtilafı çözelim. Onun için “bekara karı boşamak kolay” diyorum.
Ben bu konuyu 1970’lerin başında dert edindim. “Aksak Timur” diye geçiştirilemeyecek başka gerçekler olduğunu gördüğüm için Yakub Mughul’ın “Kanuni Devri, Osmanlı-Hind Müslümanları Tarihi” kitabını yayınladım. Timur’un “Tüzükat”ını yayınladım. Bize ezberletilen tarihin dışında başka bir tarih vardı. “Çanakkale” bize anlatılan, ezberletilen gibi değildi mesela. Mughul kim derseniz, ben Arap Fars filolojisinde okurken, o Moğol asıllı, Pakistan’dan arşiv çalışması için gelen bir akademisyendi. Türkçe öğrenmişti. Ben de Urduca öğreneyim dedim ama olmadı. Ama o hocanın doktora çalışmasını yayınladım ve tabii çokça da eleştiri aldım.
Ya hu “ol mahiler ki, derya içredir de deryayı bilmezler” hesabı, Bilad-ı Rum’da yaşıyan “Ahiyan-ı Rum, Baciyan-i Rum, Gaziyan-ı Rum, Mevlana Celaleddini Rumi, Eşrefoğlu Rumi”’nin, Arz-ı Rum’da, Rumeli de yaşayan çocukları “Rum” diyince rahatsız olurlar. Sahi Rumi takvim, Rumi sanat kimin takvimi, kimin sanatıdır. Kur’an-ı Kerim’deki “Rum suresi” kimi anlatır?
İşin güzel ve kolay yani ne biliyor musunuz? Aslında Keşmir sorunu, Filistin, Moro, Kıbrıs sorunundan farklı değil. Suriye, Filistin ve Anadolu’dan oluşan Osmanlı Milletleri Birliği Büyük Hindistan Birliği hayalinden farklı değil. Düşünebiliyor musunuz, BüyükHindistan Birliği gerçekleşmiş. İslam Konferansında 1,5 milyar nüfusu ile yepyeni bir ülke var. Bu sorunların birini çözerseniz, hepsi çözülür. Hepsi birbirine bağlı, domino etkisi ile çözüm gerçekleşir. O zaman tarih uyanır, hayaller canlanır. Bizim medeniyetimizin istinatgâhı, İttihad, İttifak ve İtilaf’dır.. Korkularımızla yüzleşelim. Size çözüm diye dayatılan çözümsüzlük girdabından yakanızı kurtarın. Size ezberletilen tarih ve şarkılar yalan söylüyor. Siz “Bir başkadır benim memleketim” diye şarkılar söylerken, aslında İsrail’in Filistin’i “vatan” yapma çabalarına destek oluyorsunuz belki de. Bilmem anlatabildim mi, “Dili yok kalbimin ondan ne kadar bizarım”. Selâm ve dua ile.